Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/714
KARAR NO : 2023/1796
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/951
KARAR NO : 2021/90
DAVA TARİHİ : 14.08.2018
KARAR TARİHİ : 09.02.2021
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 06.10.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 06.10.2023
İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.02.2021 tarihli, 2018/951 Esas ve 2021/90 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı borçludan olan alacağının tahsili amacıyla İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 2018/2972 E. sayılı dosyası ile başlatılan icra takibinde 25.946,08 TL alacak talebinde bulunulduğunu, davalı borçlunun takipte talep edilen borcun 7.500,00 TL’ lik bölümünü kabul ettiğini ancak bakiye kısma ise itiraz ettiğini, müvekkili ile davalı borçlunun … İli … İlçesi … Mahallesi. … mevkiinde kain tapunun … pafta, … ada, … parselde kayıtlı bulunan taşınmazın restorasyon çalışmasının yapılması için anlaştıklarını, fiili inşaat/restorasyon yapımı öncesi 1 yılı aşkın süreçte müvekkili şirketçe keşif, metraj çalışması, plan-proje çalışması/revizyonları, ilgili Belediye nezdinde inşaat ruhsat başvurusu yapılması, takibi vs. bir çok çalışma yapıldığını, inşaat ruhsatı alınarak inşaatın fiili restorasyon işlerinin yapımı için sözleşme imzalanması aşamasında davalı/borçlunun ticari örf ve adete uymaksızın müvekkili şirkete hiçbir bildirimde bulunmadan bir başka şirketle iş yapım sözleşmesi imzaladığını, bunun üzerine müvekkili şirketçe çalışmanın karşılığı olarak takibe konu 29.01.2018 tarihli 324378 nolu 25.946,08 TL’lik hizmet faturası tanzim edildiğini, davalı/borçlu tarafça faturanın kabul görmeyerek İzmir 5. Noterliğinin 09.02.2018 tarihli 02545 yevmiye numaralı ihtarnamesi ekinde müvekkili şirkete iade edildiğini, takibe dayanak yapılan faturanın müvekkili şirketçe 1 yılı aşan bir süre boyunca davalı/borçlu yanın restorasyon işi için sarf ettiği emek ve mesaisinin karşılığı olduğunu, müvekkilinin davalı borçludan aldığı vekaletname ile, daha önceleri niteliksiz olarak hazırlanan ruhsat dokümanlarının tamamını, yeniden hazırlayarak kusursuz olarak belediyeden onay alınacak hale getirdiğini, tek eksiklik olan “müteahhitlik sözleşmesi” ne ilişkin müzakereler tamamlandıktan sonra imza beklenirken davalının sadece müteahhit firma bilgilerini değiştirerek başka bir firma ile müteahhit sözleşmesi imzaladığını, takibe konu faturanın müvekkilinin emeğinin karşılığı olarak hazırlanan fatura olduğunu, talep edilen tutarın sarfedilen emeğin karşılığının çok çok altında olduğunu, öyle ki sadece mimari projenin çizilmesinin değerinin dahi neredeyse bu kadar olduğunu, bu hususun mimarlar odasına yazılacak emsal ücret araştırması ile ortaya çıkacağını ileri sürerek, davalının İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 2018/2972 esas sayılı dosyasına yaptığı kısmıi itirazın itirazının (18.446,08 TL asıl alacak yönünden) iptali ile takibin devamına, haksız olarak takibe itiraz eden davalının icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesi, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davacının restarasyon taşeronluğuna talip olduğunu, işin fizibilitesinin hazırlanması için davacıya vekalet verildiğini, vekaletin anlaşılan bir işin ifası ya da iş takibi için verilmediğini, davacının bu vekaletname ile ilgili mercii ve kurumlardan gerekli bilgilere ulaşarak maliyet tablosu çıkarıp müvekkiline 2017 yılı ağustos ayında 784.30160 TL lik teklif sunduğunu, teklifin afaki bulunması üzerine davacının ekim ayında 519.302,60 TL’lik ikinci teklifi sunduğunu, her iki teklif arasındaki fahiş farkın samimi bulunmadığını, müvekkilinin güveninin sarsıldığını, bunun üzerine müteahhitlik belgesi alarak işi bizzat yapmayı tercih ettiğini, yapının 500 m2 nin üzerinde olması nedeniyle Konak Belediyesinin geçici müteahhitlik belgesini kabul etmemesi üzerine, sırf ruhsat başvurusunda bulunabilmek için daha önce işlerini yapan bir arkadaşı ile 30.01.2018 tarihli sözleşmeyi yaparak kullandığını, müvekkilinin hiç bir şekilde işi davacıya verme taahhüdü bulunmadığını, davacının sadece taşeronluk başvurusunda bulunduğunu, yapmış olduğu diğer işlerin kendisinin teklif sunabilmesi için yapması gereken fizibilite çalışmaları ve masrafları olduğunu, iddia edildiği gibi, kırım, söküm, evrak hazırlama, tamamlama ve takip işleri yapılmadığını, bunların proje aşamasında yapılan işler olduğunu, delil olarak sunulan röleve ve restarasyon projelerinin kendisine ait olmadığı gibi projelerde de revizyon yapılmadığını, bu projelerin mimar … ‘e ait olduğunu, 2014 yılında itibaren bu yapı ile ilgili röleve, statik, mekanik, elektrik ve mimari bütün çalışmaların bu şahıs tarafından yapıldığını ve bu şahsın aynı zamanda projenin fenni mesulü olduğunu, buna rağmen müvekkilinin bu işle ilgili davacının sarf ettiği emek ve zamanın karşılığı bir meblağı davacıya vermek istediğini, ancak davacının kabul etmediğini, müvekkilinin bu sebeple takibe kısmi itirazda bulunarak ferileri ile birlikte takip dosyasına 8.642,13 TL ödediğini, Konak Belediye Başkanlığınca 13.09.2018 tarihli yazı cevabında belirtilen “fenni mesul atama yazısı” nın müvekkilince davacıya verilmediğini, söz konusu vekaletnamenin kullanılarak … ‘nın kayınpederi olan davacıyı fenni mesul olarak atadığının göründüğünü, bundan müvekkilinin haberinin olmadığını, müvekkilinin 2018 yılı başında Mimar … ‘i fenni mesul olarak atadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında yazılı bir eser sözleşmesi olmadığı, ancak davalı tarafça verilen vekaletname içeriğinden davalının davacı tarafa tadilat ruhsatı alımı için yetkiler verdiği, davalı kabulüne göre de davacıya bir takım işleri yaptırdığı, dolayısıyla taraflar arasında yazılı bir eser sözleşmesi bulunmamakta ise de; taraflar arasında sözlü bir eser sözleşmesi kurulduğu kanaatine varıldığı, dosyaya sunulu vekaletname içeriğine göre davalı tarafından tadilat ruhsatı alımı için davacıya yetkiler verildiği, onaylanan projenin davacı tarafından yapılmadığı, davacının davalıya, onaylı proje için yaptığı çalışmalar için öneriler sunarak danışmanlık yaptığı, sunulan önerilerin işin yapımına ilişkin çalışmalar için olduğu, bilirkişilerce davacının yaptığı işlerin 7.500,00 TL tutarında olduğunu, davalının icra dosyasına bu tutarı masraflarla birlikte ödediği, dolayısıyla davalı tarafça ödenen tutarın davacı tarafça verilen hizmetin karşılığı olduğunu, davacının davalıdan bir alacağı kalmadığı gerekçesi ile davanın reddine, davalının tazminat talebinin ise, davacının kötüniyetli takip yaptığı ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince yapılan yargılamada dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunun hatalı ve eksik olmasına rağmen hükme esas alındığını, 7.000,00 TL nin neye göre hesaplandığının belli olmadığını, yaptıkları itirazların ilk derece mahkemesince değerlendirilmediğini, bu hususun hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü ile bağdaşmadığını, mahkemece itirazları dikkate alınıp tartışılmaksızın hüküm kurulduğunu, mahkemece taraflar arasında sözlü şekilde eser sözleşmesi kurulduğu tespit edildiği halde, TBK 481. madde gereği davacının yaptığı iş ve işlemlerin bedelinin belirlenmediğini istinaf nedenleri olarak ileri sürülmüştür.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın, İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali isteğine ilişkindir.
Davaya konu icra dosyası incelendiğinde, davacı yüklenici tarafından Konak ilçesi … ada … parsel restorasyon proje çizimi ve danışmanlık hizmet bedeline ilişkin düzenlenen faturaya dayalı olarak davalı iş sahibi aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlu tarafından süresinde kısmi itirazda bulunulduğu, asıl alacak miktarı 7.500,00 TL ve ferileri ile birlikte toplam borcunun 8.692,00 TL ödemede bulunulduğu fazlaya ilişkin takibe itiraz edildiği görülmüştür.
Davacı söz konusu bu taşınmazın restorasyon çalışmasının yapılması için anlaştıklarını, ancak müteahhitlik sözleşmesi imzalanacağı sırada başka firma ile anlaşıldığını iddia etmiş, davalı ise işin fizibilitesinin hazırlanabilmesi için vekaletnameyi verdiğini davacı tarafından iki kez fiyat teklifi verildiği ve bu iki fiyat arasında fahiş bir fark olduğundan güven vermediğini ve teklifleri kabul etmediğini, söz konusu çalışmaların da proje teklif dosyası hazırlanabilmesi için olduğunu, yani kendisi için yaptığı çalışmalar olduğunu, sunulan tekliflerin ise kabul edip etmemekte özgür olduğunu, yine de davacının bu işin emeğinin karşılıksız kalmamasından ötürü bir kısım ödeme yaptığını savunmuştur.
Davacı, dava dilekçesinde davalı ile aralarında akdî ilişki bulunduğunu iddia etmiş ise de, davalı akdî ilişkiyi inkâr etmiş davacı buna ilişkin yazılı bir belge sunamamıştır. Kurulduğu iddia edilen temel hukuksal ilişki TBK’nın 470. maddesinde tanımlanan eser sözleşmesidir. Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Ancak, sözlü yapılan sözleşme inkâr edildiği takdirde, sözleşmenin yapıldığı zamanki miktar veya değeri HMK’nın 200. maddesindeki miktardan fazla ise akdî ilişkinin anılan yasa hükmü gereğince davacı tarafından yazılı delille kanıtlanması zorunludur. Akdî ilişkinin tanık delili ile kanıtlanabilmesi için ya davacı tarafından “yazılı delil başlangıcına” dayanılmış olması veya davalının tanık dinlenmesine açıkça onay vermiş olması gerekir. Somut olayda dava değeri dikkate alındığında tanık dinlenilmesini mümkün kılan diğer yasal sebepler bulunmadığı gibi davalı tarafça açıkça muvafakat edilmediğinden tanık dinlenemeyeceği gibi dinlenmiş olsa dahi beyanına itibar edilmesi mümkün değildir. Davacı iddiasını ve inkâr edilen akdî ilişkiyi yasal delillerle kanıtlayamamıştır. Dava dilekçesinin deliller bölümünde açıkça yemin deliline dayanmıştır. Mahkemece yemin delilini kullanıp kullanmayacağı hususu usulünce sorulmasına rağmen davacı bir cevap vermemiştir.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Bu açıklamalar doğrultusunda, her ne kadar taraflar arasında bir yazılı eser sözlemesi bulunmasa da söz konusu taşınmazın restorasyon çalışmaları için davacı firmanın davalı tarafından verilen 26.07.2017 tarihli vekaletname doğrultusunda birtakım fizibilite çalışmaları yaptığı, restorasyon ruhsatı için gerekli belgeleri topladığı daha sonra davacı tarafından başka bir mimar tarafından çizilen projelerle birlikte belediyeye başvurulduğu, davacının mimari proje çizmediği, sadece onaylı rölöve projesi üzerinde binanın fonksiyonel kullanımı için danışmanlık yaptığı ve yapılacak iş karşılığı bir bedelin de önceden kararlaştırılmadığı, dosya kapsamından davalının icra dosyasına yapmış olduğu ödemenin işin yapıldığı yılın rayiç piyasa değerine uygun olduğu anlaşılmakla, dolayısıyla ilk derece mahkemesinin kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından davacının istinaf itirazlarının reddine dair karar vermek gerekmiştir
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 269,85 TL’den peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile kalan 210,55 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 06.10.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.