Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1963 E. 2022/1202 K. 27.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1963
KARAR NO : 2022/1202

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/1409
KARAR NO : 2020/322
DAVA TARİHİ : Asıl dava; 04.12.2018
Birleşen dava; 22.02.2019
KARAR TARİHİ : 10.07.2020
BİRLEŞEN İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2019/364 E – 2019/635 K SAYILI DAVADA;
DAVANIN KONUSU : Asıl dava; Tapu İptali ve Tescil
Birleşen dava; Sözleşmelerin İptali-Tapu Kaydındaki Şerhlerin Terkini
KARAR TARİHİ : 27.06.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 27.06.2022

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10.07.2020 tarih 2018/1409 E – 2020/322 K sayılı kararın Dairemizce incelenmesi asıl davada davalı birleşen davada davacı … Şti. vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, davalı şirket ile satış vaadinden doğan haklarını müvekkili şirkete devreden … arasında İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarihli ve 42568 yevmiye numaralı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin akdedildiğini, …’ın bu sözleşmeden doğan haklarını İzmir 21. Noterliği’nin 27.09.2018 tarih ve 37218 yevmiye numaralı “Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinden Doğan Hakların Devri Sözleşmesi” ile müvekkili şirkete devrettiğini, sözleşmenin bir örneğinin davalıya tebliğ edildiğini, davalı şirketin itiraz etmediğini, her iki sözleşmenin de tapuya şerh edildiğini, satış bedeli ödendiği halde satış vaadine konu taşınmazın müvekkili şirket adına tescili için davalı şirket tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını, müvekkili şirketin satış vaadinden doğan haklarını devreden …’a satış bedelini nakden ve peşinen ödediğini ileri sürerek, … ili … ilçesi … Mahallesi … ada … parselde kayıtlı taşınmazın müvekkili şirket adına tesciline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Birleşen davada davacı vekili, müvekkili şirketin mülkiyetinde bulunan … ili … ilçesi … Mahallesi … ada … parselde kayıtlı taşınmazla ilgili olarak bir tarafta davalı … ve diğer tarafta müvekkili şirket olmak üzere İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarihli ve 42568 yevmiye numaralı “Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi”nin düzenlendiğini, satış sözleşmesi uyarınca söz konusu taşınmazın satış bedeli olarak KDV dahil 500.000,00 TL olarak anlaşmaya varıldığını, ödemelerin 10 eşit taksitte yapılmasının kararlaştırıldığını, ilk taksitin 25.11.2018 tarihinde ödenmesine karar verildiğini, daha sonra davalı …’ın İzmir 21. Noterliği’nin 27.09.2018 tarihli ve 37218 yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinden Doğan Hakların Devri Sözleşmesi”ni diğer davalı … A.Ş ile düzenlediğini, söz konusu devir sözleşmesinin bir örneğinin müvekkili şirkete tebliğ edildiğini, müvekkili şirketin … A.Ş ile şifahi görüşmesinde “taksit dönemleri geldiğinde ilgili taksitlerin ödenmesinin davalı şirket tarafından gerçekleştirileceğinin” ifade edildiğini, daha sonra davalı şirket tarafından söz konusu hakların devrine ilişkin sözleşmenin Tapu Müdürlüğüne şerh edilmek istendiğini, “sözleşmenin yasal geçerliliğinin olmadığı” gerekçesiyle Tapu Müdürlüğü tarafından isteğin reddedildiğini, davalı şirket tarafından muvazaalı olduğu ikrar edilen ilk sözleşmeden dönmeksizin ikinci sözleşmenin haklarının garanti altına alınması adına ve …’ın hak istemesinin önüne geçmek adına şerh verilebilmesi için müvekkili firmadan istekte bulunduklarını, müvekkili şirketin ticari ahlaka ve ticari örf ve adetlere uygun olarak Tapu Müdürlüğü nezdinde ikinci sözleşmenin de şerh edilmesi için muvafakat verdiğini, daha sonra müvekkili şirkete Karşıyaka 6. Noterliği’nin 07.11.2018 tarih ve 33631 yevmiye numaralı ihtarnamesinin tebliğ edildiğini, söz konusu ihtarnamede satış vaadi sözleşmesine konu borcun ödendiğinin ve devir için gerekli işlemlerin yapılmasının istenildiğini, satış vaadi sözleşmesinde ilk taksitin 28.11.2018 tarihi olmasına rağmen ödeme yapılmadığını, müvekkilinin taksit sürelerinin dolmasını beklediğini, her üç taksit süresinin de dolmasına rağmen ödeme yapılmadığı için Karşıyaka 5. Noterliği’nin 30.01.2019 tarihli ve 03326 yevmiye numaralı ihtarnamesini çekerek davalı şirketin kötü niyetli olarak bedelini ödemeksizin arsanın mülkiyetini elde etme girişimleri ve diğer davalı …’la düzenlenen sözleşmenin de tapuda şerh edilmiş vaziyette olması dolayısıyla her iki sözleşmenin de iptali için dava açma zarureti doğduğunu ileri sürerek, dava konusu 15.12.2017 tarihli ve 42568 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile 27.09.2018 tarihli ve 37218 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesinden doğan hakların devri sözleşmesinin iptaline, müvekkili şirketin borçsuzluğunun tespitine, tapu kaydında söz konusu sözleşmelere ilişkin şerhlerin kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, dava dışı … ile müvekkili arasında imzalanan İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarih ve 42568 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi uyarınca taşınmazın satış bedelinin KDV dahil 500.000,00 TL üzerinden anlaşıldığını, ödemelerin 10 eşit taksitte yapılmasının kararlaştırıldığını, ilk taksitin 25.11.2018 tarihinde ödenmesinde mutabık kalındığını, daha sonra dava dışı …’ın İzmir 21. Noterliği’nin 27.09.2018 tarih ve 37218 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden doğan hakların devri sözleşmesini davacı … A.Ş ile akdetttiğini, sözleşmenin bir suretinin de müvekkili şirkete tebliğ edildiğini, davacı tarafından taksit dönemleri geldiğinde ilgili taksitlerin davacı şirket tarafından gerçekleştirileceğinin ifade edildiğini, müvekkili şirketin ilk taksitin ödenmesini beklerken kendisine 07.11.2018 tarihli ihtarnamenin tebliğ edildiğini, sözleşme konusu borcun ödendiği ifade edilerek devir için gerekli işlemlerin yapılmasının talep edildiğini, halbuki satış vaadi sözleşmesinde açık olarak ilk taksit tarihi 25.11.2018 olarak belirlendiğini, bu tarihe kadar müvekkili şirkete bir ödeme yapılmadığını, müvekkili şirketin ilk akdedilen sözleşmede sözleşmenin fesih sebebi olarak üç taksitin ödenmemesi gösterildiği için taksit sürelerinin dolmasını beklediğini, üç taksit dönemi geçmesine rağmen ödeme yapılmadığı için Karşıyaka 5. Noterliği’nin 30.01.2019 tarih ve 03326 yevmiye sayılı ihtarnameyi çekerek sözleşmeleri feshettiğini beyan ettiğini, bu ihtarnamenin dava dışı …’a tebliğ edildiğini, ancak davacı şirkete adresten ayrıldığı için tebliğ edilemediğini, davacı şirketin dava dışı …’a devir sözleşmesi dolayısıyla tüm ödemeleri yaptığını iddia ediyorsa ticari defter ve belgelerinde buna ilişkin kayıtların bulunması gerektiğini, devir sözleşmesine dayanarak bedelin ödendiği iddia ediliyorsa bu durumda bir aya yakın bir süre sonra devir sözleşmesine ve yapılan ödemelere istinaden gayrimenkulün devrinin talep edilmesinin icap edeceğini, böyle yapılmaksızın devir sözleşmesinin şerh edilmesinin talep edilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ayrıca davacı şirketin kötü niyetli olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davalılar vekili, davacı şirket ile satış vaadinden doğan haklarını müvekkili şirkete devreden diğer davalı arasında İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarihli ve 42568 yevmiye numaralı gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinin imzalandığını, davalı …’ın bu sözleşmeden doğan haklarını İzmir 21. Noterliği’nin 27.09.2018 tarihli ve 37218 yevmiye numaralı “Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinden Doğan Hakların Devri Sözleşmesi” ile müvekkili şirkete devrettiğini, sözleşmenin bir örneğinin davacı şirkete tebliğ edildiğini, herhangi bir itirazda bulunmadığını, davacı şirket yetkilisi tapuya gelerek sözleşmenin geçerliliğini ve satış bedelinin ödendiğini kabul ederek sözleşmenin tapuya şerh edilmesine yazılı onay verdiğini, her iki sözleşmenin de tapuya şerh edildiğini, müvekkili şirket satış vaadinden doğan haklarını devraldığı ve davalıların sözleşmeden doğan yükümlülüklerini eksiksiz olarak yerine getirdiği halde satış vaadine konu taşınmazın müvekkili şirket adına tescili için davacı tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını, davacı şirket aleyhine İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1409 Esas sayılı dosyası ile tapu iptal ve tescil davası açıldığını, satış vaadi sözleşmesi ve satış vaadi sözleşmesinden doğan hakların devri sözleşmesinde satış bedeli 500.000,00 TL olarak gösterilmiş ise de dava konusu taşınmazın gerçek satış bedelinin 1.000.000.00 TL olduğunu, satış bedelinin 500.000,00 TL’sinin sözleşmede öngörülen şekilde ödenmesi, geriye kalan 500.000,00 TL’nin de taraflar arasındaki sözleşme nedeniyle düzenlenen senetler ile ödenmesi konusunda anlaşmaya varıldığını, sözleşmenin imzalanmasından sonra dolar kurundaki artış sebebi ile taşınmazın satış bedeli dolar bazında düşük kaldığından davacı tarafın müvekkiline sözleşme nedeni ile ödenen bedelleri iade ederek sözleşmeyi sona erdirmeyi teklif ettiğini, kabul görmeyince ve aleyhine tapu iptal tescil davası açılınca bu kez sözleşme nedeni ile yapılan ödemeleri inkar ederek sözleşmeden doğan edimlerin yerine getirilmemesine kendilerince dayanak oluşturmaya çalışıldığını, sözleşmenin geçersiz olduğu yönündeki iddiaların haksız ve dayanaksız olduğunu, müvekkillerinin sözleşme gereği üzerine düşen edimleri yerine getirmelerine rağmen, davacı tarafın sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 6098 sayılı TBK 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” hükmü bulunduğu, ibra sözleşmesinin varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine ilişkin bir yol olduğu, ibranamenin bazı alacaklar yönünden makbuz hükmünde sayıldığı, kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmese ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilse de somut olayda; gerek 16.07.2018 tarihli makbuzda gerekse 02.10.2018 tarihli başlıksız belgede dava konusu taşınmazla ilgili olarak “… Şti’nin … ile … A.Ş’den hiçbir alacağının kalmadığının, ibra edildiklerinin” yazılı olduğu, bu beyanların … Şti’nin yetkilisi tarafından imzalandığı, kaşe olup olmamasının önem taşımadığı, beyan ve belgelerin 6098 sayılı TBK 132. maddesi kapsamında borcu sona erdiren ibra niteliğini taşıdığı, açıkça “ibra” hususunun yazılı olması ve “hiçbir alacağın kalmadığının” vurgulanması karşısında bu belgelerin makbuz olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, dava konusu taşınmaz bedelinin alıcı … A.Ş.’den tahsil edilmiş olması nedeniyle taşınmazın tapuda bu şirket adına tesciline hak kazanıldığı, sözleşmelerin iptali koşullarının bulunmadığı, sözleşmesel yükümlülüklerin … A.Ş. ve … tarafından yerine getirildiği gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile … ili … ilçesi … Mahallesi … ada … parselde kayıtlı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuda tesciline, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı asıl davada davalı birleşen davada davacı … Şti. vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Asıl davada davalı birleşen davada davacı … Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalılar arasında İzmir 21. Noterliği’nin 27.09.2018 tarih ve 37218 yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinden Doğan Hakların Devri Sözleşmesi”nde müvekkili şirketin taraf olmadığını, bu nedenle bu sözleşmede yükümlülüklerin yerine getirildiğinin ifade edilmesinin müvekkili şirketin alacağını aldığı anlamına gelmeyeceğini, müvekkili şirkete ödenen bir bedel olmadığını, tapuya şerh verilmesinin nedeninin yeni taraf teşkilini sağlamak için olduğunu, nitekim iddialarının ispatı açısından 23.10.2018 tarih ve 29809 yevmiye numaralı tescil istem belgesine dayandıkları halde mahkeme tarafından ilgili belgenin celbi için tapuya müzekkere dahi yazılmadığını, bu belge celp edilerek incelenecek olursa birleşen davada davalı … tarafından herhangi bir ödeme yapıldığı hususunun tapuda şerh edilmediğinin görüleceğini, bununla beraber mahkemenin karşı yan lehine hüküm kurulurken bu hususa değinmediğini, ilk derece mahkemesi tarafından bu iddialara itibar edilmediğini, devir sözleşmesinin 27.09.2018 tarihinde akdedildiğini, davalıların sözleşmenin akdedilmesinden sonra bunu tapu müdürlüğünde tescil ettirmek istediklerini, Konak Tapu Müdürlüğü’nün sözleşmede gayrimenkulün sahibi olan müvekkili şirketin taraf olmaması nedeniyle bu talebi reddettiğini, bunun üzerine davalı şirketin sözleşmenin tapuda şerh edilebilmesi için müvekkili şirketi yanıltarak dayanak ibra ifadesini içerir dilekçeyi 02.10.2018 tarihinde müvekkili şirketten aldığını, bununla ikinci sözleşmeyi tapuda şerh verebileceklerini ifade ettiklerini, burada her türlü alacağın ödendiği şeklindeki ifadenin de aynı şekilde şerh almaları önündeki engelin kalkması için yapılması gerektiğini ifade ederek müvekkili şirket temsilcisini aldattıklarını, ancak bu belge dahi devir sözleşmesini tescil etmelerine yetmediği için ve hiçbir geçerliliği bulunmadığı için bu sefer müvekkili şirketten talepte bulunulduğunu, müvekkili şirketin de ticari karinelere ve iyiniyet kurallarına uygun olarak bu sözleşmeye taraf teşkilini sağlamak maksadıyla 23.10.2018 tarihinde muvafakat verdiğini, müvekkili şirketin sözleşmenin devrine resmi şekilde verilmiş bir onayının bulunmadığı veya şekle tabi olarak birleşen davanın davalıları arasında yapılan sözleşmeye taraf olmadığının görüldüğünü, bu nedenle sözleşmenin devrinin geçerli bir şekilde gerçekleşmediğini, ibranın iki taraflı bir işlem olduğunu, karşı yan tarafından dayanılan ve müvekkili şirket yetkilisi tarafından imza edildiği iddia edilen belgenin bir ibra sözleşmesi olamayacağını, belgenin ibra sözleşmesi olabilmesi için karşı tarafça da imzalanması gerektiğini, somut olayda davalıların söz konusu dayanak belgenin ibraname olduğunu iddia ettiklerine göre ibranamenin taşıması gereken özelliklerin TBK’nın 420. maddesi düzenlemesiyle kıyas edilerek ortaya konulması gerektiğini, belgenin ibraname olarak kabulü için her halükarda ödemenin banka kanalıyla yapılması gerektiğini, belgenin hem makbuz hem de ibraname olarak iddia edilmesinin de olanaksız olduğunu, belgelerde herhangi bir miktarın yazılı olmaması ve banka kanalıyla ödeme yapılmaması karşısında ibranamenin hiçbir miktar içermemesi karşısında makbuz olarak kabulünün de olanaklı olmadığını, belgenin tarihinin 02.10.2018 olmasına karşın, ikinci sözleşmenin tapuda şerh tarihinin 23.10.2018 olduğunu, ibra edilmeyi gerektirir bir durum var ise satış vaadi sözleşmesinin şerh edilmesiyle uğraşılması yerine satış suretiyle devir talep edilmesi gerektiğini, 16.07.2018 tarihli belgenin şirket kaşesi bile ihtiva etmediğini, gerçek kişi … tarafından imzalandığını, tüzel kişiliği bağlamayacağını, tarafların şirket defterlerinin incelenmesi gerektiğini, bilirkişi incelemesi ile … A.Ş tarafından …’a veya müvekkili şirkete herhangi bir ödeme yapılmadığının görüleceğini, müvekkili şirkete yapılan tek bir ödeme belgesi ya da banka dekontunun ibraz edilemediğini, delil dilekçesinde dayandıkları hiçbir hususun ilk derece mahkemesi tarafından araştırma konusu yapılmadığını istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Asıl davada davacı birleşen davada davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; İzmir 21. Noterliği’nden onaylı satış vaadi sözleşmesinden doğan hakların devri sözleşmesinin taşınmazı satmayı vaad ve taahhüt eden … Şti’ye tebliğ edildiğini, … Şti’nin sözleşmeyi tebliğ aldıktan sonra sözleşmenin geçersiz olduğuna, işbu sözleşmeyi kabul etmediğine dair herhangi bir itirazda bulunmadığını, aksine şirket yetkilisinin tapuya bizzat gelerek sözleşmenin geçerliliğini ve satış bedelinin ödendiğini kabul ederek işbu sözleşmenin tapuya şerh edilmesine yazılı onay verdiğini, birleşen davada davacı şirket yetkilisinin imzasını içeren 02.10.2018 tarihli başlıksız belgede sözleşmenin geçerliliği ve satış bedelinin ödendiği hususunun açıkça kabul edildiğini, satış bedeli ve satış bedeli olarak düzenlenen senetler ödenmiş olup bu hususun tüm dosya kapsamı ile asıl davada davalı birleşen davada davacı şirket yetkilisinin imzasını içeren belgeler ile sabit olduğunu belirterek, davalı-birleşen davada davacı şirketin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Asıl dava; davalı şirket … Şti ile dava dışı … arasında imzalanan İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarih ve 42568 yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi” ile satışı …’a vaat edilen taşınmazın … tarafından bu satış vaadinden kaynaklanan haklarının İzmir 21. Noterliği’nin 27.09.2018 tarih ve 37218 yevmiye numaralı sözleşmesi ile devredilmesine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil, birleşen dava ise İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarih, 42658 yevmiye numaralı ve 27.09.2018 tarih, 37218 yevmiye numaralı sözleşmelerinin iptali ile bu sözleşmeler nedeniyle tesis edilen tapu kaydındaki şerhlerin terkini isteğine ilişkindir.
Mahkemece asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş; karara karşı asıl davada davalı, birleşen davada davacı şirket vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Somut olayda; vaat borçlusu … Şti ile vaat alacaklısı … arasında düzenlenen İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarihli 42568 yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi” ile vaat konusu … ili … ilçesi … Mahallesi … ada … parsel numaralı taşınmazın satış bedelinin 500.000,00 TL olduğu, sözleşmenin “özel şartlar” bölümünde taşınmaz satış bedelinin 25.11.2018 tarihinden başlamak üzere her biri 50.000,00 TL bedelli eşit taksitler halinde şirket hesabına yatırılacağı, almayı vaat edenin 25.11.2018 tarihinden itibaren başlamak üzere 10 taksit halinde satıcıya ödeme yapacağı, 10 taksitten üst üste 3 adet taksitin ödenmemesi durumunda sözleşmenin otomatik olarak feshedilmiş sayılacağı ve satmayı vaat edenin hiçbir ihbara gerek kalmadan bu sözleşme nedeniyle satıcıdan herhangi bir hak ve alacak isteğinde bulunmayacağı kararlaştırılmıştır.
Vaat alacaklısı … ile asıl davada davacı, birleşen davada davalı … A.Ş. arasında düzenlenen İzmir 21. Noterliği’nin 27.09.2018 tarihli 37218 yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesinden Doğan Hakların Devri Sözleşmesi” ile … tarafından İzmir 21. Noterliği’nin 15.12.2017 tarihli 42568 yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi”nden doğan haklarının 500.000,00 TL bedelle … A.Ş.’ye devredildiği, devir ve temlik bedeli olan 500.000,00 TL’nin almayı kabul eden tarafından devredene nakden ve peşinen ödendiği, herhangi bir borcun kalmadığı belirtilmiştir.
Öncelikle; Mahkemece davanın reddine gerekçe olarak ileri sürülen belgelerin ibraname niteliği taşıyıp taşımadığı hususunda irdeleme yapılması gerekmektedir.
16.07.2018 tarihli “makbuzdur” başlıklı vaat borçlusu şirket yetkilisi … tarafından imzalanan belge incelendiğinde; “150.000,00 TL elden teslim aldım. …’tan arsa satışından doğan tüm alacağımı aldım, ibra ederim. (… ili, … ilçesi, …, … pafta, … ada, … parsel)” ifadelerinin yazılı olduğu görülmüştür.
02.10.2018 tarihli vaat borçlusu şirket yetkilisi … tarafından imzalanan başlıksız belge incelendiğinde de; “ … ili 21 noterde yapılan düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden doğan hakların devri sözleşmesi, … ve … A.Ş arasında yapılan sözleşmeden haberimiz vardır. Tapuya şerhi konusunda iznimiz vardır. Tek taraflı tapuya şerhi konusunda iznimiz vardır. …’tan, …’den, … A.Ş.’den hiçbir alacağımız kalmamıştır. İBRA EDERİM” ifadelerini içerdiği, altında …’ün isim ve imzasının bulunduğu görülmüştür.
Her iki belgenin de ibraname niteliğinde olduğu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 131. ve 132. maddesinde işaret edilen ve borcu sona erdiren hukuksal olguları içerdiği sonucuna varılmaktadır. Ancak; davalı-birleşen davada davacı tarafından ibranamenin müvekkilinin yanıltılarak düzenlendiği iddiasında bulunulmaktadır. Hak düşürücü süreyi düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 39. maddesi, “yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” hükmünü içermektedir. İptâl beyanının şekle tabi olduğu konusunda kanunda açık bir hüküm bulunmadığından, hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bu hakkın kullanılmasının dava açma gibi belli usulde ileri sürülmesi zorunlu değildir. Bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, def’i yahut dava yoluyla da bu hak kullanılabilir. İbranamelerin düzenlendiği tarih ile asıl davadaki cevap dilekçesi ve birleşen davadaki dava dilekçesi dikkate alındığında ibranamelerin hata ve hile ile alındığı iddiasının süresinde ileri sürüldüğü kabul edilmelidir.
O halde; hak düşürücü süre içerisinde ileri sürülen ibranamenin hata ve hile ile alındığı iddiası ile ilgili olarak, mahkemece taraf delilleri toplanarak inceleme yapılması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Ayrıca bilindiği üzere; davanın açılması harca tabi usuli bir işlemdir. Davanın açılması nedeniyle alınacak yargı harçlarının türü, ödeme yeri, zamanı ve usulü, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16 ve devamı maddeleri ile bağlı tarifede gösterilmiştir. Harcın eksik yatırılması halinde yapılacak işlemler ve izlenecek yol ile harcın yatırılmaması ve yaptırımı aynı Kanun’un 27. ve 32. maddelerinde belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 27. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, harç peşin veya süresinde ödenmemiş ise, müteakip işlemlere ancak harç ödendikten sonra devam olunacağı vurgulanmış ve 30. maddesinde, yargılama sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o oturum için yargılamaya devam olunacağı, takip eden oturum gününe kadar noksan değer üzerinden harç tamamlanmadıkça davaya devam olunamayacağı, HMK’nın 150/5. maddesinde gösterilen süre içerisinde dosyanın işleme konulmasının eksik harcın ödenmesine bağlı olduğu açıklanmıştır.
Başvuru harcı ile karar ve ilam harcına ilişkin açıklanan hükümler, 6100 sayılı HMK’nın 114/(2). fıkrasında, “Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” şeklindeki düzenleme gereğince dava şartı niteliğindedir.
HMK’nın 353/(1)-a-4. maddesi; ”Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.” düzenlemesini içermektedir. Dava şartlarına aykırılık olması halinde mahkeme esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verecektir.
Yine yukarıda da açıklandığı üzere, 492 Sayılı Harçlar Kanununda, harcın alınması veya tamamlanması tarafların isteklerine bırakılmayıp, anılan hususun (istinaf edenin sıfatına bakılmaksızın) mahkemece kendiliğinden gözetileceği düzenlenmiş ve buyurucu nitelikteki 492 Sayılı Harçlar Kanunun 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı öngörülmüştür.
Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinden kaynaklanan davalarda dava değeri, satış vaadine konu olup tescili talep edilen taşınmazın, dava tarihindeki değeri olduğu halde mahkemece tescili talep edilen taşınmazın dava tarihindeki değeri belirlenmeden ve eksik harç ikmal ettirilmeden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerle, istinaf başvurusunun, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-4. ve 353/1-a-6. maddeleri uyarınca kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl davada davalı birleşen davada davacı … Şti. vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10.07.2020 tarih 2018/1409 E – 2020/322 K sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-4. ve 353/1-a-6. maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan 6.404,06 TL ile 2.134,69 TL istinaf karar harçlarının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 27.06.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.