Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2022/610 E. 2023/685 K. 04.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2022/582
KARAR NO : 2023/686

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO :2019/530
KARAR NO :2022/66
KARAR TARİHİ :26/01/2022

DAVA : İtirazın İptali (Elektrik Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR YAZIM TARİHİ : 04/04/2023

İSTEM :Davacı, davalı-borçlu ile arasında Elektrik Enerjisi Satışına İlişkin Perakende Satış Sözleşmesi-abonelik sözleşmesi imzalandığını, davalı-borçlunun, 23.09.2013 tarihinde kurulmuş olan sözleşme gereği … Mh. … Sk. No:.. Urla /İzmir adresindeki ticarethaneye ait aboneliğine bağlı olarak elektrik kullandığını, ancak 23.03.2016 vade tarihli 9.040,50 TL bedelli faturasını ödemediğini, bu nedenle ödenmeyen fatura alacağının tahsilini teminen davalı-borçlu hakkında; sözleşme hükümlerine dayalı olarak Urla İcra Müdürlüğünün 2016/710 E. sayılı dosyasında 06.05.2016 tarihinde sözleşme gereği fatura bedelleri ve ferileri toplamı 9.259,55 TL takip çıkışı ile icra takibine geçildiğini, borçlunun haksız ve kötü niyetli itirazı nedeniyle icra takibinin durduğunu, davalı-borçlu tarafından kurum hesabına haricen 6.750,00 TL ödeme yapıldığını, ancak başkaca bir ödeme olmadığını, bu nedenle davalı-borçlunun bakiye borç üzerinden itirazının iptali istemiştir.
CEVAP :Davalı davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ : İlk derece mahkemesi davanın reddine karar vermiştir.
İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN :Davacı istinaf talebinde bulunmuştur.
BİLDİRİLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :Davacı, taraflar arasında düzenlenen ve cari olan sözleşme hükmünün 8. maddesinde açıkça cayma bedeli alınacağının düzenlendiğini, fatura altı bildirimi ile sözleşme hükmünün tek taraflı değiştirilemeyeceğini, davalı hakkında açılan icra takibine sunduğu itiraz dilekçesinde veya dosyaya sunduğu savunmasında da bu konuda bir iddiası, beyanı veya ispata dair sunduğu delilinin bulunmadığını, gerekçede de belirtildiği gibi davalının taahhütte bulunduğu 3 yıl içinde ikili anlaşmanın yürürlükte kaldığı tüm süre olan 20 ay boyunca taahhüt ve cayma şartı yoktur şeklinde faturaların düzenlenmesi nedeniyle feragat ettiğinin kabulünün hukuka uygun ve yerinde olmadığını, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE : İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen ilk derece mahkemesi kararı hakkında 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
İlk derece mahkemesince, taraflar arasında sözleşmenin devam ettiği 06/02/2014-31/12/2015 tarihleri arasındaki dönemde düzenlenen ve davalı adına tahakkuk ettirilen 20 adet faturanın sol alt köşesinde “taahhüt:yoktur”, “cayma şartı:yoktur” şeklinde kayıt bulunduğu, bu halde davacının sözleşmedeki taahhüt ve cayma koşulundan tek taraflı olarak açıkça feragat ettiğinin kabulü gerektiği, bu nedenle davacının davalıdan cayma bedeli adı altında talepte bulunamayacağı, gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş olup, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Dava konu uyuşmazlığın çözümü için, davacı tarafça düzenlenen faturaların sol alt köşesinde “Taahhüt:Yoktur, Cayma Şartı:Yoktur” ibaresinin, 06/06/2014 tarihli anlaşma uyarınca davacının faturalara yansıttığı indirim bedellerini davalıdan talep etme hakkından feragat etme sonucunu doğurup doğurmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
06/06/2014 tarihli sözleşmenin 8.maddesinde “sözleşmenin müşteri tarafından sözleşme süresinin bitiminden önce fesh edilmesinden önce müşteri fesih tarihine kadar tedarikçi tarafından kendisine yapılan indirim tutarları toplamını cezai şart olarak fesih tarihinde defaten ödemeyi kabul ve taahhüt eder…” hükmü düzenlenmiştir.
Davacı-tedarikçi ve davalı-alıcı arasındaki açık sözleşme hükmü dikkate alındığında ve özellikle davacının sözleşme uyarınca indirimli fatura düzenlemiş olması ve davalının sözleşme süresi bitmeden sözleşmeyi feshetmiş olması itibariyle davacı tarafça düzenlenen faturalarda matbu olarak “Taahhüt:Yoktur, Cayma Şartı:Yoktur” ibaresinin bulunmasının, davacının indirim bedellerini sözleşme hükmüne dayalı olarak “cezai şart” adı altında talep etme hakkından feragat ettiği anlamına geldiğinin kabulüne hukuken olanak bulunmamaktadır.
Davacı taraf, dava dilekçesinde davalının kurum hesabına davaya konu icra takip borcu nedeniyle haricen 6.750,00 TL ödediğini ileri sürmüş, ancak bu ödemenin hangi tarihte yapıldığını belirtmemiştir. Bu durumda davalı tarafça yapılan 6.750,00 TL ödeme miktarı dikkate alınarak itirazın iptali davasının sonuçlandırılması gerekeceğinden öncelikle izlenmesi gereken yönteme ilişkin olarak itirazın iptali davasının niteliğine özgü hususların açıklanması gerekmektedir.
Öncelikle belirtilmelidir ki; itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, bir eda davasıdır.
Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden davanın reddi hâlinde alacaklı borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü hâlinde borçlu da, alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.
Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek, borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.
Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK.) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.
Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK.m.67/1). Alacaklı, alacağının varlığını Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre caiz olan her türlü delil ile ispat edebilir. Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla burada, borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakılmaksızın, bütün itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.
Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamış iken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2004 gün, 2004/9-508 E., 2004/562 K, 30.03.2005 gün, 2005/19-200 E., 2005/210 K; 08.06.2005 gün, 2005/19-270 E., 2005/365 K, 18.04.2007 gün, 2007/19-159 E., 2007/220 K., 04.07.2007 gün ve 2007/13-453 E.,2007/453 K.; 09.02.2011 gün ve 2011/13-29 E., 2011/56 K sayılı kararları).
Sonuç itibariyle; icra takibinden sonra ve itirazın iptali davası açılmadan önce borçlu tarafından ödeme yapılması hâlinde, yapılan bu ödeme düşüldükten sonra kalan miktar üzerinden dava açılması gerekir. Dolayısıyla takipten sonra, ancak dava açılmadan önce yapılmış olan ödemeler yönünden dava açılmasında, davacı tarafın hukuki yararı bulunmamaktadır. Takipten sonra, ancak davadan önce yapılan kısmi ödeme miktarı bakımından dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığından dava reddedilse -veya kısmi ödeme miktarınca dava açılmasa- bile, kısmi ödemenin yapıldığı icra takibi kendi yasal prosedürü içerisinde devam edecek, hatta asıl borç kalksa bile faiz ve ferileri yönünden takip sürebilecek, salt bu nedenle icra dosyasının kapanmasından söz edilemeyecektir. Nitekim aynı ilke Hukuk Genel Kurulunun 23.05.2018 gün ve 2017/19-910 E. – 2018/1111 K., 12.11.2003 gün ve 2003/19-589 E. – 645 K., 19.10.2011 gün ve 2011/19-532 E. – 2011/640 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Takip tarihinden sonra yapılan ödemenin alacağın hangi bölümünden mahsubu gerektiği kanusunda TBK 100/1. madde hükmü gözetilmelidir. TBK 100/1. maddeye göre borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Bunun karşı anlamına göre borçlu faiz ve masrafları ödemede gecikmiş ve özellikle vadesinde borcu ödemediğinden temerrüt faizi işlemeye başlamış ise yapılan ödemelerin öncelikle masraf ve faizlerden mahsubu gerekir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı taraf 6.750,00 TL ödemenin hangi tarihte yapılmış olduğunu belirtmediğinden, mahkemece davacıya ödemenin hangi tarihte yapıldığı sorulmalı, ödeme tarihi tespit edildikten sonra, TBK 100/1 maddesi uyarınca ödeme tarihi itibariyle icra takip borcunun hesaplanması için bilirkişi raporu alınmalı, ödeme tarihi itibariyle sona eren faiz borcu ile faiz borcunu aşan ödeme varsa bu miktardaki ana para borcu için davacının dava açmakta hukuki yararının olmadığı dikkate alınmalı, bu arada dava tarihinden sonra yapılan ödemeler var ise, bu ödemelerin icra müdürlüğünce infaz sırasında dikkate alınması gerektiğinden bu husus hüküm fıkrasında belirtilerek hüküm tesisi yoluna gidilmelidir.
Anlatılan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya aykırı olduğundan davacının istinaf başvurusunun kabulüne, HMK 353/1-a.6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı;
1)Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/01/2022 tarih ve 2019/530 Esas – 2022/66 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2)Açıklanan eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3)İstinaf karar ve ilam harcının talebi halinde davacıya iadesine,
4)İstinaf kanun yolu yargılama giderlerinin, yeniden kurulacak hükümde gözetilmesine,
Dava dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/1-g maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 04/04/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.