Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1994 E. 2021/278 K. 08.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1994
KARAR NO : 2021/278

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/207
KARAR NO : 2020/337
KARAR TARİHİ : 02.07.2020

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 08.03.2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 10.03.2021

İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02.07.2020 tarih ve 2020/207 Esas, 2020/337 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye …. tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, davalı kooperatifin maliki olduğu İzmir İli, … ilçesi, … ada, … parsel numaralı taşınmaz ile ilgili olarak davalı …. Kooperatifi ile müvekkili şirket arasında İzmir … Noterliği’nin 22.07.2008 tarih ve 11616 yevmiye sayılı Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Yapım Sözleşmesi yapıldığını, sözleşmenin 4. proje başlıklı bölümünün 5. paragrafında ruhsat ve proje tasdik işlemlerinin tamamlanabilmesi amacıyla arsa sahibi yüklenicinin de uygun bulacağı bir şahsa sınırlı yetkili vekaletname verileceği hükmünün bulunduğunu, müvekkili şirketin davalı kooperatife ait arsa üzerine yapacağı bina inşaatı karşılığında sözleşme ve eklerinde belirlenen 11 adet bağımsız bölüm ile 1 adet iş yerinin (depolu) mülkiyetini kazanacağını, ayrıca 5/c maddesi gereğince arsa sahibi yükleniciye ait İzmir İli, … ilçesi, … ada, … parsel, 513 m2 büyüklüğündeki arsanın …. Kooperatifi’ne ait olan 77/513 hissesini vereceğini, sözleşmenin 5/d madesi gereğince arsa sahibinin yukarıdaki taşınmazlar dışında yükleniciye KDV dahil 480.000,00 TL’nin ödeneceğini, müvekkili şirket tarafından sözleşmeye uygun vekaletname verilmemesi üzerine davalı arsa sahibi kooperatif aleyhine dava açıldığını, aynı davada arsa sahibi kooperatif tarafından sözleşmenin feshinin istendiğini, yapılan yargılama sonucunda İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.05.2012 tarih, 2010/592 Esas, 2012/266 Karar sayılı kararıyla müvekkili davacı şirketin yetki verilmesi talebi kabul edilerek “Ruhsat ve proje tasdik işlemlerinin tamamlanabilmesi amacıyla arsa sahibi yüklenicininde uygun bulacağı bir şahsa sınırlı vekaletname verilmesine ” kararının verildiğini, arsa sahibi kooperatifin açtığı sözleşmenin feshi davasının da reddedildiğini, kararın kesinleştiğini, müvekkili şirketin kesinleşmiş mahkeme kararı doğrultusunda … Belediyesi’ne 22.05.2017 tarihinde 3152 kayıt numaralı dilekçe ile inşaat ruhsat müracaatı yaptığını, ruhsat müracaatının vekaletname olmadığı için reddedildiğini, davalı kooperatifin taraflar arasındaki geçerli sözleşmeye ve kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen müvekkiline vekaletname vermediği için resmi başvuruların yapılamadığını, ruhsat alınamadığını ve inşaata başlanamadığını, haksız ve kötü niyetli davalı …. Yapı Kooperatifi’nin, başka bir yüklenici …. ile birlikte muhatap …. Belediyesi’ne müracaat ile Haziran 2017 ayı içinde yeni bir inşaat ruhsatı talebinde bulunduğunu, …. Belediyesi tarafından, itirazlara rağmen yeni yükleniciye inşaat ruhsatı verildiğini ve inşaatın başladığını, mevcut haliyle müvekkili şirketin geçerli inşaat sözleşmesine rağmen davalı arsa sahibinin kusurlu davranışları nedeniyle akdin ifasının müvekkili şirket yönünden imkansız hale geldiğini, sözleşme kapsamında müvekkilinin yaptığı masrafın 71.465,98 TL her bir masraf kalemi için yapıldığı tarihten itibaren sözleşmede belirlenen oranda faizinin, davalı kooperatifin sözleşme kapsamında müvekkili şirketten aldığı 50.000,00 TL kesin teminat mektubunun haksız ve hukuka aykırı olarak nakde çevirmesi nedeniyle davacı şirketin uğradığı zararın dava tarihi itibariyle miktarının dava tarihinden itibaren Merkez Bankası’nın kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı ile birlikte tahsilinin, sözleşmenin yerine getirilmiş olması halinde müvekkili şirketin hak sahibi olacağı tüm alacak haklarının değerlerinin ve kar kaybının müspet zararının dava tarihi itibariyle miktarına karşılığının fazlaya ilişkin haklar saklı kamak üzere şimdilik 1.000.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren Merkez Bankası’nın kısa vadeli avansalar için uyguladığı faiz oranı ile birlikte tahsilinin, tam zarar kalemlerinin toplamı için fazlaya ilişkin tüm haklar saklı kalmak üzere şimdilik 1.121.465,98 TL tazminatın, belirsiz alacak davası kapsamında ileride bilirkişi raporu ile artırma haklarını saklı tutarak her bir alacak kalemi için talep edilen faizi ile birlikte davalı kooperatiften tahsiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davada görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, eser sözleşmesine dayalı bu davada zamanaşımı süresinin beş yıl olduğunu, davacının sözleşme gereğince yaptığını iddia ettiği ödemelerin ve teminat mektubu bedelinin iadesi yönünden beş yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, müvekkili kooperatif ile davalı yüklenici arasında imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmesindeki edimlerin yüklenici tarafından yerine getirilmediğini, davacı yüklenicinin vekaletname olmadığı için işleri yapamadığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, vekaletname olmadan da belediyede pek çok kez işlem yaptığını, sözleşmenin 4. maddesi gereğince yüklenicinin avan projeyi sunmadığı gibi diğer projeleri de çizdirmediğini, yükleniciye sözleşmenin 5/d maddesi gereğince 60.000,00 TL ödeme yapılmış olduğunu, bu ödemeye rağmen yüklenicinin sözleşmenin 4.maddesinde belirtilen harçları yatırmadığını yine projelerin çizilmediğini, 30.01.2009’da ek protokol yapıldığını, davacıya ek süre verildiğini, yüklenicinin edimlerini yine de yerine getirmediğini, bu hususta keşif yaptırılarak akabinde yükleniciye ihtarname gönderildiğini, davacı tarafından tam doğru bilgi verilmediğinden sözleşmenin feshine ilişkin talebin mahkemece reddedildiğini ve kararın 2015 yılında kesinleştiğini, 14.09.2009 tarihinde başvurunun kooperatifin bilgisi olmadan müteahhit firma olmadan yapıldığını, yüklenicinin hem vekalet olmadan belediyeye başvurabildiğini hem de belediyenin bu müracaatı kabul edip eksik harçlar yatırılmadığından başvurunun değerlendirilemediğini bilmesine rağmen yüklenicinin yükümlülüğünde olan harçları yatırmadığını, yüklenicinin işleri yapamayacağını bildirdiğini kooperatifle anlaşması için başka bir pek çok yüklenici gönderdiğini ve yüklenici aleyhine icra takipleri açıldığının öğrenildiğini, yüklenicinin işleri yapmadığı ve yapamayacağının ortada olduğunu, kooperatifin bir kez daha sözleşmeyi haklı olarak 2017 Mayıs ayında tekrar fesih ettiğini, yüklenicinin 71.000,00 TL civarında yaptığını belirttiği ödemelerden bir çoğunu ödemediğini, davacının hem sözleşme kapsamında yaptığı masrafları ve teminat mektubu bedellerini hem de kar kaybı talep ettiğini, aleyhe kabul anlamına gelmemek kaydıyla hem nüspet hem menfi zararın aynı anda talep edilemeyeceğini, sözleşme feshedilmiş olmakla sözleşmeye dayalı hiçbir alacak talebinde bulunulamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, “…Somut olayda davanın 04/04/2019 tarihinde İzmir 16.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/143 Esas sayılı dosyası ile davacı şirket tarafından davalı kooperatif aleyhine kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tazminat talebi ile açıldığı, ilgili mahkemece 2019/497 Karar sayılı karar ile davanın ticari dava olduğundan bahisle görevsilik kararı verildiği ve davacı tarafın İstinaf başvurusunun İzmir BAM 14. Hukuk Dairesinin 2020/19 Esas 2020/149 Karar sayılı kararı ile reddi sonucu dosyanın Mahkememize tevzi edildiği, davacı vekilinin 30/06/2020 tarihli dilekçesi ekinde 19/06/2020 tarihli arabuluculuk son tutanağını ibraz ettiği, HMK 115/3 maddesinde dava şartı eksikliğinin davanın esasına girilmeden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmiş ise başlangıçta dava şartı noksanlığından ötürü davanın usulden reddedilemeyeceğinin belirtildiği, davalı vekilinin ön inceleme aşamasında 02/07/2020 havale tarihli dilekçesi ile dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuru şartını ileri sürdüğü, davanın ticari dava olduğu ve Türk Ticaret Kanununa 06/12/2018 tarihli Resmi gazetede yayınlanan Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkındaki Kanunun 20.maddesi ile eklenen 5/a maddesi gereğince TTK 4. Maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olmasının dava şartı olarak getirildiği, 6352 sayılı hukuk uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/a-2 maddesinde arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın dava şartı yokluğundan usulden reddedileceğinin açıkça belirtildiği nazara alındığında ….” şeklinde gerekçe ile dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının hatalı, hukuka ve dosya kapsamına aykırı olduğunu, “… İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi’nin 18/09/2019 tarih E:1647, K:1269 sayılı kararında da belirtildiği gibi; “Dava şartı (zorunlu arabuluculuğa başvuru) noksanlığının, dosyanın görevli mahkemeye ulaşması ve görevli mahkemece usulden red kararı verildiği tarihe kadar giderilmiş olması halinde, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, davanın usulden reddedilmesi mümkün değildir.” “Bu çerçevede davacı tarafın görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra arabulucuya başvurması durumunda, dava şartı eksikliği giderilmiş olur.” şeklinde belirtildiğini, davanın başladığı İzmir 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesi tarafından esastan reddine ilişkin kararının 06.03.2020 tarihinde tebliği üzerine, 09.03.2020 tarihinde arabuluculuk başvurusu yapıldığını, araya giren Covid 19 salgını nedeniyle ertelenen arabuluculuk görüşmeleri sonucunda, tarafların anlaşamadıklarına ilişkin 19.06.2020 tarihli arabuluculuk son tutanağının düzenlenerek ilk derece mahkemesine sunulduğunu, eldeki uyuşmazlığın ticari dava niteliğinde olduğu, ancak İzmir 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi kararı ile tespit edilmiş olduğunu, bu karar öncesinde davanın ticari dava olduğunun hukuken tartışmalı olduğunu, görevsizlik kararının kesinleşmesi sonrası, dava dosyasının görevli mahkemeye nakli aşamasında, ticari davalara özgü zorunlu arabuluculuk sürecine başvurulması ve arabuluculuk sürecinin işletilmesi, yerleşmiş yargı kararlarınına, usul ekonomisine arabuluculuk mevzuatı ile arabulculuk kurumunun anlam ve amacına uygun olduğunu, ilk derece mahkemesi kararının, ticari dava olup olmadığı hukuken tartışmalı bir dava dosyasında, davanın ticari dava olduğunun kesinleşmesi sonrası yapılan arabuluculuk başvurusunu geçersiz sayarak, hukuku zorlaştıran, hak arama özgürlüğünü zedeleyen, yargının iş yükünü arttıran, yerine getirilen dava şartlarını yerine getirilmemiş sayarak usul ekonomisi ilkesini göz ardı eden bir nitelik taşımakta olup, açıkça haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararın kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılmış olan davanın devamı niteliğinde olması nedeniyle davanın açılış tarihinin 04.04.2019 olduğunu, 6102 sayılı yasanın 5/A. maddesi gereğince “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesi getirildiğini, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gereken ve tazminat talebi içerikli bu dava da zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmadan ikame edilmiş olduğunun sabit olduğunu, arabulucuya başvurmadan dava açılması halinde bu eksikliğin tamamlattırılması yönünde herhangi bir işlem yapılmasının mümkün olmadığı gibi davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, kanunda bu kurala diğer mahkemelerden görevsizlikle gelen dosyalar yönünden bir istisna getirilmediğini, arabuluculuğun tamamlanabilir bir dava şartı olmadığını, davacı yanın dosya görevli mahkemeye ulaştıktan ve dosya yeni esas alıp duruşma günü verildikten sonra arabuluculuk yoluna başvurarak kendilerini arabuluculuğa davet ettiğini, davanın açıldığı tarih itibarıyla ticari bir dava olduğunu, dava açıldıktan sonra arabuluculuğa başvuru ve düzenlenen tutanakların bu davada kullanılmasını kabul etmediklerini, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi kararının davacının aleyhine olduğunu, kararda arabuluculuk başvurusunda bulunmanın tamamlanabilir bir dava şartı olmadığının belirtildiğini, davalı tarafından herhangi bir itiraz ileri sürülmemiş olması halinde HMK 115/3 uygulanabileceğinin belirtildiğini, HMK’nın 115/3. maddesinde; Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.” denildiğini, eldeki davada esasa girilmeden önce arabuluculuk dava şartı yokluğunun ileri sürüldüğünü, 6325 sayılı yasanın 18/A. maddesinin 2. fıkrası gereğince, dava şartı yokluğu nedeni ile davanın usulden reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat-alacak isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, 04.04.2019 tarihinde, Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı dava ile; müvekkili ile davalı arsa sahibi arasında 22.07.2008 tarihinde noterde düzenlenen taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin, davalı arsa sahibinin sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmemesi ve bir başka yüklenici ile inşaata başlamış olması nedeniyle ifasının imkansız hale geldiğini belirterek, uğranılan zararlar karşılığı tazminat ve sözleşme gereğince yaptığı giderlerin tahsili isteğinde bulunmuştur.
Davalı açılan davaya öncelikle görev yönünden itiraz ederek, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İzmir 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10.10.2019 tarih 2019/143 Esas, 2019/497 Karar sayılı kararı ile davanın görev dava şartı nedeniyle reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından istinafı üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 31.01.2020 tarih, 2020/19 Esas, 2020/149 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun kesin olmak üzere reddine karar verilmiştir. Bu kararın davacı vekiline 06.03.2020 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 09.03.2020 tarihinde arabuluculuğa başvurduğu, Covid-19 tedbirleri kapsamında ertelenen görüşmeler nedeniyle ilk oturum 08.06.2020 tarihinde ve 2. oturum 19.06.2020 tarihinde yapılarak, aynı tarihte de anlaşmazlık tutanağının düzenlendiğini anlaşılmıştır.
Dosya, 14.04.2020 tarihinde Asliye Ticaret Mahkemesi’ne tevzi edilmiş, ilk duruşması 02.07.2020 tarihinde yapılmış, davalı vekili, aynı tarihli dilekçesi ile sunulan arabuluculuk tutanağının davanın açıldığı 04.04.2019 tarihinden sonra olduğunu belirterek davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece arabuluculuk dava şartının tamamlanabilir dava şartlarından olmadığı gerekçesi ile davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle istinaf edilmiştir.
01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasanın 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesine eklenen 5/A- 1 maddesinde “Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesi getirilmiş olup, bu madde hükmüne göre, Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen mutlak ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir.
Eldeki dava, eser sözleşmesinin bir türü olan taşınmaz satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, doğrudan 6102 sayılı TTK’da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı anlaşılmaktadır. 7155 sayılı yasanın 18/A-2 maddesi uyarınca dava şartı olarak ticari davalarda zorunlu arabuluculuk söz konusu olduğundan, taraflar dava açmadan önce uyuşmazlık hakkında arabulucuya başvurmak zorundadır. Aksi hal, dosya üzerinden davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesini gerektirmektedir.
Eldeki davada; davalı …. Yapı Kooperatifi olup, davanın Yargıtay nezdinde incelemesini yapan 15. Hukuk Dairesi ve 23. Hukuk Dairesi’nin yerleşik kararlarına göre, yapı kooperatiflerinin tacir olmadığı kabul edilerek, yapı kooperatiflerinin taraf olduğu eser sözleşmelerinden kaynaklanan davalarda görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu kabul edilmektedir. Nitekim İstinaf mahkemelerinin faaliyete başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin karalarında da yapı kooperatifleri tacir olarak kabul edilmemiştir. Ancak eldeki davada verilen görevsizlik kararının incelemesinin yapıldığı tarihten bir süre önce ve incelemenin yapıldığı 31.01.2020 tarihi itibarıyla, daire çoğunluğu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.11.2017 tarih ve 2017/19-1658 Esas, 2017/1464 Karar sayılı ilamı gereğince, yapı kooperatiflerinin de tacir sayılması gerektiğinin kabulü ile görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olduğunu benimsemiş, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Bu konunun tartışmalı olması, Yargıtay ilgili dairelerinin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararının aksine önceki içtihatları gibi yapı kooperatiflerini tacir olarak kabul etmemesi nedeniyle, gerek İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi ve gerekse Dairemiz kararlarında da önceki içtihada dönülerek yargısal birliğin sağlanması yoluna gidilmiş, bu tür davaların Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevinde olduğu kabul edilmiştir. Eldeki dava tam da bu süreçte açılmıştır.
01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasanın 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesine eklenen 5/A- 1 maddesindeki “Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklindeki düzenleme açık ise de yukarıda açıklanan nedenlerle davanın açıldığı tarih itibarıyla görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması gerektiği, davacı tarafça da davanın görevli mahkemede açıldığı, her ne kadar İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 31.01.2020 tarih, 2020/19 Esas, 2020/149 Karar sayılı, kesin olarak verilen kararı gereğince dosya İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmiş ise de bu karar, görev yönünden mahkemeyi bağlamakla birlikte davanın nitelendirilmesi yönünden bağlayıcı değildir. Gerek bu nedenle ve gerekse içtihat değişikliğinin taraflar yararına usuli hak doğurmayacağı ilkesi kapsamında, dava ve usul ekonomisi de gözetilerek, mahkemece yargılamaya devam edilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın usulden reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde de; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde, HMK’nın 353/(1)-a bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.
Bu durumda, davanın esasına ilişkin delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6. maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususular incelenmeksizin KABULÜNE,
2-İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02.07.2020 tarih ve 2020/207 Esas, 2020/337 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran davacı vekili tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının istek halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 08.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.