Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/491 E. 2021/1294 K. 18.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/491
KARAR NO : 2021/1294
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/88
KARAR NO : 2018/963
DAVA TARİHİ : 23.01.2015
KARAR TARİHİ : 02.10.2018
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 18.10.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 18.10.2021
İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.10.2018 tarih ve 2015/88 Esas, 2018/963 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekki ile davalı arasında 05.06.2014 tarihli götürü protokolü ve 13.06.2014 tarihli sözleşmenin imzalandığını, bu sözleşme gereği müvekkilinin 12 adet villanın adedini 27.300,00 TL (artı KDV)’den “tüm sıva, ahşap, şap, fayans, seramik ve dış boya işlerini” yapmayı üstlendiğini ve müvekkilinin tüm işleri %95 bitirme seviyesine geldiğini, davalı ile olan sözleşme gereği yapılmış tüm işin bedelinin 327.600,00 TL ve 26.826,00 TL ekstra imalat bedeli ile birlikte toplam 354.426,00 TL olduğunun davalının bilgisi ve kabulünde olduğunu, davalıya 30.12.2014 tarihinde gönderilen fatura ekli ihtarnamenin ticari bir ilişkinin bulunmadığı gerekçesi ile iade edildiğini, davalı tarafından şu ana kadar 231.433,00 TL ödeme yapıldığını, eksik kalan %5 iş bedeli olan 16.380,00 TL düşüldüğünde yapılan Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim ve Aralık 2014 üretim hak edişleri karşılığı müvekkil şirketin 106.613,00 alacağı bulunduğunu, belirtilen nedenle eksik kalan işin imalat bedeli düşülerek davalıya ihtarname ile 4579 numaralı 338.046,00 TL asıl alacak+KDV faturası gönderildiğini, ancak faturanun iade edildiğini, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 106.613,00 TL asıl alacak bakiyesi ile artı KDV bedeli toplamının ihtarnamenin tebliğinden itibaren işleyecek ticari reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkile ödenmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davacı ile müvekkili arasında dava dilekçesinde iddia edildiği gibi bir sözleşmenin mevcut olmadığını, adı geçen 05.06.2014 tarihli götürü fiyat protokolü altındaki imzanın müvekkili şirket yetkilisine ait olmadığını ancak yapılan protokolün altındaki imzanın müvekkili şirketin bir çalışanına ait olduğunu sonradan öğrendiklerini fakat bu çalışanın müvekkili şirketi borçlandırıcı bir sözleşme yapmaya yetkisinin bulunmadığını, müvekkili şirkete gönderilen faturanın süresi içerisinde iade edildiğini ve davacı tarafça yapılan bir hizmet veya mal teslimi olmadığından hakediş düzenlenmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, “davalının şantiye şefi olan ve Mahkememize hitaben 19.10.2015 tarihinde dilekçe sunan … 12 adet villanın iç ve dış sıva, alçı, fayans, seramik, şap ve dış boya işlerinin 2014 Haziran ayında davacıya ihale edildiğini ve sözleşmenin yapılarak işe başlandığını, kendisinin davalı şirketin vekili ve şantiye şefi olarak görev yaptığını, işten ayrıldığı 15.10.2014 tarihine kadar sözleşmede öngörülen işlerin davacı tarafından yapıldığını, hak edişlerin düzenlendiğini ve her bir villa için 27.300,00 TL götürü bedel belirlendiğini beyan ettiği nazara alındığında, şantiye şefi …’ın BK.nun 40/2. maddesine göre davalının temsilcisi sıfatıyla hareket ettiği, BK.nun 42/ son maddesine göre davalının temsilcisi …’a verdiği yetkiyi işin yapımı sırasında bizzat şantiyeye gelerek yapmış olduğu kontroller ve iş karşılığı yapmış olduğu 231.433,00 TL’lik ödeme ile dolaylı olarak karşı tarafa bildirdiği ve dava dışı …’ın işten ayrıldığı 15.10.2014 tarihine kadar sözleşme inşaatta fiilen ifa edildiği sırada …’tan temsil yetkisini geri aldığını bildirmediği anlaşılmış olup iyi niyetli davacı tarafa karşı …’ın yetkilisi olmadığını, kendisinin vekili veya şirketi temsile yetkili olmadığını ileri süremez. Dolayısıyla …’ın imzaladığı hak edişlere göre davacıya 231.433,00 TL ödeme yapılmış olup taraflar arasında yapılmış olan sözleşme geçerlidir. Davacı taraf her nekadar işin %95 oranında tamamlandığını iddia etmekte ise 5. Hak edişte gerek davalı gerekse temsilcisi …’ın imzası bulunmamaktadır ve davacı işi hangi seviyede bıraktığını ispatlayamamıştır. Baştan beri sözleşmeyi inkar eden davalı da davacının kabul ettiği 231.433,00 TL’de başka ödeme yaptığını ispatlayamamıştır. Her nekadar bilirkişi heyeti işçi ücretlerini davacının hesaplanan 86.994,04 TL alacağından mahsup etmiş ise de taraflar arasında imzalanan ve mahkememizce davalıyı bağladığı kabul edilen sözleşmeye göre işçi ücretleri ve SGK ödemelerinden davalı sorumludur ve yapmış olduğu ödemeler davacı hak edişinden mahsup edilemez. Davacı da kendisine yapılan 231.433,00 TL’lik ödemenin içinde işçi alacaklarının bulunduğunu savunmuş olup davalı bunun aksini gösterir herhangi bir delil sunmamıştır, yine taraflar arasındaki sözleşmeye göre davacının işçileri davalının işçisi gibi gösterilerek SGK girişi yapılacağı öngörülmüş olup bilirkişi heyeti tarafında belirlenen davacı alacağı olan 86.994,04 TL üzerinde davanın kabulü gerektiği, bilirkişi raporunun denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne” karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde 106.613,00 TL asıl alacak bakiyesi ve KDV bedeli toplamının ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont avans faizi ile davalıdan tahsili talebinde bulunduklarını, bilirkişilerce belirlenen 86.994,04 TL alacak olduğu yönünde düzenlenmiş olan rapora itiraz ettiklerini, yerel mahkemece bu itirazları reddedilerek karar verildiğini, eser sözleşmelerinin hiçbir şekle bağlı olmaksızın sözlü veya yazılı olarak yapılabileceğini, eser sözleşmesinde işin yapılıp teslim edildiğini ispatlama görevinin yüklenicide, iş bedelini ödediğini ispatlama görevinin ise işverende olduğunu, yapılan keşif sonucu inceleme yapılan bölümlerde işlerin tamamlanıp kullanıma hazır halde olduğunun ve ayrıca sözleşemeye ilave olarak yapılan ek imalatlarında tamamlandığının görüldüğünü, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin içtihatlarının da bu yönde olduğunu, dosyada dinlenen tanık beyanları, imzalı sözleşme ve hakedişler keşif mahallinde yapılan tespitler ile tüm dosya kapsamı doğrultusunda taraflar arasındaki akdi ilişkinin açık bir şekilde ortada olduğunu, taraflar arasındaki akdi ilişkinin şantiye şefi tarafından imzalanmış olan belgelerle de ortaya çıktığını, davalının imalatı başkasına yaptırdığına dair herhangi bir iddiada bulunmadığını ve ayrıca müvekkiline bir ödemede bulunduğunu da ileri sürmediğini, bilirkişiler tarafından belirlenen 86.994,04 TL (KDV dahil) miktarın imzalı hak edişler için geçerli olduğunu, davalı tarafın ödemeden imtina etmesi nedeniyle son hak edişi imzalamasının beklenemeyeceğini, davalının tüm ticari ilişkiyi inkar etmesinde kötüniyetli olduğunu, şantiye şefi … 15.10.2014 tarihinde işi bıraktıktan sonra yaklaşık 2 ay daha imalata devam edildiğini, dava konusu 12 adet villanın iç dış sıva, şap, alçı, seramik ve boya işlerinin tamamlanmış olduğunun tespit edildiğini ve dolayısıyla KDV hariç 106.000,00 TL’ye davacının hak kazandığını, davacının yaptığı tüm hak edişler nedeniyle imzalanmayan 5 nolu hak edişin içerisinde kalan işleri davacının başkasına yaptırdığına dair bir savunmada da bulunmadığını, buna ilişkin fatura, sözleşme veya ödeme belgesi de sunmadığını, davalı şirketin şantiye şefi olan …’ın imzaladığı başka sözleşmelerde 12 adet villanın kaba inşaatının yapımı konusunda anlaşmalar yapıldığını, kaba inşaatın yapılmasına ilişkin sözleşmeyi de dosyaya ibraz ettiklerini, taraflar arasında yapılan sözleşme ve anlaşmaya göre müvekkilinin KDV hariç 106.000,00 TL alacağının bulunduğunu, yerel mahkemece son bilirkişi raporunda belirtilen açıklamalar dikkate alınmadan karar verildiğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilince dava konusu sözleşmeye ilişkin sahtecilik iddiasının mahkemece ön sorun olarak incelenmediğini, dava konusu sözleşmenin sahte olduğunu ısrarlı ve istikrarlı bir şekilde yargılama aşamasında ileri sürüldüğünü, dava konusu sözleşmede imzası bulunan …’ün davacı şirketin temsile yetkili olmamasına rağmen yargılama aşamasında da aktif bir şekilde yer aldığını ve işlemler yaptığını, bu kişinin 17.09.2013 tarihi itibariyle şirketi temsil yetkisinin sona erdiğini, tüm aşamalardaki taleplerine rağmen senetle ispat kuralının dikkate alınmadığını, davanın tarafı olmayan …’ın mahkemeye sunduğu 19.10.2015 tarihli dilekçesinin karar gerekçesinde yer alması ve delil değeri kazanmış olmasının usul ve ispat hukuku açısından yerinde olmadığını, eser sözleşmesinin varlığı halinde işin teslim edildiğinin tanıkla ispatı mümkün olmasına rağmen akdi ilişkinin varlığının tanıkla ispatının mümkün olmadığını, tarafları tacir olan davanın, niteliği gereği alacak iddiasının tanıkla ispatının mümkün olamayacağını, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin davalı iş sahibi akdi ilişkiyi inkar ettiğinde akdi ilişkinin varlığı miktar itibariyle HUMK’nın 288. maddesi gereğince davacı yüklenici tarafından senetle ispat olunmalıdır şeklinde yerleşik içtihatlarının bulunduğunu, davada talep edilen miktara ve davalının muvafakat vermemesine göre hukuki işlemin tanıkla ispat edilemeyeceğini, ispat yükünün HMK’nın 190 vd. maddelerine aykırı olarak davalı müvekkiline yüklendiğini, yerel mahkemece davacı da kendisine yapılan 231.433,00 TL’lik ödemenin içinde işçi alacaklarının bulunduğunu savunmuş olup davalı bunun aksini gösterir herhangi bir delil sunmamıştır şeklinde gerekçe gösterildiğini, müvekkilinin başından beri böyle bir sözleşme bulunmadığını ve davacı ile ticari ilişkiyi kabul etmediğini, dosyaya üçüncü kişi ile … tarafından imzalanan başka bir sözleşme daha ibraz edilmiş olup, taraflarınca bu sözleşmenin de kabul edilmediğini, bu sözleşme ile ilgili davanın ise İzmir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/231 Esas sayılı dosyasında devam etmekte olduğunu, baştan beri geçersiz olduğunu bildirdikleri 13.06.2014 tarihli sözleşmeyi mahkemenin geçerli kabul ettiğini ve bu sözleşme hükümlerine dayanarak karar verdiğini, eğer bahsi geçen sözleşme geçerli kabul edilecekse sözleşmenin 4. maddenin k bendindeki düzenleme doğrultusunda tarafların işverenin defter ve belgelerindeki kayıtları kesin delil olarak kabul ettikleri hususunun da mahkemece dikkate alınması gerektiğini, şantiye şefliğinin teknik nitelikli bir görev olup, müvekkilini borçlandırıcı işlemlerde bulunamayacağını, ayrıca davalı müvekkili tarafından şantiye şefi …’a verilmiş olan vekaletnamede şirketi borçlandırıcı tasarrufta bulunma yetkisinin kesinlikle verilmediğini, mahkemenin gerekçesinde şantiye şefi …ın BK’nın 40/2 ve BK’nın 42/son maddelerine göre işlem yaptığını belirtmesinin de kabul edilemeyeceğini, yine hiçbir yetkisi bulunmayan …’ın imzaladığı hak edişlere göre davacının alacaklı olduğu yönünde hüküm kurulmasının da yerinde olmadığını, yine yerel mahkemenin baştan beri sözleşmeyi inkar eden davalı da davacının kabul ettiği 231.433,00 TL’den başka ödeme yaptığını ispatlayamamıştır şeklindeki gerekçesinin de anlaşılamadığını, ayrıca sözleşmenin geçerli olduğunun kabul edilmesi halinde bile işçi ücretlerine ilişkin alt şartlar başlıklı 6. maddede yapılan düzenlemeler, yine vergi, resim, harçlar ve sözleşme giderleri başlıkla 13. maddesinde yapılan düzenlemeler doğrultusunda karar verilmesi gerekirken müvekkili aleyhine hüküm kurulmasının yerinde olmadığını ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında eser sözleşmesine ilişkin ticari ilişkinin kurulduğunu, davalı tarafın kötüniyetli olduğunu, müvekkilin hakettiği bedeli ödememek için aradaki ticari ilişkiyi inkar etme yoluna gittiğini, müvekkili şirket adına vekaleten hareket eden …’e ilişkin vekaletnamenin dosyaya ibraz edildiğini, eser sözleşmesinin ispatına ilişkin tanık beyanlarına itibar edilemeyeceğine dair itirazların yasa ve içtihatlara aykırı olduğunu ileri sürerek davalının istinaf itirazlarının reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın imzasız olan 5 nolu hak ediş yönünden mahkemece verilen red kararına ilişkin istinaf talebinde bulunduğunu, bu hususta vermiş oldukları istinaf dilekçesinin içeriğindeki beyanları aynen tekrar ettiklerini, ayrıca davacının taraflar arasında akdi ilişki ve yazılı belge olmasa da eser sözleşmesinin sözlü olduğunu ve buna dayalı olarak tüm taleplerinin kabul edilmesini iddia ettiğini oysa Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca eserin kimin tarafından yapıldığının önem arz ettiğini, tüm aşamalarda beyan ettikleri üzere dava konusu işleri davalının kendi elamanları ve kendi malzemesi ile yaptığını, bu hususun SGK kaydı ve ticari defterlerin içeriği ile ispatlandığını, davacının hiçbir bedeli hak etmediğini ileri sürerek davacının istinaf itirazlarının reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, Eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacak isteğine ilişkindir.
İddia olunan sözleşme ilişkisinin kurulduğu tarih ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan, 6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
TBK’nun 480. maddesinde;”Bedel götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle yükümlüdür. Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez.Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar,taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici,hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.”
TBK’nun 481. maddesinde;”Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir.”
Hükümleri düzenlenmiştir.
Eser sözleşmesi, karşılıklı edimleri içerir bir iş görme akdidir. Yüklenicinin edimi, eseri meydana getirmek ve iş sahibine teslim etmek, iş sahibinin karşı edimi ise, teslim edilen eserin bedelini ödemektir.
Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de, davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK 200. maddesine göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya onun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura, ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. Yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ticari defterler, ikrar veya yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.
Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK 200. maddedeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
Taraflar arasında geçerli bir eser sözleşmesi ilişkisi kurulması durumunda işi üstlenen yüklenicinin işe hiç başlamadığı ya da işi terk ederek yarım bıraktığı iş sahibi tarafından yasal delillerle kanıtlanmadıkça sözleşmeye uygun olarak gerçekleştirilen imalatın bu işi üstlenmiş olan yüklenici tarafından yapılmış olduğunun karine olarak kabul edilmesi gerekir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddeleri uyarınca taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Yine, gerek doktrinde gerekse Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere; ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kişiye düşer. Bu kabul, adi karine niteliğindedir. Nitekim; bir sözleşme fesih ya da başka bir nedenle ortadan kaldırılmadıkça, o sözleşme kapsamında kalan işlerin, o sözleşmenin yüklenicisi tarafından yapıldığı kabul edilir. Ancak, sözleşme feshedilmiş ve işin üçüncü kişiye yaptırıldığı ileri sürülmüşse, bu kez karine, üçüncü kişi yararına oluşmaktadır. Elbette, her iki durumda da, bu karinelerin aksini ileri süren tarafın, bu savunmasını kanıtlanması mümkündür.
Somut olayda; davacı yüklenici, davalı iş sahibidir.
Davacı 05.06.2014 ve 13.06.2014 tarihli sözleşmeler ile davalıya ait 12 adet villa inşaatının iç dış sıva, şap, seramik ve boya işlerinin götürü bedel üzerinden yapılması hususunda yazılı sözleşme yapıldığını ancak bir kısım bedelin ödenmediğini iddia etmektedir.
Davalı ise; davacı tarafla herhangi bir eser sözleşmesi ilişkisi bulunmadığını, davacının dayandığı sözleşmelerin davalı şirketi borçlandırmaya yetkili temsilcisi tarafından imzalanmadığını, sözleşmede imzası bulunan kişiye bu yönde yetki verilmediğini ve davalı tarafa sözleşmelerde belirtilen işlerin yaptırılmadığını iddia ederek sözleşme ilişkisini inkar etmektedir.
Dosyada mevcut 05.06.2014 ve 13.06.2014 tarihli sözleşmelerde ve ayrıca delil olarak dosyaya ibraz edilen hak ediş belgelerinde; davalı … adına imza atanın şantiye şefi … olduğu ve davalı şirket tarafından şantiye şefi olan …’a bir kısım işlerin şirket adına yapılması ve takibi yönünde İzmir 35. Noterliğinin 25.02.2014 tarih ve 4290 yevmiye nolu vekaletname verildiği anlaşılmaktadır.
Davalı şirket tarafından şantiye şefi …’a verilen vekaletnamede şirketi borçlandırmaya ve şirket adına sözleşme yapma yetkisi verilmiş ise, dosyaya ibraz edilen sözleşmeler uyarınca taraflar arasında akdi ilişkinin kurulduğu ancak böyle bir yetki verilmemiş ise davacı yüklenicinin aradaki akdi ilişkiyi ispatlaması gerekmektedir.
Davalı şirket tarafından şantiye şefi olan …’a verilmiş olan bu vekaletnamenin dosya içerisinde bulunmadığı ve bu nedenle davalı şirket tarafından şirketi borçlandırmaya yönelik işlem yapma yetkisinin verilip verilmediği hususu denetlenememektedir.
Mahkemece İzmir 35. Noterliğinin 25.02.2014 tarih ve 4290 yevmiye nolu vekaletnamesi dosya içerisine celbi sağlanmak suretiyle incelendikten sonra dava konusu sözleşmeleri ve hakediş belgelerini imzalayan …’a usulüne uygun borçlandırıcı yetki verilmemiş olduğunun tespit edilmesi halinde taraflar arasındaki hukuki ilişki davalı iş sahibi tarafından inkar edildiğinden davacı tarafın eser sözleşmesi ilişkisini yazılı delille ispatlaması gerekir.
Davacı yüklenici aradaki hukuki ilişkiyi yazılı delil ile ispatlayamaz ise, davacının dava dilekçesinde yemin deliline dayadığı anlaşılmaktadır.
Yemin delili 6100 sayılı HMK’nın 225 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Yemin kesin delillerdendir. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden; mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür. Mahkemece yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda aradaki hukuki ilişkiyi davacı tarafın ispat edememesi durumunda davacı tarafa yemin deliline dayanmayı isteyip istemediği hususunun hatırlatılması gerekir. Bu durumda kural olarak, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez.
Kabule göre de;
“….Taraflar arasındaki sözleşmenin bedeli, 6098 sayılı TBK 480. (818 sayılı BK 365. maddesi) maddesinde düzenlenen götürü bedel olarak kararlaştırılmıştır. Götürü bedelli sözleşmede, yüklenici işi kararlaştırılan götürü bedelle yapmak zorunda olduğundan yüklenicinin hakettiği imalât bedelinin, fiziki oran yöntemi ile başka bir ifadeyle yüklenicinin sözleşme kapsamında gerçekleştirdiği imalâtların eksik ve ayıpları da dikkate alınarak işin tamamına göre fiziki oranının tespit edilip, bulunacak bu oranın götürü iş bedeline uygulanması suretiyle saptanması ve bulunacağı kabul edilmektedir….” (Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 14.11.2019 tarih, 2019/1350 esas ve 2019/4613 karar sayılı ilamı)
Dosyaya ibraz edilen sözleşmelerin geçerli olduğunun kabul edilmesi halinde taraflar arasındaki sözleşmenin bedeli götürü bedel olarak kararlaştırılmıştır. Bu duruma göre; götürü bedelli sözleşmede, yüklenici işi götürü bedelle yapmak zorunda olduğundan yüklenicinin hak ettiği imalat bedelinin fiziki oran yöntemi ile başka bir ifade ile asıl sözleşme kapsamında yapılan işin eksiklikler de gözetilerek tüm işe göre fiziki oranı bulunmalı ve bu oran sözleşme bedeline uygulanmalıdır. İlave yani sözleşme dışı işlerle ilgili olarak da yapıldığı yıl mahalli serbest piyasa rayici ile hesaplama yapılıp (serbest piyasa rayici içerisinde KDV bulunduğundan ayrıca KDV ilave edilmemelidir.) her iki kalemin toplamı yüklenicinin hakkettiği iş bedeli olarak bulunmalı, davalının ödediği bedel iş bedelinden mahsup edilmelidir.
Yukarıda açıklanan kriterler doğrultusunda; bilirkişilere hesaplama yaptırılmadan eksik incelemeye dayalı hüküm kurulmuş olması da yerinde değildir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca davacının ve davalının istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının ve davalının istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.10.2018 tarih ve 2015/88 Esas, 2018/963 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının istek halinde davacıya ilk derece mahkemesince İADESİNE,
5-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 1.486,00 TL istinaf nispi karar harcının istek halinde davalıya ilk derece mahkemesince İADESİNE,
6-İstinaf yoluna başvuran davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde DİKKATE ALINMASINA,
7-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davacı ve davalı lehine vekalet ücreti taktirine YER OLMADIĞINA,
8-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen TEBLİĞE ÇIKARILMASINA,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 18.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.