Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2023/2559 E. 2023/2437 K. 21.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/2559
KARAR NO: 2023/2437

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2015/208 Esas – 2020/433 Karar
KARAR TARİHİ : 24/09/2020

DAVA : TAZMİNAT
KARAR TARİHİ : 21/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/11/2023

Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesince verilen, yukarıda tarih ve numarası gösterilen kararına karşı istinaf başvurusunda bulunulmakla, dosyada duruşma yapılmasını gerektiren eksiklik görülmediğinden 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-b-1-son cümle uyarınca istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına karar verilerek, dosya incelendi;

G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü

DAVACININ İSTEMİ :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Rekabet Kurulu’ nun 14-21/410-178 sayılı ve 12/06/2014 tarihli kararına göre davalı … AŞ.’nin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. Maddesi anlamında Türkiye rakı piyasasındaki hakim durumunu kötüye kullandığı ve aynı piyasada faaliyet gösteren davacı … AŞ. aleyhine haksız eylemde bulunduğu hususunun kesin ve bağlayıcı olarak tespit edildiğini, davacı… AŞ. ile davalı … AŞ’nin Türkiye rakı pazarında birbirlerine rakip teşebbüsler olarak faaliyet gösterdiğini, davalı … AŞ.’nin 2006 yılında … tarafından alınması ile hakim durumunu kötüye kullanmaya başladığını, 2011 yılında … tarafından satın alınması ile de rakı pazarındaki hakim durumunu kötüye kullanma durumundaki eylemlerin artarak devam ettiğini ve bugüne kadar sürekli bir şekilde varlığını koruduğunu, bunun üzerine davacı şirketin de aralarında bulunduğu çeşitli rakı üreticileri tarafından Rekabet Kuruluna yapılan başvurular üzerine davalı şirket hakkında Rekabet Kurulu tarafından soruşturma açıldığını, soruşturma sonucunda Rekabet Kurulu’nun 14-21/410-178 sayılı ve 12/06/2014 tarihli kararı ile ” … AŞ.’nin rakı pazarında hakim durumda bulunduğuna oy birliğiyle, … AŞ.’nin rakiplerinin pazardaki faaliyetlerini zorlaştırma amacı ve etkisi taşıyan uygulamalar ile hakim durumunu kötüye kullanmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiğine oy birliğiyle ,bu nedenle 4054 sayılı kanunun 16. Maddesinin 3. fıkrası ve Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma Uyumlu Eylem Ve Kararlar İle Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmeliği’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının b bendi ve 2. fıkrası, 3. fıkrasının a bendi hükümleri uyarınca 2013 mali yılı sonunda oluşan ve kurul tarafından belirlenen gelirlerinin takdiren %1,5 olmak üzere … AŞ.’ye 41.512.531,90 TL idari para cezası verilmesine” karar verildiğini, Rekabet Kurulunun kararına karşı davalı tarafından yasal süresi içerisinde İdari Yargı’ya başvurulmamış olduğundan kararın şekli ve maddi yönden kesinleştiğini, böylelikle davalının Türk rakı pazarında hakim durumunda bulunduğu ve rakiplerinin pazardaki faaliyetlerini zorlaştırma amacı ve etkisi taşıyan uygulamalar ile hakim durumunu kötüye kullanmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiğini hususunun Rekabet Kurulunun kararı ile sabit hale geldiğini, 4054 sayılı kanunun 56. maddesi vd. hükümlerine göre davacı şirketin davalının Türkiye rakı pazarındaki hakim durumunu kötüye kullanma niteliğindeki haksız ve kasıtlı eylemleri nedeniyle uğradığı maddi zararların yada bu eylemler sonucunda davalının elde ettiği yada elde etmesi muhtemel karın 3 katı oranında tazminatı davalıdan talep etmesinin mümkün olduğunu, davalının hakim durumunu kötüye kullanması nedeniyle davacı şirketin uğradığı diğer bir maddi zarar kaleminin Rekabet Kurulu kararının 290. Paragrafında tanımlandığını, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un 58/2 maddesine göre davacı şirketin hakim durumun kötüye kullanılması nedeniyle uğradığı maddi zarara alternatif olarak davalının hakim durumu kötüye kullanmak suretiyle elde ettiği yada elde etmesi muhtemel kazancı talep etmesinin de mümkün olduğundan terditli talep doğrultusunda davalı şirketin hakim durumunu kötüye kullanmak suretiyle elde ettiği yada elde etmesi muhtemel kazancın tespiti ile eğer bu miktar davacı şirketin uğradığı maddi zararlar bakımından daha yüksek ise tazminat olarak davalının elde ettiği yada elde etmesi muhtemel kazanca hükmedilmesinin talep edildiğini, davalının hakim durumun kötüye kullanılması niteliğindeki haksız uygulamalarının kasıtlı eylemler olduğunun şüphesiz olduğunu, bu nedenle 4054 sayılı kanunun 58/2 maddesine göre davacının maddi zararı yada davalı şirketin elde etmesi muhtemel haksız kazancın hangisi daha yüksek miktarda ise bu miktarın 3 katı tutarında tazminata hükmedilmesi gerektiğini, davalının davacı şirketi rakı piyasasında engelleyici ve dışlayıcı eylemleri nedeniyle davacı şirketin iktisadi kişilik haklarının ağır bir şekilde ihlal edilmiş olduğundan davalının 6098 sayılı TBK’nun 58. Maddesine göre manevi tazminat ödeyemeye mahkum edilmesi gerektiğini, davalının Ege Bölge Müdürlüğü tarafından yapılan E Mail yazışmalarında davacı şirketin yılan olarak anıldığı ve davacı şirket hakkında yılanın başını ezmek türünden ağır ifadelere yer verildiğinin tespit edildiği, bu beyanların davacı şirketin iktisadi kişiliğine yönelik ağır hakaretler olduğunun şüphesiz olduğunu, bu saldırılar nedeniyle TBK 58 ve uyarınca manevi tazminat talep edilebileceğinden bahisle yargılama aşamasında davacı şirketin maddi zararının tespit edilmesinden sonra fazlaya ilişkin her türlü dava talep ile ıslah hakları saklı tutulmak kaydı ile şimdilik HMK 107. Maddesi uyarınca belirsiz alacak davası kapsamında 100.000,00 TL’nin 3 katı tutarında 300.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesine, davalının haksız ve kasıtlı uygulamaları nedeniyle davacı şirketin iktisadi kişilik haklarının ağır bir şekilde ihlal edilmiş olmasından dolayı 100.000,00 TL tutarında manevi tazminata hükmedilmesine, tespit edilen alacaklara hakim durumunu kötüye kullanma ve haksız fiillerin başlangıç tarihi olan 2011 yılından itibaren T.C. Merkez Bankası avans faizi oranında faiz uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 18/07/2019 tarihli dilekçesinde; … AŞ. yönünden başvuru harcının yatırıldığını, talep arttırım dilekçesinin açıklığa kavuşturulması için öncelikle ek bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini, mahkeme aksi kanaatte ise müşterek alacaklı konumundaki her bir davacı şirket açısından hesaplanan 54.173.114,99 TL ‘nin üç katı olan 162.221.144,97 TL tazminat üzerinden yarı yarıya tazminat hükmedilmesine karar verilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir.
DAVALININ CEVABI :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; davacı şirketin İstanbul’da mukim bir şirket olduğunu, HMK’nın 6/1 maddesi gereği genel yetkili mahkemenin davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi olduğunu, bu sebeple davanın İstanbul ATM’de görülmesinin gerektiğini, yetki ilk itirazında bulunulduğunu, davacının zararın varlığından haberdar olma tarihinin Rekabet Kurumuna yaptığı başvuru tarihi olup bu tarihin 2012 yılı olduğunu, söz konusu tarih itibariyle yürürlükteki TBK’nun ilgili maddesi gereği 2 yıllık zamanaşımı süresinin 02/04/2012 yılında sona erdiğini, davanın 18/02/2015 tarihi itibariyle açıldığını, zamanaşımı süresi dolduğundan davanın zamanaşımı yönünden reddinin gerektiğini, davacının dava dilekçesi içeriğinde davalı şirketin yasal süresi içerisinde idari yargıya başvurmadığından bahsettiğini, 29/12/2014 tarihinde İdari Yargı da dava açıldığını, yürütmenin durdurulması talebi ile ilgili karar verilmesi aşamasında bulunulduğunu, davacı şirketin delil listesi içeriğinde mahkemeyi yanıltmaya çalışmak suretyile 2014 yılına ait deliller öne sürmekte olduğunu, rekabet Kurumunun soruşturmasının yalnızca 14/02/2013 tarihine kadar olan dönemdeki davalı şirket faaliyetlerini incelediğini, zararın ispatına dair yeterli bilgi ve belgenin mahkeme dosyasına sunulamadığını, tazminat taleplerinin hukuki gerekçeden yoksun ve dayanaksız kaldığını, Rekabet Kurulu kararı içeriğinde davalı şirket tarafından yürütüldüğü iddia edilen uygulamaların davacılara etkisine ilişkin olarak kesin bir değerlendirme yapılmadığını ve davacılar tarafından uğradıkları iddia edilen zararların Rekabet Kurulunun davalı şirkete verdiği ceza ile arasındaki nedensellik bağının açıklamadığını, haksız fiilin unsurlarından zararın varlığı ve nedensellik bağının davacılar tarafından açıklaması ve bu hususun mahkeme tarafından tespit edilmesi gerektiğini, buna ilişkin herhangi bir değerlendirmenin gerekçeli Rekabet Kurulu kararı içeriğinde bulunmadığını, pazardan çıkan şirketin olmaması hatta aksine pazara yeni giren şirketlerin artan sayısının yapılacak inceleme sonrasında görülebileceğini ayrıca davacı şirketin pazarda ve tüketiciler gözünde alkollü içecek devlerinden biri olarak bilinmesi, yatırımcıların da bu yönde ilgisini çekerek halka arz amacıyla çalışmalara başladığının duyurulması hatta kamuya yapılan açıklamalar kapsamında şirket cirosundaki artışa dikkat çekerek büyüme hedeflerine vurgu yapıyor olmasının davacı şirketin faaliyetleri nedeniyle zarara uğradığını iddialarını çürüttüğünü, davacının dava dilekçesi ekinde sunmuş olduğu 28 ek içeriğinden çoğunluğunun yokluklarında yapılan bilirkişi incelemelerine istinaden sunulan bilirkişi raporları ile alakalı olduğunu, bunların geçersizliğinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10/02/2010 tarih 2010/13-26 Esas 2010/73 Karar sayılı kararı ile belirlendiğini, dava dilekçesi ekinde sunulan bilirkişi raporlarının bazılarının duty free olarak tabir edilen gümrüksüz satış noktalarında yapılan tespitlere ilişkin olup bu konuya ilişkin olarak Rekabet Kurumu tarafından yapılan herhangi bir tespit bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER :
Rekabet Kurumunun 2012-3-001 dosya nolu 14-21/410-178 karar sayılı 12/06/2014 tarihli kararı, 11/04/2018 havale tarihli bilirkişi kurulu raporu, 26/03/2019 havale tarihli bilirkişi kurulu ek raporu, 30/12/2019 havale tarihli bilirkişi raporu,
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi kararında özetle: davalının hakim durumun kötüye kullanılması durumundaki eylemlerinin Rekabet Kurulu kararının Gerekçe ve Hukuki Dayanak bölümünün 313 nolu bendinde belirlendiğini , davalının hakim durumun kötüye kullanılması niteliğindeki eylem ve uygulaması sonucu davacı taraf ile rakı piyasasındaki diğer firmaların uğradığı zararların nitelik ve kapsamının Rekabet Kurulu kararının “Hakim Durumun Kötüye Kullanılmasına İlişkin Değerlendirme ” bölümünün 289 no lu bendinde ve 290 no lu bendinde belirlendiğini, Rekabet Kurulu kararı ve içeriği deliller göz önüne alındığında davalının pazar payı kazanırken rakiplerinin pazar paylarının görece sabit bir seyir izlediği, davalının rekabet ihlallerinin bulunmadığı 2008-2010 yıllarında rakiplerinin pazar paylarını arttırabildiği ancak sonraki dönemlerde gerçekleşen rekabet ihlalleri ile rakiplerin pazar payı kayıpları yaşadığı görüldüğü, davalının hukuka aykırı eyleminin Rekabet Kurulu tarafından tespit edildiği ve Rekabet Kurulunun belirttiği gibi hukuka aykırı eylem sonucunda davacının da aralarında yer aldığı rakip firmaların pazar kaybı yaşadığı görüşüne varıldığını, 4054 Sayılı Kanun’un “Rekabetin Sınırlanmasının Özel Hukuk Alanındaki Sonuçları ” başlıklı ” Beşinci Kısım”ın 57. Maddesi ve “Zararın Tazmini” başlıklı 58- 59. Maddesindeki düzenlemeler göz önüne alındığında davalının Türkiye rakı pazarındaki hakim durumunu kötüye kullanma niteliğindeki haksız ve kasıtlı eylemleri nedeniyle davacı tarafın uğradığı her türlü zararını tazmine mecbur olduğunu, davacı tarafça uğranılan maddi zararların yada bu eylemler sonucunda davalının elde ettiği yada elde etmesi muhtemel karın davalıdan talep edilebileceğini, yine davacı tarafın 4054 Sayılı Kanun’un 58/2 maddesi gereğince 3 katı oranında tazminatı da davalıdan talep etmesinin mümkün olduğunu, davalı tarafın Rekabet Kurumunun 2012-3-001 dosya nolu 14-21/410-178 karar sayılı 12/06/2014 tarihli kararında belirtilen eylemlerinin 2009-2013 yılları arasındaki döneme ilişkin olduğunu, bu husus göz önüne alındığında davacı tarafça ancak zarara uğrandığı belirlenen 2011,2012 ve 2013 yılları ile ilgili talepte bulunulabileceğini, ayrıca tazminat hesabı yapılırken Rekabet Kurulu kararında da belirtildiği üzere zincir mağazalarda davalının dışlayıcı uygulamalarının bulunmadığı hususu göz önüne alınarak zincir mağaza satışlarının zararın hesaplanmasında dikkate alınmaması gerektiğini, bu hususlar göz önüne alındığında davacı … A.Ş. yönünden 2011-2012-2013 dönemleri kapsamında uğranılan zararın 14.854.069,47 TL ve 3 kat tazminat tutarının 44.562.208, 42 TL, davacı … A.Ş. yönünden 2011-2012-2013 dönemleri kapsamında uğranılan zararın 13.425.790,89 TL ve 3 kat tazminat tutarının 40.277.372,67 TL tutarında bulunduğunu, davacıların maddi tazminat taleplerinin bu miktarlar üzerinden kabulünün gerektiği, davacı tarafça ayrıca manevi tazminat talebinde de bulunulduğu, Rekabet Kurumunun 2012-3-001 dosya nolu 14-21/410-178 karar sayılı 12/06/2014 tarihli kararının 125 no lu bendindeki tespitleri göz önüne alındığında davalının Ege Bölge Müdürlüğü tarafından yapılan E Mail yazışmalarında davacı şirketin yılan olarak anıldığı ve davacı şirket hakkında yılanın başını ezmek türünden ağır ifadelere yer verildiği, söz konusu ifadelerin davacı tarafın iktisadi kişiliğine yönelik, ticari itibarını sarsıcı mahiyette olup kişilik haklarına tecavüz ettiği ve davacı tarafın manevi tazminat talebinin de kabulünün gerektiği” gerekçesi ile Davanın Davacı … AŞ. yönünden kısmen kabulüne 44.562.208,42 TL maddi tazminatın 10.883.311,41 TL lik bölümüne 31/12/2011, 14.305.851,66 TL lik bölümüne 31/12/2012, 19.373.045,35 TL lik bölümüne 31/12/2013 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, maddi tazminat talebi yönünden fazlaya ilişkin isteğin reddine, 50.000,00 TL manevi tazminatın 03/12/2012 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Manevi tazminat talebi ile ilgili faizin başlangıç tarihine yönelik fazlaya ilişkin isteğin reddine, davanın Davacı …. yönünden kısmen kabulüne, 40.277.372,67 TL maddi tazminatın 8.122.255,50 TL lik bölümüne 31/12/2011, 11.709.578,49 TL lik bölümüne 31/12/2012, 20.445.538,68 TL lik bölümüne 31/12/2013 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, maddi tazminat talebi yönünden fazlaya ilişkin isteğin reddine, 50.000,00 TL manevi tazminatın 03/12/2012 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine Manevi tazminat talebi ile ilgili faizin başlangıç tarihine yönelik fazlaya ilişkin isteğin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF TALEBİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle : dava başvuru harcı ve gider avansının davacılardan … tarafından yatırılmadığı tespit olunduğundan davanın … yönünden reddine karar verilmesi gerekirken yerel mahkemenin davacılardan … yönünden de davanın kısmen kabulüne karar vermesinin ciddi bir hata olduğunu , iki ayrı tüzel kişiliğin varlığı sebebiyle iki ayrı tazminata hükmedilmesinin rekabet hukuku ve teşebbüs kavramı çerçevesinde isabetli olmadığını, tazminat vermesi gerektiğine karar verilen tüzel kişiliklerin rekabet hukuku anlamında tek bir teşebbüs olduğunu, tazminata hükmedilecekse de bu tazminatın tek olması gerektiğini, davacıların pazarda birbirinden bağımsız faaliyet göstermediklerini, davaya konu edilen ve hukuka aykırılık teşkil eden Rekabet Kurulunun 14-21/410-178 sayılı ve 12.06.2014 tarihli kararına itibar edilmemesi gerektiğini , zira rekabet kurulu, kanun’un uygulanması bakımından yetkilendirilen münhasır bir kurum olmadığını, Rekabet Kurulu kararlarının mahkemeler için kesin delil teşkil edeceğine ve medeni yargılamaları için zorunlu bekletici mesele olduğuna dair mevzuatta bir hüküm olmadığını, tazminata hükmedilebilmesi için, Rekabet Kurulu kararından bağımsız olarak, davalının davranışının, Kanun’un 4., 6. ve 7. maddelerinden birini ihlal ettiğinin saptanması gerektiğini, dosyaya sunulan bilirkişi raporlarına itirazları değerlendirilmediğini, gerekçeli karara esas alınan bilirkişi raporu dâhil, dosyaya mübrez bilikişi raporlarının rekabet hukuku ve pazarlama alanında uzman olmayan bilirkişiler tarafından kaleme alındığını, ve bu sebeple raporların tamamının fahiş hatalar içerdiğini, olası diğer sebeplere değinilmeksizin davacıların yaşadığı iddia olunan kar kaybının yegâne sebebinin davalı şirketin faaliyetleri olduğunun varsayıldığını, raporun uyuşmazlığın özü konusunda uzman olmayan bilirkişiler tarafından kaleme alınmış olmasının Yerel Mahkeme’nin kararının bozulmasını gerektiren bir hukuka aykırılık teşkil ettiğini, davacıların pazar paylarının sürekli artması gerektiği gibi bir varsayım üzerine hüküm kurulmasının mümkün olmadığını, gerekçeli Karar ile Rekabet Kurulu Kararı kapsamında davalı şirkekçe yüklenmiş her bir eylem (haksız bir fiilin mevcudiyeti unsuru) ile davacıların nasıl finansal kayıplar yaşadığının (illiyet bağı unsuru), bu eylemlerin davacıları nasıl ve ne oranda etkilediğinin (kusur nispetinde tazminata hükmedilme unsuru) ispat ve tespiti yapılmadan veya bu tespitin nasıl yapıldığı izah edilmeden davalı şirket aleyhine, hukuka aykırı bir şekilde hüküm tesis edildiğini, gerekçeli karar’da hiçbir gerekçe gösterilmeksizin doğrudan üç kat tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu , gerekçeli kararın huzurdaki dava kapsamında yapılacak hesaplamanın 2014 yılını ve zincir mağazalara yönelik eylemleri kapsamamasına ve davacılar’ın fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat talebinin ayrı ayrı reddine ilişkin kısımlarının onanmasını talep ettiklerinden bahisle davacılar lehine maddi ve manevi tazminat hükmedilmesine ilişkin hükümlerinin kaldırılmasına, fazlaya ilişkin maddi ve manevi tazminat talebinin ayrı ayrı reddine ilişkin hükmünün onanmasına istinaf incelemesinin duruşmalı yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: davalı teşebbüsün, Türkiye’de faaliyet gösterdiği bütün pazarlarda hakim durumunu kullanarak rekabeti ihlal ettiğini ve bu sayede büyük kazançlar temin ettiğini, 4054 sayılı Kanun’un, rekabetin ihlali halinde verilecek idari para cezalarını düzenleyen 16. maddesine göre, rekabeti ihlal eden teşebbüslerin yıllık gayri safi gelirinin yüzde onuna kadar para cezası| verileceğini, ilk bakışta, cironun yüzde onunu ceza olarak ödemenin rekabeti ihlal etmeyi düşünen teşebbüsler için caydırıcı bir etki yaratmadığını, elde edilen kar karşısında ödenen ceza çok düşük kaldığından rekabet ihlallerinin şirketin yönetim stratejisinin bir parçası olarak uygulana geldiğini, Avrupa Komisyonu’nun tazminat davalarına dair yayımlamış olduğu “Yeşil Kitap” ile özel |hukuk yaptırımlarının, idari yaptırımları tamamlayıcı nitelikte olduğu ve desteklenmesi gerektiğinin belirtildiğini, Yerel Mahkeme tarafından görevlendirilen |bilirkişi heyetince düzenlenen raporda, … ‘nin hâkim durumun kötüye kullanılması niteliğindeki eylemleri nedeniyle … ‘nün 2014 yılında, zincir mağaza sâtışları dışında uğradığı zararın 3.454 874,24 TL ve … ‘in 2014 yılında, zincik mağaza satışları dışında uğradığı zararın 15;279.621,57 TL olduğunun açıkça tespit edildiğini davanın 2015 yılında açıldığını, dolayısıyla, dava tarihi itibariyle meydana gelen zarar miktarının içinde 2014 yılına ait kararların da bulunduğunu. Rekabet Kurulu kararının 271 nolu paragrafında görüleceği üzere rakı pazarının daralmasına rağmen … ‘ nin, pazar payını hacim bazında artırdığını , rekabet ihlallerinin|etkilerinin 2014 yılında devam ettiği ve bu nedenle tazminat hesabında 2014 yılının da dikkate alınması gerektiğini de gösterdiğini, zincir mağaza satışları dahil olmak üzere tazminat hesaplanması gerektiğini, kurul kararında haksız fiilin doğduğu tarihin başlangıç tarihinden diğer yıllar için yılın ilk gününden itibaren faizi hükmedilmesi gerektiğinden bahisle 2014 yılı zarar tutarı ve zincir mağaza satışları dahil olmak üzere ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunu’nun 58/2.maddesi uyarınca bu tutarın üç kat tazminat karşılığı 95.142.180,60-TL zararın hüküm altına alınmasına karar verilnlesini ve ilk derece mahkemesinin faizin başlangıcı ile ilgili hükmühün kaldırılarak faiz başlangıcının zararın doğduğu ilgili yılın başından| itibaren hüküm altına alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.

G E R E K Ç E

Dava, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince her iki davacı yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 08/11/2021 tarih ve 2021/305 Esas sayılı 2021/2178 kararı ile davacı … A.Ş. yönünden davanın kısmen kabulü, davacı … A.Ş. yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay 11.HD’nin 2022/495 Esas, 2023/3224 K sayılı 24/05/2023 tarihli ilamıyla ” Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere, davalı aleyhine 3 kat tazminata hükmedilmesinin gerekçesinin kararda gösterilmiş olmasına ve eylemin haksız fiil olup her yıl sonunun faiz başlangıç tarihi olarak alınmasının hukuka uygun bulunmasına göre davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. 4054 sayılı Kanun’un “Tazminat hakkı” başlıklı 57 inci maddesinde “…bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecburdur.” ifadesine yer verilmiş, “Zararın tazmini” başlıklı 58 inci maddesinde de aynı şekilde “Rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler…” ifadesine yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında da “…hâkim, zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre, kanun koyucu, anlaşma, uyumlu eylem ve kararlarla rekabetin sınırlandırılmasında (RKHK m.4) olduğu gibi, hâkim durumun kötüye kullanılması (RKHK m.b) ile rekabetin sınırlandırılması halinde de, zarar görenlerin her türlü zararının karşılanması gerektiği yönünde düzenleme yaparken, rekabeti sınırlandıran haksız eylemlerin tespiti hususunda Rekabet Kurumu’na başvuru yapılmış olmasını bir ön şart olarak belirtmemiştir. O nedenle hakim durumun kötüye kullanıldığının tespitine yönelik Rekabet Kurulu kararı kesinleştiğinden zarar gören herkesin zararını tazminini talep etme hakkının olduğunun kabulü gerekir. Somut olayda da, davacılardan … A.Ş.’nin Rekabet Kurumu’na başvurusu olmasa dahi Kurul kararında davalı şirketin rakı pazarında hâkim durumdaki teşebbüs olduğu, sahip olduğu pazar gücünün avantajından faydalanarak rakiplerinin piyasadaki faaliyetlerini zorlaştırıcı eylemler ile hâkim durumunu kötüye kullandığı tespit edilmiştir. Bu durumda, davalının haksız eylemlerinden tüm rakiplerin ve tüm tüketicilerin etkilendiği açıktır. Hal böyle olunca rakip teşebbüs olan, davacılardan … A.Ş.’nin de zarar gören sıfatıyla 4054 sayılı Kanun’un 57 ve 58 inci maddelerine dayanarak dava açma hakkı bulunmakta olup mahkemece bu davacı yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir ” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiş Dairemizce bozma kararına uyuşmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/3513 esas 2021/ 48 karar sayılı kararı ” Bozma kararı ile yerel mahkemenin bu kararı tamamen şekli anlamda ortadan kalktığı halde bozmaya uyulduktan sonra verilen temyiz incelemesine konu kararda bozma kapsamı dışında kalan hususların kesinleştiğinden bahisle yeniden karar verilmesine yer olmadığına ve bozmada işaret edilen icra inkar tazminatına yönelik talebin kabulü yönünde karar vermekle yetinilmiştir. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesi tarafından yerel mahkeme kararının herhangi bir bölümü onanmış olmadığından kazanılmış haklar saklı kalmak ve bunlara dikkat etmek koşuluyla mahkemece HMK’nın 297/2 maddesine uygun yeni bir hüküm kurulması gerekir. Mahkemece bu hususa riayet edilmemiş olduğundan verilen kararın bozulması gerekmiştir ” şeklindedir .
Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulî kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir. Ne var ki, davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtay’ın bozma kararının kapsamı dışında kalması (kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usulî kazanılmış hakkı, maddi anlamda kesin hüküm (HMK m. 237) ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş (dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi hâlinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir. Çünkü, mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usulî kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usulî kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı hâlinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001, Cilt 5, s. 4770).
Bu hali ile … A.Ş. yönünden davanın kısmen kabulü kararı yönünden bozma kararı bulunmamakta ise de ihtiyari dava arkadaşı olarak dahi açıkça onama kararı bulunmadığından, bu haliyle kararın infazında tereddüt hasıl olacağından ve HGK kararları da bu yönde olduğundan HMK’nın 297/2 nci maddesi gereği tüm talepler yönünden usulü kazanılmış haklar dikkate alınarak yeniden hüküm kurulması gerektiği kabul edilmiştir.
Esasa ilişkin olarak ;
4054 sayılı Kanun’un 1. maddesinde; “Bu Kanun’un amacı, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.” kuralına yer verilmiş, 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve davranışların, rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye ilişkin işlemlerin bu Kanun kapsamına girdiği belirtilmiş, “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde, “teşebbüs”, “piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişilerle, bağımsız karar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil eden birimler” olarak tanımlanmış; “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar” başlıklı 4. maddesinde, belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan doğruya veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerinin hukuka aykırı ve yasak olduğu belirtilmiş; “Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması” başlıklı 6. maddesinde de, Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanması hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir .
Tazminat Hakkı başlıklı 57. Maddesi “Her kim bu Kanuna aykırı olan eylem, karar, sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hâkim durumunu kötüye kullanırsa, bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecburdur. Zararın oluşması birden fazla kişinin davranışları sonucu ortaya çıkmış ise bunlar zarardan müteselsilen sorumludur.”
Zararın Tazmini başlıklı 58. Maddesi “Rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenler, ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasaydı ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak talep edebilirler. Rekabetin sınırlanmasından etkilenen rakip teşebbüsler, bütün zararlarının tazminini rekabeti sınırlayan teşebbüs ya da teşebbüslerden talep edebilir. Zararın belirlenmesinde, zarar gören teşebbüslerin elde etmeyi umdukları bütün kârlar, geçmiş yıllara ait bilançolar da dikkate alınarak hesaplanır. Ortaya çıkan zarar, tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hâkim, zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata hükmedebilir.”
İspat Yükü başlıklı 59. Maddesi “Zarar görenlerin, bir anlaşmanın varlığı ya da piyasada rekabetin bozulduğu izlenimi veren, özellikle piyasaların fiilen paylaşılması, uzun sayılacak bir süre piyasa fiyatında gözlenen kararlılık, fiyatın piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerce birbirine yakın aralıklarla artırıldığı gibi kanıtları yargı organlarına sunmaları halinde, teşebbüslerin uyumlu eylem içinde bulunmadıklarını ispatlama yükü davalılara geçer. Rekabeti sınırlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaların varlığı her türlü delille ispatlanabilir.” şeklindedir.
… A.Ş’nin rakı pazarında nihai satış noktalarında münhasırlığı amaçlayan veya münhasırlığa yol açan uygulamaları ve rakiplerini dışlayıcı, pazarın kapsamına yönelik uygulamaları vasıtasıyla, 4054 sayılı Kanun’un 4. ve 6. maddelerini ihlâl edip etmediğinin tespiti amacıyla soruşturma açılmasına ilişkin Rekabet Kurulu kararı uyarınca yapılan soruşturma sonucunda hazırlanan 12.11.2013 tarih ve 2012-3-1/SR-01 sayılı Soruşturma Raporu ile “ilgili ürün pazarının “rakı pazarı” olarak belirlendiği, söz konusu pazar açısından yapılan değerlendirmeler neticesinde davacı teşebbüsün hâkim durumda bulunduğu tespitinin yapıldığı, bu tespitin, davacının en yakın rakip teşebbüsten yaklaşık 13 katı pazar payına sahip olmasıyla desteklendiği, rakı pazarında hakim durumda bulunduğu saptanan … A.Ş.’ nin , 2009-2013 yılları arasında geleneksel kanaldaki kapalı satış noktaları ve yerinde satış noktalarında çeşitli isimler altında verdiği indirimler ve peşin ödemeler ile rakiplerin satış noktasında görünürlüğünü sınırlamaya yönelik uygulamalarda bulunduğu ve rakiplerin rakı pazarının önemli bir bölümüne erişiminin sınırlanması amacını taşıyan ve etkisini doğuran bu durumun rakı pazarındaki rakiplerini dışlayıcı etki doğurduğu ve tespit edilen söz konusu uygulamaların 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi kapsamında hakim durumun kötüye kullanılması mahiyetinde bulunduğundan ” bahisle … A.Ş.’ nin rakiplerinin pazardaki faaliyetlerini zorlaştırma amacı ve etkisi taşıyan uygulamalar ile hakim durumunu kötüye kullanmak suretiyle 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesini ihlâl etmesi nedeniyle 2013 mali yılı sonunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen gelirlerinin takdiren % 1,5 oranında olmak üzere 41.512.531,90-TL idari para cezası verilmiştir.
… A.Ş. Tarafından Rekabet Kurulu’nun 12.06.2014 tarih ve 14-21/410-178 sayılı kararının ve bu karara dayanak oluşturan Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması Hâlinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmeliğin 5. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinin iptali istemiyle açılan davada Danıştay 13. Dairesinin 25/10/2016 tarihli kararı ile “Dava konusu Yönetmeliğin, 4054 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen hususlara ilişkin olarak ve anılan maddenin verdiği yetki uyarınca, Kabahatler Kanunu’nun 4. maddesinde ifadesini bulan kanunilik ilkesi sınırları çerçevesinde ve bu Kanun’un 17. maddesinin 2. fıkrası ile 4054 sayılı Kanun’un 16. maddesinde idarî para cezası miktarının belirlenmesinde kullanılacağı öngörülen kriterler göz önüne alınarak, Kanun’da öngörülen azami yüzde onluk oranı aşmamak üzere belirlenmesine yönelik olarak ve Kanun’un verdiği takdir yetkisinin objektifleştirilmesi amacıyla yapılan dava konusu kurallarında üst hukuk normlarına ve dayanağı Kanun hükümlerine aykırılık görülmediği , kanunun öngördüğü hususların yerine getirilmesinde ve piyasada gerçekleşen rekabet ihlâllerinin tespit ve idarî yaptırım uygulanması konusunda Rekabet Kurulu görevli ve yetkili kılındığı, … A.Ş. nin ilgili ürün pazarında (rakı pazarı) gerek yüksek pazar payı gerekse piyasanın hukukî durumu ve davacı teşebbüsün bağımsız davranabilme gücü bakımından hâkim durumda olduğu, kurul kararında yer alan delil ve tespitlerden, … A.Ş.’nin teşebbüsün hâkim durumunu kötüye kullandığına ilişkin iddiaların doğruluğunun hem etki hem de amaç yönlerinden ortaya konulduğundan, idari para cezasının yöntemine uygun belirlendiğinden bahisle … A.Ş. Nin rekabete aykırı davranışlarıyla Kanun’un 6. maddesini ihlâl ettiği anlaşıldığından, 2013 malî yılı sonunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen yıllık gayrisafi gelirlerinin takdiren %1,5’i oranında olmak üzere davacıya 41.512.531,90-TL idarî para cezası verilmesine ilişkin dava konusu Kurul kararına iptali isteminin reddine karar verilmiştir.
Genel olarak haksız fiilin unsurları hukuka aykırı eylem, zarar, nedensellik bağı ve kusurdur. İhlâlin varlığını değerlendirmek bakımından, Kurul kararlarının tazminat yargılamasına etkisi değerlendirilmelidir. Konuyla ilgili Yargıtay kararlarına bakıldığında, hukuka aykırı eylemin varlığının öncelikle Rekabet Kurulu Kararı ile tespit edilmesi gerektiği yönündedir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/400 E. 2010/1105 K. Sayılı ilamı “…Tazminata hükmedilebilmesi için, mahkemenin de doğru olarak belirlediği gibi uyuşmazlığa konu uygulamanın veya anlaşmanın 4054 sayılı Yasa’ya aykırılığının tespit edilmesi zorunludur. Bu durumun da Rekabet Kurulu kararı ile tespit edilmesi gereklidir.” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 1999/3350 E. 1999/6364 K. sayılı ilamı ise, “…davada yer alan talebin açıklanan niteliği gözetildiğinde, tazminata karar verilebilmesi için öncelikle 4054 sayılı Yasanın yetkili kıldığı “Rekabet Kurulu” tarafından hâkim durumun kötüye kullanılmış olduğunun saptanması gerekir. Mahkemece bu yön gözetilerek, davacı tarafın anılan yasa kapsamında Rekabet Kurumuna başvuruda bulunup bulunmadığının araştırılması, böyle bir müracaat yoksa yapılacak başvurunun ön mesele olarak sonucunun beklenmesi gerekirken bu husus düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir” şeklinde olup Rekabet Kurulu tarafından 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un, 6 maddesinin ihlal edildiğinin saptanmış olduğundan kanuna aykırılık hali Rekabet Kurulu’nun rekabetin ihlali kararı ile ispatlanmıştır. Bu hali ile; davalı şirketin rakı pazarında hâkim durumdaki teşebbüs olduğu, sahip olduğu pazar gücünün avantajından faydalanarak gerçekleştirdiği rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorlaştırıcı eylemler ile hakim durumun kötüye kullandığı hususunun rekabet kurulu kararı ile sabit olduğundan, davalı vekilinin davaya konu edilen ve hukuka aykırılık teşkil eden Rekabet Kurulunun 14-21/410-178 sayılı ve 12.06.2014 tarihli kararına itibar edilmemesi ve haksız fiilin unsurların oluşmadığına, davacı vekilinin ise kararın 2014 yılına ilişkin tespit içermemesi nedeni ile davacıların 2014 yılında zincir mağaza sâtışları dışında uğradığı zarara da hükmedilmesi gerektiğine yönelen istinaf istemi yerinde görülmemiştir.
6100 sayılı HMK’nın 357/1 maddesinde “bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.” hükmü gözetildiğinde, istinaf aşamasında sunulan deliller HMK kapsamında değerlendirilmez. Kanunun 145. maddede belirtilen ve tarafın etki alanı dışında kalan çok özel durumlar dışında, sonradan delil sunulması hâlinde bu deliller dikkate alınmamalıdır. Keza, tarafların 145. madde şartları oluşmadan sonradan delil sunması ya da kanun yoluna başvururken bu şekilde delilleri dilekçesine ekleyip vermeleri kabul edilmemelidir (Özekes, Pekcanıtez Usul, s.1339).Burada ancak daha önce gösterilmesi mümkün olmayan veya ancak diğer delillerin incelenmesinden sonra gösterilmesinin yararlı olacağı anlaşılan delillerin sonradan gösterilmesine izin verilmelidir. (Kuru , Arslan , Yılmaz Medeni Usul Hukuku s. 369 ). İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/70451 Sayılı Soruşturma dosyasında şikayet tarihi dava tarihinden sonra olup Mahkemece Rekabet Kurulu’nun 12/06/2014 tarihli ve 16/02/2017 tarihli kararları değerlendirilerek karar verilmiştir. Tahkikat aşamasında “sonradan gösterilen delil” olarak gösterilen soruşturma dosyasına ilişkin yargılamanın, istinaf aşamasında tamamlanmış olması halinde ceza dosyası niteliği itibariyle dosya içeriği ve karar resen incelenebileceğinden , İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/1221 Esas sayılı dosyasında verilen karar incelenmiştir. Buna göre İzmir C.Başsavcılığı’nın 27/11/2018 tarih, 2017/70451 Soruşturma, 2018/48851 Esas, 2018/37496 İddianame nolu iddianamesi ile sanıklar … , …, … ve .. A.Ş.’nin Haksız Rekabet suçundan dolayı Türk Ticaret Kanunu’nun 62/1, Türk Ceza Kanunu’nun 53, 60 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle mahkememize kamu davası açıldığı, Mahkemenin 2017/1027 sayılı karar ile sanıklardan … , … ve … ‘ın üzerine atılı suçu işlediği sabit olduğundan eylemlerine uyan TTK 62/1 maddesi gereğince adli para cezası ile cezalandırılmalarına, sanık … Şirketi hakkında rekabet Kurulunun 12/06/2014 tarihinde ve 16/02/2017 tarihinde vermiş olduğu kararlarla idari para cezası uygulandığı, sanıkların eylemleri nedeniyle sanık … Şirketinin maddi kazanımları oluşmuş ise de sanıkların eylemleri ve bu eylemlere uygulanan netice ceza miktarı nazara alındığında iznin iptaline ilişkin verilecek olan güvenlik tedbiri kararının ağır sonuçlar doğuracağı kanaatine varıldığından TCK.nın 60/3 maddesi uyarınca taktiren sanık … A.Ş.’i hakkında güvenlik tedbiri uygulanmasına yer olmadığına kesin olarak karar verilmiştir. Bu durumda iznin iptaline ilişkin güvenlik tedbiri uygulanmamasının gerekçesinin daha önce idari para cezası uygulanmış olması ve tedbir kararın ağır sonuçlar doğuracak nitelikte olması olarak açılmasından da açıkça anlaşıldığı üzere, Ceza Mahkemesi kararında, eylemin hukuka aykırılığını ortadan kaldıran nitelikte bir maddi olgu bulunmamaktadır.
Davacı taraf terditli olarak ihlal nedeni ile mahrum kalınan kar ve davalının ihlallerini nedeni ile elde ettiği karı tazminat olarak talep etmiştir.
Her bir davacı için ayrı ayrı tazminata hükmedilmesine yönelen istinaf istemi yönünden Dava dilekçesinde de başlık kısmında … A.Ş. Ve … A.Ş. davacı olarak yazılmış ise de. içerik ve talep kısmında “… A.Ş.” davacı şirket olarak tanımlanmış ve tazminat şirketler için değil şirket için talep edilmiştir. Harca tabi davalarda, başvurma harcı ile nisbi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak alınır (Harçlar Kanunu 27-28 mad). Dava açılırken harcın eksik alınmış olması halinde, mahkemece davaya devam olunabilmesi için harcın Harçlar Kanun’unun 30 ve 32. maddeleri uyarınca tamamlanması yoluna gidilir ve davacıya eksik harcı yatırması için süre verilir. Şayet verilen süreye rağmen eksik harç ikmal edilmez ise dosya işlemden kaldırılır ve HMK.nun 150. maddesi uyarınca süresinde harç tamamlanarak dava yenilenmez ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilir. Sonradan ihtiyari dava arkadaşlarından … A.Ş. Yönünden harç eksikliği ikmal edilmiş olup harcın yatırılmamış olmasından kaynaklı olarak usulden red kararı verilmeyeceği kuşkusuzdur. Bozma ilamında doğrultusunda Davacılardan … A.Ş.’nin Rekabet Kurumu’na başvurusu olmasa dahi Kurul kararında davalı şirketin rakı pazarında hâkim durumdaki teşebbüs olduğu, sahip olduğu pazar gücünün avantajından faydalanarak rakiplerinin piyasadaki faaliyetlerini zorlaştırıcı eylemler ile hâkim durumunu kötüye kullandığı tespit edilmiştir. Bu durumda, davalının haksız eylemlerinden tüm rakiplerin ve tüm tüketicilerin etkilendiği açıktır. Hal böyle olunca rakip teşebbüs olan, davacılardan … A.Ş.’nin de zarar gören sıfatıyla 4054 sayılı Kanun’un 57 ve 58 inci maddelerine dayanarak dava açma hakkı bulunmakta … A.Ş. Yönünden maddi ve manevi tazminat istemi yönünden esasa ilişkin inceleme yapılmış olmasında usul ve yasaya aykırılık görülmemiş , davalı tarafın istinaf başvurusunun yerinde olmadığı değerlendirilmiştir.
Bilirkişi kurulu 09/04/2018 tarihli asıl raporda … A.Ş.nin 2011-2012-2013-2014 yılları arasında, artıramadığı tespit edilen pazar payı oranları ile bu oranların gerçekleşmesi durumunda ise, 8.863.188 litre satış kaybına uğradığı, davacı şirketlerin 2011-2012-2013-2014 dönemleri kapsamında uğradığı muhtemel zararın 54.073.714,99.TL olduğu, 22/03/2019 tarihli ek raporda, Rekabet Kurulu kararında belirtildiği üzere zincir mağazalarda, davalının dışlayıcı uygulamalarının bulunmadığı görüşü doğrultusunda, zincir mağaza satışlarının zararın hesaplanmasında dikkate alınmaması gerektiği düşünüldüğü takdirde, zincir mağaza etkisi hariç tutulmak suretiyle yoksun kalınan kar miktarı asıl raporda belirtilen distribütör ve zincir mağaza satış miktarlarının oranlanması suretiyle toplam 44.416.820.TL olduğunu, 27/12/2019 tarihli ek raporda ise bilirkişi raporunda belirtilen toplam zarar miktarının her bir davacı şirket yönünden ayrı ayrı belirlenmesini talep ettiğinden, davacılardan … A.Ş.nin mali verileri dikkate alınarak gelir tablosu hazırlandığı, mali tablolar kullanılarak rakı ürün grubu ve ithal ürün grubu olarak detaylandırıldığı ve tazminat hesaplamasında rakı ürün grubuna dair gelir tablosunun esas alındığı, … A.Ş.nin zarar miktarı tespit edildikten sonra, bu zarar miktarı asıl raporda tespit edilen toplam zarar miktarından mahsup edilerek davacı … A.Ş.nin zarar miktarı belirlendiğini, toplam zararın 34.631.594,34.TL … A.Ş.nin zararının 18.197.155,71 TL … A.Ş.nin 16.434.438,63.TL mütalaa etmiştir. Bu hali ile bilirkişi kurulu geçmiş yıl bilançoları, ile Rekabet Kurumunca davalı hakkında yapılan incelemenin detayları üzerinden somut uyuşmazlığın nevine olayın oluş şekline ve ihlalin boyutuna göre uygun olan tazminat hesap yöntemi kullanılarak varsayımsal zararın belirlemiş olduğundan bilirkişi heyetinin oluşumuna ve hesap yöntemine yönelen istinaf istemi yerinde görülmemiştir .
Tazminatın üç katı uygulanmasına yönelen istinaf istemi yönünden;Kanunun 58. Maddesindeki “Ortaya çıkan zarar, tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hâkim, zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan kârların üç katı oranında tazminata hükmedebilir” düzenlemesi, zararı aşan oranda tazminat düzenlemesi olup , hükmedilecek tazminatın miktarını hakim durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirlemek durumundadır. Söz konusu hüküm tazminat talebine bir üst sınır getirmiş olduğundan, bu sınır içerisinde kalmak koşulu ile tazminatın miktarını belirlemede hakime takdir yetkisi verilmiş ise de tazminatın katı konusunda takdir yetkisi verilmemiştir. Keza düzenlemede ” ‘ a kadar ” ibaresinin kullanılmamış olması bir veya üç kat tazminat haricinde tazminata hükmedilmeyeceği sorununu doğurmaktadır. Bu durumda hakim üst sınır içerisinde kalmak ve varsayımsal zarardan da az olmamak koşuluyla bir veya üç katı tazminata hükmedebilir. … A.Ş ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Tekel Tütün Mamülleri A.Ş. arasında düzenlenen 27.02.2004 tarihli hisse satış sözleşmesi ile … A.Ş.’de bulunan kamu hisselerinin %100’nün şirkete devir edildiği bilinmektedir. Kurul kararında … ’nin rakiplerinin pazardaki faaliyetlerini zorlaştırma amacı ve etkisi taşıyan uygulamalarının “diğer ihlal” kapsamında olduğu dikkate alınarak teşebbüse % 1 oranında vermiş, bu oranın belirlenmesinde ilgili teşebbüsün piyasadaki gücü, ihlâl neticesinde gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel zararın ağırlığı gibi hususların dikkate alındığı belirtilmiş, uzun süren ihlâl nedeni ile temel para cezası yarısı oranında artırılarak teşebbüse %1,5 oranında idari para cezası verilmiştir. Davalı şirketin rakı pazarındaki hakim durumuna ilişkin geçmiş tarihli kurul kararlarındaki tespitler, ihlalin tekerrürü, süresi ,piyasadaki gücü, ihlalin gerçekleşmesindeki belirleyici etkisi, ile davaya dayanak karardaki tespitler dikkate alındığında, — zararın en iyimser deyişle davalının — ağır ihmalinin olduğu halden kaynaklandığı sabit olmakla, tazminatın üç katı tutarında uygulanması usul ve yasaya uygun olup, davalı istinaf istemi yerinde görülmemiştir.
Davacılar lehine manevi tazminata hükmedilmesine yönelen istinaf istemi yönünden , manevi zarar, malvarlığındaki bir azalmayı değil, şahsiyet haklarına yönelmiş tecavüz dolayısıyla bir kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı, elemi ve böylece yaşama zevkindeki azalmayı ifade eder. Bu yönüyle kişinin iç huzurunun, manevi bütünlüğünün ihlal edilmesi, manevi zarar ile ifade edilir. Bu hallerde ortada teknik ve gerçek anlamda bir zararın bulunmadığı açıktır. Hukuk düzeni parayı, iç huzuru bozulan kimseye manevi tatmin sağlayacak ve bir ölçüde de faillere “özel hukuk cezası” olacak bir araç olarak kabul etmiştir, Yüksek Mahkeme kararlarında da belirtildiği üzere TBK 58.-maddesi kapsamında tüzel kişiliğin kişilik hakları saygınlık, ticari itibar, sosyal ilişkiler bakımından sahip olunan değer, diğer kurumlar nezdindeki algılanış, mesleki çevrelerdeki konum, güvenilirlik gibi değerler oluşturmaktadır. Tüzel kişiliğin, saygınlığını yitirmesine, değer kaybına uğramasına veya amaçlarını gerçekleştirmek bakımından zor duruma düşürülmesine yol açan hukuka aykırı tasarrufların manevi zarara yol açtığı kabul edilerek bu tür zararların tazmini gerektiği kuşkusuzdur.. Boykotla rakip teşebbüs faaliyetlerinin kısıtlanması, ayırımcı davranışlarla teşebbüslerin piyasayı terke zorlanması veya piyasaya giriş engelleri oluşturulması gibi haller rakip teşebbüslerin, iktisadi faaliyetleri kadar iç huzurunu, girişim özgürlüğünü ve cesaretini engelleyebileceğinden bu tür ihlaller sebebiyle BK m. 49 ve RK m. 57, 58 hükümleri çerçevesinde manevi tazminat davası açılabileceği kabul edilmektedir. Somut olayda 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 6. maddesi kapsamında ihlal olarak değerlendirilen rakipleri dışlayıcı eylemlerin bir bütün olarak aynı zamanda tüzel kişililiğin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilerek davacılar lehine uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesinde de usul ve yasaya yön görülmemiş, davalı tarafın istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.
Davacı tarafın, hükmedilen maddi tazminat tutarlarına ilişkin olarak faiz başlangıç tarihinin zararın doğduğu yılın başından itibaren uygulanması gerektiğine yönelen istinaf istemi yönünden : haksız eyleme dayalı istemlerde zarar gören, haksız eylem tarihinden , itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. Süregelen eylemler yönünden ise haksız eylem tarihinin zararın oluştuğu tarih olarak kabul edilmesi gerekir ki bu tarih genelde süregelen eylemin tamamlandığı tarihtir. Somut olayda bu tarihin kurul kararının verildiği tarih olarak kabulü dahi mümkündür. Bu durumda mahkemece zararın oluştuğu tarihin zararın meydana geldiği yılın son günü olarak tespiti davacılar aleyhine olmadığından davacılar vekilinin faiz başlangıç tarihi yönünden istinaf istemi de yerinde görülmemiştir.
Bu hali ile tarafların istinaf talepleri yerinde bulunmadığından istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddi kararı verilecek ise de ” Bölge Adliye Mahkemesi’nin hüküm mahkemesi sıfatıyla verdiği yeniden esas hakkındaki karar sonrasında 6100 sayılı Kanun’un 360 ıncı maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre yargılama yapıp öncelikle Yargıtay bozma kararına karşı aynı Kanunun 373 üncü maddesi üçüncü fıkrası gereğince uyma veya direnme konusunda bir karar verir; bu kararı yine hüküm mahkemesi sıfatıyla vermektedir. Bozmaya uyduğu takdirde artık yargılamaya hüküm mahkemesi sıfatıyla devam etmekte olduğundan bozma kararına uygun olarak yeniden esas hakkında karar vermelidir.” şeklindeki kararı uyarınca bozma kararına uyan Dairemizce bozma kararına uygun olarak yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2021/2-96 Esas, 2021/205 Karar sayılı ilâmında istinaf yolu incelemesine özgü duruşma vekâlet ücretine hükmedilmesi şartları şu şekilde açıklanmıştır:”… AÜTT Genel Hükümleri’nin 2. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği belirtilen istinaf kanun yolu incelemesine özgü görülmesi gereken duruşmalı iş ile; gerek 1086 sayılı HUMK’nın 429/2. maddesinde belirtilen ‘…O mahkeme temyiz edenden 434 üncü madde uyarınca peşin olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir,…’ duruşmanın, gerekse aynı maddenin karşılığı 6100 sayılı HMK’nın 373/3. maddesinde belirtilen ‘…Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir,…’ duruşmanın birbirleriyle karıştırılmaması gerekmektedir. HMK’nın 373. maddesinde, Yargıtay’ın temyiz kanun yolu incelemesi neticesinde verdiği bozma ilâmı sonrasında yargılamanın alt mahkemelerden hangisi tarafından yapılması gerektiği hususunda ki ayrım; bölge adliye mahkemesinin esastan ret kararı verip vermediği noktasında, başka bir ifade ile alt derece mahkemeleri kararlarının birbirleri ile paralel olup olmamasına göre düzenleme altına alınmıştır. Bu noktada, temyiz kanun yolunda bir karar verildikten sonra ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesi sadece birer hüküm mahkemesi hâline gelmiş olup, bölge adliye mahkemesinin denetim mahkemesi yetkisi kalmamıştır. Diğer bir ifadeyle, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi arasında bir fark bulunmamaktadır. Buradan hareketle; AÜTT Genel Hükümleri uyarınca bölge adliye mahkemelerinin istinaf kanun yolu incelemesine ilişkin ‘duruşmalı işler’ tanımlamasından, Yargıtay bozmasından sonra alt derece hüküm mahkemesi olarak HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca zorunlu olarak yaptığı duruşma değil, HMK’nın 353. maddesinde belirtilen hâller dışında istinaf kanun yolu incelemesini duruşmalı olarak yapması gereken işlerden bahsedildiği hususu tartışmasızdır.”
Bu hali ile hüküm mahkemesi olarak Dairemizce yapılan duruşma yönünden taraflar lehine istinaf yolu incelemesine özgü duruşma vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; ilk derece mahkemesince taraflarca gösterilen delillerin toplanmasında, değerlendirilmesinde esas ve usul bakımından hukuka aykırılık bulunmadığı ve davacılar ve davalı vekilinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte Dairemizden verilen 08/11/2021 tarih ve 2021/305 Esas sayılı 2021/2178 kararı Yargıtay 11.HD’nin 2022/495 Esas, 2023/3224 K sayılı 24/05/2023 tarihli ilamıyla bozulmakla 6100 sayılı Kanun’un 360 ıncı maddesinin atfıyla aynı Kanunun 373 üncü maddesi üçüncü fıkrası gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerektiğinden; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine 44.562.208,42 TL maddi tazminatın 10.883.311,41 TL lik bölümüne 31/12/2011, 14.305.851,66 TL lik bölümüne 31/12/2012, 19.373.045,35 TL lik bölümüne 31/12/2013 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile 50.000,00 TL manevi tazminatın 03/12/2012 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı … AŞ. verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, bozma kapsamı dışında kalan usuli kazanılmış haklar gözetilerek yargılama gideri ve vekalet ücretlerinin önceki hükme göre belirlenmesine,
40.277.372,67 TL maddi tazminatın 8.122.255,50 TL lik bölümüne 31/12/2011, 11.709.578,49 TL lik bölümüne 31/12/2012, 20.445.538,68 TL lik bölümüne 31/12/2013 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile 50.000,00 TL manevi tazminatın 03/12/2012 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı … verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmesi kanaatine varılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Dairemizden verilen 08/11/2021 tarih ve 2021/305 Esas sayılı 2021/2178 kararı Yargıtay 11.HD’nin 2022/495 Esas, 2023/3224 K sayılı 24/05/2023 tarihli ilamıyla bozulmakla 6100 sayılı Kanun’un 360 ıncı maddesinin atfıyla aynı Kanunun 373 üncü maddesi üçüncü fıkrası gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerektiğinden;
2-a)Davanın davacı … AŞ. yönünden KISMEN KABULÜNE,
44.562.208,42 TL maddi tazminatın 10.883.311,41 TL lik bölümüne 31/12/2011, 14.305.851,66 TL lik bölümüne 31/12/2012, 19.373.045,35 TL lik bölümüne 31/12/2013 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Maddi tazminat talebi yönünden fazlaya ilişkin isteğin REDDİNE,
50.000,00 TL manevi tazminatın 03/12/2012 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
b)Davanın Davacı …. yönünden KISMEN KABULÜNE
40.277.372,67 TL maddi tazminatın 8.122.255,50 TL lik bölümüne 31/12/2011, 11.709.578,49 TL lik bölümüne 31/12/2012, 20.445.538,68 TL lik bölümüne 31/12/2013 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Maddi tazminat talebi yönünden fazlaya ilişkin isteğin REDDİNE,
50.000,00 TL manevi tazminatın 03/12/2012 tarihinden itibaren işletilecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
c)Alınması gereken 5.802.222,78 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 6.831,00TL ile tamamlama harcı olarak alınan 1.382.604,18 TL ve 1.382.604, 18 nin mahsubu ile bakiye 3.030.183,40 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına, Davacı … AŞ. Tarafından yatırılan 1.389.471,08 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,Davacı … tarafından yatırılan 1.282,604,18 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
ç)Davacı … AŞ. kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan hüküm altına alınan maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 534.247,00 TL vekalet ücreti ile hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 7.300,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı … AŞ. ye verilmesine,
d)Davacı …. kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan hüküm altına alınan maddi tazminat miktarı üzerinden Dairemizin hüküm tarihi itibariyle hesaplanan 706.773,73 TL vekalet ücreti ile hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …. ye verilmesine,
e)Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 313.793,00 TL vekalet ücretinin davacı … AŞ’ den, 705.962,62 TL vekalet ücretinin davacı …. den alınarak davalıya verilmesine,
f)Davacı tarafça yapılan 16 davetiye bedeli 170,70 TL, bilirkişi inceleme ücretleri 3.000,00 TL, posta masrafı 8,00 TL olmak üzere 3.178,70 TL yargılama giderinin davanın kabul oranına göre 1.761,00 TL lik bölümünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan bölümünün davacı üzerinde bırakılmasına, artan avansın taraflara karar kesinleştiğinde iadesine
3-Davacı … AŞ. tarafından peşin yatırılan 148. 60 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 59.30 TL istinaf karar ve ilam harcının hazineye irat kaydına
4-Davacı … tarafından peşin yatırılan 148. 60 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 59.30 TL istinaf karar ve ilam harcının hazineye irat kaydına
5-Davalı tarafından … AŞ. yönünden peşin yatırılan 148.60 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 1.450.555.00 TL karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 1.596.904,95 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
6-Davalı tarafından …. yönünden peşin yatırılan 148. 60 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 54.40 TL karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 2.751.292,92 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
7-Davacı … AŞ. tarafından yapılan 256.00 TL istinaf yargılama giderin kabul red oranına göre 133,12 TL sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından yapılan 124,50 TL istinaf giderlerinin kabul red oranına göre 59,76 TL sinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, kalanın davalı üzerinde bırakılmasına,
9-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
İlişkin dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 21/11/2023 tarihinde 6100 Sayılı HMK’nun 361/1 ve 362/1-a Maddeleri uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta süre içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.