Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/407 E. 2021/368 K. 02.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/407
KARAR NO : 2021/368

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/1398
KARAR NO : 2018/325
KARAR TARİHİ : 15.03.2018
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 02.04.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 02.04.2021

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.03.2018 tarih ve 2014/1398 Esas, 2018/325 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili ve davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye … tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, davalı şirket tarafından, aleyhine başlatmış olduğu İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2014/7044 sayılı icra dosyasına yapılan itirazın kötü niyetli ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, davalı borçlu şirketin, itiraz dilekçesi ile İzmir İcra Dairelerinin yetkisine itiraz ettiğini, yetkili İcra Müdürlüğü olarak Ankara İcra Daireleri gösterildiğini, itiraz dilekçesinde müvekkili şirkete hiçbir borcun bulunmadığını ileri süren davalı borçlu şirket tarafından borcun tamamına ve ferilerine itiraz edildiğini, davalı borçlunun tüm itirazlarının zaman kazanma ve borcu ödemekten kaçınma amacına yönelik olup tamamen kötüniyetli olduğunu, davalının yetki itirazlarının kabulünün mümkün olmadığını, hukuka aykırı bir iddiadan ibaret olduğunu, işbu davanın konusu para borcu olmakla, Türk Borçlar Kanunu madde 89 uyarınca, yetkili mahkemenin alacaklı şirketin ödeme zamanındaki yerleşim yeri adresi itibari ile İzmir Mahkemeleri olduğunu, davalı borçlunun yetkisizlik iddiaları gibi diğer itirazlarının da mesnetsiz olduğunu, müvekkili şirketin davalı borçlu şirketin kendisine vermiş olduğu, … A.Ş. … Şubesi ve … Şubelerinde taraflarca kararlaştırılan bir kısım işleri yaptığını, takip dayanağı olan ve dilekçe ekinde suretleri sunulan 21.12.2012 tarihli faturalar da müvekkili şirketin yaptığı işler ve alacaklı olduğu meblağlar açıkça yazıldığını, müvekkili şirketin kendisine verilen elektrik tesisat işleri, klima ve havalandırma işleri, müşterek tesisat işleri, ısıtma tesisat işleri, doğalgaz tesisat işleri, yıkım söküm işleri, moloz atılması ve işçilikleri, sıhhi tesisat işlerine ilişkin toplam 150.188,75 TL bedelli, 21.12.2012 tarihli 2 adet faturayı davalı borçlu şirkete usulüne uygun 25.12.2012 tarihinde tebliğ ettiğini, davalı borçlu şirketin fatura bedellerini, fatura ve içeriklerini itiraz etmeyerek kabul ettiğini, faturaların kesinleştiğini, davalı borçlu şirketin, müvekkilinin fatura ile sabit alacağından dolayı, 2012 senesinde 60.000,00 TL, 2013 senesin de 76.348,98 TL ödeme yapmakla bu güne kadar 136.348,98 TL ödeme yapmış olduğunu, fatura bedellerinden bakiye kalan 13.839,77 TL sınin ödenmediğini, söz konusu işlere ilişkin faturaların muhasebe kayıtlarında mevcut olduğunu, usulüne uygun olarak davalı şirket defterlerine de işlendiğini, davalı tarafça aradan geçen zamana rağmen müvekkili şirkete başkaca herhangi bir ödeme yapılmaması sebebiyle bakiye borç miktarının tahsili amacıyla davalı şirket aleyhine İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2014/7044 sayılı dosyası üzerinden takip başlatılmak zorunda kalındığını, ancak davalı şirketin, son derece kötü niyetli olarak takibe itiraz etmiş olup hali hazırda da müvekkil şirkete olan borcunu ödememek gayretinde olduğunu ileri sürerek davalı borçlu şirketin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun itiraz ve iddialarının reddi ile haklı davalarının kabulüne karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davacı tarafın iddia ve taleplerinin maddi gerçeklikten uzak, haksız ve hukuka aykırı olup reddinin gerektiğini, TTK’nun 21. maddesinin 2. ve 3. fıkrasındaki karinenin aksi ispat edilebilen adi bir karine olduğunu, faturanın içeriğine 8 gün içerisinde itiraz edilmemesi durumundan, faturanın verilmesine neden olan iş veya hizmetin de yapılmış olduğunun kabul edildiğinin anlaşılamayacağını, uyuşmazlık halinde işin yapılmış olduğunun kanıtlanmasının gerektiğini, ayrıca, davalıya tebliğ edilmiş olan fatura içeriğinin kesinleşmesi söz konusu olmayacağını, bu karinenin aksinin ispatının her zaman olanaklı olduğunu, davacı tarafın, taraflar arasındaki anlaşmaya aykırı olarak ve iş yapılmadan henüz işin başında faturalar düzenleyerek müvekkilinin davacı şirkete tebliğ ettiğini, faturaların tebliğini müteakip, müvekkil şirket yetkilisinin davacı şirket ile görüştüğünü ve faturaların hatalı olduğunu ve işin henüz yapılmadığını belirterek, faturaları kargo ile geri gönderdiğini, ancak davacı şirketin geri gönderilen faturaları tebliğ almadığını, ekte sunulu mail çıktısı incelendiğinde, davacı şirket yetkilisi tarafından müvekkil şirket yetkilisine hitaben; “… Bank’ın yapılacak yeni şubelerinde firmamızın yapacağı tesisat işlerinde, … bank inşaat emlak birim fiyat listesi pozlarında yer alan işlerden %10 iskonto yapmayı taahhüt ediyoruz.” denildiğini, %10 iskonto yapılacağı hususunda taraflar arasında bir anlaşma yapılmış olmasına rağmen, davacı şirket tarafından düzenlenen faturalarda iskonto oranı uygulanmadığını, davacı yanın anlaşmaya aykırı olarak alacak talebinde bulunduğunu, ekte sunulu imalat hak ediş raporları incelendiğinde; davacı yanın taleplerinin haksız ve hukuka aykırı olduğunun görüldüğünü, … Bank A.Ş. … … Şubesi İmalat Hakediş raporu ile birlikte Bayındırlık birim fiyatları birlikte değerlendirildiğinde haklılıklarının görüleceğini, 01.07.2013 tarihinde yerinde yapılan ölçümler neticesinde kesin hesap metrajlarının tespit edildiğini, buna ilişkin hesap dökümünün davacı yana gönderildiğini ve hesap dökümünde davacı yanın herhangi bir alacağının kalmadığının davacıya bildirildiğini ve fazla kesilmiş olan faturaya istinaden fiyat farkı faturası düzenlenerek davacı yana gönderildiğini, anılı yazı üzerine cevaben davacı şirket yetkilisi tarafından 19.12.2013 tarihinde müvekkil şirkete gönderilen mail yazısında; hakkediş dökümü yapılarak kestikleri fatura rakamının KDV dahil 150.188,75 TL olduğu, şubeler için talep ettikleri rakamın KDV dahil 140.848,98 TL olduğu, iade kesilmesi gereken fatura rakamının KDV dahil 9.339,77 TL olduğu belirtilmiş ve farkı yarı yarıya üstlenerek bu işi kapatalım denildiğini, bu nedenlerle; haksız ve hukuka aykırı davanın reddine, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı taraf, davacı çalışanı … tarafından kendisine gönderilen 13.02.2013 tarihli e-mail mesajında, dava konusu işi kapsar şekilde %10 iskonto uygulanacağının taahhüt edildiğini, %10 iskonto uygulandığında davacının alacağının kalmadığını savunmuş ise de, davalı ile iş sahibi banka arasındaki kesin hesap icmalinin 20.12.2012 tarihli olduğu, işin yapılddığı … Şubesi’nin 04.01.2013 tarihinde, … Şubesinin ise 09.01.2013 tarihinde fiilen faaliyete geçtiği, davacının eser sözleşmesi kapsamında yaptığı işlere ilişkin faturayı 21.12.2012 tarihinde düzenlediği, dolayısıyla dava konusu işin yapım ve teslim tarihinin 2013 yılından öncesine ait olduğu, dayanılan iskonto e-mailinin ise 13.02.2013 tarihli olup e-mailin içeriğinde “… Bank’ın yapılacak yeni şubelerinde firmamızın yapacağı mekanik tesisat işlerinde, … Bank İnşaat Emlak Birim Fiyat listesi pozlarında yer alan işlerden %10 iskonto yapmayı taahhüt ediyoruz” denildiği,mesaj gönderildiği tarihte davacı tarafından üstlenilen … ve … Şubesindeki tüm işlerin bitirilip teslim edildiği, halbuki mesaj içeriğinde … ve … şubelerinde yapılan işlerden bahsedilmediği “yapılacak yeni şubelerdeki, davacının yapacağı yeni tesisat işlerinden” söz edilerek iskonto taahhüdünde bulunulduğu, dolayısıyla söz konusu taahhüdün davacının … ve … şubelerinde üstlendiği işleri kapsamadığı gerekçesiyle davacının hakettiği iş bedeli alacağından %10 iskonto uygulanmamıştır. Alacak likit olmayıp, yargılamayı gerektirdiğinden davacının icra inkar tazminatı talebinin, davacının bakiye alacağı için takip yapmakta haksız ve kötüniyetli olduğu ispat edilemediği gerekçesiyle davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin kendisine verilen tüm işleri eksiksiz şekilde yerine getirerek takip dayanağı olan 21.12.2012 tarihli faturalarda yaptığı işleri ve alacaklı olduğu meblağları yazarak toplam 150.188,75 TL bedelli iki adet faturayı davalı borçlu şirkete usulüne uygun olarak 25.12.2012 tarihinde tebliğ ettiğini, davalının da bu faturalara itiraz etmeyerek kabul ettiğini, davalı şirketin söz konusu faturalara istinaden 2012 senesinde 60.000,00 TL, 2013 yılında 76.348,98 TL olmak üzere toplam 136.348,98 TL ödeme yaptığını ve fatura bedelinden kalan 13.839,77 TL’yi ödememesi nedeniyle icra takibi yaptıklarını, mahkemece alınan ilk bilirkişi raporunda takip tarihi itibariyle davalının 13.839,77 TL borçlu olduğunun tespiti yapılmış olup davacının alacaklı olduğunun ispatlandığını, davalı taraf her ne kadar faturalara karşı çıkmaya çalışmışsa da ticari defterlerine bu faturaları kaydetmiş olmasının aleyhine delil teşkil edeceğini davalı tarafça dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra hukuki dayanağı olmayan bir kısım belgeler ibraz etmiş olup bu belgelerin mahkemece hükme esas alındığını, davalının fazla ödeme yaptığından iptal faturası düzenlemiş ise bunu ispatlamak zorunda olduğunu, iptal edildiği söylenen faturanın müvekkiline tebliğ edilmediğini, bu nedenlerle ilk bilirkişi raporlarında belirlendiği gibi icra takibine konu edilen miktar kadar davalının müvekkiline borcu bulunması nedeniyle taleplerinin tamamına karar verilmesi gerekirken kısmen kabul edilmesinin yerinde olmadığını ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi heyetinden aldırılmış olan 07.11.2017 tarihli son heyet raporunun mahkemece göz ardı edildiğini, bu raporda yapılan iş tutarının 120.737,53 TL olduğu, düzenlenen faturanın ise 150.188,75 TL olduğu, bu nedenle 20.451,22 TL fazla fatura düzenlendiğinin tespit edildiğini, bu durumda her iki taraf yasal defterler bakiyesi olan 13.839,77 TL davacının davalıdan alacaklı görüldüğü tutardan davalının düzenleyeceği iade faturası miktarı olan 20.451,22 TL’den mahsup edildiğinde 6.611,45 TL davalının davacıdan alacaklı olacağının açıkça tespit edilmesi nedeniyle davanın tümden reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; yerel mahkemece yapılan yargılamada 3 adet bilirkişi raporu alındığını, 29.03.2016 tarihli raporda davalının 13.839,77 TL borçlu olduğunun belirlendiğini, 27.05.2016 tarihli raporda ise yine davacının aynı miktarda alacaklı olduğunun bildirildiğini, 07.11.2016 tarihli bilirkişi raporunda ise yapılan işlerde %10 iskonto uygulanmasına karar verilerek davacı müvekkilini davalı şirkete borçlu çıkartıldığını, müvekkilinin yapmış olduğu işin eksiksiz tamamlayarak banka şubelerinin fiilin faaliyete de geçtiğini ve davalı taraftan bakiye alacağının bulunduğunu, davalının istinaf itirazları yerinde olmadığından reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinafa cevap vermemiştir.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, Eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali isteğine ilişkindir.
“….Başlatılan icra takibine karşı yetki itirazında bulunulması durumunda, mahkemenin öncelikle takibin başlatıldığı icra müdürlüğünün yetkili olup olmadığını incelemesi ve bu konuda bir karar vermesi zorunludur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2002 gün 2001/13-241 Esas 2002/208 Karar, 28.03.2001 gün 2001/19-267 Esas 2001/311 Karar sayılı, 15. Hukuk Dairesi’nin 20.04.2007 gün 2007/572 Esas 2719 Karar sayılı ilâmları ve kararlılık kazanmış uygulamasına göre mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazı olmasa dahi itirazın iptâli davasına bakan mahkemenin öncelikle takip dosyasında icra dairesinin yetkisine yapılan itirazı incelemesi gerekir. İtirazın iptâli davasının görülebilmesi, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada geçerli bir takip yoksa itirazın iptâli davasının görülebilmesi usulen mümkün değildir. İcra dairesinin yetkisine yapılan itirazın incelenmesi sonucunda mahkeme kendisinin de yetkili olup olmadığına belirleyecektir. İcra dairesinin yetkisine itiraz halinde bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece geçerli bir icra takibinin varlığından söz edilemez. O halde mahkemece icra dairesinin yetkisine de itiraz edildiği durumlarda öncelikle bu itiraz incelenerek sonuçlandırılmalıdır….” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 01.11.2017 tarih ve 2016/5196 Esas, 2017/3751 Karar sayılı ilamı)
“…Taraflar arasındaki ihtilâf, eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklandığından, bu türden uyuşmazlıklardan kaynaklanan icra takiplerinin kural olarak İİK’nın 50. maddesi uyarınca HUMK’nın (HMK) hükümleri kıyas yoluyla uygulanacağından davalının yerleşim yeri, sözleşmenin ifa edileceği yer veya yetki sözleşmesi ile belirlenen yer icra dairelerinden birinde açılması gerekir. Bu türden sözleşmelerde para alacakları yönünden yetkili mahkemeyi alacaklının yerleşim yeri mahkemesi olarak belirleyen ve sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 73. maddesinin uygulama imkânı yoktur. Gerek 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 73, gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi hükümlerinin sadece karz akdinden doğan borçlarla sınırlı olduğunun kabulü gerekir. Aksi halde, bütün para borcu ilişkilerinden doğan ihtilâflarda yetkili mahkemenin bu maddeye göre tayini gerekeceğinden, para borçlarıyla ilgili tüm ihtilâfların davacının yerleşim yerinde takip ve davaya konu olması sonucunu doğurur ki bu da; Hukuk Muhakemesi Kanunu’nda yer alan yetkiyle ilgili kuralları adeta istisna haline getirmiş olur. Oysa, gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355 ve gerekse 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmeleri, niteliği itibariyle iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler olup, karşılıklı edimleri içerir. Bu nedenle, eser sözleşmelerinden kaynaklanan bir alacakta yetkili mahkemenin tayininde 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 73 ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi hükümlerinin uygulanması mümkün değildir….” (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 16.10.2019 tarih ve 2019/2763 Esas, 2019/3958 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda; davacı alacaklının başlattığı icra takibinde ödeme emrinin tebliği üzerine davalı borçlu vekilince icra dairesinin yetkisine de itiraz edilerek yetkili icra müdürlüğü’nün davalının yerleşim yeri olan Ankara İcra Müdürlüğü olduğu bildirilmiştir. İtirazın iptâli davasının görülebilmesi, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada geçerli bir takip yoksa itirazın iptâli davasının görülebilmesi usulen mümkün değildir. İcra dairesinin yetkisine yapılan itirazın incelenmesi sonucunda mahkeme kendisinin de yetkili olup olmadığını belirleyecektir. İcra dairesinin yetkisine itiraz halinde bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece geçerli bir icra takibinin varlığından söz edilemez. O halde mahkemece icra dairesinin yetkisine de itiraz edildiği durumlarda öncelikle bu itiraz incelenerek sonuçlandırılmalıdır.
Yerel mahkemece yetki itirazı değerlendirilmiş ve 27.04.2015 tarihli oturumda verilen ara kararı ile İcra Dairesine yapılan yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki ilişki eser sözleşmesine dayanmaktadır. Uyuşmazlık davacı yüklenicinin eser sözleşmesi gereğince yaptığı iş bedelinden bakiye alacağının bulunup bulunmadığına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümü yargılama yapılmasını gerektirmektedir.
Genel kural icra takibinin davalının ikametgahı İcra Müdürlüğünde başlatılması ve davanın da o yer mahkemesinde açılmasıdır (İİK: md 50, HMK. md. 6). Ayrıca HMK’nın 10. maddesi uyarınca akdin icra yeri icra müdürlüğü ile mahkemesi de yetkili kabul edilmiştir. Davalı iş sahibinin yerleşim yeri adresi … İlidir. Eser sözleşmesine konu … bank A.Ş’nin … ve … şubelerinin bir kısım elektrik, tesisat işleri, klima ve havalandırma işleri, müşterek tesisat işleri, ısıtma tesisat işleri, doğalgaz tesisat işleri, yıkım-söküm işleri, moloz atılması ve işçilikleri ile sıhhi tesisat işlerinin yapım işi (Bankanın … Şubesi yönünden) … İli … İlçesinde, (Bankanın … Şubesi yönünden) … İli … İlçesinde yapılmıştır. Bu durumda davalının ikametgahı … ve akdin icra yeri … İli … İlçesi ile … İli … İlçesi olduğuna göre icra takibinin İzmir İcra Müdürlüğü’nde başlatılması doğru olmamıştır. Eser sözleşmelerinden kaynaklanan bir alacakta yetkili mahkemenin tayininde 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 73 ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi hükümlerinin uygulanması mümkün değildir Davalı vekilinin icra dosyasına yaptığı yetki itirazı süresinde ve yerinde olup, kabulü zorunludur. Yetkili icra müdürlüğünde icra takibinin başlatılmaması durumunda, mahkemenin işin esasını incelemeden, yetkili icra müdürlüğünde başlatılmış icra takibi bulunmadığından itirazın iptâli davasının usulden reddine karar verilmesi gerekir. Bu husus dava şartı olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, talebin ve istinaf sebeplerinin niteliğine göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacının ve davalının istinaf başvurusu incelenmeksizin kamu düzeni nedeniyle Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-2 maddesi uyarınca re’sen ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak, dairemizce yeniden hüküm kurulması gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.03.2018 tarih ve 2014/1398 Esas, 2018/325 Karar sayılı kararının davacı ile davalının istinaf itirazları incelenmeksizin kamu düzeni nedeniyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca re’sen KALDIRILMASINA ve Dairemizce yeniden HÜKÜM KURULMASINA,
Davacı tarafından yetkili İcra Müdürlüğünde başlatılmış geçerli bir icra takibi bulunmadığından itirazın iptali yönünde açılan davanın USULDEN REDDİNE,
Karar tarihi itibariyle alınması gereken maktu karar ve ilam harcı 59,30 TL olup, peşin alınan 236,35 TL’den mahsubu ile fazlaya ilişkin 177,05 TL’nin davacıya İADESİNE,
Yasal koşulları oluşmadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin REDDİNE,
Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’nin 13/1 maddesi gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya VERİLMESİNE,
Taraflarca yatırılan gider ve delil avansından artan kısmın HMK’nın 333. maddesi gereğince yatıran taraflara İADESİNE,
2-İstinaf aşamasında davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davacıya İADESİNE,
3-İstinaf aşamasında davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir KAYDINA,
4-İstinaf aşamasında davalı tarafından yatırılan 133,00 TL istinaf nispi karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesince davalıya İADESİNE,
5-İstinaf aşamasında davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir KAYDINA,
6-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
7-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde BIRAKILMASINA,
8-İstinaf aşamasında yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın ilk derece mahkemesince taraflara İADESİNE,
9-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti taktirine YER OLMADIĞINA,
10-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen TEBLİĞE ÇIKARILMASINA,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 02.04.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.