Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1247 E. 2022/606 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
22. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/1247
KARAR NO : 2022/606

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/1401
KARAR NO : 2019/509
DAVA TARİHİ : 01.12.2016
KARAR TARİHİ : 18.04.2019
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 25.03.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 25.03.2022

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.04.2019 tarih 2016/1401 E – 2019/509 K sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, raportör üye tarafından düzenlenen rapor dinlenip ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında yapmış oldukları 24.04.2014 tarihli sözleşme ile “saha beton döküm işçiliği, bordür döşeme işçiliği ve kanal döşeme işçiliği”ne karşılık 19.000,00 TL + KDV olmak üzere anlaştıklarını, müvekkili tarafından işlerin şartnameye uygun olarak süresinde yerine getirilerek teslim edildiğini, ancak davalı tarafından herhangi bir ödeme yapılmadığını, Bornova 2. Noterliği’nin 13.01.2015 tarihli ihtarnamesine olumlu cevap alınamadığını, iddia edilen ayıpların ve eksikliklerin zeminin iyi sıkıştırılmamasından, iyi tesviye edilmemesinden ve kodlamaların hatalı yapılmasından kaynaklandığını, bunların sözleşmeye göre işverene ait yükümlülükler olduğunu, davalı tarafından yaptırılan Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/33 değişik iş sayılı dosyasında alınan raporda işin eksik ve ayıplı yapılmadığının, işçilikten kaynaklı bir durum olmadığının belirlendiğini ileri sürerek, 22.420,00 TL alacağın işin bitim süresi olan 24.05.2014 tarihinden itibaren ticari işlerde uygulanan reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
CEVAP :
Davalı vekili, davacı şirketin üstlendiği işi düzgün bir şekilde tamamlamadığını, işlerin eksik ve ayıplı yapıldığını, hatalı malzemeler ve hatalı işçilik neticesinde pek çok yerde çökmeler ve su birikintisine yol açan zemin hataları olduğunu, halen daha fatura tanzim edilmediğini, fatura tanzim edilmeden KDV dahil alacak talep edilemeyeceğini, işin ayıpsız yapıldığı düşünülse bile 24.04.2014 tarihli sözleşmeden de anlaşılacağı üzere işin toplam bedelinin 19.000,00 + KDV olmadığını, bu kısmın üzerinin taraflarca çizildiğini, iş bedelinin çok büyük bir kısmının davacıya ödendiğini, ancak buna ilişkin şimdilik sadece 16.07.2014 tarihli 241 makbuz numaralı 3.000,00 TL bedelli para makbuzu ile 20.08.2014 tarihli 327 makbuz numaralı 500,00 TL bedelli para makbuzunun temin edildiğini, davacı tarafından saha beton dökümünde kullanılacak malzemenin “Befa sınıfı C25 katkısız” olarak taahhüt edilmesine rağmen farklı beton kullanıldığını, davacı tarafından verilen beton siparişi katkısız olmadığı için sahanın bozulduğunu, davacının dilekçesinde zeminin sıkıştırılması, tesviye edilmesi, kodlamaların yapılması gibi hususların müvekkilinin yükümlülüğünde olduğunu belirtse de beton dökme ve saha betonlama işlerinin doğası gereği davacıya ait olduğunu, davacının sözleşme aşamasında toplam bedelin %30’unu avans ödemesi olarak aldığını kabul ve imza ettiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu sahada yaklaşık 40,00 m²’lik alanda meydana gelen çökmenin ve beton, bordür imalatlarının beton birleşim yerlerinde açılmalar ve saha betonunda yer yer ince kılcal çatlaklar olduğunun tespit edildiği, dava dosyasında beton irsaliye belgelerinin bulunmaması nedeniyle sözleşmede belirlenen beton sınıfının belirlenemediği, dava dosyasında sahada kullanılan beton malzeme ile ilgili olarak herhangi bir verinin ve belgenin sunulmadığı ve bilirkişi heyetinde taraflar arasındaki imzalanan sözleşmede yer aldığı üzere C25 betonu olup olmadığının bilirkişilere sunulan 18.05.2014 tarihli 169588 nolu faturadan anlaşılamadığı, davacı şirketin, davalı şirketten defterlere göre 7.670,00 TL alacağının olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 7.670,00 TL’nin 24.05.2014 tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; eksik/hatalı/ayıplı iş bedellerinin iddiaya konu alacaktan mahsup edilmemesinin hatalı olduğunu, ilk derece mahkemesince bilirkişi raporunda hesaplanan ayıplı-eksik işin düzeltilmesi için gerekecek olan en az 5.000,00 TL’nin iddiaya konu davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiğini, sözleşmede belirlenen sürenin hilafına geç teslim sebebiyle bedelde indirim yapılması taleplerinin dikkate alınmamasının hatalı olduğunu, her ne kadar daha evvel bir icra takibi mevcut ise de, bu davadan önce başlatılmış olan icra takibine vaki itirazlarının iptali için yasal süresi içerisinde dava açılmadığından ötürü, icra takip tarihi de temerrüt tarihi olarak esas alınamayacağından, faiz başlangıç tarihinin olsa olsa dava tarihi olabileceğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla 16.07.2014 tarihli 241 makbuz numaralı 3.000,00 TL bedelli para makbuzu ile 20.08.2014 tarihli 327 makbuz numaralı 500,00 TL bedelli para makbuzunun dikkate alınmamasının ve iddiaya konu alacaktan düşülmemesinin hatalı olduğunu, davacı tarafın bu ödeme makbuzlarına itirazda bulunmadığı gibi, herhangi bir itirazda ya da başka bir ticari ilişkiye ait olduğu gibi bir itirazda da bulunmadığını, davacı tarafın sözleşme aşamasında toplam bedelin %30’unu avans ödemesi olarak aldığını kabul ve imza ettiğini, davacı tarafın kendi imzası ile kabulünde olan %30’luk avans ödemesinin alacaktan mahsup edilmemesinin de hatalı olduğunu istinaf nedenleri olarak ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesi sunmamıştır.
GEREKÇE:
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek inceleme yapılmıştır.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli isteğine ilişkindir. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir.
6098 Sayılı TBK’nın 470. maddesi, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” hükmünü; aynı kanunun 471. maddesi,
“Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır.
Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken meslekî ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır.
Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Ancak, eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir.
Aksine âdet veya anlaşma olmadıkça yüklenici, eserin meydana getirilmesi için kullanılacak olan araç ve gereçleri kendisi sağlamak zorundadır.” hükmünü; aynı kanunun 479/1. maddesi ise; “İşsahibinin bedel ödeme borcu, eserin teslimi anında muaccel olur.” hükmünü düzenlemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 97. maddesi de, “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesini içermektedir.

TMK’nın 6. maddesi, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” hükmünü içermekte olup, taraflar iddialarını kanıtlamakla yükümlüdür.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre fatura emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (229. md.). Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami “yedi gün” içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır (231/5. md.). 6102 sayılı TTK’da da fatura konusunda hükümler vardır. Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.” (6102 Sayılı TTK 21/1) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (6102 Sayılı TTK 21/2).
Faturanın delil olması ile ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddeye göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdî ilişkinin yazılı delillerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222. maddeye bakmak gerekir. Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar. Faturayı teslim aldıktan sonra süresi içinde itiraz ve iade etmeyerek ticari defterlerine kaydeden kimse, bu faturanın mal veya hizmet aldığı için geçerli bir sözleşme ilişkisine göre düzenlendiğini kabul etmiş sayılır ve fatura nedeniyle mal veya hizmet almadığını, bu faturadan dolayı borçlu olmadığını yazılı veya kesin delillerle ispatlaması gerekir.
Faturanın onu teslim alan kişiyi borç altına sokabilmesi için taraflar arasında borç doğurucu bir ilişkinin varlığı ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerekir. Borç münasebeti olmaksızın düzenlenen ve muhatap tarafından her nasılsa teslim alınan faturaya sekiz günde itiraz edilmemiş olması onu borç altına sokmaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1978/11-1147).
Somut olayda; taraflar arasında 24.04.2014 tarihli eser sözleşmesi ile “Saha Beton Döküm İşçiliği, Bordür Döşeme ve Kanal Döşeme İşçiliği” konusunda saha beton dökümü işçiliği için m²’si 2,50 TL’den 5100 m² için 12.750,00 TL + KDV, bordür yapımı ve kanal yapımı işçiliği için 490 metre karşılığı 6.250,00 TL olmak üzere toplam 19.000,00 TL + KDV bedel üzerinden anlaşma sağlanmıştır. Ödemenin %30’unun avans, bakiyenin ise iş bitiminde ödeneceği kararlaştırılmıştır.
Mahkemece alınan 21.09.2018 tarihli bilirkişi heyeti raporunda vaziyet planına göre otopark alanı olarak ayrılan bölümün yaklaşık 40 m²’lik bölümünde yaklaşık 30 cm boyutunda çökmeye bağlı deformasyon olduğu, saha betonunda yer yer kılcal çatlaklar olduğu, beton bordür imalatlarının beton birleşim yerlerinde açılmalar olduğu ve yer yer kanal ızgaralarında kaymalar olduğu tespit edilmiştir. Bilirkişi tarafından bu ayıpların yeterli bypass malzemesi ile zeminde sıklaştırma yapılmaması nedeniyle oluştuğu kanaatine varıldığı, söz konusu alanda gerekli tesviye işleri, dolgu işleri, dolgunun sıklaştırılması, çelik donatı, kalıp vs işlerin sorumluluğunun işverene ait olduğu belirtilmiştir.
Mahkemece şirket defterleri üzerinde inceleme gerçekleştirilerek 15.08.2014 tarihli 7.670,00 TL bedelli faturadan kaynaklı davacının alacaklı olduğu kabul edilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmiştir. Davacı ve davalı şirketlerin defter kayıtları usulüne uygun tutulmasına rağmen kayıtlar birbirini teyit etmediğinden sadece davacı şirket defteri esas alınarak hüküm kurulması doğru değildir.
O halde mahkemece, inşaat bilirkişisinden ek rapor alınarak ve taraflar arasında imzalanan 24.04.2014 tarihli sözleşmede kararlaştırılan şartlar dikkate alınarak, davacı tarafından sözleşme kapsamında gerçekleştirilen imalatların bedeli hesaplatılmak suretiyle yüklenicinin hakkettiği iş bedeli bulunmalı, kanıtlanan ödemeler mahsup edilerek yüklenicinin alacağı saptanmalıdır.
Bu durumda, ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle, istinaf istemine konu karara yönelik denetim yapılması mümkün değildir. O halde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.04.2019 tarih 2016/1401 E – 2019/509 K sayılı kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan 130,98 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine,
5-İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde dikkate alınmasına,
6-HMK’nın 359/4. maddesi gereğince, temyizi kabil olmayan kararın ilk derece mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere 25.03.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.