Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/930 E. 2021/1612 K. 06.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/930
KARAR NO: 2021/1612

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/713
KARAR NO : 2019/131
DAVA TARİHİ : 23.12.2015
KARAR TARİHİ : 12.03.2019

DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 06.12.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 08.12.2021

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.03.2019 tarih ve 2015/713 Esas, 2019/131 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili ile katılma yoluyla davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirkete ait fabrikaların yıllık bakımı için fabrika duruşlarında kullanılmak üzere imal edilip, Aliağa’da bulunan fabrika sahasına monte edilmek üzere, …. ve …. temini ve tedariki için, komisyon kararına istinaden 06.01.2014 tarih 4500021659 no’lu, 17.12.2013 tarih 4500021415 no’lu, 30.01.2014 tarih 45000021993 no’lu, ve 23.01.2014 tarih 4500021886 no’lu satın alma sipariş formları ile fabrika sahasına monte edilecek …., …. ve …. ürününün davalının teklifine istinaden toplam 147.500,00 TL bedelle sipariş edildiğini, tüm uyarılara rağmen davalı tarafından sözleşme hükümlerine uygun olarak ve zamanında teslim edilmeyen siparişlerin süresinde teslim edilmemesi nedeniyle iptal edildiğini, söz konusu malzemelerin aynı ihalede teklif veren dava dışı ….’den tedarik edildiğini, bu şirkete 88.930,00-USD fatura bedelinin müvekkili şirket tarafından ödendiğini, davalının sözleşme gereği edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle 88.930,00-USD x 2.2398= 199.185,41-TL – 147.500,00-TL = 51.685,00 TL fazla ödeme yapmak suretiyle zarar ettiğini, zararın tahsili amacıyla Aliağa İcra Müdürlüğü’nün 2015/374 Esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibinin, davalının haksız ve kötü niyetli itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, takibin devamına, % 20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davalı şirketin işlem merkezinin bulunduğu İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yetkili olduğunu, HMK’nın 10. maddesine göre, sözleşmeden doğan davaların ifa yerinde de açılabileceğini ancak taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığını, davacının sözleşmeyi 03.07.2014 tarihli yazısıyla feshettiğini, genel hükümlere göre talep edilen zararın tazmini davasında HMK’nın 10. maddesinde belirlenen “sözleşmeden doğan dava” kuralının uygulanamayacağını, davanın ve icra takibinin yetkisiz yerde açıldığını, 4 ayrı siparişin; …. imali için teslim tarihi Nisan 2014, …. imali için teslim tarihi 15.06.2014, …. imali teslim ifa tarihi için 01.06.2014, …. imali için teslim tarihinin 01.06.2014 olarak belirlendiğini, tekliflerin kabulü üzerine müvekkili şirketin başladığı imalatın her aşamasında davacıya mail ortamında bilgilendirme ve davacının huzurunda tespitler yapıldığını, bağımsız firmalardan raporlar alındığını, imalat sırasında detaylı bir proje verilmemesine ve müvekkilinin standartlara uygun imalat yapmasına rağmen, örneğin nozzle kalınlığının, boyanın değiştirilmesinin istendiğini, malzeme sertifikalarının menşei hakkında yeni talepte bulunulduğunu, sözleşmede ısı işlem derecesi belirtilmemesine rağmen ısı işleminin tekrarlanmasının istendiğini, davacının bu taleplerinin imalatın uzamasına sebebiyet verdiğini, yapılan imalat ve değişiklikler aşama aşama davacıya mail ortamında bildirilerek teslim için 23.07.2014 tarihine kadar sürenin uzatılmasının istendiğini, davacının 24.06.2014 tarihli mail ile imalatın 20.07.2014 tarihinde bitirilmesi için imalat planı yazısı gönderdiğini ancak aynı gün mail ile imalat planındaki tarihlerin daha öne çekilerek revize edilmesini rica ettiğini ve 03.07.2014 tarihli yazısıyla da imalatın süresinde yetiştirilemediği gerekçesiyle “siparişleri iptal ve bu sipariş ile kurulan sözleşmeleri feshettiğini” bildirdiğini, davacının siparişlerin ifa tarihlerinde değil, akdin devamı yönünde işlem yaptıktan sonra ve hatta verdiği yeni süreyi beklemeden sözleşmeyi feshettiğini, müvekkilinin imalatı tamamladığını, teslime hazır olduğunu, davacının teslim almaktan kaçındığını, davacının akdi feshinin hukuka aykırı, geçersiz olduğunu, sözleşmenin süresiz hale gelip yürürlükte olduğunu, TBK’nın 124/3. maddesinin “ifanın artık kabul edilemeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa..” hükmünün uygulanma olanağı bulunmadığını, sözleşmeyi fesheden davacının ertesi gün imalatı …. ‘ne sipariş ettiğini, şirketin yaptığı imalatın fatura tarihinin en erken olanı 13.08.2014 tarihini taşıdığını, imalatın müvekkilinin teslim tarihlerinde ifa edilmemesinin “artık kabul edilemeyeceği” anlamı değil aksine 13.08.2014 tarihine kadar ifanın kabul edilebileceği anlamını çıkacağını, müvekkilinin 23.07.2014 tarihine kadar imalatı teslim edeceğini bildirdiğini, ancak davacının imalatın 20.07.2014 tarihinde yapılmasını istediğini, derhal fesih hakkı kullanılmadığından sözleşmenin süresiz hale geldiğini, talebe konu zararın fahiş olduğunu, icra inkar tazminatı istenemeyeceği savunarak, davanın reddine, %20 oranında tazminata karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, “…Taraflar arasında eser sözleşmesinin varlığı ve sözleşmeye göre belirlenen teslim tarihi konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak davalı vadeye rağmen davacı tarafından gecikmiş ifa istendiğinden bahisle sözleşmenin süresiz hale geldiğini bu nedenle fesihten önce süre verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Sipariş formu ve tekliflere göre …. ve …. malzemelerinin terinin tarihinin 01.06.2014, …. malzemelerinin termin tarihinin Nisan 2014, …. ve …. malzemelerinin termin tarihinin 01.06.2014, …. malzemelerinin termin tarihinin 15.06.2014 olduğu açıktır. Davacı iş sahibi 03.07.2014 tarihli yazısı ile sözleşmeyi feshettiğini davalı şirkete bildirmiş, imalatlarda eksiklik, kusur ve gecikmelerin olduğunu, kısa sürede teslimin gerçekleşmeyeceğini ifade etmiştir. 01.07.2014 tarihli tedarikçi toplantı tutanağına göre davalı tedarikçi …. için teslim süresini bir hafta, diğer ekipmanlar için ise 15.07.2014 tarihini bildirmiş ve süre uzatımı talep etmiştir. Bu aşamada söz konusu talep konusunda davacı iş sahibinin süre uzatımının kabule ilişkin bir beyanı olmamış, imalatların kabul edilip edilmeyeceğine karar verileceğini bildirmiştir. Davalının dayanmış olduğu 24.06.2014 tarihli mailde, davacı tarafından imalat planının davalı tarafından doldurulması ve gönderilmesi istenmiş, buna göre davalı tarafından plan gönderilmiş, ancak davacı tarafından tarihlerin daha öne çekilmesi talep edilmiş, bu talebe göre davalı planı revize ederek davacı firmaya göndermiştir. Yine taraflar arasında kesin vadenin geçtiği tarihten sonra 01.07.2014 tarihinde işin vadesi konusunda görüşme yapılmıştır. Bu halde davacı iş sahibinin kesin vadeye rağmen TBK.’nun 125. md. uyarınca derhal fesih hakkını kullanmadığı, sipariş formlarında yer alan Nisan 2014, 01.06.2014, 15.06.2014 olan teslim tarihlerinin geçmesine rağmen, bu süreçte davacının davalı ile işin ifasına ilişkin yazışmaları ve görüşmeleri sürdürdüğü, yani gecikmiş ifayı kabul ettiği anlaşılmaktadır. Bu aşamada davalı tarafta sözleşmedeki vadenin uygulanmayacağı konusunda haklı bir güven oluşmuştur. Derhal fesih hakkının kullanılmaması halinde, iş sahibi sözleşmeyi derhal feshetmeyerek gecikmiş ifayı beklediğinden taraflar arasındaki sözleşme süresiz hale gelecektir ve gecikmiş ifayı kabul eden iş sahibinin beklemekten vazgeçip sözleşmeyi feshedebilmesi için 6098 s. TBK.’nun 125/1. md. hükmüne göre süre verip, bu süre içinde edimin ifa edilmemesi halinde sözleşmeden dönmesi gerekmektedir. Derhal fesih hakkını kullanmayan davacının sözleşmeyi feshi haklı bulunmadığından TBK.’nun 125/2. md. kapsamındaki müspet zararını talep edemeyecektir. TBK.’nun 124. maddesinde sayılan nedenler söz konusu olduğunda alacaklı, borçluya mehil vermeden de, TBK’nun 125. maddesindeki seçeneklerden birini kullanabilecek ise de somut olayda davalı borçlunun ciddi ve kati olarak işi ifa etmeyeceği yönünde bir açıklamasının bulunması ya da yine uzun zaman hazırlık isteyen bir iş için hiç bir ifa hazırlığının olmaması gibi bir durum söz konusu değildir. Taraflar arasında sözleşme konusu imalatlara yönelik kontrollerin yapıldığı ve terminlerin görüşüldüğü sabittir. Bu sebeple davalı borçlu bakımından süre tayinine gerek olmayan bir hal de bulunmamaktadır. Bu itibarla davacı iş sahibinin sözleşmeden dönme sebebiyle 3. kişiye ödemiş olduğu bedel farkından kaynaklanan müspet zarar talebinin hukuken korunabilir nitelikte olmadığı…” şeklindeki gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili ile katılma yoluyla davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının HMK’nın 127.maddesi gereğince verilen ek süreye rağmen süresinde cevap dilekçesi vermediğini, bu hususun mahkemenin 12.02.2016 tarihli ara kararında “… dava dilekçesi ve tensip zaptını tebellüğ eden davalı tarafından 15.01.2016 havale tarihli süre uzatım dilekçesi sunulduğu, talebi üzerine ek 2 haftalık süre verildiği ancak cevap dilekçesi sunmadığının anlaşıldığı” şeklinde zapta geçirildiğini, davalının ara karardan rücu taleplerinin de 15.04.2016 tarihinde verilen ara karar ile, davalı vekilinin ara karardan rücu istemi yerinde görülmeyerek sözü edilen ara karardan rücu edilmesi ile delil ve tanık sunma taleplerinin reddine karar verildiğini, bu nedenle davalının dayandığı delillerin değerlendirme olanağı bulunmadığını, taraflar arasında belirlenen vadede ifa edilmeyen edimin sürüncemede bırakılması sebebiyle müvekkili Şirket tarafından birden fazla kez yazılı olarak ve şifahen davalı ile iletişime geçilmiş olmasına rağmen herhangi bir şekilde olumlu sonuç alınamadığını, davalının müvekkili şirketin edimin ifasına yönelik taleplerini cevapsız bırakmasından hareketle edimin ifasının gelecekte gerçekleştirilebileceği sonucuna varılarak davalı lehine hüküm tesis edilmesinin objektif bir yaklaşım olmadığını, ilk derece mahkemesinin, davalının edimi ifa edeceğine ilişkin hiçbir girişimi ve somut delil olmamasına rağmen davalı tarafından ifa edilmeyen edimin gelecekte ifa edilebileceği ilişkin gerekçesinin kabul edilemeyeceğini, …. satın alma komisyonunun kararına istinaden, 06.01.2014 tarih ve 4500021659 no.lu, 17.12.2013 tarih ve 4500021415 no.lu, 30.01.2014 tarih ve 450021993 no.lu ve 23.01.2014 tarih ve 450021886 no.lu satın alma sipariş formları ile davalı tarafından imal edilerek davacı şirketin Aliağa’da bulunan fabrika sahasına monte edilecek …., …. ve …. Davalı’nın teklifine istinaden 147.500,00-TL bedel üzerinden sipariş edildiğini, ancak davalı tarafından işin ifasının sürekli olarak çeşitli nedenlerle ertelendiğini, yapılan tüm uyarılara rağmen süresinde teslimin gerçekleştirilmediğini, bu hususun 05.10.2016 tarihli bilirkişi raporunun “Sonuç” başlığı altında düzenlenen “İncelemeler” kısmının 2. maddesi ile; “…Davalının tüm uyarılarına rağmen söz konusu siparişleri sözleşme hükümlerine uygun olarak ve zamanında müvekkili şirkete teslim edemediği, fabrika bakımı için fabrika duruşlarında kullanılacak olan söz konusu malzemelerin zamanında ve sözleşme hükümlerine uygun teslim edilmemesi nedeniyle 03.07.2014 tarihinde siparişin iptal edildiği…” tespit edilmiş olduğunu, kararda atıf yapılan bilirkişi raporunun denetime elverişli olmadığını, davalının ürün teslimini birçok kez farklı bahanelere sığınarak geciktirmesinin müvekkili şirket için kabul edilemez olduğundan siparişlerin iptal edilerek, müvekkilinin ürün teslimi amacıyla bu iş nezdinde gerçekleştirdiği ihaleden davalıdan sonra gelen şirket olan üçüncü kişi …. ile anlaştığını, ancak …. ‘ın aynı ürünler için teklif ettiği fiyatın davalının teklifinden 51.685,41 TL fazla olması nedeniyle müvekkili şirketin zarara uğradığını, davalının edimini zamanında ifa etmemesi nedeniyle bu tutardan sorumlu olduğunu, davalı tarafından yasal süre içerisinde sunulmayan deliller hükme esas alınamayacaksa da bu delillerdeki e-posta yazışmalarında bile müvekkili şirket tarafından davalıya pek çok kez uyarı yapıldığını ve fakat bu uyarıların hiçbir sonuç vermediğini, bu nedenle müvekkili şirketin artık sözleşmeye devam etmesinin kendisinden beklenemeyecek hale gelmesi nedeniyle haklı sebeple ve 03.07.2014 tarihli yazı ile feshedildiğini, TBK’nın 124. Maddesinde borçlunun içinde bulunduğu durumdan veya tutumundan süre verilmesinin etkisiz olacağının anlaşılması, borçlunun temerrüdü sonucunda borcun ifasının alacaklı için yararsız kalması veya borcun ifasının, belirli bir zamanda veya belirli bir süre içinde gerçekleşmemesi üzerine, ifanın artık kabul edilmeyeceğinin sözleşmeden anlaşılması halinde borçluya süre verilmeksizin alacaklı tarafından seçimlik hakların kullanılması söz konusu olduğunu, müvekkil şirket tarafından yapılan tüm uyarılara rağmen edimin yerine getirilmemesi üzerine, davalıya süre verilmesinin anlamsız olacağından, sözleşmenin müvekkili şirket tarafından haklı sebeple feshedilmiş olduğunu, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2017/2330 Esas, 2017/4156 Karar ve 27.11.2017 tarihli kararında da süre verilmesinin anlamsız olacağı nedeniyle feshinde haklı olduğunu, alacağın likit ve muayyen olduğunu, icra inkar tazminatına da hükmedilmesi gerektiğini, ihale konusu ürünlerin cinsi ve davalı şirket ile …. tarafından iletilen tekliflerin tutarlarının açık olduğunu, edimlerini zamanında ve anlaşmaya uygun şekilde yerine getirmeyen davalının müvekkili şirketin ödemek mecburiyetinde bıraktığı zararın iki teklifin arasındaki fark olup, zarar tutarının açık ve net olduğunu, davalının 51.685,41-TL olan bu zararı ödemekle yükümlü olduğunu, söz konusu alacağın likit ve muayyen olduğunu, icra takibine haksız yere itiraz eden davalının, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemesine hükmedilmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesine cevap ve katılma yoluyla istinafında özetle; davanın, süresi belirli eser sözleşmesinde feshedilen akit nedeniyle ihale farkının tahsili amacıyla açıldığını, yargılama sırasında toplanan deliller ve dosyaya sunulan bilirkişi raporuna göre derhal fesih hakkı kullanılmadığından sözleşmenin süresinin uzadığı ve bu nedenle süre tayin edilmeden sözleşme feshedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, dolayısıyla haksız fesih söz konusu olup sözleşmenin yerine getirilmesi için süre vermeden akdi feshederek, ihale farkı nedeniyle icra takibine girişen davacının bu takibi haksız ve kötü niyetli yapmış olması nedeniyle İİK’nın 67. md gereğince % 20 kötüniyet tazminatının tahsili talebinin reddinin yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmiştir.
Davacı vekilinin istinaf dilekçesine cevabında ise; taraflar arasında yazılı bir sözleşme yapılmadığını ancak, teklif/kabul çerçevesinde bir sözleşme kurulmuş olduğunu, bu teklife göre 4 ayrı sipariş verildiğini, müvekkilinin imalatlara başladığını, her bir teklif için teslim tarihleri belirlenmiş olduğunu, …. imali için teslim tarihi: Nisan 2014, …. imali için teslim tarihi: 15.06.2014, …. imali teslim ifa tarihi: 01.06. 2014 ve …. imali için teslim tarihi: 01.06.2014 olarak belirlendiğini, imalatın her aşamasında davacıya mail ortamında bilgilendirmeler, davacının huzurunda tespitler yapıldığını, bağımsız firmalardan raporlar alındığını, imalat sırasında detaylı bir proje verilmemesine ve müvekkilinin standartlara uygun imalat yapmasına rağmen örneğin nozzle kalınlığının, boyanın değişmesinin istendiğini, malzeme sertifikalarının menşei hakkında yeni talepte bulunulduğunu, sözleşmede ısı işlem derecesi belirtilmemesine rağmen ısı işleminin tekrarlanmasının istendiğini, bu taleplerin imalatın uzamasına sebebiyet verdiğini, teslim (ifa, termin) tarihinin geçmesine rağmen davacının herhangi bir bildirimde bulunmadığını, sözleşme yürürlükteymiş gibi testler yaptığını, yeni taleplerde bulunduğunu ve bunun üzerine müvekkilinin teslim için 23.07.2014 tarihine kadar sürenin uzatılmasını istediğini, davacının 24.06.2014 tarihli mail yazısıyla imalat planının 20.07.2014 tarihinde bitirilmesini isteyen imalat planı yazısı gönderdiğini, arkasından aynı günlü mail ile imalat planındaki tarihlerin daha öne çekilerek revize edilmesini rica ettiğini, yazışmalardan, ara kontrol tutanaklarından ve 01.07.2014 tarihli toplantı tutanağından davacının süre bittiği halde sözleşme yürürlükte imiş gibi işlem yaptığını ve süre verdiğini ancak 03.07.2014 tarihli yazısıyla imalatın süresinde yetiştirilemediği gerekçesiyle “siparişleri iptal ettiğini ve bu sipariş ile kurulan sözleşmeleri fesh ettiğini” beyan ettiğini, bu nedenle sözleşmenin süre verilmeden feshinin hukuka aykırı olduğundan mahkemece yapılan yargılama sonucunda bilirkişi raporunu da dayanak gösterilerek davanın reddine karar vermiş olmasının yasal ve usule uygun olduğunu, dava dilekçesi müvekkiline 05.01.2016 tarihinde tebliğ edildiğini, bunun üzerine 15.01.2016 tarihinde süre uzatım talebinde bulunulduğunu, mahkeme tarafından 22.01.2016 tarihli ara kararda süre uzatım talebinin kabul edildiğini, ilgili kararın müvekkiline 04.02.2016 tarihinde tebliğ edildiğini, tebliğden itibaren 14 günlük süre içerisinde 18.02.2016 tarihinde cevap dilekçesinin delillerle birlikte sunulduğunu, mahkemenin, cevap süresini beklemeden 12.02.2016 tarihli ön inceleme duruşmasına davet tutanağında iki haftalık ek süre içerisinde cevap dilekçesinin sunulmadığına karar verdiğini, HMK’nın 127. maddesine göre ” bir defaya mahsus olmak üzere ve bir ayı geçmemek üzere ek bir süre verilebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhal bildirilir.” hükmünü içerdiğini, mahkemenin ek süre kararını cevap süresi geçtikten sonra verdiğini ve karar tarihinden yaklaşık 13 gün sonra tebliğ ettiğini, bu tebliğ HMK’nın 127. maddesinin derhal bildirilir hükmüne aykırı olduğunu, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin Esas: 2015/332 Karar: 2015/7522 23.11.2015 tarihli kararına göre ”HMK`nın 127. maddesinin çıkarılış amacına göre, bu hususun karşı tarafa tebliğ tarihinden itibaren başlayacağının kabulü gerektiğini, mahkemece bu husus gözardı edilerek cevap dilekçesinin süre geçtiğinden bahisle yok sayılmasının doğru olmadığını, uzatılan ek süre içerisinde cevap verilmediği iddiası kabul edilse bile, davaya cevap süresinin uzatılması dilekçesiyle esasında davaya cevap verildiğini, makinelerin son teslim tarihinin 01.06.2014 tarihi olduğunu, davacının akdin feshini 03.07.2017 tarihinde yaptığını, akdin süresinin 01.06.2014 tarihinde sona ermesine rağmen davacının derhal fesih hakkını kullanmadığını, TBK’nın 123. maddesine göre göre temerrüde düşen tarafa, diğer tarafın sözleşmenin yerine getirilmesi için uygun bir süre vermesinin şart olduğunu, davacının derhal fesih hakkını kullanmadığından ve sözleşmenin devamı yönünde işlem yaptığından bu yönde maillerle irade açıkladığından sözleşmenin süresiz hale geldiğini, 24.06.2014 tarihli mail ile yeni süre vermiş iken, bu süreyi beklemeden sözleşmeyi feshetmesinin hukuka aykırı olup, feshin geçersiz olduğunu, müvekkilinin imalatlarını tamamlamış ve teslime hazır olduğunu, ancak sözleşmenin feshi nedeniyle davacının imalatları teslim almaktan kaçındığını, TBK’nın 124/3 maddesinin “…ifanın artık kabul edilemeyeceği sözleşmeden anlaşılıyorsa…” ibarelerinin olayda uygulanma olanağı bulunmadığını, davacının sözleşmeyi feshettikten sonra ertesi gün imalatı …. ‘ne sipariş ettiğini, bu şirketin yaptığı imalatın fatura tarihinin en erken olanının 13.08.2014 tarihi olduğunu, bu durumda imalatın (ifanın) müvekkilinin teslim tarihlerinde ifa edilmemesinin “artık kabul edilemeyeceği” anlamı çıkmadığını, tam tersine 13.08.2014 tarihine kadar ifanın kabul edilebileceği anlamı çıktığını, müvekkilinin 23.07.2014 tarihine kadar imalatı teslim edeceğini bildirdiğini, davacının ise imalatın 20.07.2014 tarihinde yapılmasın istediğini, bilirkişi rapor ve ek raporda da ” somut olayda derhal fesih hakkını kullanmayan davacının sözleşmenin feshinde haklı olmadığı” sonucuna varıldığını, bu rapor esas alınarak verilen kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davacı vekilinin istinafının reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinin feshinden kaynaklanan menfi zararın tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali isteğine ilişkindir.
Davalı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve katılma yolu ile davalı vekili tarafından kötüniyet tazminatının reddine ilişkin olarak istinaf edilmiştir.
Taraflar arasında kurulan sözlü eser sözleşmesi gereğince, davalı yüklenicinin 147.500,00 TL bedel karşılığında, …. imali için teslim tarihi: Nisan 2014, …. imali için teslim tarihi: 15.06.2014, …. imali teslim ifa tarihi: 01.06. 2014 ve …. imali için teslim tarihi: 01.06.2014 olmak üzere işi üstlendiği, ve tarafların davacı iş sahibine ait fabrika sahasına monte etmek üzere anlaştıkları, teslim tarihinin her bir ürün yönünden ayrı ayrı belirlendiği, dosya kapsamı ile sözleşmeye konu ürünlerin istenilen nitelikleri taşımadığı ve teslimin belirlenen sürede yerine getirilmediği getirilmesinin de mümkün olmadığının yapılan kontroller ile anlaşıldığı, davalı yüklenicinin sürenin uzatılmasına ilişkin talebinin davacı iş sahibi tarafından reddedildiği ve 03.07.2014 tarihinde gönderilen ihtarname sözleşmenin fesih edildiği sabittir.
Davacı iş sahibi eldeki davada, davalının yerine getirmediği işin davalıdan sonra ikinci teklifi veren dava dışı …. isimli şirketten sağlandığı, şirkete ödenen bedelin 199.185,41 TL olduğu, fesih edilen sözleşme bedelinin ise 147.000,00 TL olması nedeniyle her iki sözleşme arasındaki bedel farkı kadar zarara uğradığını belirterek, fark bedel olan 51.685,00 TL’nin tahsili istemi ile yapılan icra takibine itirazın iptali isteğinde bulunmuştur.
Her ne kadar davalı vekili icra dairesinin yetkisine itiraz etmiş ise de, takibe konu alacağın eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanması ve sözleşmenin ifa yerinin Aliağa olması nedeniyle icra dairesinin yetkisine yapılan itiraz yerinde değildir.
Taraflar arasında kurulan sözleşme ilişkisine göre dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 470 ve devamı maddeleri gereğince uyuşmazlığın, eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilip çözülmesi gerekli ve zorunludur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 473. maddesi hükmüne göre davalı yüklenici işe zamanında başlamaz veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirir veya iş sahibinin kusuru olmaksızın gecikme, iş süresinde işin bitirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılıyor ise iş sahibi sürenin sona ermesini beklemeden akdi feshedebilir. Ayrıca, genel olarak eser sözleşmelerinde yüklenicinin sadece eseri meydana getirmesi, aslî edim borcunu yerine getirdiği anlamına gelmemektedir. Yüklenici, sözleşmeye uygun meydana getirdiği eseri teslim borcu altındadır. Yüklenici üstlendiği eseri meydana getirecek ve meydana getirdiği bu eseri, iş sahibine usul ve yasaya ve sözleşme hükümlerine uygun olarak teslim edecektir. Eseri teslim borcu yüklenicide olduğundan eserin teslim edildiğini kanıtlama borcu da yükleniciye düşmektedir. Bir başka deyişle yüklenici, eseri, iş sahibine sözleşmeye uygun teslim ettiğini kanıtlamak zorundadır.
Eldeki davada, sözleşmeye konu eserlerin teslim tarihleri;
– …. imali için teslim tarihi: Nisan 2014,
– …. imali için teslim tarihi: 15.06.2014,
– …. imali teslim ifa tarihi: 01.06. 2014 ve
– …. imali için teslim tarihi: 01.06.2014 olarak belirlendiği uyuşmazlık konusu değildir. Sözleşme gereğince davalı yüklenicinin üstlendiği işi yapıp bu tarihlerde teslim borcu altında olduğu kuşkusuzdur. Sözleşme ilişkisinin kurulmasından yaklaşık 3 ay sonra, 03.07.2014 tarihinde, davacı iş sahibi gönderdiği ihtarname ile sözleşmeden döndüğünü davalı yükleniciye ihtar ettiği ve davalı yüklenicinin de karşı ihtarında yüklendiği eseri imal ettiğini ve teslime hazır olduğunu böylece ifayı tamamladığını savunmuş ise de sözleşmede öngörülen süre içerisinde edimlerin ifa edildiği hususu davalı yüklenici tarafından usulünce kanıtlanmadığı gibi uzayan süre içerisinde de ifa edildiği kanıtlanmış değildir. Davacının fesih hakkını kullanabilmesi için yükleniciye yeniden süre vermesi gerekir ise de hal ve vaziyetinden bu tedbirin etkili olmayacağı anlaşıldığından (TBK 124. md.) davacı iş sahibi sözleşmeden dönmekte haklı olup, sözleşme gereği ödediği iş bedelini geri alabilir.
Belirtilen nedenle davada irdelenmesi gereken fesih sonucu davacı iş sahibinin menfi zararını talep edip edemeyeceği ve varsa bu zararın kapsamının belirlenmesi yöntemidir.
Menfi zararlardan olan iki teklif arasındaki fark (kaçırılan fırsat) hesaplamasın da uygulanan yöntem; eser sözleşmesinden kaynaklanan ihtilâflarda iş sahibince sözleşmenin haklı nedenle feshi halinde sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 123, 124, 125 ve 126. maddeleri gereğince iş sahibi olumsuz (menfi) zararını isteyebilir. Sözleşmenin ifa edileceğine güvenmekten doğan zarar olarak tanımlanabilecek olumsuz zarar kavramına; sözleşmenin kurulması ve işin görülmesi için yapılan masraflar ile daha elverişli koşullarda sözleşme yapma fırsatının kaçırılmış olmasından doğan zararlar girer. Zararın hesaplanmasında izlenecek yöntemin fesih tarihinde yüklenicinin yapmadığı imalâtların ilk ihalede yükleniciden sonraki en düşük teklifi veren teklif sahibine verilmiş olması halinde ödenmesi gereken bedelin (kaçırılan fırsatın) bulunup, fesih tarihinden itibaren kalan işin aynı koşullarda ve makul bir süre içerisinde ihaleye çıkılmış ve sözleşme yapılmış olması halinde ikinci yükleniciye ödenecek bedel arasındaki fark ile ikinci ihale ve sözleşmenin yapılması için katlanılan giderler olacağı kabul edilmektedir.
Mahkemece işin niteliğine göre ek rapor veya yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde de; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde, HMK’nın 353/(1)-a bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinafının kabulüne, davalı vekilinin istinafının kötüniyet tazminatına ilişkin olmasına ve dairemizce verilen kararın niteliği gereğince bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.03.2019 tarih ve 2015/713 Esas, 2019/131 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davalı vekilinin istinafının, Dairemizce verilen kararın niteliğine göre bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
5-İstinaf yoluna başvuran davacı vekili tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvuran davacıya iadesine,
6-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
7-İstinaf yoluna başvuran davalı vekili tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvuran davalıya iadesine,
8-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
9-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 06.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.