Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1304 E. 2022/800 K. 25.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/1304
KARAR NO : 2022/800

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/1359
KARAR NO : 2018/1114
DAVA TARİHİ : 21.11.2016
KARAR TARİHİ : 05.11.2018
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Menfi Tespit-İstirdat
KARAR TARİHİ : 25.04.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 29.04.2022

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.11.2018 tarih ve 2016/1359 Esas, 2018/1114 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirketin İzmir Torbalı’da restoran ve kafe işletmesi açmak üzere bir yer kiraladığını, bu yerin bazı işlerini yapmak üzere davalı … ile anlaştığını, sözleşmeye davalı …’in de kefil olarak imza attığını, yapılacak işler karşılığında davacı tarafından … 1. Sanayi Sitesi Şubesi’ne ait 30.11.2016 vade tarihli 50.000,00 TL bedelli 0003605 nolu 1 adet çekin davalıya verildiğini, ancak davalının edimlerini yerine getirmediğini, verilen ek süreye rağmen yapılacak imalatların tamamlanmadığını, davacının işin görüleceği inancıyla verdiği çekin vade tarihinin çok yaklaştığını, süresinde yapılmayan işin ikinci kez ödenen bedel karşılığı müvekkili tarafından yaptırıldığını, davalının çeki tahsil etmesi halinde zarara uğrayacağını ileri sürerek, davacının bu çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı … vekili, müvekkilinin dava dilekçesinde belirtilen yapım işleri ile hiçbir ilgisinin olmadığını, diğer davalı ile de bu işte bir ortaklığının bulunmadığını, müvekkilinin bu sözleşmeye zorla kefil yapıldığını, müvekkilinin tahsil edilen çekle doğrudan ilgisinin olmadığını, müvekkilinin bildiği kadarıyla sözleşmeyle ilgili yapım işlerinin büyük bir kısmının bitirildiğini, ancak davacı şirketin iş yeri ruhsatı almada sorunlar yaşadığını, müvekkilinin sözleşmeye adi kefil olarak sözleşmeye imza attığını, sözlemede müteselsil kefil olduğunu ifade eden bir ibarenin mevcut olmadığını, Borçlar Kanunu’nun 583. maddesinde “Kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır” denildiğini, ancak sözleşmede bu şartların mevcut olmadığını, davalının sözleşmede yer alan imzası nedeniyle herhangi bir sorumluluğunun olmadığını, ayrıca Borçlar Kanunu’nun 584. maddesi uyarınca “Eşlerden biri Mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça ve yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir” denilmesi dikkate alındığında müvekkilinin kefil olarak sözleşmeye imza atmadan önce eşinin bu konuda rızasını da almadığını, dolayısıyla adi kefil sıfatı ile attığı imzanın bir geçerliliğinin bulunmadığını belirterek, davalı … açısından davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, müvekkilinin … Cafe’nin, anahtar teslim inşaat dekorasyon işlerini taşeron olarak yaptığını, davacı ile kafenin tadilatı konusunda anlaştığını, müvekkilinin bu işi yapmak istemediğini, ancak alt taşeron olması ve tehditlerle oluşturulan korku atmosferi nedeniyle sözleşmeyi imzaladığını, yerin müvekkiline boş bir şekilde teslim edildiğini, tadilata başlamak için ruhsat gerektiğini, ancak davacı şirketin ruhsat işleri ile ilgilenmemesi nedeniyle tadilata başlayamadığını, ruhsat alındıktan sonraki aşamada sözleşmedeki işlerin yanında bir kısım işlerin yapıldığını, yapılan işlerin 50.000,00 TL’ye yapılamayacağını, daha büyük bedeller gerektiğini, dava konusu çekin yapılan işlerin doğrudan karşılığını oluşturmadığını, davalı tarafından iş fazlasıyla yapılmış olduğunu belirterek, haksız ve kötüniyetli açılan davanın reddine, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, “…sözleşme tarihinin 17/06/2016 olduğu, davalı …’in tacir olduğunu gösterir herhangi bir belge ve delilin dosya da olmadığı belirlenmiş, sözleşme tarihi itibariyle …’in kefaletinin TBK Md. 583’de gösterilen koşullara uygun şekilde doğduğunu gösterir bir husus tespit edilememiştir. Zira davalı …’in tacir olmaması halinde madde hükmüne göre kefilin sorumlu olacağı azami miktarın ve kefalet tarihinin gösterilmesi gerektiği, müteselsil kefil olunmasını gerektirir herhangi bir beyanın sözleşme adlı belgede gösterilmediği, ayrıca TBK Md. 584 uyarınca eş rızasının alındığını gösterir herhangi bir belgenin veya delilin dosya içinde olmadığı, bu yönüyle davalı … yönünden kefalet koşulları oluşmadığından davanın reddi gerektiği görülmüştür.
Davalı … yönünden ise, yukarıda açıklandığı üzere sözleşmede gösterilen edimlerin yerine getirilmediği ve tamamlanmadığı iddiasının ispatı ile birlikte edimlerin niteliği dikkate alındığında davacının sözleşme gereğince üstlendiği ruhsat alınması işlemini yerine getirdiği, buna rağmen işlemlerin yapılmadığı hususunun ispatı yönünden bu edimin yerine getirildiğini gösterir herhangi bir belge ve delilin dosya içinde olmadığı anlaşılmıştır. Zira bu nevi bir kaydın keşif yapılmasına gerek olmaksızın öncelikli olarak davalı tarafça dosyaya sunulabilmesi söz konusu olup, bu belge dosyaya sunulmamıştır. Bu edimin yerine getirildiğini gösterir belge dosyaya sunulmadığından Mahkememizce sözleşmede davalı tarafın üstlendiği edimin yerine getirilmediği iddiasının incelenmesine gerek olmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan hususlar dikkate alındığında davacı tarafça davalı tarafa verildiği beyan edilen çek yönünden borçlu olmadığının tespiti istemi ile her ne kadar iş bu dava açılmış ise de, davalı … yönünden dayanılan sözleşmedeki hususlar, edimlerin yerine getirilmesindeki sıralama ve buna göre davacının öncelikli olarak kendi ediminin yerine getirdiğine dair hususun ispatlanamadığı, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiği, davalı … yönünden açıklanan nedenle davanın reddine…” şeklindeki gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Sözleşmede ruhsattan önce ve ruhsattan sonra yapılacak işler belirlenmiş olup, mahkemece tüm işlerin ruhsata bağlı olarak yapılacağı kabulünün doğru olmadığını, işyeri ruhsatının Torbalı Belediyesi’nden sorulabileceğini, dava konusu çekin davalıya iş karşılığı verildiğinin sabit olduğunu, çek bedelinin müvekkili şirketin ortağı tarafından ödenmek zorunda kalındığını, davalının çek karşılığı üstlendiği işi yapıp teslim ettiğini ispatlamak zorunda olduğunu, ispat yükünün davacıya yüklenmesinin yerinde olmadığını, dosyaya yapılmayan işlerin başka kişilere yaptırıldığına dair fatura, sevk irsaliyesi ve belge sunduklarını, TTK’nın 7. maddesi gereğince davalı … tarafından verilen kefaletin müteselsil kefalet sayılması gerektiğini, dava konusu alacağın tek alacak olduğunu, her bir davalı için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olmadığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararın kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı … vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; mahkemece verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğunu, çek veya senet nedeniyle borçlu olmadığını iddia eden kişinin bu iddiasını yazılı delil ile kanıtlaması gerektiğini, mahkemece 10.07.2017 tarihinde verilen kesin süre içerisinde davacı tarafından sadece sözleşmenin dosyaya sunulduğunu, iddiasının ispata yarar başkaca bir delil sunulmadığını, her iki davalı hakkında verilen ret kararının gerekçelerinin farklı olması nedeniyle iki ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davacı vekilinin istinafının reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit-istirdat isteğine ilişkindir.
Davalılar vekilleri davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle istinaf edilmiştir.
İİK’nın 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davasında amaç, bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yöneliktir. Başka bir deyişle hukuki bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukuki ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonrada ileri sürülebilir.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.
TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Somut olaya gelince; taraflar arasında 17.06.2016 tarihinde düzenlenen sözleşme ile eser sözleşmesi ilişkisinin kurulduğu, dava konusu çekin iş bedeli karşılığı olarak davalı tarafa verildiği ve çek bedelinin yargılama aşamasında olmak üzere 30.11.2016 tarihinde … isimli kişiye ödendiği tartışmasızdır.
Nitekim bu nedenle davacı vekili 11.07.2017 tarihli dilekçesi ile çek bedelinin ödenmek durumunda kalınması nedeniyle davaya istirdat olarak devam etmek istediklerini beyan etmiştir.
Davacı vekili, sözleşme konusu işin davalı yüklenici tarafından süresinde ifa edilmemesi nedeniyle müvekkilinin işi başka kişilere yaptırdığını belirterek eldeki davayı açmış ise de delil olarak eser sözleşmesi, dava konusu çek, işletme ruhsatı ve tanık beyanına dayanmış, 10.07.2017 tarihinde verilen kesin süre içerisinde tanıklarını bildirmemiş, ayrıca işin üçüncü kişilere yaptırıldığına ilişkin fatura, sevk irsaliyesi ve bir kısım belge sunmuş, dosyaya yansıyan beyanları ile de işin üçüncü kişiler tarafından tamamlandığını, iş yeri açma ruhsatının alındığını, mahallinde keşif yapılması halinde eksik bırakılan işlerin saptanmasının mümkün olmadığını belirtmiştir.
Her ne kadar mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş ise de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddeleri uyarınca taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Yine, gerek doktrinde gerekse Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere; ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kişiye düşer. Taraflar arasında geçerli bir eser sözleşmesi ilişkisi kurulması durumunda işi üstlenen yüklenicinin işe hiç başlamadığı ya da işi terk ederek yarım bıraktığı iş sahibi tarafından yasal delillerle kanıtlanmadıkça sözleşmeye uygun olarak gerçekleştirilen imalatın bu işi üstlenmiş olan yüklenici tarafından yapılmış olduğunun karine olarak kabul edilmesi gerekir.
Eldeki davada da davacı tarafından sunulan fatura ve sevk irsaliyelerinin her zaman düzenlenmesi mümkün olup, işin eksik bırakıldığına dair yasal olarak yapılmış tespit, tanık beyanı, eksik ve ayıp ihtarı gibi delillerle kanıtlanmış olmadığından verilen karar sonuç itibarıyla doğru olduğu gibi, davalı … yönünden geçerli kefalet ilişkisi kurulmadığından bu davalı hakkında verilen kararda da bir isabetsizlik görülmemiş, davacı vekilinin istinafının kararın gerekçesi yönünden kabulü gerekmiştir.
HMK’nın 353/(1)-b-2 maddesinde, “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise, düzelterek yeniden esas hakkında…” duruşma yapılmadan karar verileceği hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, talebin ve istinaf sebeplerinin niteliğine göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-2. maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, yeniden talep hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun KABULÜ ile,
2-İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.11.2018 tarih ve 2016/1359 Esas, 2018/1114 Karar sayılı kararının, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
4-Verilen karar gereğince alınması gerekli 80,70 TL karar ve ilam harcının, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 853,88 TL harçtan mahsubu ile kalan 773,18 TL harcın istek halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı … tarafından yargılama aşamasında yapılan 4,60 TL vekalet harcı, 25,00 TL tebligat giderinden oluşan toplam 29,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
7-Davalı … tarafından yargılama aşamasında yapılan 4,60 TL vekalet harcından oluşan yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
8-Davalı … kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 5.850,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
9-Davalı … kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 5.850,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
10-Davacı vekilinin istinafının kabulüne karar verilmiş olması nedeniyle, davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf peşin karar harcının istek halinde davacıya geri verilmesine,
11-Davacı vekilinin istinafının kabulüne karar verilmiş olması nedeniyle, davacı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcından oluşan istinaf yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
12-HMK’nın 333/(1) maddesi uyarınca, davacı tarafından yatırılan artan gider avansının davacıya; artan delil-gider avansının davalılara geri verilmesine,
13-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere 25.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.