Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/15
KARAR NO : 2023/469
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/119
KARAR NO : 2020/512
DAVA TARİHİ : 19.02.2020
KARAR TARİHİ : 21.10.2020
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 02.03.2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 02.03.2023
İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.10.2020 tarih 2020/119 E – 2020/512 K sayılı kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, davalı şirkete ait … plakalı aracın geçirdiği trafik kazası neticesinde hasarlandığını, aracın müvekkili şirkete ait servise çekilerek onarıldığını, aracın 39.160,07 TL’ye onarıldığını, ancak davalı tarafından müvekkiline 30.05.2019 tarihinde 27.040,47 TL ödeme yapıldığını, bakiye 12.119,60 TL’nin ödenmediğini, davalı şirket hakkında İzmir 6. İcra Dairesinin 2020/155 esas sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalı şirketin itirazı üzerine alacak davası ikame ettiklerini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100,00 TL onarım bedelinin 19.12.2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, müvekkili şirketin davacıya borcu bulunmadığını, kazanın ardından sigorta ekspertizi çağrılarak onarım bedeline ilişkin hesaplama yapıldığını, ekspertiz raporunda açıkça görüleceği üzere bu hesaplamanın 27.040,47 TL olduğunu, bu bedelin müvekkili tarafından ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu … plaka sayılı araçta kaza nedeniyle yedek parça ve işçilik olmak üzere toplam 27.040,32 TL (KDV dahil) hasar meydana geldiği, dosyaya göre davacı vekilinin “…..davalı şirket tarafından müvekkili şirkete 30.05.2019 tarihinde yalnızca 27.040,47 TL ödeme yapılmış” şeklinde beyanda bulunduğu ancak dosya kapsamında bu ödeme ile ilgili davalı vekilinin 06.10.2020 havale tarihli dilekçesi ekinde sunulu dekontta davalı şirket tarafından … Bankası aracılığıyla “… plakalı araç hasarına mahsuben” açıklaması ile davacı şirket hesabına 27.040,47 TL ‘nin eft yapıldığı, dava dışı … Sigorta A.Ş’nin gönderdiği 24.03.2020 havale tarihli yazı cevabına göre dava dışı … Sigorta A.Ş’nin davalı … A.Ş’ye hasar onarım bedeli olarak 30.05.2019 tarihinde 22.915,65 TL gönderdiği, davalı … A.Ş’nin dava dışı sigortacı … Sigorta A.Ş aracılığıyla yaptığı 30.05.2019 tarihli 27.040,47 TL’lik ödeme ile yükümlülüğünü yerine getirdiği, buna göre bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak hesaplanan 27.040,32 TL hasar onarım bedelinin 0,15 kuruş fazlasıyla davalı … A.Ş tarafından davacıya ödendiği, davacının bakiye alacağının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi raporunun bilimsellikten uzak, denetime elverişsiz olduğunu, bilirkişinin hazırladığı raporda hukuki yoruma varacak şekilde taraflarınca sigortacının hesaplamasını ve ödemesini doğru olduğunu kabul ettikleri gibi yorum yaptığını, bu şekilde bir kabullerinin bulunmadığını, bilirkişinin sigortacı tarafından atanan eksperin hazırladığı raporu aynen kabul ettiğini, eksper raporunda parça bedellerine faturada belirtilen parça tutarları üzerinden %50 iskonto yapıldığının anlaşıldığını, raporu aynen kabul eden bilirkişinin bu iskontonun neye dayandığını açıklayamadığını, müvekkilinin aracı orijinal parçalarla onardığını, bilirkişinin aracın orijinal parça bedellerinin rapordaki ile uyumlu olup olmadığını da incelemediğini, bilirkişinin bu parça bedellerinin neye istinaden belirlendiğini izah etmediğini, rapora itirazlarında aracın orijinal parça bedellerinin tespiti için yetkili servise müzekkere yazılması ve gelen cevaba göre hesaplama yapılmasının talep edildiğini, bu taleplerinin reddedildiğini ve ek rapor alınmadığını, 6325 sayılı kanunun 18/A maddesinin 1. fıkrasına göre toplantıya katılmayan taraf haklı çıksa dahi yargılama giderlerinden sorumlu olduğunu, mahkemenin lehlerine vekalet ücretine hükmetmemelerinin hatalı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğunu, arabuluculuk anlaşmama tutanağı tarihine bakıldığında o tarihte müvekkili şirketin ticaret sicilde kayıtlı adresinin … Mahallesi … Bulvarı … Plaza …/… … … olduğunu, tutanak incelendiğinde şirketin eski adresi olan … Mahallesi … Sokak … Plaza …/… … … adresinin yazılı olduğunun görüldüğünü, müvekkili şirketin arabuluculuk toplantısından haberinin olmadığını, hükmün yargılama giderlerine ilişkin kısmının düzeltilmesi gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalının arabuluculuk toplantısına mazeretsiz katılmadığını, yargılama giderlerinden mesul olması gerektiğini, ilk derece mahkemesinde bu konudaki iddialarına hiç cevap verilmeyip istinaf konusu yapmalarının kötüniyetli olduğunu belirterek davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesi niteliğindeki araç tamirinden kaynaklanan bakiye ücret alacağının tahsili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; karara karşı taraf vekilleri tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Somut olayda; taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmasa da sözlü eser sözleşmesi ilişkisinin kurulduğu konusunda bir ihtilâf yoktur. Sözleşme ilişkisinin kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 481. maddesi; “Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmayıp, iş bedeli konusunda taraflar da anlaşmamışlarsa, iş bedelinin, yasanın sözü edilen bu hükmü uyarınca, yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiç fiyatlarına göre belirlenmesi gerekmektedir. Bu sebeple, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığından ve işin bedeli önceden kararlaştırılmayıp iş bedeli taraflar arasında çekişme konusu olduğuna göre sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 481. maddesi uyarınca iş bedelinin dosyada bulunan delil, belge ve fotoğraflardan yararlanılarak yapıldığı yılın mahalli piyasa rayiçlerine göre belirlenmesi ve belirlenen bu iş bedelinden de iş sahibi tarafından yasal delillerle ispatlanan ödemelerin düşülerek sonuca gidilmesi gerekir. Mahkemece, bu yönde incelemeye dayanan rapor hükme esas alınarak yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesine usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 26.09.2019 tarih, 2019/1265 esas ve 2019/3659 karar sayılı ilamı)
Davalı vekilinin vekalet ücreti ve yargılama giderlerine yönelik verilen kararın düzeltilmesine yönelik istinafının incelenmesinde ise;
Davacı vekili, işbu dava açılmadan önce arabulucuya müracaat etmiş ve davalının katılmaması üzerine 2020/402 dosya numaralı 14.02.2020 tarihli son tutanak düzenlenmiştir.
Konuya ilişkin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başılığını taşıyan 18/A-(11) (Ek:6/12/2018-7155/23 md.) maddesinde “Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez.” denilmektedir. Yine Hukuk uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin “Dava Şartı Olarak Arabuluculukta Arabuluculuk Faaliyeti” başlığında 25. maddesi de “Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez.” şeklindedir.
14.02.2020 tarihli “Arabuluculuk Son Tutanağı”nın incelenmesinde ise arabuluculuk görüşmelerine davetin davalı şirkete usulüne uygun tebliğ edilmediği, tebligatın adresten taşınıldığı gerekçesiyle geri döndüğü anlaşılmakla 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-11 maddesinin somut olayda uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle davalı şirketin arabuluculuk davetine katılmaması gerekçesiyle aleyhine yargılama giderlerine hükmolunması ve lehine vekalet ücretine hükmolunmaması doğru görülmemiştir.
Ayrıca; davacı vekili tarafından 6325 sayılı kanunun 18/A maddesinin 1. Fıkrasına göre toplantıya katılmayan taraf haklı çıksa dahi yargılama giderlerinden sorumlu olacağının, HMK’nın 323/1-ğ bendi uyarınca vekalet ücretinin yargılama giderlerinden sayıldığı, bu nedenle lehlerine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği istinaf nedeni olarak ileri sürülmekte ise de davanın reddine karar verildiği dikkate alındığında mahkemece davacı yararına vekalet ücretine hükmedilmemesinde de usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, talebin ve istinaf sebeplerinin niteliğine göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, yeniden talep hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.10.2020 tarih 2020/119 E – 2020/512 K sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL karar harcının 54,40 TL’si peşin olarak alındığından mahsubu ile bakiye 125,50 TL karar harcının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan 5,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Davalı taraf kendisini bir vekille temsil ettirdiğinden yürürlükteki avukatlık asgari ücret tarifesine göre belirlenen 100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
HMK’nın 333. maddesi gereğince, yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmının ilgili tarafa iadesine,
4-Davacı yönünden istinaf karar harcı olan 179,90 TL’nin peşin alınan 54,40 TL’den mahsubu ile kalan 125,50 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
5-İstinaf başvurusu nedeni ile davacı tarafından yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-İstinaf yoluna başvuran davalının ödediği 54,40 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvuran davalıya iadesine,
7-Davalı tarafından yapılan 148,60 TL istinaf yoluna başvuru harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 02.03.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.