Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1462 E. 2022/1440 K. 09.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1462
KARAR NO : 2022/1440

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/408
KARAR NO : 2019/1316
DAVA TARİHİ : 01.09.2016
KARAR TARİHİ : 21.11.2019
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 09.09.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 09.09.2022

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21.11.2019 tarih 2017/408 E – 2019/1316 K sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirket ile … Şti. arasında 01.10.2014 tarihinde temlik sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereği borçlu davalı şirkete ait borç hesabının müvekkili şirkete temlik edildiğini, temlik sözleşmesi gereğince 100.000,00 TL bedelli fatura ve hizmet bedeli için müvekkili şirket tarafından İstanbul 33. İcra Müdürlüğü’nün 2015/15130 esas sayılı dosyasıyla icra takibi yapıldığını, yetkisizlik üzerine Menemen İcra Müdürlüğü’nün 2015/3448 esas sayılı dosyasıyla icra takibine devam edildiğini, borçlu tarafından takip açılmadan bir gün önce EFT ile 27.996,40 TL ödeme yapıldığını, borçludan tahsile kabil bakiyelerinin 72.003,60 TL olduğunu, itiraz üzerine takibin durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına ve alacağın %20’si oranında inkar tazminatına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, temlik sözleşmesine konu hukuki ilişkinin imalat sözleşmesi olup dava dışı şirket tarafından sözleşmeye konu malzemelerin teslim edilmediğini, imalat sözleşmesi sebebiyle bedel talebi için öncelikle imalat sözleşmesi uyarınca malların tesliminin gerektiğini savunarak davanın reddini ve alacağın %20’sinden az olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının dava konusu edilen ve bilirkişi raporunda da tespit edilen bedel haricinde sözleşmede belirlenen ve faturaya konu edilen bedelin tamamının ödenmiş olması sebebiyle davalının eksik teslimi ispat edemediği ve eksik teslim iddiasının aksine hareket ettiği gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalının Menemen İcra Dairesi’nin 2015/3448 Esas sayılı dosyasından yapılan icra takibine itirazının kısmen iptali ile, takibin 72.003,60 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yasal faizi işletilmesine, İİK madde 67 gereğince hüküm altına alınan alacağın %20’si oranında hesaplanan 14.400,72-TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklı olduğundan eser teslim edilmediği için alacağın muaccel olmadığını, müvekkili şirket ile temlik eden dava dışı üçüncü kişi arasındaki e-mail yazışmalarında dava konusu malların teslim edilemeyeceğinin açıkça ifade edildiğini, e-mail yazışmalarının sözleşme uyarınca kesin delil olması bir yana her iki tarafın delil listesinde de gösterildiğini, davacı şirket tarafından dosyaya teslime dair hiçbir evrak sunulmadığını, teslimin ispat yükünün davacıda olduğunu, tanıkla ispatın mümkün olmadığını, davacının tanık dinletmesine muvafakat etmediklerini, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/581 esas ve 2017/91 karar sayılı kararı ile yetkisizlik kararı verilmesine rağmen lehlerine vekalet ücretine hükmedilmemesinin yasaya aykırı olduğunu, dosyada iki adet yetkisizlik kararı bulunduğunu, mahkemece her iki dosya bakımından yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin hüküm kurulması gerektiğini istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; dava dışı …. Şti’nin davalıya karşı edimini eksiksiz yerine getirdiğini, davalı taraf ile dava dışı temlik eden …. Şti. arasında mutabakat belgesi imzalandığını, bu mutabakatta dava dışı şirketin alacaklı olduğunun davalı borçlu tarafından açıkça belirtildiğini, davalının uyuşmazlığa konu faturaları itirazı kayıt koymaksızın imzalayıp ticari defterlerine işlediğini, faturaların tamamında “Malzemeler yerinde teslim edildiği için sevk irsaliyesi düzenlenmemiştir.” ibaresine yer verildiğini, eksik ifa olması halinde bu durumun ayıp ihtarı ile dava dışı şirkete ihbar edilmesi gerektiğini belirterek, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının, alacağı temlik alan tarafından tahsili istemi ile yapılan icra takibine itirazın iptali isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı davalı vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Davacı … Makina, hakedişlerine ilişkin 200.000,00 TL tutarındaki alacağının tamamını 01.10.2014 tarihli temlikname ile temlik aldığını, bedelin ödenmemesi nedeniyle yapılan icra takibine davalı şirketin haksız olarak itiraz ettiğini belirterek eldeki davayı açmıştır.
Alacağın devri ile devredenin kişiliğine özgü olanlar dışında öncelik hakları ve bağlı haklar da devralana geçer (TBK m. 189 – BK m. 168). Devir işleminin yapıldığı ana kadar devir işleminin dışında kalan ve işlemin tarafı olmayan borçlu, işlemin yapıldığı andan itibaren devir işleminin tarafı olur ve haklarını üçüncü kişiye karşı ileri sürebilir. Dolayısıyla; borçlu, devir yapılmamış olsaydı önceki alacaklısına ne gibi def’ilerde bulunmak olanağına sahip idiyse, bu def’ileri yeni alacaklıya karşı da kullanabilir (TBK m.188 – BK m. 167).
Davalı ve dava dışı … Şti. arasında imzalanan 19.04.2013 tarihli “İmalat Sözleşmesi”, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğindedir. Uyuşmazlığın, eser sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilip çözülmesi gerekli ve zorunludur.

6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.

6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.

TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (229. md.). Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır (231/5. md.). 6102 sayılı TTK’da da fatura konusunda hükümler vardır. Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” (6102 Sayılı TTK 21/1) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (6102 Sayılı TTK 21/2).
Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir.
Faturanın onu teslim alan kişiyi borç altına sokabilmesi için taraflar arasında borç doğurucu bir ilişkinin varlığı ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz günde itiraz edilmemiş olması onu borç altına sokmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1978/11-1147).
Somut olayda; davalı ve dava dışı temlik borçlusu şirket arasında 19.04.2013 tarihli sözleşme ile eser ilişkisi kurulduğu hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, yüklenici tarafından sözleşme konusu imalatların teslim edilip edilmediği üzerinde toplanmaktadır.
Dava dışı yüklenicinin üstlendiği işi yapıp teslim borcu altında olduğu kuşkusuzdur. Teslim olgusu tanık dahil her türlü delille ispatlanabilir. Dava dışı yüklenici şirket tarafından düzenlenen faturaların tamamında “Malzemeler yerinde teslim edildiği için sevk irsaliyesi düzenlenmemiştir.” ibaresinin bulunması ve davalı iş sahibi tarafından bu faturaların itiraz edilmeksizin ticari defterlerine kaydedildiği dikkate alındığında teslim olgusunun gerçekleştiğinin kabulü ile davalı iş sahibi tarafından ödenmediği sabit olan 72.003,60 TL yönünden gerçekleştirilen itirazın iptaline yönelik yazılı olduğu şekilde hüküm kurulmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Hüküm davalı vekili tarafından ayrıca hükmü veren mahkemeden önce iki ayrı yetkisizlik kararı verilmesi nedeniyle lehlerine vekelat ücreti takdiri gerektiğinden bahisle istinaf edilmiş ise de; 6100 sayılı HMK’nın 331. maddesinin 2. fıkrası; “görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararlarından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm eder.” Düzenlemesini içermektedir. Bu madde, 6100 sayılı HMK ile getirilmiş yeni bir düzenlemedir.
1086 Sayılı HMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 25.04.1945 tarih ve 1943/21 Esas, 1945/9 Karar, sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gereğince “yargılama masraflarıyla avukatlık ücretine dair olan istemlerin görevsizlik yahut yetkisizlik kararı veren mahkemece hüküm altına alınmasının gerekli olduğu” belirtildiğinden uygulamada görevsiz veya yetkisiz mahkemece harca, yargılama giderlerine ve vekille temsil edildiği taktirde davalı/davalılar lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yasal zorunluluk olduğu kabul edilmekteydi.
6100 Sayılı HMK’nın yürürlük tarihinden sonra ise “Esastan Sonuçlanmayan Davada Yargılama Gideri” başlığı altında düzenlenen HMK’nın 331. maddesinin 2. fıkrası ile yargılamanın tekliği esası benimsenmiş ve görevsiz/yetkisiz mahkemece yargılama giderlerine hükmedilmeyeceği kabul edilmiştir.
Şöyle ki, görevsizlik ya da yetkisizlik hâlinde verilecek karar “usulden ret” kararıdır (HMK m.115/2). Diğer bir anlatımla görevsizlik ve yetkisizlik kararları ile mahkeme davadan elini çekmiş olsa da söz konusu kararlar davanın esasını çözmeyip, davacı bu kararların kesinleşmesinden itibaren iki hafta içinde görevli veya yetkili mahkemeye başvurarak davaya kaldığı yerden devam olunmasını sağlayabilmektedir (HMK m. 20).
Ne var ki HMK’nın 331/2. maddesi ile görevli ve yetkili mahkemede yargılamaya devam edilmesi hâlinde ilk kararı veren mahkemedeki yargılama için ayrıca bir yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmolunması gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır. Çünkü usule ilişkin nihai kararla davanın esası hakkında herhangi bir karar verilmediğinden davanın sonunda hangi tarafın haklı, hangi tarafın haksız olduğu tespit edilemez. Ancak “yargılama giderlerinin, kural olarak aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilmesi” gerektiğine ilişkin HMK’nın 326. maddesi ve “yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği; yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümünün hüküm altında gösterileceği; hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi tarafın ödeyeceği, miktarı ve dökümü ile bu giderlerin hangi tarafa yükletileceğinin, mahkemece ilamın altına yazılması” gerektiğine ilişkin HMK’nın 332. maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde henüz yargılamayı sona erdirmeyen görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararları üzerine yetkili mahkemede davaya devam edildiği hâllerde uyuşmazlığın esası hakkında verilecek nihai kararda haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin hüküm altına alınması yerinde olacaktır.
Öte yandan, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkemenin dosya üzerinden bu durumu tespit ederek davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edeceği de maddede belirtilen diğer bir husustur.
Tüm bu nedenlerle mahkemece verilen kararda dairemizce de usul ve esas yönünden hukuka aykırı bir yön bulunmadığından davalı vekilinin istinafı yerinde görülmemiştir.
Her ne kadar mahkemece icra inkar talebinin kabulüne karar verilmiş ise de itirazın iptâli davalarında borçlunun icra inkâr tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için İİK’nın 67/II. maddesi gereğince borçlunun itirazında haksız ve alacağın likid olması gerekir. Somut olayda, alacağın varlığı yapılan yargılama ile belirlenebileceğinden, bu nedenle alacak likit olmadığından icra inkar tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değilse de bu husus davalı vekili tarafından istinaf edilmediğinden dairemizce sadece eleştirilmekle yetinilmiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı yönünden istinaf karar harcı olan 4.918,56 TL’den peşin alınan 1.229,64 TL’nin mahsubu ile kalan 3.688,92 TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeni ile davalı tarafından yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 09.09.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.