Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1520 E. 2022/1606 K. 30.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1520
KARAR NO : 2022/1606

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/697
KARAR NO : 2019/283
DAVA TARİHİ : 08.06.2018
KARAR TARİHİ: 14.03.2019
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 30.09.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 30.09.2022

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.03.2019 tarih ve 2018/697 Esas, 2019/283 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı … Şti. ile aralarında ticari ilişki nedeniyle alacaklı olduğunu, borçlunun borcunu ödememesi nedeniyle yapılan takibe itiraz ettiğini ve takibi durdurduğunu, takip konusunun 09.11.2017 tarihli 99.400,00 TL bedelli faturaya dayandığını, borçlunun yetkiye olan itirazının TBK m. 89 ve HMK m. 10 gereğince reddinin gerektiğini, ayrıca esas yönünden de yapılan borca kısmi itirazın geçerli bir kısmi itiraz olmadığını, zira itirazda miktar belirtilmediğini ileri sürerek borçlunun itirazının tümünün iptaline, takibin devamına, %20 icra ve inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, yetkili icra müdürlüğünün İzmir İcra müdürlüğü olduğunu, müvekkili şirketin davacı ile arasında cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, müvekkilinin belirtilen bedel kadar borcunun bulunmadığını, belirterek itirazın iptali davasının reddine ve %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, “Davacı tarafın davasının itirazın iptali davası olduğu, itirazın iptaline konu alacağın Menderes İcra Müdürlüğü 2018/77 Esas sayılı dosyasında 09.11.2017 tarihli 94.400,00 TL bedelli bir adet faturaya dayandığı, davalının aynı faturaya ilişkin olarak süresi içerisinde yapmış olduğu itiraz ile yetki ve borcun ödendiğini itiraz ettiği ve takibi durdurduğu itirazın iptali davasında konu alacağın da bu faturaya dayalı olduğu, davalının ve davacının birbirini teyit eden defterlerinde her iki tarafın 31.12.2017 tarihi itibari ile cari hesap kayıtlarında 45.081,12 TL borç/alacak cari hesap kaydının bulunduğu, ancak davaya konu olan faturanın davacı defterlerinde düzenlendikten sonra bu tarihten sonra 5 ayrı fatura daha düzenlendiği, davalının yapmış olduğu ödemelerin ilk faturadan mahsup edildiği ve davalının davacıya bu fatura dolayısıyla yapmış olduğu ödemelerin 94.400,00 TL + 59.100,00 TL fazla ödemesinin bulunduğu böylece bu faturadan dolayı davalının davacıya borcunun bulunmadığı belirlenmiştir. Her ne kadar taraflar arasında cari hesap ilişkisinden dolayı davalının davacıya 45.081,12 TL borçlu bulunduğu belirlenmiş ise de; Davacının talebi cari hesap ilişkisine dayanmayıp doğrudan faturaya dayalı olması nedeni ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/19 -1634 Esas 2018/633 Karar 28.03.2018 tarihli kararında yer aldığı üzere dava konusunun tarafları bağladığı, davacının talepte bulunduğu tek faturanın ödenmiş olması, davacının mevcut durumda davasına ıslah etmediği de değerlendirilerek derdest davanın şartları gerçekleşmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı tarafın İİK m. 67 ye dayalı kötü niyet tazminat talebinin şartları gerçekleşmediğinden (davacının haksız ve kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından) reddine” şeklinde karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece bilirkişi raporu hükme esas alınarak karar verildiğini ve mahkemenin gerekçeli kararında “bu rapora karşı davacı vekili itiraz etmemiş, raporu kabul etmiştir.” şeklinde gerekçeye yer verildiğini ancak yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuna karşı İzmir Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosu aracılığıyla yasal süresi içinde 04.03.2019 tarihinde bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesi verildiğini, ayrıca 14.03.2019 tarihli duruşmada da sözlü olarak bilirkişi raporuna itiraz edildiğini, mahkemece davacı taraf olarak bilirkişi raporunu kabul etmiş sayıldığımız gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş olmasının yerinde olmadığını ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili istinafa cevap vermemiştir.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali isteğine ilişkindir.
İddia olunan sözleşme ilişkisinin kurulduğu tarih ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan, 6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
TBK’nun 480.maddesinde;”Bedel götürü olarak belirlenmişse yüklenici, eseri o bedelle meydana getirmekle yükümlüdür. Eser, öngörülenden fazla emek ve masrafı gerektirmiş olsa bile yüklenici, belirlenen bedelin artırılmasını isteyemez.Ancak, başlangıçta öngörülemeyen veya öngörülebilip de taraflarca göz önünde tutulmayan durumlar,taraflarca belirlenen götürü bedel ile eserin yapılmasına engel olur veya son derece güçleştirirse yüklenici,hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı veya karşı taraftan beklenemediği takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir.”
TBK’nun 481. maddesinde;”Eserin bedeli önceden belirlenmemiş veya yaklaşık olarak belirlenmişse bedel, yapıldığı yer ve zamanda eserin değerine ve yüklenicinin giderine bakılarak belirlenir.”
Hükümleri düzenlenmiştir.
Menderes İcra Müdürlüğünün 2018/77 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklının …Şti., borçlunun ….Şti. olduğu, 09.11.2017 tarihli faturadan kaynaklı 94.400,00 TL asıl alacak, 1.765,15 TL işlemiş faizi olmak üzere toplam 96.165,15 TL’nin tahsili yönünde ilamsız icra takibi yapıldığı, ödeme emrinin borçluya tebliği üzerine borçlu tarafından yasal süresi içerisinde İcra Müdürlüğünün yetkisi ile alacak miktarı ve fer’ilerine itiraz edildiği ve bu itiraz üzerine takibin durduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacı yüklenici, davalı işverendir.
Tarafların beyanlarına göre aralarında cari hesap ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında hükme esas alınan bilirkişi raporunun davacıya tebliği üzerine davacı vekili tarafından 04.03.2019 tarihli bilirkişi raporuna itirazlarını içeren ve yeni bir bilirkişi raporu alınmasını talep eden dilekçesini İzmir Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosuna 04.03.2019 tarihinde verdiği ve dilekçenin bu tarih itibariyle UYAP’a taranarak dosyaya aktarıldığı, Dairemizce alınan evrak işlem kütüğünden anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, iddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hukuki dinlenilme hakkı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında davanın taraflarının kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları belirtildikten sonra maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın “açıklama ve ispat hakkı”nı da içerdiği vurgulanmıştır. Davanın taraflarının usul hukuku hükümlerine aykırı olarak açıklama ve ispat hakkını kullanmalarının kısıtlanması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur.
Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır.
Bu duruma göre; davacı vekili, 04.03.2019 tarihinde verdiği dilekçesi ile mahkemece kendisine tebliğ edilen bilirkişi raporuna karşı itirazlarını bildirmiş olup, mahkemece davacının itirazlarını karşılar şekilde bilirkişiden ek rapor veya başka bir bilirkişiden yeni bir rapor alınmadan ve gerekçeli kararda davacının bilirkişi raporuna karşı itiraz etmediği ve raporu kabul ettiği gerekçe gösterilmek suretiyle davacının savunma hakkının kısıtlanması ve hukuki dinlenilme hakkının ihlali sonucunu doğuracak şekilde hüküm kurulmuş olması yerinde değildir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca davacının istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.03.2019 tarih ve 2018/697 Esas, 2019/283 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının istek halinde davacıya ilk derece mahkemesince İADESİNE,
5-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde DİKKATE ALINMASINA,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davacı lehine vekalet ücreti taktirine YER OLMADIĞINA,
7-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen TEBLİĞE ÇIKARILMASINA,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 30.09.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.