Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/2140 E. 2021/2179 K. 08.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/2140
KARAR NO: 2021/2179

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2016/1493 Esas – 2018/898 Karar
KARAR TARİHİ : 20/09/2018
DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF TARİHİ : 24/10/2018 (Davalı)
KARAR TARİHİ : 08/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/11/2021

Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesince verilen, yukarıda tarih ve numarası gösterilen kararına karşı, davalı istinaf başvurusunda bulunulmakla, dosyada duruşma yapılmasını gerektiren eksiklik görülmediğinden 6100 sayılı HMK’nun 353/1(b-1/son) cümle uyarınca istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına karar verilerek, dosya incelendi;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü
DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Müvekkil Şirketin …. ilçesi, …. ncu Sok. No:…. adresinde uzun yıllardır faaliyette bulunurken arsa maliklerinin yaptığı kat karşığı inşaat sözleşmesi kapsamında 2016 yılı Mayıs ayında devri gerektiğinden şirketlerinin faaliyetine devam edebilmesi için, işyerini Mayıs 2016 Ayı sonundan önce boşaltmak ve bir başka yere taşınmak zorunda kaldığını, işini yapabileceği yeni bir yer ararken, Davalı inşaat şirketinin teklifi konusunda mutabık kalınarak dava konusu sözleşmeyi imzaladığı ve sözleşmede yer alan 15/04/2016 tarihinde yeni işyerinin teslim edileceği maddesine dayanarak eski işyerini (31 Mayıs) itibariyle boşaltmayı taahhüt ettiğini, davalıyla arasındaki sözleşmeye göre sözleşmenin imzalandığı gün, 05/02/2016 tarihli banka havalesi ile 100.000,00 TL’yi davalıya gönderdiğini, davalı satıcı şirketin 15/04 /2016 olan bina teslim tarihinde binayı teslim etmediğini , sözleşmenin “C-6” maddesindeki “Satıcı Binanın teslime hazır olduğunu, ALICI’ya yazılı olarak bu sözleşmedeki adresine bildirir” yükümlülüğü kapsamında bir bildirimde bulunmadığını, davalı satıcının taahhüdünü yerine getirmemesi üzerine, Haziran ayı içinde ivedi olarak taşınabileceği bir işyeri bulduğunu, taahhüdünü yerine getirmeyen Davalı satıcı ile yapmış olduğu sözleşmeyi, TBK (Türk Borçlar Kanunu) ilgili & maddeleri gereği haklı nedenle fesih etmek zorunda kaldığını, davalıya gönderdiği sabit olan 100.000,00TL’nın faiziyle birlikte iadesini de talep ettiğini, davalı satıcının satmayı taahhüt ettiği inşaatın bulunduğu bölge ve satışlarla ilgili olarak satış ve başka sanayiciye devir şartlarının gerçekleşmediğinden bahisle 100.00 TL nin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVALININ CEVABI : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle : Davayı kabul etmediklerini, davalının görevinin “yapının imal edilerek, yapı kullanma izin belgesine başvurmaya hazır hale getirilmesi” olduğunu, binanın teslim süresinin uzamasının davacının ek taleplerinden kaynaklandığını, davacının 2 adet asansör sistemi, üst katlara 2 adet WC imaliyle zemindeki ara bölmelerin iptali şeklinde ek imalat talepleri olduğunu, eserdeki değişiklik talepleri nedeniyle yapı kullanma izin belgesine gecikmeyle 03/06/2016 tarihinde başvurulduğunu, davacının bu durumu bilerek 16/06/2016 tarihinde ihtar çekerek akdi feshettiğini, sözleşmenin 8. Maddesinde gecikmenin 6 ay olabileceğinin hüküm altına alındığını, buna rağmen fesih öncesi hiçbir uyarıda bulunulmadığını, davacıya gönderilen 24/06/2016 tarihli 9022 yev.no.lu ihtarda teslime hazır olunduğunun bildirildiğini, ancak davacının teslim almakta imtina ederek 03/07/ 2016 tarihli cevabi ihtarı gönderdiğini, taraflar arasında eser sözleşmesi bulunduğunu, binanın tesliminden sonra tapu devrinin yapılıp davalının ücretini alacağının belirlendiğini, davalının üzerine düşeni yapıp binayı teslime hazır hale getirdiğini, yapı kullanma izin belgesinin alınıp davacının binaya taşınmasından sonra vefa hakkının kalkarak tapu devrinin yapılarak davacının tapusunu alıp borcunu ödeyeceğini, zaten tapu devri için sözleşmede süre konulmadığını, davalının da burada ikamet etmesi nedeniyle …. taki devir işlemlerini bildiğini, davalının tapu devrine yetkili olup olmamasının dava konusu olmadığını, davalının sözleşmeye göre yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacıya borçları olmadığını aksine davacıdan maddi tazminat alacaklarının bulunduğunu ve bu hakkı saklı tuttuklarını bildirerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:
Taraflar arasında düzenlenmiş …. başlıklı satış sözleşmesi , …. OSB Bölge Müdürlüğü cevabi yazısı , tapu kaydı , Menderes 2. Noterliğinin 16/06/2016 tarih ve …. yevmiye nolu vekaletnamesi, İzmir 2. Noterliğinin 24/06/2016 tarih ve …. yevmiye nolu ihtarnamesi, Karşıyaka 2. Noterliğinin 04/07/2016 tarih ve …. yevmiye nolu ihtarnamesi, Torbalı 4. Noterliği ‘ nin 26/11/2015 tarih …. yevmiye nolu …. tarafından …. e dava konusu taşınmaz yönünden verilen düzenleme şeklindeki vekaletname , 06/10/2017 havale tarihli raporu, 13/08/2018 tarihli ek rapor, tüm dosya kapsamı
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk Derece Mahkemesi kararında özetle : ” sözleşmenin konusunun ….ilçesi sınırları dahilinde bulunan ….de bulunan …. pafta, …. ada, …. parsel nolu arsa vasıflı taşınmaz üzerine fabrika binasının yapılması ve sözleşmede belirtilen şartlar dahilinde satıcı tarafından alıcıya devredilmesine ilişkin sözleşme olduğu, bu kapsamda davalının arsa üzerine bina yaparak taşınmaz satışını taahhüt ettiği, alıcının da almayı taahhüt ettiği, işin bitim tarihinin 15/04/2016 tarihi olarak tespit edildiği görülmüştür. Alınan bilirkişi raporları kapsamına göre taşınmazın süresinde tesliminin söz konusu olmadığı, celp edilen tapu kayıtlarına göre ve yargılama aşamasında da taşınmaz malikinin …. Organize Sanayi Bölgesi olduğu, davalının veya davalının 26/11/2015 tarihli 13070 nolu vekalette belirttiği ….’ne ait olmadığı, …. dan alınan cevapta da taşınmazın satışa konu olmasının mümkün olmadığını, taşınmazın ….ne tahsisli olduğunu, mülkiyetin …’a ait olduğunu, …. haricinde yapılan sözleşmelerin ….’u bağlamayacağını, satışa konu edilmesi için belirtilen şartların gerçekleştirilmesi gerektiğini, şartların gerçekleşmediğini, satışın hukuken mümkün olamayacağını bildirmiş olduğu, bu durum itibariyle sözleşme aşamasında ve yargılama aşamasında davalının ve davalının sunmuş olduğu vekalette görülen ….’nin arsa maliki olmadığı ve taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre satışın mümkün olmadığı, 6098 sayılı BK 237/2 hükümlerine göre tapulu taşınmazların haricen satışının geçersiz olduğu ancak resmi şekilde yapılan satışların ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin geçerli olduğu, bu durum itibariyle davacıların yapmış olduğu sözleşmenin korunmaya değer bir sözleşme olmadığı, geçersiz bir sözleşme olduğu anlaşılmıştır. Tarafların geçersiz sözleşmeye göre aldıklarını geri vermesi gerektiğinden davalının almış olduğu bedelin davacıya iadesinin gerektiği, davalının almış olduğu herhangi bir değer söz konusu olmadığından iadesi gereken menfaat bulunmadığı anlaşıldığından” gerekçesi ile davanın kabulü ile 100.000-TL’nin 26/10/2016 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı ….’den alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle : sözleşmede davalının görevinin açıkça tanımlandığını , yapının imal edilerek, yapı kullanma izin belgesine başvurmaya hazır hale getirilmesiyle sınırlandırıldığını, taşınmazın arsa devrini davalı şirketin yapmayacağını , davalının yalnızca sözleşmede yer alan tarafların yüklenicisi olduğunu, davalı şirketin taşınmazın arsasınının da satışına dair verdiği bir taahhüt bulunmadığını , anılı sözleşmenin yalnızca fabrika binalarının yapımını kapsadığı ve eser sözleşmesi niteliğinde olduğunu , geçerli bir sözleşme olduğundan davacının isteminin reddi gerektiğini , sözleşmenin geçersiz hükümlerine rağmen diğer hükümleri itibarıyla taraflar arasında eser sözleşmesi kurulduğu anlaşılabiliyor ise tarafların hak ve yükümlülüklerinin bu sözleşmeye göre belirlenmesi gerektiğini , davalının ediminin reddolunmayacak seviyeye geldiğini , bu aşamada sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan bahisle , kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İSTİNAFA CEVAP
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle : dava dilekçesini tekrar ettiklerini . davaya konu taşınmazın mülkiyeti kasım 2018 itibarıyla dahi …. OSB ye ait olduğunu , …. OSB nin taşınmazı …. adlı bir şirkete bir üretim tesisi kurmak üzere belli yükümlülüklerle tahsis ettiğini , ve yükümlülüklerini yerine getirinceye kadar üçüncü kişilere satış ya da devir yapamayacağını tebliğ ettiğini , bunu yapmaya yönelik sözleşmelerin yok hükmünde olduğunu , bu hususun davalı tarafından bilinmiyor olmasının mümkün olmadığını , davalının bu taşınmaz için eser sözleşmesi yapmış olsa bile; yapı kullanma izin belgesi almaya hazır diye davacıya devredemeyeceğini , çünkü davacının …. nezdinde ne yapı kullanma izni almaya ,ne de işyeri açmaya yetkisi olduğunu , davalı yanın TMK Md. 2 ve 3 de anlamını bulan ve hukuki ilişkiler ile hakkaniyet ilkesinin özünü teşkil eden dürüstlük iyi niyet kuralılarına uygun hareket etmediğini , haksız olduğundan bahisle istinaf isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
G E R E K Ç E
Dava sözleşmeye aykırılık nedeni ile sözleşme uyarınca ödenen bedelin iadesi istemlidir.
İlk Derece Mahkemesi’nce sözleşmenin resmi şekilde yapılmaması nedeni ile geçersiz olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verilmiş , karara karşı davalı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Taraflar arasındaki sözleşmeye göre ; sözleşme konusunun “…. Organize Sanayi Bölgesindeki ….Pafta, …. ada, ….parsel” sayılı yere fabrika binasının yapılması ve sözleşmedeki şartlar ile taşınmazın satıcı tarafından alıcıya devredilmesine ilişkin olduğu , satıcının binayı 15/04/2016 tarihinde alıcıya teslim edeceği , satıcının binayı yapı kullanma ruhsatı alımına hazır halde alıcıya teslim etme yükümlülüğünde olduğu , fabrika binasının 15/04/2016 tarihinde satıcı tarafından alıcıya teslim edilmemesi halinde gecikilen her ay için 5000.00 TL ödemeyi kabul ettiği , ancak bu gecikmenin en fazla 6 ay olabileceği ,6 ay sonunda bağımsız bölümün teslim edilmemesi halinde sözleşmenin fesh edilmiş olarak kabul edileceği , alıcının herhangi bir neden olmaksızın sözleşmeyi feshetmesi halinde yapmış olduğu ödemenin % 50 sinin cezai şart olarak olarak mahsup edileceğinin , fabrika binasının satış bedelinin 1400.000 TL olduğunun , 100.000 TL nin avans olarak yatırılacağının , işyeri tapu tesliminde 2 adet belirtilen dairelerin tapu devirleri ve 1.300.000 TL nin 1/3 sinin nakit alınacağının alan 1/2 sinin vadeli ödeneceğinin kararlaştırıldığı görülmüştür.
Sözleşmenin yapılması sırasında taşınmazın davalıya ait olmadığı taraflarca bilinmekte olup davalı tarafın 6 ay içinde binanın tamamlanarak yapı kullanım izni alınacak aşamaya getireceğini taahhüt ettiği açıktır. Davalı taraf 03/06/2/016 tarihinde yapı kullanım izni için başvurulduğunu ihtaren davacıya bildirmiş , yargılama aşamasında yapı kullanım izninin alındığına ilişkin delil sunulmamıştır. …. Organize Sanayi Bölgesinin cevabi yazısından …. Ada, …. Parsel in mülkiyetinin halen …. OSB Bölge müdürlüğünde olduğu, tahsis hakkı bulunan …. ‘ nin mevzuatta belirtilen yükümlülükleri yerine getirerek parselin mülkiyetini üzerine alana kadar parseli 3. Kişiye devredemeyeceğini , satışa konu edilebilmesi için Yapı Kullama İzin Belgesinin alınması , üretime geçilerek bu durumu işyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı ile belgelemesi sonucu geri alım hakkı şerhinin kaldırılarak tapunun üzerine alınması , parseli satmayı düşündüğü kişinin mevzuat ve bölge yönetim kurulunun istediği şartları sağladığına ilişkin belgelerin sunulması gerektiğini , satışın Yönetim Kurulunun vereceği onay üzerine yapılabileceğinin bildirildiği belirlenmiştir.
Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu uyarınca mülkiyeti OSB’ye parselin tahsisi ile tahsis edilen katılımcı ; tahsis konusu arsa için proje yaptırılması, “yapı ruhsatı” alınması, imar planı ve projesine uygun “üst yapı/tesis” yapılması, “yapı kullanma izin belgesi” ve “işyeri açma ve çalışma ruhsatı” alınması ile üretim yapılması hak ve yetkilerini kazanır. Bu durumda arsa tahsis hakkı sahibi katılımcı malik olmamakla birlikte , mülkiyetten doğan tasarruf yetkisi hariç, mülkiyet hakkının malike verdiği diğer tüm hak ve yetkileri kullanabileceğinden , “….” başlıklı sözleşme ile …. tarafından davalı şirketin yöneticisi ….’ e dava konusu taşınmaz yönünden verilen katılımcının yukarıda belirtilen hak ve yetkilerini vekaleten kullanmayı içeren düzenleme şeklindeki vekaletnamenin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Keza davalının sözleşmenin bir eser sözleşmesi olduğu ve sözleşmesel yükümlülüğünün sadece fabrika binasını imal etmek olduğu yönündeki savunmasının , davalı tarafça yapı kullanım izin belgesi başvurusunun yapıldığının bildirilmesi ve sözleşme içeriği, özellikle avans hariç sözleşme bedeline tapu devirleri sonrasında hak kazanılması yönündeki düzenlemeye göre dinlenebilir nitelikte olmadığı açıktır. Bu hali ile birlikte değerlendirilen sözleşmenin gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi olmayıp, arsa tahsis sözleşmesi gereği davalı tarafından yapılan fabrika binası üzerindeki hakların davacı şirkete devrini amaçlayan bir sözleşme niteliğinde olduğu, bu nedenle de resmi şekilde düzenlenmesinin gerekmediği ve mevcut haliyle geçerli bulunduğu sonucuna varılmalıdır. Zira dava konusu fabrika binasının üzerinde kurulduğu arsanın maliki davalı değil dava dışı …Müdürlüğü olduğundan, öncelikle davalının gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapabilmesi mümkün değildir.
Uyuşmazlığa sözleşme hükümleri uygulandığında ;
Başlangıçtaki imkansızlık hali TBK nun 27. Maddesi uyarınca sözleşmenin kesin hükümsüzlüğü sonucunu doğurur.Taraflardan biri sözleşmenin kurulduğu anda borçlandığı edimin ifasının imkansız olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyor ise sözleşme batıl olsa bile bu davranışı sözleşme öncesi yani culpa in contrahendo sorumluluğu oluşturduğundan karşı tarafın batıl sözleşme nedeni ile uğradığı menfi zararı gidermek zorundadır. Sözleşmenin yapılmasından sonra davalının taahüdünü yerine getirmesine engel nitelikte mevzuat değişikliği olmamıştır. Bu hali ile sözleşmede başlangıçtaki imkansızlık hali bulunmamaktadır.
Sözleşmeden doğan yükümlülüklerin ihlali ; kusurlu ifa imkansızlığı , borcun hiç ifa edilememesi , ve temerrüttür. Kusurlu sonraki ifa imkansızlığı sözleşmenin geçerli olarak kurulmasından sonra borçlunun kusurlu bir davranışı yüzünden edimin sürekli ve kesin olarak yerine getirilmesinin mümkün olmamasıdır. Kusurlu sonraki ifa imkansızlığı tabii , fiili veya hukuki sebeplere dayanabilir.Sonraki imkansızlık kesin ve sürekli olmalıdır. Geçiçi imkansızlık ifa imkansızlığı değil borçlunun temerrüdü sonucunu doğurur. Kesin vadeli olmayan sözleşmelerde geçici imkansızlığın ne kadar süreceği belli değil ise bu durum kesin ifa imkansızlığı sayılmalıdır.( Eren Borçlar Genel Hükümler sh 1036 v.d )
6100.SY. nın 123. maddesi uyarınca karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğeri, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre verebilir veya uygun bir süre verilmesini hakimden isteyebilir. Kanunun 124. maddesinde ise borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağı anlaşılıyorsa süre verilmesine gerek yoktur. Kanunun 125 maddesi uyarınca temerrüde düşen borçlu, verilen süre içinde, borcunu ifa etmemişse veya süre verilmesini gerektirmeyen bir durum söz konusu ise alacaklı, her zaman borcun ifasını ve gecikme sebebiyle tazminat isteme hakkına sahiptir.Alacaklı, ayrıca borcun ifasından ve gecikme tazminatı isteme hakkından vazgeçtiğini hemen bildirerek, borcun ifa edilmemesinden doğan zararın giderilmesini isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde borçlunun temerrüdü ve ifa imkansızlığının hukuki sonuçları farklı olduğundan öncelikle davalı tarafından taahhüt edildiği halde sözleşmede kararlaştırılan sürede ve karar tarihine kadar devam eden sonraki sürede yapı kullanım izninin alınamamış olmasının objektif hukuki imkansızlık mı yoksa borçlunun temerrüdü mü olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Keza sonraki ifa imkansızlığının kusursuz olması halinde borç sona erip borçlunun sorumluğunu doğmaz iken borçlunun temerrüdünde kural olarak sözleşmeden dönme halinde TBK nun 125 /3 maddesi borçlu aleyhine bir kusur karinesi konulduğundan borçlunun kusursuz olduğunu ispat etmesi gerekir. Sözleşme tarihinde yürürlükte olan Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği ‘ 108’inci maddesinde katılımcılara yapılan tahsisin yönetim kurulu tarafından iptal edilebileceği yine OSB Uygulama Yönetmeliğinin 110’uncu maddesinin ikinci fıkrasında; katılımcının inşaatını süresinde ya da verilen ek süre içinde bitirmemesi halinde, temel atmış veya temel inşaatını bitirmiş olsa bile OSB’nin tahsisi iptale yetkili olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda talep edilen tarihte yapı kullanım ruhsatı verilmemiş olması ileride yeniden başvuru yapıldığında verilmeyeceği sonucunu doğurabilecektir. Ruhsat alınması için sözleşmede bir üst süre öngörülmüş değildir. Fesih için süre belirlenmiştir. Kesin vadeli olmayan sözleşmelerde geçici imkansızlığın ne kadar süreceği belli değil ise bu durum kesin ifa imkansızlığı sayılması gerektiği açıktır. Kesin vadeli işlemlerde kararlaştırılan vade , yani zaman, edimin önemli bir unsuru bir niteliğini teşkil ettiği için , kararlaştırılan zamanda borcu ifa etmeme ifa imkansızlığı olarak kabul edilmedir. ( Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler s. 1041 ) Somut olayda davacının önceki taşınmazı boşaltmayı taahhüt ettiği süre 31 Mayıs 2016 tarihi geçtiği gibi , ifa zamanı tamamen geçmemiş borçlunun gelecekte de borcu ifa etmesinin mümkün olduğu söylenemeyeceğinden imkansızlık gerçekleşmiştir. Bu durumda kusursuz olduğunu ispat etme yükümlülüğünde olan borçlunun , kusursuzluğunu ispat edememiş olması nedeni ile kusurlu sonraki ifa imkansızlığı halinde, alacaklı davacının , borçlu davalıdan sözleşmeye aykırı davranışı sonucu meydana gelen” alacaklının sözleşmenin ifa edilmemesi yüzünden uğradığı zarar miktarı ile kendi ediminin ifade ettiği değer arasındaki farktan” ibaret zararı ve zarar verici olayın gerçekleştiği anda doğan faizi talep edebileceği açık olmakla , taleple bağlı olarak sözleşme gereğince ödenen miktarın bu kapsamda iadesi gerektiğinden davanın kabulüne karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı durum görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; ilk derece mahkemesince taraflarca gösterilen delillerin toplanmasında, değerlendirilmesinde esas ve usul bakımından hukuka aykırılık bulunmadığı ve davalı vekilinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkrası (b-1) bendi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davalı vekilinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkra (b-1) bendi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı tarafından peşin yatırılan 98.10 -TL istinaf yoluna başvuru harcı ile 1707.75 TL istinaf karar ve ilam harcının alınması gereken 6831.00 TL’den mahsubuyla, bakiye 5.123,25 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
İlişkin dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 08/11/2021 tarihinde 6100 Sayılı HMK’nun 361/1 ve 362/1-a Maddeleri uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta süre içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.