Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1574 E. 2022/1917 K. 07.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1574
KARAR NO : 2022/1917

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/1580
KARAR NO : 2019/552
DAVA TARİHİ : Asıl dava; 30.12.2014
Birleşen dava; 26.01.2016
KARAR TARİHİ: 08.05.2019
BİRLEŞEN İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2016/102 E – 2016/594 K SAYILI DAVADA;
DAVANIN KONUSU: Asıl Dava; İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Birleşen Dava; Eser Sözleşmesinin Ayıplı İfası Nedeniyle Sözleşmeden Dönme ve Alacak
KARAR TARİHİ : 07.11.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 07.11.2022
İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08.05.2019 tarih 2014/1580 Esas – 2019/552 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Asıl davada davacı… Şti vekili, müvekkili tarafından İzmir 23. İcra Müdürlüğü’nün 2014/13243 esas sayılı dosyası ile başlatılan takibe davalının itiraz ettiğini, davalının sözleşmenin içeriğine ve imzaya itirazının bulunmadığını, işin yapılmadığı yönünde itirazı bulunduğunu, 28.09.2012 tarihli “Özel Satış Sözleşmesi” ile taraflar arasında sözleşmede plakaları yazılı olan 18 araca benzin tasarrufu sağlayan cihazın/programın uygulanması hususunda anlaşma sağlandığını, sözleşmenin imzalanmasından önce de 16.07.2012 tarihli “Ürün Test Sözleşmesi” imzalandığını, yakıt tasarrufu programının 1 ay test edilmesinden sonra programdan memnun kalan davalı firma ile araç başına 1.250,00 Euro bedelle sözleşme imzalandığını, anlaşma gereği plakaları sözleşmede belirtilen 18 araca programın uygulandığını, tutanakla araçların teslim edildiğini, müvekkilinin satış sözleşmesi gereği edimini yerine getirdiğini, buna rağmen davalının 18 adet araçtan 10 tanesinin bedelini ödediğini, kalan 8 aracın bedelinin ise ödenmediğini, satış sözleşmesi gereği optimize edilen ancak bedelleri ödenmeyen 8 adet araç için 01.10.2014 tarih ve 3514 numaralı 28.500,02 TL bedelli fatura kesildiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Birleşen davada davacı … A.Ş vekili, müvekkilinin davalı şirketten yakıt tasarrufu sağladığını iddia ettiği ürünü satın aldığını, araç başına 3.000,00 TL ödendiğini, ancak teslim edilen araçların yakıt tüketimlerinde hiçbir değişiklik olmadığını, oysa davalı şirketin gerek sözlü beyanlarında ve internet sitesindeki açıklamalarında gerekse de müvekkiline verdiği broşürlerde %17 oranında yakıt tasarrufu sağlanacağını iddia ederek ürünlerini müvekkiline satıp uygulamasını da yaptığını, uygulama yapılan araçların müvekkili tarafından uzun bir süre kullanılmalarına rağmen hiçbir farkın ortaya çıkmadığını, sözleşmeden dönme ve bedelin iadesi seçimlik hakkını kullanmak istediğini ileri sürerek, sözleşmeden dönme ile birlikte davalıya ödenen 3.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Asıl davada davalı … A.Ş. vekili, takip dayanağı yapılan sekiz aracın hiçbirisinin müvekkili şirkete ait olmadığını, müvekkiline tebliğ edilen fatura bulunmadığını, müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, sözleşmelerde müvekkili şirket yetkilisinin imzasının bulunmadığını, “Özel Satış Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin sadece son sayfasında müvekkili şirket yetkilisinin imzasının bulunduğunu, müvekkili şirket temsilcisinin imzasının olmadığı diğer sayfalarda değişiklikler ve eklemeler yapıldığını, bu değişiklik ve eklemelerde müvekkilinin imzası ya da parafının bulunmadığını, sözleşmedeki tarihlerin ve para miktarlarının tamamının sonradan eklendiğini, davacının yakıt tasarrufu sağladığını iddia ettiği cihazların araçlara uygulanması sonucunda ciddi bir yakıt tasarrufu sağlayacağını taahhüt ettiğini, ancak söz konusu taahhüdün yanıltıcı olduğunu, müvekkilinin borcunun bulunmadığını savunarak davanın reddini ve %20’den az olmamak üzere tazminata karar verilmesini istemiştir.
Birleşen davada davalı …. Şti vekili, davacının iki aracına 18.07.2012 tarihinde test amacıyla uygulanan ürünü asıl sözleşme tarihi olan 28.09.2012 tarihine kadar yaklaşık iki ay kullandığını, ürünlerdeki faydayı bizzat kullanarak gördüğü için 28.09.2012 tarihinde toplam 18 araç için ürünü satın aldığı satış sözleşmesini imzaladığını, müvekkilinin ayıplı mal satmadığını, ürün ayıplı olsaydı dava konusu araca satın almadan önce ürünün test edildiği iki araçta yakıt tasarrufunun sağlanamayacağını, dava konusu edilen ve satış sözleşmesi gereği yakıt tasarrufu programı yüklenen … plakalı aracın 02.10.2012 tarihinde teslim alındığını, 3502 numaralı 18.10.2012 tarihli fatura içeriğinde araca uygulanan ürünün 02.10.2014 tarihine kadar garantili olduğunun yazılı olduğunu, teslim tarihinden itibaren üç yıla yakın bir zaman sonra yapılan ayıp ihbarı ve ayıp iddialarının yerinde olmadığını, müvekkiline ağır kusur isnat edilemeyeceğini, davanın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı …. Şti’nin, alınan heyet raporunda ayıplı ürün sattığı ve bu satışta ağır kusurunun bulunduğu anlaşılmakla, zamanaşımının söz konusu olamayacağı, davacının, davalıya ayıplı ürün sattığı, bu ayıbın giderilmesinin artık mümkün olmadığı ve davalının bedel düşüm hakkının olduğu, davalının ürünü test edip ayıbı ortaya çıkarmasındaki gecikmede, doğru sonuç verecek olan test prosedürünün, karışık ve belirli bir tecrübe gerektirmesinin rol oynadığı, davacının tanıtım broşürlerinde ürünün özelliklerini abartarak verdiği ve ayrıca davalıyı konu hakkında ve doğru test metotları konusunda yeterince bilgilendirmediği, bunun da ayıbı gizli ayıp haline getirdiği, davacının ayıplı mal satışında, “ağır kusuru” bulunduğu için, davalının iki senelik zamanaşımından sonra bedel iadesini talep edebileceği gerekçesiyle, asıl davanın reddine, şartları oluşmadığından, yargılamayı gerektirdiğinden davalı lehine %20 haksız ve kötüniyet tazminatına karar verilmesine yer olmadığına, birleşen 3. ATM’nin 2016/102 esas ve 2016/594 karar sayılı dosyasındaki davacı … AŞ’nin davasının kabulü ile davalı tarafından, davacıya teslim edilen ürünün ayıplı olması nedeniyle sözleşmeden dönülmesine ve gizli ayıplı olduğu iddia edilen ürünün davalıya iadesine ve davacı tarafından davalıya ödenen 3.000,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 08.06.2015 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı asıl davada davacı – birleşen davada davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Asıl davada davacı – birleşen davada davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme hükmünün TBK’nın 204. maddesine aykırı olduğunu, ana davada 28.09.2012 tarihli özel satış sözleşmesi gereği 18 adet araca uygulanan fakat bedeli ödenmeyen …, …, …, …, …, …,… ve … plakalı toplam sekiz adet araca uygulanan ürün bedellerinin tahsilinin talep edildiğini, ana davada davalının bedelini ödemediği fakat ayıp iddiasında bulunduğu dava konusu ürünlerin uygulandığı sekiz adet aracın davalı adına kayıtlı olup olmadığına dair araştırma yapılmadığını, BK 204 maddesine dayalı olarak alıcının seçimlik haklarını kullanabilmesi için sekiz adet aracın ve birleşen dava konusu … plakalı aracın dava sırasında da alıcı adına kayıtlı olması gerektiğini, satıcının ağır kusurundan bahsetmenin mümkün olmadığını, ayıp gizli olsa bile TBK’nın 223. maddesi gereği ayıbın derhal bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, alıcının ilk ürünü teslim aldığı tarih olan 18.07.2012 tarihinden itirazın iptali davası açıldıktan sonra 04.06.2015 tarihli İzmir 20. Noterliği’nin 9036 yevmiye numaralı ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 08.06.2015 tarihine kadar hiçbir ihbarda bulunmadığını, bu ihtarname ile … plakalı araç yönünden ayıp ihbarında bulunduğunu, davalı alıcının ayıplı olduğunu iddia ettiği malı üç sene kullandığını, bu süre zarfında herhangi bir ayıp ihbarında bulunmadığını, alıcının satış sözleşmesi imzalanmadan önce kendisinin tespit ettiği araçlara uygulanan ürünleri iki ay süre ile kullanarak test ettiğini, memnun kaldıktan ve diğer araçlarına da ürünün uygulanmasına rıza gösterdikten sonra 28.09.2012 tarihli satış sözleşmesini imzaladığını, ilk ürünün 18.07.2012, son ürünün ise 26.11.2012 tarihinde teslim edildiğini, iki aylık deneme süresinin ve teslimin gerçekleştiği üç aylık zaman diliminin alıcının ürünlerin ayıplı olup olmadığını anlaması için makul süreler olduğunu, müvekkili ağır kusurlu olmadığı gibi alıcının derhal ayıp ihbarı yükümlülüğünü de yerine getirmediğini, bu nedenle TBK’nın 223. maddesi gereği malı olduğu gibi kabul etmiş sayılacağını, her iki davada da ürünler üzerinde hiçbir teknik inceleme yapılmadan, salt teorik ve soyut kavramlara dayalı olarak düzenlenen bilirkişi raporlarına itibar edilerek karar verildiğini, ürünler üzerinde gerçekten ayıplı olduğu için mi yoksa kullanma şartlarına uyulmadığı için mi yakıt tasarrufu sağlanamadığına yönelik keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadığını, asıl davanın reddine dair kurulan hükümle birlikte ürünlerin davacıya iadesine karar verilmemesinin de yasaya aykırı olduğunu, birleşen davada ürünlerin iade edilmesi koşuluyla davalıya ödenen bedelin davacıya iadesine karar verilmesi gerektiğini, birleşen davada işletilecek faizin ürünün iadesi tarihinden itibaren başlatılması gerekirken 08.06.2015 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesinin doğru olmadığını istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Asıl davada davalı – birleşen davada davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; karşı tarafın istinafa ilişkin itirazında aslı olmayan yeni iddialarla eksik inceleme yapılmış gibi bir imaj oluşturma gayretine girdiğini, dava aşamasında tarafların iddialarının mahkemece büyük bir titizlikle ele alındığını, ayıbın gizli olduğunun ve davacının ağır kusurunun bulunduğunun kabulü gerektiğini belirterek, davacı – birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Asıl dava, TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın, İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali, birleşen dava ise eser sözleşmesinin ayıplı ifası nedeniyle sözleşmeden dönme ve ödenen bedelin iadesi isteğine ilişkindir. Davacı – birleşen davada davalı şirket yüklenici, davalı – birleşen davada davacı şirket ise iş sahibidir.
Mahkemece, asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı davacı – birleşen davada davalı yüklenici vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Taraflar arasındaki ilişki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde olup, uyuşmazlığın bu hükümlere göre çözümlenmesi gerektiği açıktır.
Eser sözleşmesi, karşılıklı edimleri içeren bir iş görme akdîdir. Yüklenicinin edimi, eseri meydana getirmek ve iş sahibine teslim etmek, iş sahibinin karşı edimi ise teslim edilen eserin bedelini ödemektir. Eser yüklenicinin sermayesi, sanat ve becerisini kullanarak gerçekleştirdiği sonuçtur. İş sahibi ısmarladığı eserin belli nitelikler taşımasını, amacını karşılamasını arzu eder. Şayet ısmarlanan eser iş sahibinin beklentisini karşılamıyorsa sözleşmenin yararlar dengesi iş sahibi aleyhine bozulur. Bu bakımdan eser, fen ve sanat kurallarına uygun ve iş sahibinin amacını karşılar nitelikte imâl edilmelidir. Aksi halde eser ayıplıdır ve yüklenicinin ayıba karşı zararlı sonuçtan sorumluluğu ortaya çıkar. Bir tanımlama yapmak gerekirse; yüklenicinin ayıba karşı zararlı sonuçtan sorumluluk borcu, yüklenicinin eseri teslim borcunun tamamlayıcısı olarak, meydana getirdiği eserde ortaya çıkan ayıp ve eksiklikleri üstlenme borcudur. Bu gibi durumlarda eserde dürüstlük kuralları gereğince bulunması gereken niteliklerin yokluğu söz konusudur.
Eser sözleşmesinde ayıba dair hükümler 6098 sayılı TBK’nın 474-478 maddeleri arasında düzenlenmiştir. İmâl edilen eserde ayıp varsa, iş sahibi tarafından süresi içersinde ayıp ihbarında bulunulması şartıyla dava tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun 475. maddesinde sayılan seçimlik haklarından birisini kullanabilir. 6098 sayılı TBK’nın 475. maddesinde ayıp halinde iş sahibine üç seçimlik hak tanınmıştır. Bunlar eserin kullanılamayacak ve kabule zorlanamayacak ölçüde ayıplı ya da sözleşme hükümlerine aykırı olması halinde sözleşmeden dönme, ayıp oranında bedelden indirim isteme ve aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde onarımı isteme ya da onarım bedellerini talep etme hakkıdır.
Eser sözleşmesi ilişkilerinde 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 474. maddesi hükümlerine göre iş sahibi açık ayıplarda eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz (makul süre içerisinde) eseri muayene ve açık ayıpları ihbar etmek zorunda olduğu, BK 362 son ve TBK’nın 472/son maddesi hükümleri gereğince ayıbın gizli olup sonradan ortaya çıkması halinde gecikmeksizin (derhal) ayıbı yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, aksi halde eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı hükümleri getirilmiştir. Bu hükümler gereğince gerek açık gerek gizli ayıplarda iş sahibinin ihbar zorunluluğu bulunmakta ise de yüklenici eserdeki işçilik, malzeme ve yapımla ilgili açık ve gizli ayıplardan dolayı sorumluluğu garanti ettiği süre için önceden kabul ettiğinden yüklenici lehine olan iş sahibinin ihbar zorunluluğunu aramaktan vazgeçtiği ve garanti süresi içinde ortaya çıkan bu ayıpları ücretsiz olarak gidermeyi sözleşme tarihinde peşinen kabul ve taahhüt ettiği kabul edilmektedir. İş sahibi ihbar zorunluluğu olmaksızın garanti süresi içinde ortaya çıkan açık ve gizli ayıplarla ilgili zamanaşımı süresi içinde seçimlik haklarını kullanarak yükleniciden ayıpların giderilmesini talep edebileceği gibi, aleyhine dava açabilecek ve iş bedelini ayıp giderim bedeli miktarınca ödemekten kaçınabilecektir (Yargıtay 15. H.D. 19.06.2014 gün, 2013/4976 E. 2014/4282 K. sayılı ilamı ile benzer uygulama ve içtihatları).
Bu bilgiler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; yüklenici … Şti. ile iş sahibi … A.Ş arasında imzalanan 28.09.2012 tarihli “Özel Satış Sözleşmesi” başlıklı eser sözleşmesi ile plakaları yazılı araçların optimize edilerek yakıt tasarrufu yazılımının yüklenmesi kararlaştırılmıştır. Sözleşme ile bedel araç başına 1.250,00 Euro olup toplamda 22.500,00 Euro olarak belirlenmiştir.
Asıl ve birleşen davada taraflar arasındaki uyuşmazlık, teslimi gerçekleştirilen araçlardaki sözleşme konusu işin ayıplı ifa edilip edilmediği, asıl davada yüklenicinin bakiye iş bedelini hak kazanıp kazanmadığı, birleşen davada ise iş sahibinin sözleşmeden dönme hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki imzalanan sözleşme, 6098 sayılı TBK’nın 207 vd maddelerinde düzenlenen “taşınır satışı” değil TBK’nın 470 vd maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Uyuşmazlığın eser sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerekirken Mahkemece, uyuşmazlığın satış sözleşmesi olarak değerlendirilerek sonuca gidilmesi doğru değildir.
Bu durumda mahkemece, 6100 sayılı HMK’nın 281/3. maddesi gereğince yeniden oluşturulacak konusunda uzman teknik bilirkişi kurulu seçilip keşif de yapılarak dava konusu yazılımın yüklü olduğu araçlar ve yüklenen yazılım programı üzerinde inceleme yapılarak, eserde ayıp olup olmadığı, var ise eserdeki ayıpların eserin reddini gerektirecek derecede olup olmadığı, ayıbın ağırlığına göre ayıpların giderilmesinin mümkün bulunup bulunmadığı, ayıplı eserden ötürü ücretten indirim gerekip gerekmediği konusunda rapor alınıp garanti süresi ve ayıp ihbarı itirazlarının da eser sözleşmesi kapsamında değerlendirilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl davada davacı – birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08.05.2019 tarih 2014/1580 Esas – 2019/552 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca ESASA İLİŞKİN SEBEPLER İNCELENMEKSİZİN KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından asıl dava yönünden yatırılan 44,40 TL, birleşen dava yönünden yatırılan 85,40 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından asıl dava yönünden yapılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, birleşen dava yönünden yapılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 07.11.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.