Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/713
KARAR NO : 2023/1960
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/258
KARAR NO : 2020/611
DAVA TARİHİ : 02.03.2016
KARAR TARİHİ : 01.12.2020
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 25.10.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 25.10.2023
İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2020 tarihli, 2016/258 Esas ve 2020/611 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, davacının davalı şirkete ait … Cad. No:…,D…. Konak/İZMİR adresindeki iş yerinin tadilat işini yaptığını, davacının edimini eksiksiz ve tam olarak yerine getirerek davalı şirkete teslim ettiğini, davalı şirketin yapılan işlerden doğan borcun bir kısmını ödediğini, bakiye 15.756,00 TL ile dava dışı … Şti.’nin davalı şirket’in kendisi adına fatura ettiği 8.261,11 TL malzeme bedelini halen ödemediğini, dava dışı … Şti.’nin 8.261,11 TL’lik faturaya istinaden davalı şirkete karşı mahkemenin 2015/68 Esas sayılı dava dosyasını açtığını, dosyanın halen derderst olduğunu, davalı şirketin 2015/68 Esas sayılı dava dosyasındaki savunmasında dava konusu faturaya ilişkin malzemeleri dava dışı … Şti.’nden almadığını, davacıdan aldığını, fatura bedelini davacıya ödediğini iddia ettiğini, anlaşmanın bu şekilde olmadığını, bedelin dava dışı şirkete ödeneceği şeklinde anlaşmaya varıldığını, dava dışı şirketin davasının reddine karar verilen dosyada malı teslim alan sıfatı ile fatura bedelinden davacının sorumluluğunun söz konusu olacağını, davacının alacağın tahsili için İzmir 19. Noterliği’nin 04.01.2016 tarih ve 000062 nolu yazılı ihtarı keşide ettiğini, davalı şirketin ihtarı yanıtsız bıraktığını, herhangi bir ödeme yapmadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 15.756,00 TL alacağın ihtarın tebliğ tarihi olan 07.01.2016 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davacının gerçek kişi olduğunu, tacir olduğuna ve davanın ticari işletmesi ile ilgili olduğuna dair bir delilin bulunmadığını, görevli Mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığını, davacının yaptığını iddia ettiği işlere dair yazılı bir belgenin veya sözleşmenin olmadığını, davacının yaptığı işlerin ve kullandığı malzemelerin bedelinin kendisine makbuz karşılığı ödendiğini, davalı şirketin davacıya çeşitli kalemlerde ödemeler yaptığını, davacının iddia ettiği gibi bakiye borcun olmadığını, davalının davacıya herhangi bir borcunun olmadığını, davacının davalı şirketçe ödenen bedellerden fazla iş yaptığını yazılı belge ile kanıtlaması gerektiğini savunarak, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun açılan iş bu davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, taraflar arasında götürü usul ile tek bir bedelin belirlenmediği, yapılan işlerin ayrı ayrı incelenmesi ve belirlenmesi sureti ile hesaplanması gerektiği, davalı tarafından sunulan tüm faturaların davalı şirket adına kesildiği, ancak söz konusu faturaların dava açıldıktan sonra davalı şirket kayıtlarına işlendiği, bu durumda davalı şirket tarafından yapılan bu işlemin davacı lehine değerlendirilmesi gerektiği, zira düzenlenen faturaların davacıya yapılan ödeme tarihleri olan 26.07.2014 – 27.10.2014 tarihleri arasında ödemeler olduğu, bu faturaların da bu tarihler arasında olduğu dikkate alındığında davacı tarafından yüklenilen işin gereği olduğunun kabulü gerektiği, davacı tarafından talep edilen bedel yönünden dava konusu iş yerinde yapılan tadilatın miktarı dikkate alındığında, bilirkişilerce belirlenen işlerin davacı tarafça yapıldığının kabulü gerektiği, zira davalı tarafça defterlere işlendiği belirlenen yapılan işlere ilişkin tutarın 87.355,47 TL olduğu, davacının talep ettiği, 15.756,00 TL alacağın davacıya ödenen 32.890,00 TL mahsup edildikten sonra dahi varlığının tespit edildiği, davalı tarafça ihtarnameye herhangi bir şekilde itiraz edilmediği, davacı tarafa ödenen bedel sonrası, davacı tarafından yapıldığı kayıtlarda gösterilen işlerin miktarı gözetildiğinde, davacının alacağının davalıdan istenebilir durumda olduğu, davacı tarafça davalıya hitaben keşide edilen ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 07.01.2016 tarihinden itibaren ihtarnamede verilen 7 günlük sürenin eklenmesi suretiyle temerrüdün 15.01.2016 tarihinde oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin …Cad. No:.. … adresinde bulunan iş yerinin tadilatına ilişkin davacının bir takım masraflar yaptığını, davacı tarafından yapılan işler ve kullandığı malzemelerin bedelinin kendisine makbuz karşılığı ödendiğini, tespit edilen ana paranın da hatalı olduğunu, yapılan işlerin birim fiyatının piyasa rayicinin üzerinde belirlendiğini, KDV eklenmek suretiyle hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, uygulamalarının malzemesinin 3. şahıslardan satın alındığını, dosyada birçok kere bilirkişi raporu alındığını, ancak alınan tüm raporların birbirleri ile çelişki olduğunu, kesin ve net bir şekilde davayı aydınlatıcı bir açıklama yapılamadığını, yerel mahkeme tarafından da başka bir bilirkişi heyetine dosyanın tevdii edilmesi hususu hiç değerlendirilmeden aynı bilirkişi heyetinden ek raporlar alındığını, davaya dayanak yapılan bilirkişi raporlarının özensiz, hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, bilirkişi raporunda davacının hiçbir delil ve belgeye dayanmayan iddialarının gerçekmiş gibi hesaplama yapıldığını ileri sürerek, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 1/(1) maddesinde “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 114/(1)-c maddesine göre, görev hususu dava şartlarından olup, aynı kanunun, 115. maddesine göre, dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılması ve gözetilmesi gerekmektedir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, 27.01.2017 tarihinde açılmıştır. Burada öncelikli olarak Asliye Hukuk Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin, tarafların her ikisinin birden ticari işletmesi ile ilgili olması yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunun veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.
Diğer taraftan 6102 sayılı TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri içinde ticare iş sayılması davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, 6102 sayılı TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar dışında, ticari davayı ticari iş esasına göre değil ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı TTK ‘nın 5. maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleriyle diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunununda ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 Sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1.maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası 6335 Sayılı Kanununun 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/(4). maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre yargı çevresinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemelerine açılan ticari davalarda görev kuralına dayanılmamış olması Asliye ticaret mahkemesine görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için Asliye Hukuk Mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan Asliye Hukuk Mahkemesinin ticari olmayan bir davayı Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görmüş olması kararın kaldırılmasını gerektirecek bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
Somut olaya gelince; taraflardan davalı şirket olup, tacir sıfatına haizdir. Davacı yönünden yapılan incelemede ise, dairemizce kendisine ait ticari sicil kayıtları celp edildiğinde, davacının 03.12.2013 tarihinde ticaretten terk kaydının bulunduğu anlaşılmış olup, davacının aynı zamanda işletme defteri yükümlüsü olduğu, davaya konu edilen iş miktarının da tacir kabul edilmesini gerektirir düzeyde olmadığı böylece davacının tacir kabul edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Yapılan açıklamalara göre, eldeki davaya bakma görevi 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olup, mahkemece davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerekirken davanın esası hakkında karar verilmiş olması isabetsizdir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın ve istinaf sebeplerinin niteliğine göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-3. maddesi uyarınca davalının esasa ilişkin istinaf talepleri incelenmeksizin ilk derece mahkemesi kararının resen kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KABULÜNE,
2-İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2020 tarihli, 2016/258 Esas ve 2020/611 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-3. maddesi gereğince RESEN KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri gereğince göreve ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın USULDEN REDDİNE,
4-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince, dosyanın görevli İzmir Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
5-Dosya esası kapatılmak ve İzmir Asliye Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna GÖNDERİLMEK ÜZERE dosyanın kararı veren mahkemeye İADE EDİLMESİNE,
6-Verilen kararın niteliği gereğince istinaf karar ve ilam harcı alınmasına yer olmadığına,
7-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan toplam 269,80 TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde yatıran davalıya geri verilmesine,
8-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
9-HMK’nın 359/(4). maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın, ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 25.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.