Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/349 E. 2023/1190 K. 08.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/349
KARAR NO : 2023/1190

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/1367
KARAR NO : 2020/576
DAVA TARİHİ : 22.11.2018
KARAR TARİHİ : 23.10.2020
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 08.06.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 08.06.2023

İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.10.2020 tarih 2018/1367 E – 2020/576 K sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketçe verilen siparişlere istinaden özel ölçü polietilen kanal ızgara üretimlerini yaptığını, davalı şirketin isteğine göre kalıplar çıkarıldığını, çıkarılan kalıplara göre üretim yapıldığını, davalıya siparişini verdiği tüm malların eksiksiz ve siparişlerine uygun şekilde irsaliyeli faturalarla teslim edildiğini, davalı şirket ara ödemelerde bulunmuş ise de tam olarak borcunu kapatmaması üzerine icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz edildiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, davalının İzmir 21. İcra Müdürlüğünün 2018/12999 esas sayılı dosyasında ileri sürdüğü itirazlarının iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, döşenen ızgaralarda kısa süre sonra kırılma ve çatlamalar, birleşim yerlerinden ayrılma ve kopmalar görüldüğünü, durumun derhal davacıya bildirildiğini, davacının ilk taktığı ürünleri alıp yerine yenisini takma karşılığında müvekkilinden fiyat farkı istediğini, müvekkilinin de fabrika sahasındaki kırılmalardan dolayı zarar meydana gelmemesi için mecburen kabul ettiğini, davacının gönderdiği mailde 50*50*2,6ÇT ebatında 272 adet, 39*50*2,6 ÇT ebatında 786 adet ve 30*50*2,6ÇT ebatında 499 adet ızgaranın geri alınarak 50*50*3,5ÇT ebatında 272 adet, 39*50*3,5ÇT ebatında 786 adet ve 30*50*3,5ÇT ebatında 499 adet ızgara takılmasının taahhüt edildiğini, ancak bu değişiklik için 109.662,00 TL fiyat farkı ödenmesi zorunda bırakıldığının anlaşıldığını, davacının 14.11.2017 tarihinde müvekkiline fiyat teklifini sunduğu mail ekinde gönderilen fotoğrafta kanal ızgara üzerinde tonlarca ağırlıktaki kamyonun durabildiği görülmekteyken müvekkili şirketin dava konusu kanal ızgaraları kullanımı sırasında ürünlerin bir forkliftin ağırlığını dahi taşıyamadığı ve kırıldığının anlaşıldığını, durumun davacıya bildirilmesi üzerine kırılan 2,6 cm çelik takviyeli kanal ızgaralar değiştirilmiş ise de değiştirilen ve yeni takılan 3,5 cm çelik takviyeli ızgaralarda da kırılma, çatlama vs durumların meydana geldiğini, son durum bir çok defa davacıya bildirilmiş ise de davacının herhangi bir düzeltme/değiştirme yapmadığını, davacı başta bu durumu kabul edip ürünlerin iki yıl değişim garantisi altında olduğunu belirtmiş ise de kırılma ve çatlamaların çok sayıda üründe meydana gelmesi neticesinde tutumunu değiştirdiğini, ürünleri değiştirmediğini, müvekkilinin ayıplı ifa edilen edim karşılığında kanunda belirlenen seçimlik hakkını kullandığını, ayıplı ifa nedeniyle müvekkilinin bakiye bedeli ödemediğini savunarak davanın reddini ve %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında ızgara üretilmesine ilişkin yapılan sözleşme gereğince davacı tarafın sözleşme ile kararlaştırılan şekilde ızgara üreterek davalıya teslim ettiği, üretilen ızgaralarda meydana gelen deformasyon sebebiyle davacının üretiminde bir problemin olmadığı, deformasyondan ve davalının söz konusu ızgaralardan beklediği şekilde yararlanamamasının sebebinin ızgaraların yerleştirildiği yataklardan kaynaklandığı, bu yataklara ilişkin davacının sözleşme ile belirlenen bir borcunun bulunmadığı ve kendi üzerine düşen edimini de yerine getirdiği ve buna rağmen alacağını alamadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile İzmir 21. İcra Müdürlüğünün 2018/12999 Esas sayılı icra dosyasına davalının yapmış olduğu itirazın 37.371,47 TL asıl alacak üzerinden iptali ile takibin devamına, alacağın likit olması ve şartlarının oluşması sebebiyle asıl alacak üzerinden %20 oranında hesap edilen 7.474,29 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davcıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının eser sözleşmesi gereğince edimini tam ve sağlam bir şekilde ifa etmediğini, müvekkili şirketin davacıya gerçekleştirilen iş ve işlemlerin ayıplı olduğunu bildirdiğini, bunun üzerine müvekkili şirketin davacının kusurlu olmasına karşın yapılan işin düzeltilebilmesi için fiyat farkı ödemek zorunda kaldığını, ancak işin bir kez daha ayıplı ifa edildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, raporda ızgaraların yerleşeceği yatakların imalatından, kanallara sabitlenmesinden ve ızgaraların kanalların üzerine yerleştirilmesi işinden müvekkilinin sorumlu olduğunun belirtildiğini, taraflar arasında bu yönde sözlü ya da yazılı bir anlaşma yapılmadığını, teknik bir konu olan bu durumdan yüklenicinin sorumlu olması gerektiğinin açık olduğunu, mahkemece %20 icra inkar tazminatına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, alacağın likit olmadığını istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili tarafından istinafa cevap dilekçesi ibraz edilmemiştir.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, TBK’nın 470 vd. maddelerine göre açılmış, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili konusundaki icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne ve davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmiş; karara karşı davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Taraflar arasındaki sözleşme, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Uyuşmazlığın, eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilip çözülmesi gerekli ve zorunludur.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.

TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (229. md.). Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır (231/5. md.). 6102 sayılı TTK’da da fatura konusunda hükümler vardır. Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” (6102 Sayılı TTK 21/1) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (6102 Sayılı TTK 21/2).
Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir.
Faturanın onu teslim alan kişiyi borç altına sokabilmesi için taraflar arasında borç doğurucu bir ilişkinin varlığı ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz günde itiraz edilmemiş olması onu borç altına sokmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1978/11-1147).
Somut olayda; taraflar arasında yazılı bir eser sözleşmesi bulunmasa da davacı yüklenici ile davalı şirket arasında sözlü eser ilişkisi kurulduğu hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, yüklenici tarafından hak edilen iş bedeli üzerinde toplanmaktadır.
Davacı tarafından, eser ilişkisi kapsamında yüklenilen tüm işlerin eksiksiz olarak tamamlanarak teslim edildiği iddia edilerek ödenmeyen bakiye iş bedeli talep edilmiştir. Bilirkişi raporunda, yüklenici tarafından imal edilen kanal ızgaralarında kırılmalar, çatlamalar, birleşim yerlerinden ayrılma ve kopmalar şeklinde deformasyonların yoğun şekilde görüldüğü; bunların sebebinin ızgaraların üzerine yerleştirildiği L tipi köşebent demirlerin imalatının ve montajının tekniğine uygun yapılmadığından kaynaklandığı belirtilmiştir.
Bilirkişi raporunda davacı yüklenici tarafından imal edilen ızgaraların ayıplı olduğu tespit edilmiş; ancak ızgaraların yataklarının üretilmesinden ve yerine montajından davalının sorumlu olduğu ileri sürülerek, davacının imal ettiği ızgaralarda meydana gelen ayıplardan davacının sorumlu olmadığı kanaatine varılmış; mahkemece de bu gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı iş sahibi, ızgaraların yerleşeceği yatakların imalatından, ızgaraların kanal üzerine yerleştirilmesinden müvekkilinin sorumlu olduğuna dair taraflar arasında sözlü ya da yazılı bir anlaşma olmadığını savunmaktadır.
Somut olayda; ızgaraların yerleşeceği yatakların imalatından davalı iş sahibinin sorumlu olduğu dosya kapsamındaki deliller ile sabit değildir. Yüklenici işin ehli olup bedele hak kazanabilmesi için, eseri fen ve sanat kuralları ile tekniğine ve iş sahibinin ondan beklediği amaca uygun olarak tamamlayıp teslim etmesi zorunludur. İmalâtın, davacı tarafından belirtildiği şekilde yapılması iş sahibi tarafından talep edilmiş olsa dahi yüklenici iş sahibine karşı genel ihbar yükümlülüğünü yerine getirmemişse, yüklenici doğacak sonuçlardan kurtulamaz.
Davalı yüklenici konusunda uzman olup, tâcir sıfatını haizdir. Izgaraların yerleşeceği yatakların imalatından davalı iş sahibinin sorumlu olduğu kabul edilecek olsa bile davacı yüklenicinin iş sahibini uyarması gerekmektedir. Yapılan uyarıya rağmen davalının anılan hususlarda ısrar etmesi üzerine eser meydana getirilirse, yüklenici ancak bu halde sorumlu olmaz.
Somut olayda, davacı yüklenici, davalı iş sahibini uyarmasına rağmen davalının bu uyarıya aldırış etmeyip, eserin yapılmasında ısrarlı olduğunu kanıtlayabilmiş değildir. Bu durumda davalıya atfı kabil bir kusur bulunduğundan bahsedilemez.
O halde, ister ızgaraların yerleşeceği yatakların imalatından yüklenici sorumlu olsun isterse iş sahibi sorumlu olsun somut olayda ızgaraların ayıplı imal edilmesinde davacı yüklenicinin kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Yüklenicinin imâlini yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda; iş sahibi, açık ayıplarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 474., gizli ayıplarda ise 477. maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, aynı Kanun’un 475. maddesinde tanınan haklardan yararlanabilir. Ancak Borçlar Kanunu’nun 475. maddesi gereğince, eser; eser sahibinin kullanamayacağı veya nısfet kurallarına göre kabule zorlanamayacağı ölçüde kusurlu veya sözleşmeye önemli ölçüde aykırı olursa, eser sahibi, bu eseri kabulden kaçınabilir. Ne var ki, eserdeki kusur veya sözleşmeye aykırılık yukarıda belirtilen ölçüde önemli değilse, eser sahibi, eserin değerindeki eksiklik oranında, bedeli indirebilir; eğer kusurların giderilmesi büyük harcamalar gerektirmiyorsa yükleniciyi onarıma zorlayabilir. Ancak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 475. maddesinde eser sahibine tanınan haklardan hangisini kullanabileceği, mahkemece uzman bilirkişi aracılığıyla eser üzerinde yaptıracağı inceleme sonucu ayıbın derecesi belirlenmek suretiyle takdir olunur.
Eser sözleşmelerinde ayıplı imalat halinde iş sahibinin seçimlik hakları eserin, iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aykırı olması halinde sözleşmeden dönme ve bunun sonucu olarak ödediği iş bedelinin istirdadını isteme, eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim isteme, aşırı masraf gerektirmediği takdirde bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarılmasını isteme olmak üzere üç tanedir.
Somut olaya gelince; taraflar arasındaki ilişki, sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte olan 6098 Sayılı TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisidir. Davalı iş sahibi, davacı yüklenicinin işi ayıplı yapması nedeniyle bakiye iş bedelini ödemediğini belirtmektedir.
Eser sözleşmesi ilişkilerinde 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 474. maddesi hükümlerine göre iş sahibi açık ayıplarda eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz (makul süre içerisinde) eseri muayene ve açık ayıpları ihbar etmek zorunda olduğu, BK 362 son ve TBK’nın 472/son maddesi hükümleri gereğince ayıbın gizli olup sonradan ortaya çıkması halinde gecikmeksizin (derhal) ayıbı yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, aksi halde eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı hükümleri getirilmiştir. Bu hükümler gereğince gerek açık gerek gizli ayıplarda iş sahibinin ihbar zorunluluğu bulunmakta ise de yüklenici eserdeki işçilik, malzeme ve yapımla ilgili açık ve gizli ayıplardan dolayı sorumluluğu garanti ettiği süre için önceden kabul ettiğinden yüklenici lehine olan iş sahibinin ihbar zorunluluğunu aramaktan vazgeçtiği ve garanti süresi içinde ortaya çıkan bu ayıpları ücretsiz olarak gidermeyi sözleşme tarihinde peşinen kabul ve taahhüt ettiği kabul edilmektedir. İş sahibi ihbar zorunluluğu olmaksızın garanti süresi içinde ortaya çıkan açık ve gizli ayıplarla ilgili zamanaşımı süresi içinde seçimlik haklarını kullanarak yükleniciden ayıpların giderilmesini talep edebileceği gibi, aleyhine dava açabilecek ve iş bedelini ayıp giderim bedeli miktarınca ödemekten kaçınabilecektir (Yargıtay 15. H.D. 19.06.2014 gün, 2013/4976 E. 2014/4282 K. sayılı ilamı ile benzer uygulama ve içtihatları).
Somut olayda da, yüklenici tarafından iş sahibine gönderilen 04.09.2018 tarihli “irsaliye dökümü” başlıklı mail içeriğinde yüklenici şirket tarafından yapılan imalat nedeniyle iki yıllık garanti süresi belirlendiği görülmekle, iş sahibi tarafından ihbar zorunluluğu olmaksızın iş bedelini ayıp giderim bedeli miktarınca ödemekten kaçınabileceği kabul edilmelidir.
O halde mahkemece; makine mühendisi bilirkişiden ek rapor alınarak ve yüklenici tarafından ayıplı imal edilen işler ve ayıp giderim bedeli belirlenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca kabule göre; uyuşmalık eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmakta olup davacı yüklenicinin iş bedeli alacağının belirlenmesi yargılamayı gerektirdiğinden alacağın belirlenebilir olduğundan söz etme olanağı yoktur. Bu nedenle mahkemece icra inkar tazminatına hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.10.2020 tarih 2018/1367 E – 2020/576 K sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan 2.552,84 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 08.06.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.