Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/838 E. 2021/1349 K. 25.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/838
KARAR NO : 2021/1349

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/1323
KARAR NO : 2018/1363
DAVA TARİHİ : 09.11.2016
KARAR TARİHİ : 18.12.2018

DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 25.10.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 25.10.2021

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.12.2018 tarih 2016/1323 E – 2018/1363 K sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacılar vekili, İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2016/15130 esas sayılı dosyasında 25.07.2016 vadeli 28.984,00 TL bedelli ve 25.08.2016 vadeli 28.984,00 TL bedelli senetler kullanılmak suretiyle müvekkilleri hakkında davalı tarafından takip yapıldığını, taraflar arasında 18.04.2016 tarihli 1.800 adet Q60 dirsekli stoper imalatı ve teslimi için sözleşme imzalandığını, buna göre 1800 takım stoperin her takım için malzeme detayı olarak 60 mm 2m siyah boru L 1500 mm 1 adet, 60 mm dirsek 2 adet, 6 mm 135 mm 62 mm 3 delikli flanş 2 adet, kaynak işçiliği 1 adet, Fırın Boy sözleşmesindeki rall kodu 1 adet olarak belirlendiğini, her takım için birim fiyatın ise 32,00 TL olarak belirlendiğini, sözleşmeye istinaden 27.05.2016 ve 02.06.2016 tarihinde toplam 10.000,00 TL nakit ödemenin firma hesabına gönderildiğini, bunun dışında iki adet 25.04.2016 düzenleme tarihli 28.984’er TL’lik senetlerin düzenlendiğini, bu anlaşma üzerine malzemelerin iki parti halinde 900’er adet olarak teslimi konusunda tarafların anlaştığını, davalı şirketin üretimde ve boyada sıkıntı yaşadığını söyleyerek ürünleri parça parça ve eksik malzemelerle gönderdiğini ve müvekkillerine ek maliyet çıkarttığını, nakliye ile ilgili altı parçada sevkiyat olup gönderilen makbuzların 18.05.2016 tarihli 350,00 TL, 11.06.2016 tarihli 750,00 TL, 29.06.2016 tarihli 1.947,00 TL, 05.08.2016 tarihli 1.062,00 TL, 10.08.2016 tarihli 220,00 TL ve 10.08.2016 tarihli 212,40 TL olduğunu, bu nakliyelerin bazılarının Ankara içi boyama amaçlı gönderilmiş olup ekstra maliyete sebep olduğunu, ayrıca anlaşmanın aksine faturalar müvekkiline ulaştığında stoper birim fiyatlarının 32 TL/adet değil de 33 TL/adet üzerinden düzenlendiğinin görüldüğünü, ayrıca davalının bir kısım stoperleri boyasız olarak gönderdiğini, gönderdiği boyasız stoperlerin 374 adet olup 10.06.2016 tarihli 160217 numaralı faturada 28 TL/adet birim fiyatlı gönderdiğini, boyasız gelen bu stoperleri müvekkilinin 10 TL/adet üzerinden boyatmış olup … boyaya 08.08.2016 tarihinde 4.000,00 TL’ye boyattığını, ayrıca davalının eksik malzeme teslim ettiğini, 1800 adet teslim etmesi gerekirken 1231 adet teslim edildiğini, teslim edilmeyen stoperlerin Ankara’da bulunan “…”e tanesi 36,00 TL’den yaptırılmak zorunda kalındığını, …’a 18.000,00 TL ödeme yapıldığını, ayrıca KDV de ödeneceğini, sözleşmede bütün stoperler dirsekli yazıldığı halde dirseklerin gelmediğini, bunların sonradan göndereceklerini bildirdikleri halde hala müvekkiline teslim edilmediğini, bu nedenle davalı şirkete olan gerçek borçlarının 26.648,60 TL olduğunu ileri sürerek, müvekkilinin davalıya 31.320,00 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davacı yan ile müvekkili şirket arasında Q60x2 mm L:1500 boyutunda 2 dirsekli stoper imalatı sözleşmesi yapıldığını, ancak 13.04.2016 günü 15.27’de şirket sahibi davacı …’ın gönderdiği mail ile sözleşmedeki imalat şeklinin iptal edilerek mail içeriğinde yazdığı gibi Q60x2 mm L:1800 dirsekli yeni imalat şeklinin imalata alındığını, bu nedenle 32,00 TL/adet olan birim fiyatının karşılıklı görüşülerek 33,00 TL/adet olarak fatura edildiğini, itiraz süresi içinde de faturaya itiraz edilmediğini, davacı şirketin sözleşmede belirlenen ödeme koşullarına uymadığını, 18.06.2016 günü 60 günlük 15.000,00 TL çek, 18.07.2016 tarihli 90 gün 26.484,00 TL çek ve 18.08.2016 tarihli 120 gün 26.484,00 TL çek vermesi gerekirken 27.05.2016 günü 500,00 + 4.500,00 TL ve 02.06.2016 günü 5.000,00 TL havale işlemi gerçekleştirdiğini, taraflar arasında ürünlerin iki parti halinde teslim edileceği şeklinde bir anlaşma yapılmadığını, imalatlar yapıldıkça davacı şirketin kendisine ait küçük kamyonetlerle peyderpey ürünleri teslim alacak şekilde anlaşmaya varıldığını, kaldı ki davacının anlaşılan şekilde imalatı yapılan ürünleri teslim aldığını, nakliyelerin davacı şirkete ait olduğunu, davacının müvekkili şirketle iletişime geçerek Ankara’da montaj yapılması gerektiğinden çok acil bir kısım stoperin boyasız olarak teslim edilmesini talep ettiklerini, kaldı ki stoperin birim fiyatı 33,00 TL olmasına rağmen müvekkilinin boya maliyeti olan 5,00 TL’yi düşerek 28,00 TL birim fiyat üzerinden fatura kestiğini, stoperlerin boyasız olması davacı tarafından talep edildiğinden daha sonra bu stoperleri 10,00 TL üzerinden boyatmasının sorumlusunun müvekkili olmayacağını, stoperlerin tamamının imal edildiğini, davacı ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği için ürünleri gelip teslim almadığını, davacı şirketin müvekkili şirkete verdiği senetlerin protesto olduğunu, ayrıca taraflar arasında imalatın dirsekli olacağı konusunda bir anlaşma yapılmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki eser sözleşmesinin 18.04.2016 tarihli olduğu ve taraflarca imzandığı, davacı … tarafından gönderilen e-mailin 13.04.2016 tarihli olduğu, sözleşme ve e-maildeki imalat yöntemleri, imalata giren malzeme ve işçilik açısından birbirinden farklılık olduğu, üretimin hangi yönteme göre yapıldığı hususunda dosyaya delil sunulmadığı, taraflarca imza altına alınan sözleşmenin daha yeni tarihli olduğu, e-mailin ise tarihi eski olup, eski tarihli e-mail ile davacı …’ın tek taraflı olarak sözleşmede değişiklik yapıldığının kabul edilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla stoper imalatının 18.04.2016 tarihli sözleşme hükümlerine uygun olarak yapılması gerektiği, stoper imalatının dirseksiz yapıldığı ve 374 adet stoperin boyasız teslim edildiğinin her iki tarafın da kabulünde olduğu, davacı tarafın, dava dilekçesinde izah ettiği nakliye ücreti tarihleri dikkate alındığında davalı tarafından imal edilen 1231 adet stoperi parça parça 2016 yılı Haziran ve Ağustos aylarında teslim aldığını ikrar ettiği, dava tarihi ise 09.11.2016 olup davacıların dava tarihine kadar stoperlerin dirseksiz ve boyasız olduğuna ilişkin davalı tarafa bir ihbar ve ihtarda bulunmadıklarının anlaşıldığı, teslim edilen ürünlerin ilk incelemede dirseksiz ve boyasız olarak yapıldığının tespiti işin uzmanı olmayı gerektirmeyen basit bir inceleme ile ortaya çıkartılabilecek açık ayıp niteliğinde olup, davacıların açık ayıp niteliğindeki bu eksiklikleri uygun bir süre içinde davalıya bildirmedikleri, dolayısıyla ihbarda ve bildirimde bulunmayan davacıların stoperleri olduğu gibi kabul etmiş sayılacaklarından 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 475. maddesindeki hakları kullanmayacakları kanaatine varılarak, stoperlerin dirseksiz ve boyasız olması nedeniyle oluşan zararı talep edemeyeceği, taraflar arasında imzalanmış sözleşmeye ve mail yazışmasına göre imalatın kaç partide teslim edileceğinin, teslimin nerede yapılacağının ve nakliyenin kime ait olduğunun belirlenmediğini, eser sözleşmesinin düzenlendiği 6098 sayılı TBK’nın 470 vd maddelerinde eserin teslim yerine ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığı, bu durumda teslim yerinin genel hükümlere göre tespit edilmesi gerektiği, 6098 sayılı TBK’nın 89/3. fıkrası uyarınca para borçları dışındaki bütün borçlar doğumları sırasındaki borçlunun yerleşim yerinde ifa edileceğinden, dava konusu stoperleri teslim borcunun da davalı şirketin merkezinin bulunduğu yerde ifa edilmesi gerektiği, dolayısıyla, sözleşme konusu stoperlerin davalı şirket adresinden davacılar tarafından teslim alınması gerektiğinden ve nakliye ücretinin hangi tarafça karşılanacağına ilişkin sözleşmede hüküm bulunmadığından, davacıların stoperlerin davalı merkezindeki fabrikasından teslim alarak kendi adreslerine sevki için yapmış oldukları nakliye masraflarını davalıdan talep etmelerinin mümkün olmadığı, TBK’nın 479. maddesi gereğince yüklenicinin bedele hak kazanabilmesi için eseri tamamlayıp iş sahibine teslim etmesinin zorunlu olduğu, sözleşme konusu eserin bir kısmının teslim edildiğinin her iki tarafın da kabulünde olduğu, davalı tarafın sözleşmede kararlaştırılan 1800 adet stoperin tamamının üretildiğini, 1231 adet dışında kalan stoperin davacı tarafından teslim alınmadığını savunduğunu ve takipte teslim alınmadığını savunduğu stoper bedellerini de talep ettiğini, eserin tamamlandığını ve teslim edildiğini ispat yükü davalı yüklenicide olup, 1231 adet stoper dışında kalan stoperlerin üretildiğine dair delil ibraz etmediğini, cevap dilekçesinde keşif ve bilirkişi deliline açıkça dayanmadığından bakiye stoperlerin üretilip üretilmediği hususunda bilirkişi incelemesi yapılmadığı, davalı tarafın, davacılara stoperleri teslim almaları hususunda TBK’nın 107. maddesi ve TTK’nın 18. maddesine uygun bir ihtar ve bildirimde bulunmadığı gibi, TBK’nın 107 maddesi uyarınca da tevdi hakkını kullanmadığı, dolayısıyla davalının yalnızca teslimini yaptığı stoperlerin ücretini talep edebileceği, bilirkişi heyeti tarafından, sözleşmeye göre kısmi olarak teslim edilen imalatın bedelinin 44.904,66 TL olarak hesaplanmış olup, tarafların ticari defterleri incelendiğinde ise davacıların dava konusu iş ile ilgili olarak davalıya toplam 10.000,00 TL nakit ödeme yaptıklarının tespit edildiği, dolayısıyla davacıların, teslim aldıkları stoperler nedeniyle davalıya bakiye 34.904,66 TL borçlarının bulunduğu, davacıların, İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 2016/15130 Esas sayılı icra dosyasında takibe konulan 25.04.2016 keşide tarihli, 25.07.2016 vade tarihli 28.984,00 TL bedelli bono ile 25.04.2016 keşide tarihli, 25.08.2016 vade tarihli 28.984,00 TL bedelli bonolar nedeniyle (57.968,00 TL asıl alacak – 34.904,66 TL)= 23.063,34 TL için davalıya borçlu olmadıkları gerekçesiyle davasının kısmen kabulü ile, davacıların, 25.04.2016 keşide tarihli, 25.07.2016 vade tarihli vade tarihli 28.984,00 TL bedelli bono ile 25.04.2016 keşide tarihli, 25.08.2016 vade tarihli vade tarihli 28.984,00 TL bedelli bonolara dayanılarak İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2016/15130 esas sayılı icra dosyasında takibe konulan asıl alacak yönünden davalıya 23.063,34 TL borçlu olmadığının tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; TBK md. 117 uyarınca borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için alacaklının ihtarının şart olduğunu, alacaklı tarafından ihtar çekilmediği taktirde borçlunun temerrüde düştüğünden bahsedilemeyeceğini, TBK md. 123 uyarınca karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan biri temerrüde düştüğü takdirde diğerinin, borcun ifa edilmesi için uygun bir süre vermesi gerektiğini, TBK md. 125 uyarınca borçlunun temerrüdü halinde alacaklının sözleşmeden dönebileceğini, ancak ve ancak sözleşmeden dönülmesi halinde tarafların karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtularak daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebileceğini, TTK md. 18/3 uyarınca tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılmasının zorunlu olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydı ile dava dilekçesinde iddia edilenlerin tamamının doğru olduğunun kabul edilmesi halinde dahi, hukuki değerlendirmenin, yukarıda değinilen yasa maddeleri uyarınca yapılması gerektiğini, müvekkili şirketin mal teslim edeceği herhangi bir günün kararlaştırılmadığını, dolayısıyla TBK md. 117 uyarınca, davacıların müvekkili şirketi temerrüde düşürebilmesi için TTK md. 18/3’de aranan nitelikte bir ihtar çekmeleri gerektiğini, ihtar çekmediği için, müvekkil şirketin temerrüde düşürüldüğünden dahi bahsedilemeyeceğini, davacıların TBK md. 123 uyarınca borcun ifa edilmesi için vermekle yükümlü oldukları uygun süreyi de müvekkili şirkete vermediğini, davacıların sözleşmeden dönmediği için, ödediği senet bedelini geri isteyemeyeceği gibi, bedelini ödemediği senetlerin iadesini veya bu senetler nedeniyle borçlu olmadığının tespitini de isteyemeyeceğini, somut olay bakımından davacıların dava konusu senetlerin düzenlenmesine neden olan temel borç ilişkisinden kaynaklanan defi’iler ileri sürmek suretiyle huzurdaki davayı ikame ettiklerini, dava konusu senetlerin geçersiz olduğunu iddia etmediklerini, bu bağlamda; somut olay bakımından kambiyo taahhüdünün geçerli olduğunun her türlü izahtan vareste olduğunu, zira kambiyo taahhüdünün geçerliliği sebebe bağlı olmayıp, davacılar tarafından tanzim ve müvekkil şirkete teslim edilen senetlerin (kambiyo senetleri) maddi anlamda soyut (mücerret) senetler olduğunu, somut olay bakımından, alacak kambiyo senedine bağlandığına, kambiyo senedi düzenlendiğine göre artık temel ilişkiye girilemeyeceğini, temel ilişkiye girilerek bilirkişi raporu düzenlenmesine muvafakat etmediklerini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun 10. sayfasında belirtildiği üzere davacılara yapılan mal satışlarının fabrikadan teslim şeklinde yapıldığını, bir diğer ifade ile davacıların siparişi üzerine üretilen malların müvekkili şirketin fabrikasından davacılar tarafından teslim alındığını, ilk derece mahkemesi dosyasında mübrez irsaliyelerin de bunu doğrular mahiyette olduğunu, eser sözleşmesinde teslime ilişkin bir hüküm olmamakla beraber, davacılara teslim edilen ürünlerin, davacılar tarafından müvekkili şirketin fabrikasından teslim alındığını, bilirkişiler tarafından teslim edilmediği belirtilen ürünlerin hazır olduğu ve teslim alınması gerektiğini, bundan önceki seferlerde olduğu gibi davacılara bildirildiğini, fakat bu sefer davacılar tarafından ürünlerin teslim alınmadığını, ilk derece mahkemesi dosyasında mübrez telefon üzerinden yapılan mesajlaşmaları gösterir ekran görüntüsü çıktılarının, müvekkili şirket yetkilisi tarafından müvekkili şirkete ait fabrikada davacılar ile randevulaşıldığını ve fakat davacıların bu randevuya riayet etmeyip, siparişleri üzerine üretilen ürünleri teslim almaya gelmediklerini ispat eder mahiyette olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunun 13. sayfasında yer alan nakliye sorumluluğunun müvekkili şirkete ait olduğu ve bedelinin 320,00 TL olduğu yönündeki görüşün de hatalı olduğunu, davacıların siparişleri uyarınca onlara özel olarak üretilen ürünleri teslim almaktan kaçınamayacağı gibi, müvekkili şirket de eser sözleşmesi uyarınca ürettiği tüm ürünlerin bedelini almaya hak kazandığını, bilirkişi raporunda salt davacılar tarafından teslim alınan ürünler dikkate alınarak yapılan hesaplamanın bu yüzden hatalı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesi sunmamıştır.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine karşı İİK’nın 72. maddesi uyarınca menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı iş sahibi, davalı ise yüklenicidir.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (229. md.). Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır (231/5. md.). 6102 sayılı TTK’da da fatura konusunda hükümler vardır. Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” (6102 Sayılı TTK 21/1) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (6102 Sayılı TTK 21/2).
Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir.
Faturanın onu teslim alan kişiyi borç altına sokabilmesi için taraflar arasında borç doğurucu bir ilişkinin varlığı ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz günde itiraz edilmemiş olması onu borç altına sokmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1978/11-1147).
Somut olayda; davacı … A.Ş’yi temsilen … ve davalı … Ltd. Şti arasında imzalanan 18.04.2016 tarihli sözleşme ile 32,00 TL/adet birim fiyatlı toplam 57.600,00 + KDV olmak üzere 67.968,00 TL karşılığı 1800 adet Q60 dirsekli stoper imalatının yapılması kararlaştırılmıştır.
Taraflar arasında yazılı eser ilişkisinin kurulduğu, davacı iş sahibi tarafından yapılan iş karşılığı 10.000,00 TL ödeme yapıldığı ve takip konusu senetlerin düzenlendiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. İstinaf konusu uyuşmazlık, sözleşme gereği yüklenici tarafından teslim edilen ürünler haricinde üretilen ancak henüz teslim edilmeyen ürünler nedeniyle yüklenicinin bedel isteminin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece; teslim edilmeyen ürünler nedeniyle yüklenicinin alacak talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne yönelik karar verilmiş; kararın kabul edilen kısmına yönelik davalı yüklenici vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Davalı yüklenici vekili tarafından müvekkilinin alacağının kambiyo senedine dayandığı, somut olay bakımından alacak kambiyo senedine bağlandığından artık temel ilişkiye girilemeyeceği hususu istinaf nedeni olarak ileri sürülmüştür.
Taraflar arasında 18.04.2016 tarihli eser sözleşmesi ilişkisinin kurulduğu ve takip konusu bonoların sözleşme bedeli olarak düzenlendiği sabittir. Bonolar incelendiğinde zorunlu unsurları taşıdığı görülmektedir. Bono, hukuksal niteliğince sebebini içermeyen bir borç ikrarı senedidir. 12.04.1933 gün ve 30/6 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, soyut borç ikrarını içeren bononun bedelsizliğini ileri süren taraf önce bu senedin bir sebebi olduğunu, sonra da bu sebebin gerçekleşmediğini yazılı delille ispat etmek durumundadır. Somut olayda ise, az yukarıda açıklandığı üzere; bononun düzenlenmesi sebebinin eser sözleşmesi olduğu tarafların kabulündedir.
Taraflarca başka bir ödeme şekli kararlaştırılmamış ise; iş bedeli, işin teslimi zamanında istenebilir olur. Yüklenici, yasal delillerle sözleşme konusu işin yapılarak iş sahibine teslim edildiğini kanıtlamakla ödevlidir. İş sahibi ise, iş bedelinin tamamen ya da kısmen yükleniciye ödendiğini ve iş bedelinin hakedilmediğini ya da istenebilir olmadığını yasal ve yazılı delillerle kanıtlamakla yükümlüdür. Somut olayda uyuşmazlık konusu bononun davacı iş sahibi ile davalı yüklenici arasında yapılan 18.04.2016 tarihli eser sözleşmesinin konusu olan 1800 adet Q60 dirsekli stoper bedeli ile ilgili olarak düzenlenmiş ve yükleniciye verildiği sabit olduğuna göre; iş bedelinin bu şekilde ödenmesi şeklinin kararlaştırıldığının kabulüyle, yüklenicinin bono tutarı kadar işi yapmadığını, kendisine de teslim etmediğini ve dolayısıyla bononun bedelli ve bedelin de istenebilir olmadığını davacının kanıtlaması gerekmektedir.
Davalı yüklenicinin üstlendiği işi yapıp teslim borcu altında olduğu kuşkusuzdur. Davalı yüklenici davacıya teslim edilmeyen ürünlerin de teslime hazır halde olduğunu savunmaktadır. Ancak; teslime hazır olduğunu iddia ettiği malları iş sahibine usulüne uygun bir şekilde bildirdiğini ispatlayamamıştır.
Davacı, dava dilekçesinde davalı tarafından teslim edilmesi gereken 1800 adet stoperden 1231 adetin teslim edildiğini, davalıdan temin edilemeyen stoperlerin Ankara’da bulunan “…” isimli firmaya yaptırıldığını belirtmiştir. Davalıdan alınmayan stoperlerin başka bir yükleniciden tedariki ile davacı iş sahibi tarafından sözleşmenin feshedildiğinin kabulü gerekir.
Nakit bedel karşılığı eser sözleşmeleri yönünden ise sınırlayıcı istisnai bir kural bulunmadığından mahkeme kararına gerek olmaksızın tek taraflı irade beyanı ile sözleşmeden dönme mümkündür. Hukuk Genel Kurulu’nun 08.11.2006 tarih 2006/15-702 Esas, 2006/691 Karar sayılı kararı ve Dairemizin 04.06.1998 tarih 1998/513 Esas, 1998/2377 Karar sayılı kararında da bedel karşılığı eser sözleşmesinden dönme için tek taraflı irade beyanının yeterli olduğu benimsenmiştir.
Eser sözleşmelerinde sona erme üzerine, her iki tarafın da talep edebileceği tasfiyenin dayanağı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 125/III. maddesidir. Bu maddeye göre sözleşmeden dönme halinde taraflar karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulur ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Sözleşmenin fesih ya da dönme suretiyle sona ermesi halinde geriye etkili sonuç doğuracağı yani, sözleşme hiç yapılmamış gibi başa dönüleceğinden, taraflar sözleşme ile üstlendikleri borçlarını ifa etme yükümlülüğünden kurtulacakları gibi, daha önce ifa ettikleri edimleri, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyebileceklerdir. Davacı iş sahibi, ödemeleri zamanında yapmadığından sözleşme uyarınca üstlendiği edimlerini sözleşmeye uygun şekilde yerine getirmediğinden sözleşmeden dönmede kusurlu olup, sözleşmenin sona ermesi sebebiyle uğradığı zararının tazmini talep edemez ise de, sözleşmeden dönmede haksız olsa dahi, takip ile fazla talep edilen iş bedeli kadar borçlu olmadığını yükleniciden isteyebilir. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 15.06.2020 tarih, 2019/3463 esas ve 2020/1571 karar sayılı ilamı)
Sözleşmede stoperlerin teslimi için tarih belirlenmemiştir. Ancak; 10.06.2016 tarihli fatura ile toplam 626 adet ve 22.594,64 TL bedelli (90 gün vadeli), 24.06.2016 tarihli fatura ile toplam 417 adet ve 16.441,88 TL bedelli (60 gün vadeli), 12.07.2018 tarihli fatura ile toplam 188 adet ve 7.320,72 TL bedelli ( 60 gün vadeli) stoperin teslim edildiği halde davacı iş sahibi tarafından takip tarihi olan 27.05.2016 tarihinde 5.000,00 TL ve 02.06.2016 tarihinde 5.000,00 TL olmak üzere toplam 10.000,00 ödeme yapıldığı, takip tarihi olan 19.10.2016 tarihi itibarıyla başkaca ödeme yapılmadığı dosya kapsamında sabittir.
Kural olarak yüklenicinin iş bedeline hak kazanabilmesi için işi sözleşme ve iş sahibinin beklediği amaca uygun olarak tamamlayıp iş sahibine teslim ettiği ya da teslime hazır olmasına rağmen teslim almaktan kaçındığını kanıtlaması zorunludur.
6098 sayılı TBK’nın “Bedelin muacceliyeti” başlıklı 479. maddesi “İş sahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.
Eserin parça parça teslim edilmesi kararlaştırılmış ve bedel parçalara göre belirlenmişse, her parçanın bedeli onun teslimi anında muaccel olur.” gereğince eser sözleşmesi menkul eser yapımına ilişkin olduğundan niteliği gereği sözleşmede kararlaştırılmış olmasa dahi TBK’nın 479. maddesi gereğince yüklenicinin bedele hak kazanabilmesi için eseri tamamlayıp iş sahibine teslim etmesi zorunludur.
Davalı yüklenici sözleşmeye uygun ürettiği malları deposunda hazır bekletmesine rağmen davacı tarafından teslim alınmadığı iddiasına dayandığından uyuşmazlığın çözümü için alacaklının temerrüdünün gerçekleşip gerçekleşmediği sorununun çözümlenmesi gerekmektedir.
Alacaklının temerrüdü, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 106. ve devamı maddelerinde (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 90) düzenlenmiş bulunmaktadır. Öğretide alacaklının temerrüdü, borca uygun şekilde borçlu tarafından teklif edilen edimin haklı bir nedene dayanmaksızın alacaklı tarafından kabul edilmemesi olarak, bir başka anlatımla; yapılacak veya verilecek şey usulüne uygun kendisine arzedildiği halde alacaklının haklı bir nedeni olmaksızın onu reddetmesi veya borçlunun borcunu ifa edebilmesinin daha önce alacaklı tarafından yapılması gereken işlemlere bağlı olması halinde, alacaklının gereken işlemleri yapmaktan kaçınması olarak tanımlanmakta, koşulları; a)Borç muaccel olmalı, b)Borçlu ifayı borca uygun şekilde teklif etmiş olmalı, c)Alacaklının ifayı haklı bir nedene dayanmaksızın reddetmiş olmalı, şeklinde sayılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olayımız değerlendirildiğinde; davalı yüklenici tarafından teslim edilen 1231 ürün haricinde geri kalan ürünlerin teslime hazır olduğu savunmasında bulunulmuş ise de; hazır olduğu iddia olunan ürünlerin diğer ürünler gibi kargo yolu ile davacı iş sahibine gönderilmediği, ürünlerin teslime hazır olduğunun iş sahibine bildirilmediği dikkate alındığında iş sahibi alacaklının temerrüte düştüğünden söz edilemez. Davacı yüklenicinin usulüne uygun olarak teslim etmediği malın bedelini hak kazanması da düşünülemez. O nedenle mahkemece yüklenici tarafından iş sahibine teslim edilen stoperlerin sözleşmede kararlaştırılan birim fiyat üzerinden belirlenen toplam imalat bedelleri kadar iş sahibinin sorumlu olduğu, bakiye miktar yönünden iş sahibinin borcunun bulunmadığına dair kurulan hüküm usul ve yasaya uygundur.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 1.575,46 TL’den peşin alınan 394,00 TL’nin mahsubu ile kalan 1.181,46 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davalı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yargılama giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 25.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.