Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/1636 E. 2022/2729 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/1636
KARAR NO : 2022/2729

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2018/40 Esas – 2019/1166 Karar
KARAR TARİHİ : 25/10/2019

DAVA : Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF TARİHİ : 16/12/2019 (Davacı)
KARAR TARİHİ : 29/12/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/12/2022

Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesince verilen, yukarıda tarih ve numarası gösterilen kararına karşı, davacı istinaf başvurusunda bulunulmakla, dosyada duruşma yapılmasını gerektiren eksiklik görülmediğinden 6100 sayılı HMK’nun 353/1(b-1/son) cümle uyarınca istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına karar verilerek, dosya incelendi;

G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü

DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların bir dönem inşaat yapımı ve satımı ile ilgili olarak birlikte iş yaptıklarını, daha sonrasında ayrılmaya karar verdiklerini, yapılan görüşmelerde iş ilişkisinin sonlandırılması için müvekkilinin davalıya 680.000,00 TL ödeme yapması konusunda anlaşmaya vardıklarını, bu anlaşma gereğince müvekkilinin imza ve rakam kısmını doldurduğu ve diğer tüm kısımlarını boş bıraktığı senedi davalıya verdiğini, yine anlaşma gereğince müvekkiline ait 4 adet taşınmazın davalının oğlu ve eşi adına tapuda tescil edildiğini, devir işleminden sonra tarafların bir kahvehanede buluştuklarını, davalının, elindeki senedi müvekkilinin incelemesine fırsat vermeden parçalara ayırıp yırtarak müvekkiline verdiğini, müvekkilinin senet yırtıklarını toplayarak incelemeden cebine koyduğunu, yaklaşık 22 ay sonra müvekkiline İzmir 19. İcra Müdürlüğü’nün 2016/12703 sayılı dosyasında ödeme emrinin gönderildiğini, müvekkilinin evdeki yırtık senet parçalarını bir araya getirip incelediğinde “kendisine teslim edilen senedin davalı ya da yakınları tarafından sahte olarak düzenlenip kendisine iade edildiğini, orijinal senedin ise icra takibine konu edildiğini” gördüğünü, bunun üzerine Menderes Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu ancak eksik inceleme ile 2016/3643 Esas ve 2017/896 Karar sayılı karar ile “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildiğini, yaptıkları itirazın ise İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2017/5462 D.İş sayılı dosyasında reddedilerek kararın kesinleştiğini, bu karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidildiğini, henüz sonuçlanmadığını, müvekkilinin 21/10/2016 tarihinde İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2016/728 Esas sayılı dosyasında şikayette bulunduğunu ve icra dosyasında “gönderilen tebligatın usulsüzlüğünü” ileri sürerek borca itiraz ettiğini, mahkemenin usulsüz tebligat yönünden şikayeti kabul ederek “ödeme emri tebliğ tarihinin 18/10/2016 olduğuna” karar verdiğini ancak “takip dayanağı belgenin sahteliği ile ilgili bir soruşturma ya da davanın bulunmadığı, ödeme iddiasının yazılı belge ile ispatlanamadığı” gerekçesiyle “borca yönelik itirazın reddine” karar verdiğini, bu kararın hala istinaf incelemesinde olduğunu, davalının, müvekkilinden mükerrer tahsilat yapmak amacıyla bir kurgu yaptığını, taşınmazların 06/11/2014 devir ve tescil tarihi itibariyle her birinin değerinin 200.000,00 TL’den aşağı olmadığını, müvekkilinin devrettiği 4 adet taşınmazla ilgili kestiği 4 adet faturada taşınmazların her birinin değerinin 170.000,00 TL olarak gösterildiğini ve 680.000,00 TL borca karşılık geldiğini, davalının sırf 1.000.000,00 TL’lik alacak rakamını ispatlamak amacıyla tapuda devri yapılan her bir taşınmazın değerini yüksek tapu harcı ödememek bahanesiyle müvekkilini de ikna ederek 80.000,00 TL olarak gösterdiğini, davalının Menderes Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma dosyasında kollukta verdiği 24/05/2017 tarihli ifadesinde “bana, … ’nun (davacının) 1.000.000,00 TL’nin üzerinde borcu vardı, 2 dairenin satışını bana verdikten sonra biz aramızda 680.000,00 TL’lik senet yaptık, senet üzerindeki yazılar bana aittir ancak … ’ya ait imza kendisine aittir” şeklinde beyanda bulunduğunu, senetteki düzenleme tarihinin 06/11/2014 veya sonraki bir tarih olması gerekirken bu tarihin taşınmazların devrinden çok önce 29/08/2014 olarak yazıldığını, hile ile iradesi fesada uğratılmış olan müvekkilinin senetten dolayı borçlu olmadığını her türlü delile ispat edebileceğini belirterek, müvekkilinin İzmir 19. İcra Müdürlüğü’nün 2016/12703 sayılı dosyasında takibe konu 680.000,00 TL bedelli senet nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, müvekkili yararına % 20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zaman aşımına uğradığını, davacı tarafın hile iddiasında bulunduğunu, bu durumda davanın BK’nın 39. maddesine göre öğrenme tarihinden itibaren 1 yıl içinde açılması gerektiğini, davacının ödeme emrini 18/10/2016 tarihinde tebellüğ ettiğini, davayı 1 yıllık süreden sonra 10/01/2018 tarihinde açtığını, İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2016/728 Esas ve 2017/775 Karar sayılı dosyasında “imzası ikrar edilmiş bir belge ileri sürülmediğinden davanın reddine” karar verildiğini, davacının ödeme belgesi sunamadığını, ayrıca senet niteliğine itiraz etmediği gibi müvekkiline senet bedeli olan 680.000,00 TL borçlu olduğunu kabul ettiğini, nitekim müvekkili hakkında “dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, bedelsiz kalan senedi kullanma” iddiaları ile ilgili yapılan soruşturma sonucunda “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildiğini, davacı iddialarının doğru olmadığını, senedin müvekkiline imza ile verildiğini, taraflar arasında 680.000,00 TL tutarındaki borcun müvekkilinin eş ve çocuklarına daire verilerek ödeneceğine dair yazılı veya sözlü bir anlaşmanın bulunmadığını, borcun ifa edilmediğini, davacının tacir olduğunu, 680.000,00 TL miktarındaki bir anlaşmanın sözlü olarak yapılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı iddiasına göre kendileri tarafından görülmeyen 13 parçaya bölünmüş senedin her zaman her yerde kolaylıkla düzenlenebilecek nitelikte olduğunu, davacı tarafın kalem aslının incelenmesini istediğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla incelenen kalemde müvekkilinin parmak izleri çıksa dahi bu durumun müvekkilinin o kalemle senet yazdığı veya imzaladığı anlamını taşımayacağını belirterek, davanın öncelikle zaman aşımı nedeniyle, bu olmadığı takdirde esastan reddine, müvekkili yararına % 20’den az olmamak üzere tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER :
İzmir 19. İcra Dairesi 2016/12703 sayılı icra dosyası, faturalar, İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2016/728 E. – 2017/775 Karar sayılı 06/07/2017 tarihli gerekçeli karar evrakı, ifade tutanakları, resmi senet, tüm dosya kapsamı.
İDM KARARININ ÖZETİ :
İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; davaya konu olay nedeniyle yapılan şikayetin takipsizlik ile sonuçlandığı, davacının parçalanmış senet parçaları ve faturalar sunduğu, ancak bunların icra takibine konu senet olduğuna ilişkin somut bir delil bulunmadığı, ilk anda incelemediği bir senet için 22 ay sonraki iddianın samimi bulunmadığı, kambiyo senedi vasıflı senet nedeniyle ödeme iddiasının HMK 200. Maddesi uyarınca yazılı delil ile kanıtlanması gerektiği, bu güçte bir delil olmadığı gibi yemin deliline de dayanılmadığından kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme gerekçesinde dava dilekçesi ekinde sundukları senedin davalı tarafça yırtılarak iade edilen senet olduğu yolunda delil sunulmadığını yine iade esnasında yırtılan senet üzerinde o an inceleme yapma imkanı varken bunun 22 ay sonra icra takibi ile birlikte ileri sürülmesi mahkemece samimi ve hayatın olağan akışına uygun bulunmadığını, sayın yerel mahkemenin gerekçesinin aksine yırtılarak iade edilen senedin davalı tarafça sahte tanzim edilerek gerçek senet yerine müvekkile iade edilen senet olup olmadığı yönünde somut veriye götürecek kriterler usulünce mahkemeye bildirildiği halde yerel mahkeme ısrarla belirttikleri delilleri toplamaktan sarfınazar ettiğini, her ne kadar mahkemece müvekkile iade edilen sahte senet fotokopisinin dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulduğunu ifade etmiş ise de yırtılarak 13 parçaya ayrışmış haldeki senet aslının da dosyaya sunulduğunu, icra takibine konu gerçek senet üzerindeki yazı ve imzalar ile müvekkile iade edilen sahte senet üzerindeki imza ve yazıların kriminal incelemesi (imza ve yazı yaşının tespiti, senetler üzerindeki yazı, rakam ve imza örneklerinin kimin elinden sadır olduğunun bilirkişi marifeti ile tespiti) ile basitçe tespit edilebilecek bir konuda yerel mahkeme insiyatif almaktan kaçınarak davalı tarafın beyanlarına itibar ettiğini, her ne kadar Yerel mahkemenin müvekkile yırtılarak iade edilen senedin sahte senet olup olmadığı yönünde iade esnasında gerekli inceleme müvekkilce yapılabilecekken aradan 22 ay gibi uzun bir zaman geçtikten sonra icra takibi ile birlikte incelemesinin mahkemece samimi bulunmadığının ifade edildiğini, yerel mahkemenin iade anında müvekkilin bu incelemeyi yapmamasını anormal bulurken davacı ve ailesinin Menderes Cumhuriyet Başsavcılığındaki yürütülen soruşturma kapsamında verdikleri ifadelerinde davalının piyasaya olan borçları nedeni ile müvekkilce 680.000,00 TL borç karşılığı kendilerine devri yapılan 4 adet taşınmazı hemen bir kaç gün içerisinde başkalarına sattıklarını ifade etmiş olmalarını, borç batağında yüzen ve tacir olan davalının her nedense söz konusu senedin vadesinden 22 ay sonra icra takibine konulmasını hayatın olağan akışına uygun bulduğunu, Menderes Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma dosyasının kesinleşmiş olması davanın reddi için bir gerekçe olamayacağını, sahtelik iddiasının yerel mahkemece bir sonuca kavuşturulmamış olmasının hatalı olduğunu, senede karşı senetle ispat külfeti kuralının istisnası şartları oluştuğunu, dosyada yazılı delil başlangıcı niteliğindeki deliller dosyaya sunulduğu halde tanık dinlenmemesinin hatalı olduğunu, dosya içerisine sundukları ancak mahkemece toplanması gereksiz görülen bir çok delil birlikte değerlendirildiğinde itfa edilmiş bir borcun davalı tarafından mükerrer tahsili cihetine gidildiğinin açık olduğunu, bilirkişi incelemesi yapılmasına ilişkin taleplerinin yerine getirilmemesinin hatalı olduğunu, Davalı … ‘ın, müvekkilin kendisine 1.000.000,00 TL civarında borcu olduğunu iddia ettiğine göre de bu iddiasını ispatlaması gerektiğini, HMK’nın 203/1-ç maddesine göre davalı yakınlarına 4 adet taşınmazın tapuda devrinden sonra borcu sönümlendiren asıl senet yerine, davalı tarafından tanzim edilerek müvekkile verilen sahte senet nedeni ile iradesinin fesada uğratıldığının ortada olduğunu, senede karşı senetle ispat mecburiyeti hukuki işlemler yönünden geçerli olduğunu, iradeyi sakatlayan hal gibi hukuki fiillerin ispatı yönünden senetle ispat mecburiyeti bulunmadığını, davalı tarafça müvekkilin kendisine 1.000.000,00 TL civarında borcu olduğu iddia edildiğine göre, müvekkilin davalının eşi ve oğlu üzerine devrini yaptığı 4 adet taşınmazın devir tarihi itibarı ile değerinin bilirkişi marifeti ile tespiti ile gerektiği halde bunun yapılmamış olması, HMK’nın 211/1-a ve b maddeleri gereğince gerek dosyaya delil olarak sunulan sahte senet, gerekse icra takibine konu senetle, yine dosyaya delil olarak sunulan defter içerisindeki imza ve yazı örnekleri ile tarafların tatbiki imza ve yazı örnekleri arasında mukayeseli bir bilirkişi incelemesi yapılarak iddiaları konusunda bir tespit yapılmaması, talep edildiği halde borcu sönümlendiren 4 adet dairenin tapu sicil müdürlüğünde hangi işlem ve bedelle devrinin yapıldığının devrin yapılmasından bir kaç gün sonra kimlere hangi bedelle ya da bedelsiz devredildiğinin ilgili tapu sicil müdürlüğünden sorulmamış olması, tanık dinletme istemlerinin reddedilmiş olması, davalının davaya isticvap edilerek, davalı tarafından, iki dairenin kendisine satışı yapıldıktan sonra müvekkille aralarında senet tanzim edildiği beyan edildiğine göre icra takibine konu senette, senedin tanzim tarihinin neden taşınmazların devir tarihinden farklı bir tarih olarak yazıldığının, devir konusu taşınmazların tapuda devir bedellerinin ne olduğunun, devir konusu taşınmazları niçin kendi üzerine değilde eşi ve oğlu üzerine yapıldığının, müvekkilin davalıya 1.000.000,00 TL civarında borcu olduğu iddia edildiğinden bu borcun hangi belgelere dayandığı, neden 1.000.000,00 TL değilde 680.000,00 TL’lik senet tanzim edildiğinin, Jandarmadaki ifadesinde eşi ve oğlu üzerine devredilen 4 adet taşınmazı piyasaya borçları olduğundan bahisle hemen bir kaç gün içerisinde başka birilerine sattığı beyan edildiğine göre piyasaya borcu olan birinin elindeki senedi 1 yıl 7 ay 28 gün niçin beklettiğinin sorulmamış olması, imza ve yazı örneklerinin alınmamış olması nedenleri ile istinaf istemimizin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ettiklerini, müvekkille ilgili her ne kadar yerel mahkemece haklı nedenlerin varlığına rağmen adli yardım taleplerinin kabul edilmemiş olsa da gelinen aşamada müvekkil; davalının müvekkil aleyhine başlattığı ve davamıza konu İzmir 19.İcra Müdürlüğü’nün 2016/12703 E sayılı icra takibinde, tüm mal varlığı üzerine konan haciz nedeni ile Menderes İcra Müdürlüğü’nün 2018/1054 Talimat sayılı dosyası eli ile satılmış olup (3 adet taşınmaz ve Toyota Marka aracı) hiç bir mal varlığının kalmadığını, bakmakla yükümlü olduğu eşi, kızı, annesi ve babası ile birlikte ikamet ettiğini, halen kendisinin ve ailesinin günlük ihtiyaçlarını dahi zor karşılayacak bir duruma geldiğini, yüksek yargı harç ve masraflarını karşılayamayacak hale gelen müvekkilin hak arama özgürlüğü adli yardım taleplerinin kabul edilmemesi halinde bir kez daha sekteye uğrayacağını, bu durumun sosyal hukuk devleti anlayışına ters olup sırf ödeme gücü yoksunluğu nedeni ile hak arama özgürlüğünün devlet eli ile engellenmesi, kanun önünde eşitler arasında eşitsizliğe neden olacak nitelikte olduğunu beyan ederek adli yardım taleplerinin kabulü ile usul ve yasaya aykırı yerel mahkemenin red kararının HMK’nın 341, 353/1-a ve ilgili maddeleri gereğince istinaf yolu ile incelenerek ortadan kaldırılmasına, haklı davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Ayrıca adli yardım taleplerinin kabul edilmemesi halinde gider avansının dosyadaki gider avansı kalanından karşılanmasını istemiştir.
İSTİNAFA CEVAP :
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.

G E R E K Ç E

Uyuşmazlık, tarafların karşılıklı olarak ticari ilişkilerini sonlandırmaları nedeni ile verilen senet dolayısı ile yapılan icra takibi nedeni ile borçlu olmadığının tespiti istemidir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
6100 Sayılı HMK’nun 355. maddesi uyarınca inceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır, kamu düzenine aykırılık olup olmadığı ise re’sen gözetilir; HMK’nun 357 inci maddesine göre de İlk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunma istinafta dinlenemez ve istinafta yeni delillere dayanılamaz, maddeleri çerçevesinde inceleme yapılmıştır.
2004 Sayılı İİK’nın 72.md gereğince; borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığının ispatı için menfi tespit davası açabilir. Kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf 4721 sayılı TMK’nın 6.maddesi gereğince o vakıayı ispat etmeye mecburdur. İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları içinde geçerlidir. Yani menfi tespit davalarında, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından değişiklik olmayıp bu genel kural uygulanır.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşı alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa bu durumda ispat yükü kendisine düşecektir.
Menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı alacaklıdadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira, davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekle; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir. (Yargıtay HGK 2013/19-1622 esas, 2015/1238 Karar 17/04/2015 tarihli kararı.)
İzmir 19. İcra Müdürlüğü’nün dosyasında; davalı alacaklı tarafından davacı borçlu hakkında 680.000,00 TL’si asıl alacak ve 118.739,18 TL’si işlemiş faiz olmak üzere toplam 798.739,18 TL alacağın tahsili amacıyla 28/09/2016 tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi başlatılmıştır.
Bu takipte dayanak olarak gösterilen dava konusu senet incelendiğinde; davacı tarafından, davalı emrine düzenlenmiş 29/08/2014 düzenleme ve 30/01/2015 ödeme tarihli 680.000,00 TL bedelli senet olduğu, senet metninde “malen” ya da “nakden” kaydının bulunmadığı görülmüştür.
Davacı tarafından davalı aleyhine İzmir 10. İcra Hukuk Mahkemesi’nde görülen 2016/728 Esas ve 2017/775 Karar sayılı dava sonucunda; “davacı tarafça takip dayanağı bono altındaki imzaya itirazın bulunmadığı, borcun ödenmesine rağmen alacaklı tarafından davacıya sahte senet iade edildiğinin iddia edildiği, davacıya iade edildiği iddia edilen senedin sahte olduğunun kanıtlanması halinde dahi icra mahkemesinde borcun ödenmesini kanıtlayacak nitelikte bir belge olmadığı, nitekim bu belgenin resmi veya alacaklı tarafından imzası ikrar edilmiş bir belge niteliğinin bulunmadığı….” gerekçeleriyle “davacı tarafın borca yönelik itirazlarının reddine” ilişkin 06/07/2017 tarihli karar verilmiştir. Bu karar Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 16/09/2019 tarihli, 2018/9962 Esas ve 2019/12677 Karar sayılı kararı ile esastan reddine karar verilerek kesinleşmiştir..
Menderes Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/3643 Esas ve 2017/896 Karar sayılı soruşturma dosyasında yürütülmüş ve soruşturma sonucunda “müştekinin (davacının), şüpheli (davalı) tarafından senedin yırtılarak kendisine verileceğini önceden bildiği için mi üzerinde zarfla gezerek, üzerinde zarf taşıyarak iddia edilen yırtık senedi zarfa koymuş olması iddiasının hayatın olağan akışına uymadığı, aradan 2 yıl geçtikten sonra kendisine yırtılarak verilen senedi kontrol etmiş olmasının da hayatın olağan akışına aykırı olduğu, adli emanetteki senet üzerinde DNA incelemesi de dahil olmak üzere parmak izi incelemesi yapılmasının soruşturmaya bir yenilik katmayacağı, zira; sahte olduğu ileri sürülen senedin herhangi bir resmi belge niteliğinde kabul edilemeyeceği, bu senedin herhangi bir icra takibine veya alacak davasına konu edilmediği, dolandırıcılık suçu yönünden değerlendirildiğinde; müştekinin, söz konusu 4 adet daireyi şüpheliden senedi iade almadan önce dostluğu hatırına devrettiği yönündeki beyanı karşısında artık müştekinin borcunun kalmadığına şüpheli tarafından inandırıldığı hususunun da sabit olmadığı, bir başka deyişle müştekinin iradesinin fesada uğratılmasının söz konusu olmadığı, dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşmadığı, menfi tespit davasına konu olabilecek bir hukuki uyuşmazlığın bulunduğu” gerekçeleriyle 10/07/2017 tarihinde “kovuşturmaya yer olmadığına” ilişkin karar verilmiştir. Bu karara karşı itiraz yoluna gidilmiş ve İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28/09/2017 tarihli, 2017/5462 D.İş sayılı kararı ile itirazın kesin olmak üzere reddine karar verilmiştir.
4721 Sayılı TMK’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan herbiri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde; gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. 6100 sayılı HMK’nın 200. maddesi gereğince, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar ve değerleri (dava tarihi itibariyle) 2.590,00 TL’yi geçtiği takdirde, senetle ispat olunması gerekir.
Açıklanan ispat kuralları gereğince, ispat yükü üzeride bulunan davalının, davacı tarafından takibe konu senet nedeniyle yaptığı ödemeyi yazılı delil ile ispatlanması gerektiği, dosyaya yazılı bir delil sunulmadığı, davalı tarafından senedin gerçek senetmiş gibi yırtılarak kendisine verildiği iddiası yazılı delil başlangıcı kapsamında kalmadığı ve yeterli ispat vasıtaları olmadığı anlaşılmakla, davacının istinaf talepleri yerinde görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; ilk derece mahkemesince taraflarca gösterilen delillerin toplanmasında, değerlendirilmesinde esas ve usul bakımından hukuka aykırılık bulunmadığı ve davacı vekilinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkrası (b-1) bendi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Davacı vekilinin tüm istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkra (b-1) bendi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafından peşin yatırılan 121,30 TL istinaf yoluna başvuru harcı ile 44,40 TL istinaf karar ve ilam harcının alınması gereken 80,70 TL’den mahsubuyla, bakiye 36,30 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Artan gider avansının karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine,
İlişkin dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 29/12/2022 tarihinde 6100 Sayılı HMK’nun 361/1 ve 362/1-a Maddeleri uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta süre içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.