Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1519 E. 2022/1598 K. 30.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1519
KARAR NO : 2022/1598

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/672
KARAR NO : 2018/887
DAVA TARİHİ : 19.06.2017
KARAR TARİHİ : 17.07.2018
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 30.09.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 05.10.2022

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17.07.2018 tarih ve 2017/672 Esas, 2018/887 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirketin 28.12.2016 tarih, 36.581,75 TL bedelli fatura karşılığı olan alacağının davalı tarafından ödenmemesi nedeniyle, müvekkili tarafından İzmir 5. İcra Müdürlüğü’nün 2017/7829 Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, takibin davalının 29.05.2017 tarihli borca ve icra takibine dayanak olan faturada belirtilen hizmetin yerine getirilmemiş olduğu gerekçesi ile yaptığı itiraz nedeniyle takibin durduğunu, davalının müvekkili tarafından düzenlenen faturayı teslim aldığını ve TTK ilgili hükümleri gereğince herhangi bir itirazda bulunamadığını, ayrıca davalının cari hesap mutabakat mektubu ile müvekkili şirkete 36.581,75 TL borçlu olduklarını kabul ettiğini, davalının İzmir 5. İcra Müdürlüğü’nün 2017/7829 Esas sayılı dosyasına yapmış olduğu itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın 36.581,75 TL üzerinden iptali ile takibin devamına, davalı aleyhinde % 20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, icra takibine konu faturanın müvekkiline tebliğ edilmesinin alacağın varlığını kanıtlamadığını, Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, salt faturanın bildirilmesinin alacak hakkı doğurmayacağını, faturayı düzenleyen tacirin aradaki ilişkiyi ve malın teslimi ya da hizmetin eksiksiz yerine getirdiğini kanıtlaması gerektiğini, TTK’nın 21. maddesinin ” Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. ” şeklinde olduğunu, faturaya itiraz edilmemiş olması borcun kabul edildiği sonucunu ifade etmediğini, bu durumun faturanın mutad münderecatını yani satılan malın veya verilen hizmetin cinsi veya yapılan işin bedelinin kabul edildiğini gösterdiğini, hukuki açıdan fatura kesilmiş olmasına rağmen, gerçekte mal teslimi yapılmamış veya hizmet tamamlanmamış ise delil niteliğinde olmadığını, sadece faturanın tebliğ edilmesi ve tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz edilmesi, sözleşmenin varlığının kanıtı olmadığı gibi, malın teslimi veya hizmetin görüldüğünün de kanıtı olmadığını, bu nedenden faturayı düzenleyen davacının, bu ilişkinin varlığını ve hizmetin eksiksiz olarak tamamlandığını kanıtlaması gerektiğini, kaldı ki, davacı tarafından müvekkili şirkete 13.07.2016 tarihli 824413 sıra nolu bir fatura gönderildiğini, ancak işin davacı tarafından yapılmamış olmasından dolayı iş bu faturanın davacıya iade edildiğini, davacının ise bu faturanın iadesinden sonra, tüm bildirimlerine ve ayıbı gidermiş olmasına rağmen 28.12.2016 tarihinde tekrardan fatura düzenlendiğini, davacının müvekkili şirketin işleteni olduğu limana giren araçların plakalarının tespiti için, plaka tanıma sistemi kurmak için müvekkili şirket ile anlaştığını, davacı ile müvekkili şirket arasındaki ilişkinin iki tarafa da borç yüklendiğini, davacının plaka tanıma sistemi kurmak, müvekkilinin de sistemin kurulması halinde belirlenen bedeli davacıya ödemekle yükümlü olduğunu, ancak davacının üzerine düşen edimi yerine getirmediğini, söz konusu sistemin davacı tarafından düzgün kurulamadığını ve bunun neticesinde de limana gelen araçların plakalarının okunmadığını, sistemden geçen araçların yaklaşık % 37’sinin plakasının okunmadığını, sistemdeki bu ayıptan dolayı müvekkili şirketin uğramış ve uğrayacağı tüm zararlara karşı talep haklarını saklı tuttuklarını, bu hususun davacıya defalarca yazılı ve sözlü olarak bildirildiğini, ancak davacının bu bildirime rağmen ayıbı gidermediğini, müvekkil şirketin davacıya söz konusu ayıbı giderilmesi için defalarca uyardığını, ancak davacı tarafın söz konusu ayıbın halen giderilmediğini, iki tarafa da borç yükleyen taraflar arasındaki ticari ilişkiden dolayı, davacının müvekkili şirketten edimini yerine getirmesini talep edebilmesi için öncelikle kendi edinimini yerine getirmesi gerektiğini, bu nedenle davacının müvekkili şirketten herhangi bir bedel talep etme hakkı bulunmadığından davanın reddi gerektiğini, davacının iddialarını kabul etmemekle ve kabul anlamına gelmemekle birlikte, TBK’nın 117. maddesi temerrüdün oluşabilmesi için alacaklının borçluya bildirimde bulunması gerektiğini, davacı ile müvekkili arasındaki borç ilişkisinin herhangi bir vadeye veya kambiyoya dayanmadığını, davacının müvekkili şirketi temerrüde düşürebilmesi ve faizi talep edebilmesi için bu durumu bildirmesi gerektiğini, davacı tarafından müvekkili şirkete herhangi bir bildirimde bulunmadığından, takip öncesi faiz talebinin reddi gerektiğini, davacının alacağı likit olmadığı alacak konusunda bir itilaf olduğunun ortada olduğunu, likit olmayan bir alacak için tazminat talep edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek davanın reddine ve davacı aleyhine % 20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, “…davacı defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi ile davacı alacağının sabit olduğu, taraflar arasında cari hesap mutabakatının yapıldığı ve davalı tarafın bu mutabakatı imzaladığı anlaşılmakla, dava açıldıktan sonra mutabakata rağmen ayıp ihbarında bulunması yerinde görülmemiş , keşif yapılması yönündeki ara karardan dönülerek usulüne uygun davacı defterleri üzerinde yapılan incleme sonunda davacı alacağı sabit olmakla , taraflar arasında imzalanan ve inkar edilmeyen mutabakat mektubu da dikkate alınarak, açılan davanın kabulü ile hüküm altına alınan 36.581,75 TL lik alacak cari hesap alacağı olduğundan likit ve hesaplanabilir olduğundan İİK 67/2 uyarınca % 20 icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine…” şeklindeki gerekçe ile davanın kabulüne, davalının, İzmir 5. İcra Müdürlüğünün 2017/7829 sayılı takip dosyasındaki 36.581,75 TL’lik asıl alacağa yönelik itirazının iptali ile, takibin 36.581,75 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle takibin devamına karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece yapılan işin ayıplı olup olmadığı konusunda inceleme yapılmaksızın, fatura ve mutabakat belgesine dayalı olarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, belgenin faturada belirlenen miktara ilişkin olduğunu, mahkemenin mutabakat belgesinin imzalanmasından sonra yapılan ayıp ihbarının dikkate alınamayacağı gerekçesinin kabul edilebilir olmadığını, ileri sürülen ayıbın gizli ayıp olduğunu, faturada da belirtildiği üzere davacının, müvekkilinin işlettiği …na giren araçların tespiti için araç okuma sistemi kurduğunu, ancak ayıplı ifa nedeniyle araçların % 37 oranında okunamadığını, ayıp ihbarının sözlü ve yazılı olarak bildirildiğini, davacının bedel isteğinin kabulü için öncelikle kendi edimlerini gereği gibi yerine getirmek zorunda olduğunu, faturanın tek başına borcun varlığı için delil olmadığını, alacağın tespitinin yargılamayı gerektirmesi nedeniyle likit olmadığını, icra inkar tazminatına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalı vekilinin itirazlarının yerinde olmadığını, gönderilen 28.12.2016 tarihli faturanın davalı tarafından alındığını, itiraz ve iade edilmediğini, mutabakat mektubu ile de borcun teyit edildiğini, alacağın likit olduğunu, müvekkilinin plaka tanıma sistemi kurulması işi ile ilgili olarak yapılan anlaşma gereğini yerine getirip teslim ettiğini, 22.04.2016 tarihinden itibaren uygulamaya konulduğunu, 08.06.2016 tarihinden itibaren sistemin tam olarak çalışmaya başladığını, halen verimli olarak kullanımda olduğunu, davalının TTK ve TBK hükümleri gereğince süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunmaması nedeniyle malı kabul etmiş sayılması gerektiğini, davalının dava tarihine kadar yaklaşık 16 ay sistemi kullandıktan ve hesap mutabakatı da yapıldıktan sonra borçlu olduğunun kabulü gerektiğini, faiz taleplerinin yasaya uygun olduğunu, davalının haksız itirazı nedeniyle icra inkar tazminatına da hükmedilmesinin yerinde olduğunu belirterek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın, İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali isteğine ilişkindir.
Davalı, işin ayıplı olduğunu, davacının edimlerini gereği gibi yerine getirmemiş olması nedeniyle bedel talep edemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, takip konusu alacağın davalı tarafça ödendiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi, “Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (229. md.). Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır (231/5. md.). 6102 sayılı TTK’da da fatura konusunda hükümler vardır. Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” (6102 Sayılı TTK 21/1) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (6102 Sayılı TTK 21/2).
Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir.
Faturanın onu teslim alan kişiyi borç altına sokabilmesi için taraflar arasında borç doğurucu bir ilişkinin varlığı ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz günde itiraz edilmemiş olması onu borç altına sokmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1978/11-1147)
Eser sözleşmesi ilişkilerinde 6098 sayılı TBK’nın 474. maddesi hükümlerine göre iş sahibi açık ayıplarda eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz (makul süre içerisinde) eseri muayene ve açık ayıpları ihbar etmek zorunda olduğu, BK 362 son ve TBK’nın 472/son maddesi hükümleri gereğince ayıbın gizli olup sonradan ortaya çıkması halinde gecikmeksizin (derhal) ayıbı yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, aksi halde eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı hükümleri getirilmiştir. Bu hükümler gereğince gerek açık gerek gizli ayıplarda iş sahibinin ihbar zorunluluğu bulunmakta ise de yüklenici eserdeki işçilik, malzeme ve yapımla ilgili açık ve gizli ayıplardan dolayı sorumluluğu garanti ettiği süre için önceden kabul ettiğinden yüklenici lehine olan iş sahibinin ihbar zorunluluğunu aramaktan vazgeçtiği ve garanti süresi içinde ortaya çıkan bu ayıpları ücretsiz olarak gidermeyi sözleşme tarihinde peşinen kabul ve taahhüt ettiği kabul edilmektedir.
Somut olayda; davacı yüklenici, davalının işletmesinde bulunan …’na araç plaka okuma sistemi yapıldığı, gönderilen 28.12.2016 tarihli faturaya itiraz edilmediği, 15.03.2017 tarihinde de hesap mutabakatı imzalandığı gerekçesi ile ödemeyen 36.581,75 TL iş bedelinin tahsili için İzmir 5. İcra Dairesi’nin 2017/829 Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine itirazın haksız olduğunu belirterek, eldeki davayı yasal 1 yıllık süresi içerisinde açmıştır.
Davalı, işin ayıplı olduğunu belirterek davacının iş bedelini talep edemeyeceğini savunmuştur.
Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş ise de; davacı yüklenicinin iş bedelini talep edebilmesi için, düzenlenen fatura iade edilmemiş ve itiraz edilmemiş ve mutabakat belgesi düzenlenmiş olsa dahi, takibin dayanağı olan faturaya konu işin, sözleşme hükümlerine uygun olarak yapılıp teslim edildiğinin yüklenici tarafından ispat edilmesi ve varsa ayıpların niteliğine göre iş sahibinin süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunmamış olması gereklidir. Belirtilen nedenle mahkemece, mahallinde yapılan işin niteliğine uygun uzman bilirkişi ile yapılacak keşif ve düzenlenen bilirkişi raporu ile işin ayıpsız olarak teslim edilip edilmediğini, varsa ayıpların gizli yada açık ayıp olup olmadığını, ayıpların niteliğine göre ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığını tespit ettikten sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.
Kabule göre; itirazın iptâli davalarında borçlunun icra inkâr tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için İİK’nın 67/II. maddesi gereğince borçlunun itirazında haksız ve alacağın likit olması gerekir.
Somut olayda, alacağın varlığı yapılan yargılama ile belirlenebileceğinden, bu nedenle alacak likit olmadığından icra inkar tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
Ayrıca davaya dayanak İzmir 5. İcra Dairesi’nin 2017/829 Esas sayılı takip dosyası da dosya içinde bulunmadığından bu dosyanın ilgili merciiden celbi gerekmektedir.
6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a-6. maddesinde de; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” halinde, HMK’nın 353/(1)-a bendi uyarınca bölge adliye mahkemesinin, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği yönünde düzenleme getirilmiştir.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17.07.2018 tarih ve 2017/672 Esas, 2018/887 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran davalı vekili tarafından yatırılan 625,00 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvuran davalıya iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 30.09.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.