Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2021/202 E. 2023/1027 K. 22.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/202
KARAR NO : 2023/1027

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/451
KARAR NO : 2020/665
DAVA TARİHİ : 15.09.2014
KARAR TARİHİ : 20.10.2020
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 22.05.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22.05.2023

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.10.2020 tarih 2014/451 E – 2020/665 K sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı firma arasında … termik santralinin flake line ve lastik kaplama sözleşmesinin 02.01.2012 tarihinde imzalandığını, anlaşma gereği davacı yüklenici firmanın davalı iş sahibi firmanın temin ettiği malzemeyi kullanmak şartı ile (başlangıçta malzemenin yüklenici tarafından temin edileceği kayıt altına alınmış olmakla birlikte) kaplama işinin yapılmasının yüklenildiğini, bir süre kaplama işine devam edilip bitirildikten sonra kaplama malzemesinin hatalı olduğunun ve malzemenin davalı tarafından değiştirileceğinin bildirildiğini, ayrıca bu malzeme ile ilgili davalı tarafından hazırlatılan bilirkişi incelemesi neticesinde malzeme hatasının kayıt altına alındığını, davacının bu malzeme ile kaplama işini tamamladığını, ancak malzeme hatası nedeniyle … yetkilileri tarafından kesin kabulün yapılmadığını, işlemin doğru malzeme ile yenilenmesinin talep edildiğini, hal böyle iken davalı firma tarafından sözleşme süresinden bahisle Kemalpaşa Noterliğinin 19.03.2012 tarih ve 3903 numaralı ihtarnamesi ile gecikmelerin davacıya mal edilmek istenildiğini, müvekkilinin yeni malzeme ile kaplama işini yapmayı kabul ettiğini, işin bitirilerek kesin kabulün yapıldığını, usulüne uygun olmayan bir teslimin söz konusu olmadığını, müvekkilinin ilk sözleşmeden 60.000 Euro alacağının kaldığını, ikinci malzeme ile yapılan kaplama işçilik bedeli olarak 60.000 Euro alacakları bulunduğunu, ayrıca ikinci kaplama işinin yapılması ile ilgili Polonya’dan ve yurt içinden işçi getirilmesi, konaklama masrafları, yemek ve sair masraflar için müvekkili tarafından ödemeler yapıldığını, müvekkiline ödeme yapılmadığı gibi teminat mektubunun da nakde çevrildiğini, davalı firma tarafından üstlenilen … ile ilgili imalat işinin kısmen veya tamamen projeye aykırı yapılmış olması nedeniyle … tarafından davalıya yansıtılan bedeller müvekkilinin kusurundan kaynaklanmadığından bu bedellerin müvekkiline yansıtılmasının söz konusu olmadığını ileri sürerek, sözleşme gereği alacaklı oldukları bakiye 64.700,00 TL’nin ve ikinci kez aynı imalatın yaptırılması nedeniyle işçilik bedeline ve işçilik masraflarına mahsuben fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL’nin avans faiziyle birlikte taraflarına ödenmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davacının müvekkili ile yaptığı 02.01.2012 tarihli sözleşmenin 3. maddesi gereğince işin en geç 2012 yılı Mart ayı sonuna kadar bitirileceğinin taahhüt edildiğini, işin devamı sırasında yapılan incelemelerde gerekli kalite koşullarının yerine getirilmediğinin, astar ya da uygulama sebebiyle malzemenin yüzeye tutunmadığının ve rastgele yapılan testler sonucunda 3 m² yerin soyulduğunun, kalite koşullarına uyulmadığının, güvenlik ihlalleri yapıldığının, yeterli personelin iş sahasına getirilmediğinin tespit edildiğini, yapılan toplantıda işin teslimatının 10 Nisan’da gerçekleşebileceğinin belirtildiğini, bu nedenle davacı şirketin Kemalpaşa 1. Noterliğinin 19.03.2012 tarih ihtarnamesi ile sözleşmeye uyulması gerekliliğinin ihtar edildiğini, davalı bu ihtarı tebliğ aldıktan sonra işe devam etmiş ise de bu kez 22.06.2012 tarihinde müvekkiline bir yazı göndererek işi durdurduğunu ve iş yerini tümüyle terk ettiğini beyan ettiğini, müvekkili tarafından hemen İzmir 27. Noterliğinin 28.06.2012 tarih ve 14240 yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, ihtarnamenin ardından aleyhine gelişecek hususları gören davacı şirketin müvekkiline cevap dahi vermeden iş yerine döndüğünü ve yeniden işe başladığını, ancak işe döndükten sonra davacı şirketin sözleşme kurallarını dikkate almayan tavırlarına devam ettiğini, getirmesi zorunlu hususları gerçekleştirmemeye başladığını, dava dilekçesindeki kesin kabulün yapıldığına ilişkin iddianın doğru olmadığını, müvekkili şirketin yetkili temsilcilerinin ya da vekillerinin imzasını taşımayan, kime imzalatıldığı bilinmeyen bu belgelerin kabul tutanağı olarak geçerlilik taşımasının mümkün olmadığını, kaldı ki geçersiz tutanakların tarihlerinin bile sözleşme süresinin sona ermesinden aylarca sonra olup davacının işi süresinde bitirmediğini gösterdiğini, ayrıca “Ünite 10” içinde püskürtme seviyeleri üzerinde yapılan denetimde lastik kaplama üzerinde bozukluk tespit edildiğini, “Ünite 10” içerisinde 11. püskürtme seviyesinin merkez girişi yakınında bulunan orta duvar halkasının üst kısmında sorunlar meydana geldiğini, bu sorunların acilen giderilmesi için İzmir 27. Noterliğinin 27.08.2012 tarih ve 18149 yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, davacı şirketin bu ihtarnameye karşı hiçbir tepki vermediğini, iş için kullanılacak malzemenin müvekkili şirket tarafından karşılandığının tartışmasız olduğunu, ancak malzemenin bozuk olduğuna ve zararın bu yüzden oluştuğuna yönelik iddianın gerçek dışı olduğunu, davacı şirkete teslim edilen malzemenin birinci sınıf ayıpsız bir malzeme olduğunu, ortaya çıkan bozukluğun tamamıyla malzemenin yanlış tatbik edilmesinden kaynaklandığını, teslim edilen malzeme bozuk olsa dahi ortaya çıkan zarar nedeniyle iş sahibinin değil bozuk malzemeyi ısrarla tatbik eden yüklenicinin sorumlu kabul edileceğini, davacının kendisine teslim edilen malzemenin tamamını uyguladığını ve bu aşamalar sonuçlanıncaya kadar malzemenin kalitesine ilişkin hiçbir beyan veya bildirimde bulunmamışsa ortaya çıkacak tüm sonuçlara katlanmakla yükümlü olduğunu, davacının verdiği teminat mektubunun tamamen bu amaçla teslim edildiğini, konusuz kalması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan sebeplerle doğan haklarını, teminat mektubunun paraya çevrilmesi yoluyla tahsil etmesinden daha doğal bir şeyin düşünülemeyeceğini, sözleşmenin süresinde ve sözleşmeye uygun teslim edilmemesi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, bu itibarla sözleşmede yer alan ceza bedelinin tahakkuk ettirilmesinin sözleşme taahhütlerine uygun olduğunu, davanın haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, … … primer malzemenin davalı yani iş sahibi tarafından sağlandığı, bu malzeme uygulanırken işe uygun olmadığının böylesine önemli bir iş olan Termik Santral yapım işinde yüklenici olan davacının basiretli bir tacir gibi hareket ederek anlaması ve bunu iş sahibine derhal bildirmesi gerektiği, davacının davalıya bu şekilde bir bildirim yaptığına dair dosyaya bir delil sunulmadığı, dolayısıyla davacının bu durumda malzemenin tekrar sökülüp yapılması için yaptığı masraflara kendisinin katlanmak zorunda olduğu, davalıdan talepte bulunamayacağı, dosyada birçok bilirkişi heyetinden raporlar alındığı, ancak 26.07.2019 havale tarihli asıl raporun içeriğinin denetime elverişli ve açık bulunduğundan mahkemece itibar edildiği, ancak 30.06.2020 tarihli ek raporun sonuç bölümünün 2. bendindeki hesaplamanın dosya kapsamına uygun düştüğü, her ne kadar davacı sözleşme bedelinden kalan alacağının 64.700,00 TL olduğunu belirterek bu bedeli de talep etmiş ise de; 25.07.2019 havale tarihli bilirkişi raporuna göre davacının sözleşmeden kaynaklı bakiye alacağının 58.824,03 Euro olduğu, ancak sözleşmenin 8. maddesinde gecikilen her gün için sözleşme bedelinin binde 5’i oranında cezai şart tahakkuk ettirileceğinin düzenlendiği, somut olayda sözleşmeye göre işin tesliminin 31.03.2012’de yapılması gerekirken, 24.07.2012 tarihinde yapıldığı, dolayısıyla işin 115 gün geç teslim edildiği, davacının malzemenin uygun olmadığını iş sahibine derhal bildirmemekle bu gecikmeden sorumlu olduğu, davalı vekilinin cevap dilekçesinde cezai şart alacağına hak kazandıklarını, davacının kendilerinden bir alacak talebinde bulunamayacaklarını savunduğu, bu itibarla yapılan hesaplamaya göre sözleşme bedelinin 177.600 Euro olduğu, sözleşme bedelinin binde 5’inin 888 Euro olduğu, gecikilen gün sayısı da 115 gün olduğundan cezai şart alacağının 102.120 Euro olacağı, sonuç olarak davacının davalıdan sözleşme gereği bakiye alacağının 58.824,03 Euro olduğu, bu bedel ile davalının cezai şart alacağı olan 102.120 Euro mahsup edildiğinde davacının davalıdan bir alacağının kalmayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; aşamalardaki beyanlarını tekrarla sözleşmeye bakıldığında müvekkili firmanın işinin sadece işçilikten ibaret olduğunu, eğer malzeme temini müvekkilinin sorumluluğunda olsaydı belki müvekkili firmanın malzemenin bozuk olmasından sorumlu tutulabileceğini, işin uzamasına neden olan malzemenin bizzat davalı tarafından temin edildiğini, kaplamada kullanılan … kimyasal malzemesinin davalı şirket tarafından Almanya’dan temin edildiğini, kullanılmasının müvekkiline adeta emredildiğini, sözleşmenin kurulması aşamasında güçsüz durumda olan müvekkilinin buna karşı çıkmasının iş hayatının gerçekleriyle bağdaşmayacağını, davalının kimya alanında uzman bir Alman firması olduğunu, kimya konusunda uzman olmasına rağmen ne davalı firmanın ne de hizmet aldığı diğer teknik kişi ve firmaların malzemenin temini ve uygulaması aşamasında malzemenin bu iş için uygun olmadığını anlayamadıklarını, bozulma çıktıktan sonra da bozulmanın neden kaynaklandığını bir türlü teşhis edemediklerini, ancak malzemenin Almanya’da laboratuvarda incelenmesi sonucunda arızanın kendi temin ettikleri … kimyasal malzemeden kaynaklandığını anlayabildiklerini, hal böyle iken iş sahibini uyarmadığı gerekçesiyle … kapsamında işin gecikmesinden sorumlu tutmanın, hakedişleri ve yaptığı harcamalar ödenmeksizin üstelik teminatına da el koymanın hukuka aykırı olduğunu, sözleşmenin 4.7 maddesine göre belirtilen sürelere uyulmaması halinde iş sahibinin fesih yetkisi olduğu halde kullanılmadığını, davalı tarafın ihtirazı kayıt ileri sürmeden işin yeniden yapılmasını istediğini, bu durumun işin teslim süresinin uzamasına zımnen muvafakat edildiğini gösterdiğini, işin bu defa standartlara uygun yapıldığını ve 24.07.2012 tarihinde teslim edildiğini, davalının zararı söz konusu olmadığı gibi, sebepsiz zenginleştiğini, tam gecikmeden müvekkilinin sorumlu tutulmasının hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin gecikmede kusuru olmadığını kabul etmekle birlikte kusuru olduğu kabul edilse dahi müvekkilinin ödeme yapılmaması üzerine işi terk ettiği 22.06.2012 tarihi ile müvekkilinin işe davet edildiği ve bu nedenle yeniden işe başladığı 04.07.2012 tarihi arasındaki 13 günlük gecikmede müvekkilinin kusuru bulunduğunun düşünülebileceğini, cezai şartın fahiş olduğunu, TBK’nın 182/2 maddesi gereğince fahiş cezanın indirilmesi gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; dosyadaki bilirkişi heyet incelemeleri ile sabit olduğu üzere davacının hatalı uygulamaları, iş yerini haksız terki ve usulsüz kabul talebi nedeniyle sözleşmeye aykırı davranması ve işin tesliminde gecikmeye neden olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde hukuka aykırı bir husus olmadığını belirterek, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; karara karşı davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Taraflar arasındaki sözleşme, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Uyuşmazlığın, eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilip çözülmesi gerekli ve zorunludur.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Somut olayda; taraflar arasında imzalanan 02.01.2012 tarihli … Termik Santralinin “Flake Line ve Lastik Kaplama Sözleşmesi” ile … içerisinde baca artırma ünitesinde bulunan 10 ve 20 numaralı ünitelerin yıkama kulesi içindeki yönlendiriciler, GGH ısıcı peteklerin kaset bölmelerindeki hasarların tamiratı, bölgede söküm kumlama ve taşlama, flake lining kaplama işçiliği ayrıca, bunun haricinde yapılacak olan duvar halkası işinde lastik tamirat ve kaplamalar yapılması işi kararlaştırılmış olup işin 2012 Mart sonu ile 15 Nisan 2012 tarihleri arası teslim edileceği ve işin bedelinin 268.530 Euro + KDV olduğu belirlenmiştir.
Taraflar arasında 30.01.2012 tarihli sözleşme ile davalı iş sahibi tarafından iş için kullanılacak malzemenin kendisi tarafından temin edileceğinin belirtilmesi karşısında sözleşme bedeli 177.600,00 Euro + KDV olarak değiştirilmiş ve işin en geç 2012 Mart ayı sonu teslim edileceği kararlaştırılmıştır.
Her iki sözleşmede de işin gecikmesi halinde gecikilen her gün için sözleşme bedelinin %0,5’inin yüklenici tarafından ödeneceği kararlaştırılmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’unun 472/3 maddesinde, “Eser meydana getirilirken, iş sahibinin sağladığı malzemenin veya eserin yapılması için gösterdiği yerin ayıplı olduğu anlaşılır veya eserin gereği gibi ya da zamanında meydana getirilmesini tehlikeye düşürecek başka bir durum ortaya çıkarsa yüklenici bu durumu hemen iş sahibine bildirmek zorundadır” hükmüne yer verilmiştir.
Bu madde uyarınca; yüklenici işin ehli olup bedele hak kazanabilmesi için, eseri fen ve sanat kuralları ile tekniğine ve iş sahibinin ondan beklediği amaca uygun olarak tamamlayıp teslim etmesi zorunludur. Yüklenici, yapımını üstlendiği eseri sözleşmeye teknik ve sanatsal kurallara ve amaca uygun olarak imâl edip iş sahibine teslim etmekle, iş sahibi de kararlaştırılan bedeli ödemekle mükelleftir. Eser, yüklenicinin sanat ve beceriyi gerektiren emek sarfıyla gerçekleştirdiği bir sonuçtur. Eser sözleşmelerinde; yüklenici sadakat ve özen borcu gereği eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek zorundadır. Yüklenicinin genel ihbar yükümlülüğü bu zorunluluktan kaynaklanır. Başka bir deyişle akdin gereği gibi ve zamanında ifasını tehlikeye sokan her hali yüklenici, iş sahibine derhal haber vermeye mecburdur.
Somut olaya dönüldüğünde, mahkemenin gerekçesinde yazılı olduğu şekilde akdin gereği gibi ve zamanında ifasını tehlikeye sokan her hali yüklenici iş sahibine derhal haber vermeye mecbur olduğundan, yüklenici bu durumu iş sahibine genel ihbar yükümlülüğü kapsamında bildirmelidir. Yüklenici iş sahibine karşı genel ihbar yükümlülüğünü yerine getirmezse doğacak sonuçlardan kurtulamaz.
Dosya kapsamında genel ihbar yükümlülüğünün yerine getirildiği iddia ve ispat edilmiş değildir. Bu nedenle mahkemenin, malzemenin tekrar sökülüp yapılması için gereken masraflara yüklenicinin katlanması ve gecikmeden de davacı yüklenicinin sorumlu olması gerektiğine yönelik kabulü yerindedir.
Davacı tarafından ayrıca cezai şartın fahiş olduğu ve TBK’nın 182 maddesi gereğince indirilmesi gerektiği hususu istinaf nedeni olarak ileri sürülmüştür. Kural olarak taraflar serbest iradeleriyle imzaladıkları sözleşmeye uymak zorundadırlar. Yine 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 182/1. maddesi hükmünce taraflar cezanın miktarını serbestçe tayin edebilirler. Akde bağlılık ilkesi uyarınca da haklı neden olmaksızın kararlaştırılan cezanın değiştirilmesini veya bütünüyle ortadan kaldırılmasını talep edemezler. Borçlar Kanunu’nun 182/III. maddesi hükmü gereğince hakim ‘fahiş’ gördüğü cezaları tenkis ile mükellef ise de; kural olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 22. maddesi uyarınca tacir olan taraflar cezanın fahiş olduğundan bahisle tenkisini isteyemezler. Somut olayda davacı tacir olduğundan mahkemece cezai şarttan tenkis yapılmamasında, sonuçta davanın tümüyle reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16.01.2019 tarih, 2018/3492 esas ve 2019/190 karar sayılı ilamı)
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 179,90 TL’nin peşin alınan 1.500,00 TL’den mahsubu ile hazineye gelir kaydına, bakiye artan 1.320,10 TL’nin talep halinde yatırana iadesine,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olan kararın dairemiz yazı işleri müdürlüğü tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay ilgili Hukuk Dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere 22.05.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.