Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1993 E. 2022/2231 K. 19.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1993
KARAR NO : 2022/2231

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/429
KARAR NO : 2020/257
DAVA TARİHİ : 01.03.2019
KARAR TARİHİ: 11.03.2020
DAVANIN KONUSU : İpoteğin Terkini
KARAR TARİHİ : 19.12.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 20.12.2022

İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.03.2020 tarih ve 2019/429 Esas, 2020/257 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili ile davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirketin … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parselde kayıtlı, … arsa paylı, 1. kat,…nolu bağımsız bölümdeki taşınmazın T.C. … Bankası adına tesis edilen büyük bir bölümünün eski maliki tarafından ödenen 140.000,00 TL bedelli ipotek ile birlikte satıcı …’den 27.11.2018 tarihinde satın aldığını, müvekkili şirket tarafından T.C. … Bankası Şirinyer Şubesi Müdürlüğü’ne müracaat edilerek taşınmazı devreden …’ün kredi borcundan dolayı taşınmaz üzerine tesis edilen ipotek ile ilgili satıcının bankaya olan bakiye borcunu ödeyerek ipoteğin fekkinin talep edildiğini ancak bankadan olumlu bir cevap alınamadığını, bankaya gönderilen ihtarnameye verilen cevap yazısında toplam ipotek bedeli olan 140.000,00 TL’nin ödenmesi ve her türlü harç ve masrafların karşılanması kaydı ile ipoteğin kaldırılacağının bildirildiğini, ipoteğe ilişkin taraflar arasında kredi ödeme planı oluşturulduğunu ve borcun büyük bir kısmının davalı bankaya ödendiğini ileri sürerek, ipotekten kaynaklanan toplam borç miktarının (kapatma hesabının) ne kadar olduğunun tespitine, tespit sonucu bulunacak borç miktarının tayin edilecek tevdii mahalline depo edilmesi karşılığında davacıya ait tapu kaydı üzerindeki ipoteğin fekkine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, bu davada asıl taraf olması gereken banka ile muhatap olan ve gerek konut kredi kullanmış gerekse ticari kredi kullanan ve sözleşmenin diğer tarafı olan …’ün de davaya dahil edilmesi gerektiğini, dava konusu ipotek işleminin tapuda resmi işlemle 05.05.2016 tarihinde yapıldığını, borcun tamamı ödenmedikçe ipoteğin kaldırılmayacağının resmi senet içeriği sözleşme şartları 1. maddesi kapsamından açıkça anlaşıldığını, yapılan satış işleminin göstermelik bir satış olup amacın banka alacağına teminat olarak alınan ipotekli taşınmazın satışına engel olmak ve asıl amacın alacaklıdan mal kaçırmak olduğunu, borçlu …’ün konut kredisini ödemeye devam ettiğini, davacı tarafın taşınmazı satın aldığı iddiasının doğru olmadığını, …’ün ticari kredi borcunu ödemediğinden hakkında İzmir 4.İcra Müdürlüğü’nün 2019/9 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ipoteğin tüm kredilere alınmış bir teminat olduğundan kredi borçları kapatılmadan davacı tarafın talep ettiği şekilde kısmi ödemeyle ipoteğin kaldırılmasının mümkün olmadığını belirterek, banka kredi borçlusu … olduğundan ve kredi borçlusu kredileri imzalayan taraf ve ipotek veren olduğundan mecburi dava arkadaşı olarak …’ün davaya dahil edilmesine karar verilmesini, davacının dava açma hakkı olmadığı ve ileri sürdüğü sebeplerin geçerli olmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece 16.10.2019 tarihli celse ile … davaya dahil edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davanın kabulü ile, … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … ada,… parsel, 1. kat, … nolu bağımsız bölümde kayıtlı taşınmazın tapu kaydı üzerine kurulan 05.05.2016 tarih, 12404 yevmiye nolu 140.000,00 TL bedelli ipotek şerhinin fekkine, karar kesinleştiğinde ipotek bedeli olan ve … … Adliye Şubesi’ndeki mahkeme hesabına yatırılan bedelin davalı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili ile davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava açılmadan önce davacının bankaya yaptığı başvuru üzerine o tarih itibarıyla güncel borç miktarına göre 140.000,00 TL bedelin yatırılması ve harç ve giderlerinin de karşılanması halinde ipoteğin kaldırılabileceğinin belirtildiğini, davacının bu bedeli yatırmaması üzerine eldeki davayı açtığını, dava açılmasına kendisinin sebep olduğunu, verilen karara göre müvekkilinin yargılama giderleri ile sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, resmi senet içeriğine göre ipoteğin borçlunun doğmuş ve doğacak tüm borçlarını kapsadığını, bilirkişi raporu ile saptanan borç miktarının ise 150.624,22 TL olarak belirlendiği halde mahkemece 140.000,00 TL’nin depo ettirilerek davanın kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığını, bankanın varlık fonuna devir edilmiş olması nedeniyle de bedelin doğrudan bankaya ödenmesine karar verilmesi gerekirken depo ettirilmesinin de doğru olmadığı, borçlunun davacının belirttiği kredi borcu dışında da ticari kredi, kredi kartı ve KMH hesabı olmak üzere birçok birden fazla takip olduğunu, borçlar toplamının 157.930,11 TL olduğunu, dava konusu borcun davadan önce ödenmiş olması halinde diğer borçlar, faiz ve takip ücretlerinin eklenmemiş olacağını, cevap dilekçesinde de ödenmesi gereken miktarın belirtilerek 140.000,00 TL üzerinden davanın kabul edilemeyeceğinin belirtildiğini, kabule göre de davanın 40.000,00 TL üzerinden açılmış olmasına göre müvekkiline fark bedel üzerinden yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmaz ile ilgili olarak dahili davalı … ile davalı banka arasında 05.05.2016 tarihli 70.000,00 TL limitli Sabit Konut Finansman Sözleşmesi imzalanarak teminatın bu kredi için alındığını, dahili davalı …’ün daha sonra kullanmış olduğu ticari kredilerin bu ipoteklerle ilgisi bulunmadığını, davalı bankanın 3. kişi … ile olan ticari ilişkilerinin konut üzerindeki ipotek ile ilişkilendirilerek buna istinaden hüküm kurulmasının mümkün olmadığını, söz konusu konut kredisinin taksitlerinin müvekkili tarafından kredi taksitlerini düzenli olarak ödediğini, bu nedenle yapılan bu taksit ödemeleri mahsup edildikten sonra bakiye konut finansmanı borcunun tespiti ile kalan miktarın depo edilmesi ile fekkin yapılması gerekirken hatalı rapora dayalı olarak karar verildiğini, davalı bankaya Beyoğlu 10. Noterliği’nin 21.12.2018 tarihli, 23681 yevmiye numaralı ihtarnamesi gönderildiğini, bu ihbarnamede bakiye borç yatırıldıktan sonra banka tarafından taşınmaz maliki olan müvekkili şirkete ipoteğin fekki hakkında yazı verilmesi, bu konuya ilişkin bankaya düşen yükümlülüğün yerine getirilmesi ve en geç 5 gün içerisinde bildirimde bulunulması aksi takdirde talep edilen hususlarda yasal yollara başvurulacağının bildirildiğini, İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 2019/9 Esas sayılı dosyası ile davalı tarafça başlatılan icra takibinin müvekkili şirket tarafından davalı bankaya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden sonra başlatıldığını, mahkemece bu hususun gözetilmediğini, dava açıldıktan sonra davalı taraf cevap dilekçesinde ipoteğin kaldırılması için ödenmesi gereken toplam borcun 157.930,11 TL olduğunu belirttiğini, yapılan ödemelere karşın davalı banka tarafından müvekkiline net ve sağlıklı bir bilgi akışı sağlanmadığını, konut finansmanından dolayı konulan ipotek tarihi itibari ile dahili davalının ticari kredi ve kredi kartından kaynaklanan borçları bulunmadığını, mahkemece bakiye borç miktarı ile kapatma hesabının ne kadar olduğunun hesaplanması gerektiği halde mahkemenin tüm ipotek bedelinin yatırılması hususunda vermiş olduğu kararın anlaşılır bir tarafı da bulunmadığını, yerel mahkemece müvekkili tarafından yapılan kredi ödemelerinin düşülmemiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından verilen karara karşı sadece müvekkili tarafından yapılan ödemelerin toplam 140.000,00 TL tutarlı ipotek bedelinden düşülmemesi nedeniyle istinaf yoluna başvurduklarını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde belirttiği beyanlarını tekrar ederek, davalı bankanın güncel ve ödenmesi gereken borç miktarı konusunda bilgi akışı sağlamamış olmasının ve yapılan ödemelerinde konut kredisi borcundan mahsup edilememesinin doğru olmadığını, dava açılmasına neden oldukları konusundaki beyanlarının yerinde olmadığını belirterek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, ipoteğin kaldırılması isteğine ilişkindir.
İpotek, alacakların güvence altına alınması özel hukukun temel amaçları arasında yer alır. Bu amaç doğrultusunda ortaya çıkan güvence araçları özel hukukta şahsi ve ayni güvence olmak üzere ikiye ayrılır. Ayni güvencede şahsi güvenceden farklı olarak güvencenin içeriğini kişiler değil malvarlığı oluşturmaktadır. Hukukumuzda alacağa bu tür bir güvenceyi sağlayan ayni güvence rehin hakkıdır. Rehin hakkı, taşınır ve taşınmaz rehni şeklinde gerçekleşebilir. Taşınmaz rehni kendi içerisinde ipotek, ipotekli borç senedi ve irat senedi olmak üzere üçe ayrılır (Şener, Y.S.: Türk Hukukunda İpotek ve Uygulaması, Ankara 2010, Genişletilmiş 3. Baskı, Önsöz).
Taşınmaz rehninin bir çeşidi olan ipotek, TMK’nın 881 ilâ 897. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerde ipoteğin tanımı yapılmaksızın, ipoteğin amacı ve niteliği (m. 881), kurulması ve sona ermesi (m. 882- 887), hükümleri (m. 888- 891) ve kanuni ipotek hakları (m. 892- 897) ile ilgili hususlar ele alınmıştır.
Doktrinde ipotek kavramı, kişisel bir alacağı güvence altına alma amacını güden, kıymetli evraka bağlı olmayan ve bir taşınmazın değerinden alacaklının alacağını elde etmesi olanağını sağlayan sınırlı ayni hak olarak tanımlanmaktadır (Akipek, J.G./Akıntürk,T.: Eşya Hukuku, İstanbul 2009, s. 786; Gürsoy, K./Eren, F./Cansel, E.: Türk Eşya Hukuku, 1984, s. 1032). Bu şekilde, ayni teminat sağlayan sınırlı bir ayni hak niteliğindeki ipotek; belirli bir borcun ifasının teminat altına alınması amacını güder ve alacaklıya, teminatın konusunu oluşturan taşınmazın paraya çevrilmesi suretiyle alacağını elde etme yetkisi sunar (Köprülü, B./Kaneti, S.: Sınırlı Ayni Haklar, İstanbul 1983, s. 252).
Taşınmaz rehninin temel ilkelerinden biri belirlilik ilkesi olup, bu ilke ipoteğin kurulmasında alacak ve taşınmaz bakımından kendisini göstermektedir. İpoteğin alacak bakımından belirli olması, taşınmazın ne miktar alacak için güvence teşkil edeceğinin tapu kütüğünde açıkça gösterilmesidir. Bu husus, TMK’nın 851. maddesinde “Taşınmaz rehni, miktarı Türk parası ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilir. Alacağın miktarının belli olmaması hâlinde, alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınır taraflarca belirtilir” şeklinde ifade edilmiştir. Çeşitli borçların teminat altına alınması için ipotek tesis edilmesi mümkünse de kural olarak, söz konusu hüküm gereği, alacağın belirli miktar üzerinden Türk Lirası ile gösterilmesi gerekir.
İpotek, hâlen mevcut veya ilerde doğması olası bir alacağı teminat altına alır (TMK m. 881). Miktarı ipoteğin tesisi anında belli olan alacaklar için ana para ipoteği (sabit ipotek, adi ipotek, karz ipoteği, kesin borç ipoteği), miktarı ipoteğin tesisi anında belli (muayyen) olmayan fakat ilerde gerçekleşecek alacaklar için ise üst sınır ipoteği (limit ipoteği, azami meblağ ipoteği, maksimal ipotek) kurulur (TMK m. 851). Ana para ipoteğinde taşınmazın teminat altına aldığı miktar rehin sözleşmesinde yazılı olan meblağ, üst sınır ipoteğinde ise ilerde tahakkuku muhtemel alacağın tahakkuk eden ve fakat üst sınır olarak belirlenen meblağı geçemeyecek olan kısmıdır.
Tapu siciline egemen ilkelerden olan açıklık ilkesinin bir gereği olarak taşınmaz rehni tapu siciline tescille doğar (TMK m. 856), tapu kütüğünde kayıt bulundukça devam eder ve kaydın terkini ile sona erer (TMK m. 858). İpoteğin doğması için, tapu kütüğüne geçerli bir tescilin yapılması gerekir. Geçerli bir tescil için, kural olarak, taşınmaz malikinin tescil istemi ve geçerli bir iktisap sebebinin varlığı şarttır. İktisap sebebi bir rehin sözleşmesi, ölüme bağlı tasarruf, kanun hükmü veya bir mahkeme kararı olabilir.
İpotekte, iktisap sebebinin dışında, ondan bağımsız olan bir temel ilişkinin (borç ilişkisinin) varlığı gerekir. Ana para ipoteğinde, bu temel ilişkiden doğmuş bulunan bir alacak teminat altına alınmaktadır. Temel borç ilişkisinin geçersiz olması dolayısıyla alacak doğmamışsa, yapılan tescil görünürdeki alacaklı lehine bir rehin hakkı doğurmaz. Bir başka anlatımla, ipoteğin doğumu için yapılması gerekli tescilin alacaklı ile borçlu arasındaki temel borç ilişkisine bir etkisi yoktur. Tescil, alacağı doğurmaz ve alacağın varlığı için bir delil olmaz. Tescil ancak rehinli alacaklının ayni hakkının varlığına bir delil teşkil eder ve bu hususta bir karine yaratır. Rehinli alacaklı, rehin hakkını kullanmak için kişisel alacağını ispat etmelidir. İpoteğin amacı alacağı teminat altına almaktır. Bu yüzden de ipotek, teminat altına aldığı alacağa bağlıdır. Teminat altına alınacak bir alacak kesin olarak mevcut değil ise ipotek hakkı da alacağa bağlılığı dolayısıyla mevcut değildir. Diğer taraftan teminat altına alınan alacağın borçlusu, ipoteğe temel teşkil eden borç ilişkisine göre belirlenir. İpotek eşyaya bağlı bir borç doğurmadığından, ipotekli taşınmaz maliki, taşınmazın maliki olduğu için borçlu değildir, borcu ancak kendisi ile alacaklı arasındaki bir temel borç ilişkisinden doğabilir (Oğuzman, M.K./Seliçi, Ö.: Eşya Hukuku, 1982, s. 906 vd, Oğuzman/ Seliçi/Oktay-Özdemir, s. 1025-1026).
Somut olaya gelince; İncelenen ve ipotek akdinin çerçevesini tayin eden 05.05.2016 tarihli resmi akit tablosu içeriğinden ipoteğin, ileride gerçekleşecek veya gerçekleşmesi muhtemel olan bir alacağın teminatı olarak tesis edildiği görülmektedir. Bu haliyle ipotek, azami meblağ (üst sınır ipoteği) ipoteğidir. Türk Medeni Kanununun 851. ve 881. maddelerinde ifadesini bulan azami meblağ (üst sınır) ipoteğinde alacağın ulaşacağı miktar önceden belirsiz olduğundan taşınmazın ne miktar için teminat teşkil edeceği ipotek akit tablosunda gösterilen limitle sınırlanabilir. Türk Medeni Kanununun 875. maddesinde belirtilen ve ipotekle teminat altına alınan ana borç, gecikme faizi, icra takip giderleri ve taraflarca kararlaştırılan eklentilerden oluşan borcun toplam miktarının bu limiti aşması olanaklı değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1989 tarih, 1989/11-294 Esas, 1989/378 Karar sayılı kararında da yukarıdaki kural benimsenmiştir. Bu kural uyarınca üst sınır ipoteğinde alacak bakımından bir üst sınır tespit edilerek teminatın kapsamı saptanmaktadır. Bu şekilde rehin edilen alacağın tutarı değil, ipotekli gayrimenkulün sorumlu olduğu üst miktar belirlenmektedir. O halde teminat, alacağı ve alacaklı icra takibi yapmışsa takip giderleri ile temerrüt faizlerini, üst sınıra kadar sınırlamaya tabi olmaksızın sağlamaktadır. Bu bakımdan üst sınır ipoteği kurulurken akit tablosuna üst sınır belirlenmesi yapıldıktan sonra “ bu meblağa ilaveten” denilmek suretiyle ilave yapma olanağı bulunmamaktadır. Yapılsa da geçerli sayılmaz. Kısaca, ipoteğin üst sınır ipoteği olması durumunda borçlu sadece ipotek akit tablosunda belirtilen miktar ile sınırlı olmak üzere sorumludur. Diğer taraftan taşınmaz malikinin ödeme iddiası varsa bu iddianın da yazılı delille kanıtlanması zorunludur.
Somut olaya gelince;
A-Davacının istinafı yönünden; her ne kadar mahkemece bilirkişi raporu ile saptanan kalan borç miktarının 157.930,11 TL olması nedeniyle resmi senette gösterilen ipotek bedeli olan 140.000,00 TL depo ettirilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, bilindiği üzere ödeme borcu sona erdiren bir durum olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Davacı vekili, dahili davalının davalı bankadan çektiği konut kredisi nedeniyle müvekkili tarafından davadan önce ve sonra yapılan ödemeler olduğunu belirterek, bir kısım dekontları da dosyaya sunmuştur. Belirtilen nedenle mahkemece konusunda uzman bilirkişi ile banka kayıtları üzerinde inceleme yapılarak, davacı tarafından davalı bankaya yapılan ödemelerin tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu savunmaya değer verilmeksizin, bir başka anlatımla gerçek borç miktarının tereddüte yer vermeyecek şekilde tespiti yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.
B-Davalı vekilinin istinafına gelince; HMK’nın, “Yargılama Giderlerinden Sorumluluk” başlığını taşıyan 326. Maddesi; “(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.” hükmüne içermekte olup, eldeki davada da davalı banka aleyhine hüküm kurulmuş ise de; davacı yanın başvurusu üzerine davalı banka tarafından düzenlenen 27.12.2018 tarihli yazı ile, 140.000,00 TL ipotek bedelinin yatırılarak harç ve masrafların karşılanması halinde ipoteğin kaldırılabileceği belirtilmiş olmasına rağmen, davacı tarafından bankaya depo edilen bir bedel bulunmadığından davalının dava açılmasına sebep olduğundan söz edilemez. Belirtilen nedenle davalı bankanın yargılama giderlerinden sorumlu tutulması da doğru olmamıştır. (Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 28.01.2021 tarih, 2020/2931 Esas, 2021/422 karar sayılı kararı)
6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde de; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde, HMK’nın 353/(1)-a bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca davalı vekili ile davacının istinaf başvurularının kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekili ile davacının istinaf başvurularının KABULÜNE,
2-İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11.03.2020 tarih ve 2019/429 Esas, 2020/257 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran davalı vekili tarafından yatırılan 2.390,85 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvuran davalıya iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-İstinaf yoluna başvuran davacı vekili tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvuran davacıya iadesine,
7-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
8-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 19.12.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.