Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1591 E. 2022/1918 K. 07.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1591
KARAR NO : 2022/1918

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/308
KARAR NO : 2019/1268
DAVA TARİHİ : 21.03.2017
KARAR TARİHİ: 26.11.2019
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07.11.2022
KARAR YAZIM TARİHİ: 07.11.2022

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26.11.2019 tarih 2017/308 Esas – 2019/1268 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, davalı borçlunun müvekkilinden iş makinelerinin bakım, onarım ve parça değişikliği ile ilgili hizmet aldığını, ancak bu hizmetin ödemesini yapmadığını, alacağın tahsili amacıyla İzmir 26. İcra Müdürlüğü’nün 2017/2806 esas sayılı dosyasıyla takip başlatıldığını, davalının haksız itirazı üzerine takibin durduğunu, davalı şirketin adresinin İstanbul olduğundan bahisle yetki itirazında bulunduğunu, HMK’nın 10. maddesi ile BK’nın 89/1. maddesi gereğince alacaklı müvekkilinin ödeme zamanındaki ikametgahının yetkili olacağını, bu nedenle İzmir İcra Dairelerinin ve Mahkemelerinin yetkili olduğunu, takibin 28.01.2017 tarih ve 7154 numaralı 30.680,00 TL bedelli faturaya dayalı başlatıldığını, davalının gerekçe göstermeyerek sadece “böyle bir borcum yoktur.” şeklinde yuvarlak bir ifadeyle borcu olmadığını belirttiğini, itirazın süre kazanmak için olduğunun açık olduğunu ileri sürerek, İzmir 26. İcra Müdürlüğü’nün 2017/2806 esas sayılı dosyasında yapılan itirazın iptali ile %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili tarafından süresinden sonra ibraz edilen cevap dilekçesinde, müvekkilinin adresinin “… Mahallesi … Sokak … Towers … Blok D:… …/İstanbul” olduğunu, müvekkilinin akdi ilişkiyi kabul etmediği de dikkate alındığında davanın yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesinde açılması gerektiğini, taraflar arasında hiçbir sözleşme bulunmadığını, davacı şirketin müvekkili şirkete herhangi bir hizmet vermediğini, dava dilekçesi ekinde sunulan servis formlarını tebliğ alan kişilerin müvekkili şirketin bu hususta tebliğ almaya yetkilendirilmiş çalışanları olmadığını, zira daha sonrasında bu kişilerin yetkileri dışında hareket ettiklerinden işten çıkartıldıklarını, davacının dava dilekçesinde taraflar arasındaki akdi ilişkiyi ispat eder yazılı bir delil sunamadığını, aksi düşünülecek olsa bile servis formlarındaki işlemlerin yapılıp yapılmadığının, yapıldığı taktirde servis formlarında yazılı olan miktar kadar olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini savunarak davanın reddini ve %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davaya ve takibe konu faturanın davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı, davacının usulüne uygun tutulmuş defterlerinde kayıtlı olduğu ve bu fatura nedeniyle takip ve rapor tarihinde davacının 30.680,00 TL alacaklı olduğu, faturaya dayanak servis formlarının incelenmesinde, SGK’dan gelen yazı cevaplarına göre servis yetkilisi olarak imzası bulunan çalışanların davacının kayıtlı çalışanları, müşteri vekili olarak isim ve imzası bulunan …, …, …, …, …’nın ise davalı şirketin kayıtlı çalışanları oldukları, dinlenen davacı tanıkları …, .. ve …. yeminli beyanlarında, davalı şirketin bir dönem çalışanları olduklarını, servis formlarında bahsi geçen bakım ve onarım hizmetinin davacı şirket tarafından davalı şirkete verildiğini ifade ettikleri, her ne kadar servis formları üzerinde…. A.Ş’nin ticaret ünvanı yer alsa da, aynı ünvanın altında geçen adreslerden … kayıtlı merkez adresi olduğu, söz konusu servis formlarının davacı şirket ile dava dışı … A.Ş arasında daha önce imzalanan “….” kapsamında verilen dava dışı akit şirket tarafından hazırlanıp verilen matbu servis formları olduğu ve davacı şirket tarafından halen kullanılmaya devam edildiği, servis formları üzerinde başka bir şirkete ait ticaret ünvanının yer almasının formda imzası bulunan servis çalışanlarının davacı şirketin resmi kayıtlı işçileri olması ve hizmetin davacı adresinde davacı işçileri tarafından verilmesi karşısında, iş makineleri onarım ve bakım hizmetinin davacı tarafından verildiği somut olgusuna etkisinin bulunmayacağı gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalının İzmir 26. İcra Müdürlüğü’nün 2017/2806 esas sayılı takip dosyasına vaki itirazının iptali ile 30.680,00 TL asıl alacağın takip tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesi için takibin devamına, hüküm altına alınan 30.680,00 TL alacak üzerinden hesaplanacak %20 oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin adresi nedeniyle davanın İstanbul Anadolu Ticaret Mahkemesinde açılması gerektiğini, müvekkilinin akdi ilişkiyi kabul etmediğini, davacı şirketin müvekkili şirkete herhangi bir hizmet vermediğini, dava dilekçesi ekinde sunulan servis formlarını tebliğ alan kişilerin müvekkili şirketin bu hususta tebliğ almaya yetkilendirilmiş çalışanları olmadığını, zira daha sonrasında bu kişilerin yetkileri dışında hareket ettiklerinden işten çıkartıldıklarını, akdi ilişkinin ispat külfetinin davacıda olduğunu, aksi düşünülecek olsa bile servis formlarındaki işlemlerin yapılıp yapılmadığının, yapıldığı taktirde servis formlarında yazılı olan miktar kadar olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, faturanın müvekkili şirkete tebliğ edilmediğini, davacı tarafından sunulan 24.06.2015 tarihli servis faturasında müşteri adı olarak … – … ibaresinin kullanıldığını, yine 24.02.2015 tarihli servis faturasında ise müşteri adı olarak … belirtildiğini, 06.01.2015 tarihli servis faturasında ise müşteri adının … İnşaat olarak belirtildiğini, ancak faturaların … Yapı’ya kesildiğini, bu sebeple husumet itirazında da bulunduklarını, ayrıca davanın “… A.Ş” tarafından açılması gerektiğini, faturanın davacının defterinde kayıtlı olmasının müvekkili şirketin borçlu olduğunu göstermeye yetmeyeceğini, müvekkili şirket hakkında 25.12.2019 tarihinde İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/637 esas sayılı dosyasıyla 3 aylık geçici mühlet kararı verildiğini, İİK’nın 388. maddesi gereğince geçici mühletin kesin mühletin sonuçlarını doğurduğunu, bu nedenle müvekkiline karşı başlatılan takiplerin duracağını ve yeni takip başlatılamayacağını istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalının cevap dilekçesini süresinde vermediğinden savunmalarının ve delillerinin değerlendirilemeyeceğini belirterek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın, İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali isteğine ilişkindir. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Somut olayda; davacı alacaklının başlattığı icra takibinde ödeme emrinin tebliği üzerine davalı borçlu vekilince icra dairesinin yetkisine de itiraz edilerek yetkili İcra Müdürlüğünün davalının yerleşim yeri olan İstanbul Anadolu İcra Müdürlüğü olduğu bildirilmiştir.
İtirazın iptâli davasının görülebilmesi, geçerli bir icra takibinin varlığına bağlıdır. Ortada geçerli bir takip yoksa itirazın iptâli davasının görülebilmesi usulen mümkün değildir. İcra dairesinin yetkisine itiraz halinde bu itiraz usulünce incelenip sonuçlandırılmadığı sürece geçerli bir icra takibinin varlığından söz edilemez. O halde mahkemece icra dairesinin yetkisine de itiraz edildiği durumlarda öncelikle bu itiraz incelenerek sonuçlandırılmalıdır.
Yerel Mahkemece, davalının icra dosyasında süresinde gerçekleştirdiği yetki itirazı değerlendirilmiş; 16.01.2018 tarihli 2 numaralı celsede BK’nın 89. maddesi gereğince İzmir icra dairesinin yetkili olduğu belirtilerek yetki itirazının reddine karar verilmiş; gerekçeli kararda da onarımların İzmir’de davacının adresinde yapıldığı, bu nedenle HMK’nın 10. maddesi dikkate alınarak sözleşmenin ifa yeri İzmir olduğundan icra takibinin yetkili icra dairesinde yapıldığı belirtilmiştir.
Taraflar arasındaki ilişki eser sözleşmesine dayanmaktadır. Uyuşmazlık davacı yüklenicinin eser sözleşmesi gereğince yaptığı iş bedelinden bakiye alacağının bulunup bulunmadığına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümü yargılama yapılmasını gerektirmektedir.
Genel kural icra takibinin davalının ikametgahı İcra Müdürlüğünde başlatılması ve davanın da o yer mahkemesinde açılmasıdır (İİK: md 50, HMK. md. 6). Ayrıca HMK’nın 10. maddesi uyarınca akdin icra yeri icra müdürlüğü ile mahkemesi de yetkili kabul edilmiştir. Davalı iş sahibinin yerleşim yeri adresi İstanbul ilidir. Eser sözleşmesine konu iş makinelerinin bulunduğu yer ise servis formlarından anlaşıldığı kadarıyla Göçek Tüneli/Göçek/Muğla, İbradı, Manavgat/Antalya’dır. Mahkemece gerekçeli kararda sözleşmenin ifa yerinin İzmir olduğu kabul edilerek davalı iş sahibinin icra dosyasında gerçekleştirdiği yetki itirazının reddine karar verilmiş ise de, işin yapıldığı yer netleştirilmeksizin ve bu konuda taraf delilleri toplanılmaksızın karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Çünkü; eser sözleşmelerinden kaynaklanan bir alacakta yetkili mahkemenin tayininde 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 73. ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89. maddesi hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Yetkili icra müdürlüğünde icra takibinin başlatılmaması durumunda, mahkemenin işin esasını incelemeden, yetkili icra müdürlüğünde başlatılmış icra takibi bulunmadığından itirazın iptâli davasının usulden reddine karar verilmesi gerekir. Bu husus dava şartı olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.
Bu nedenle öncelikle mahkemece işin yapıldığı yer netleştirilmeli; işin İzmir’de yapıldığının sabit olması halinde davanın esası hakkında bir karar verilmelidir.
İşin İzmir’de yapıldığının kabulü ve icra dosyasında davalı iş sahibinin yetki itirazının reddinin gerektiğinin anlaşılması halinde ise;
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 200. maddesine göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya onun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura, ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. Yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ticari defterler, ikrar veya yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.
Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK 200. maddedeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.
Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. HMK 222. maddeye göre ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
Yemin delili 6100 sayılı HMK’nın 225 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Yemin kesin delillerdendir. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden; mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür. Şu durumda kural olarak, yemin teklifi hakkı kullandırılmadan karar verilemez.
Somut olaya gelince; taraflar arasında yazılı bir eser sözleşmesi bulunmamaktadır. Davacı dava dilekçesinde davalı ile aralarında akdî ilişki bulunduğunu iddia etmiş ise de, davalı akdî ilişkiyi inkâr etmiştir. Davacı tarafından kurulduğu iddia edilen temel hukuksal ilişki TBK’nın 470. maddesinde tanımlanan eser sözleşmesidir. Kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Ancak, sözleşme ilişkisi inkar edildiği takdirde, sözleşmenin yapıldığı zamandaki miktar veya değeri HMK’nın 200. maddesindeki miktardan fazla ise akdî ilişkinin anılan Yasa hükmü gereğince davacı tarafından yazılı delille kanıtlanması zorunludur.
Davacı tarafından delil olarak dayanılan dava dilekçesi ekindeki “Servis Formları” davalı şirket yanında çalışanlar tarafından imzalanmakla bu servis formlarının yazılı delil başlangıcı olarak kabulü ile tanık dinlenilerek taraflar arasında eser ilişkisi bulunduğunun kabulünde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki diğer uyuşmazlık ise, teslimi gerçekleştirilen iş makinelerinde servis formlarındaki işlemlerin yapılıp yapılmadığı, yapıldığı taktirde servis formlarında yazılı olan miktar kadar olup olmadığı hususundadır.
Mahkemece tanık beyanlarıyla birlikte defterler üzerinde SMMM bilirkişi aracılığı ile inceleme gerçekleştirilmiş ve davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak mahkemece taraflar arasındaki eser ilişkisi kapsamında yüklenilen işin yapılıp yapılmadığının, yapıldığı taktirde yapılan iş ve bedel yönünden taraflar arasında uyuşmazlık bulunduğundan gerçekleştirilen iş ve imalât bedelinin 6098 sayılı TBK’nın 481. maddesi gereğince yapıldığı tarihteki mahalli piyasa rayiçlerine göre belirlenmesi gerekir. Mahalli piyasa rayiçleri içinde KDV ve yüklenici kârı bulunacağından ayrıca eklenmeyecektir.
O halde mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın eser sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerekirken hatalı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca; davalı vekili tarafından müvekkili şirketin adresinin “Ataşehir/İstanbul” olması nedeniyle yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu hususu istinaf edilmiş ise de; yetki itirazının cevap süresi içinde yapılması gerekir. Davalı, süresinde cevap dilekçesi sunmadığından süresinden sonra yetki itirazında bulunursa, davacı süre aşımına karşı koymasa bile, bu süre hak düşürücü nitelikte olduğundan mahkeme, yetki itirazını kendiliğinden süre aşımından dolayı reddetmekle yükümlüdür. (Baki Kuru HUMK Cilt 1, 2001 Sayfa 585-586). Bu nedenle; yetki itirazı süresinden sonra gerçekleştirildiğinden mahkemece yetki itirazının reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26.11.2019 tarih 2017/308 Esas – 2019/1268 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan 630,00 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 07.11.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.