Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2022/1793
KARAR NO : 2023/2018
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/05/2022
NUMARASI : 2020/660 E. 2022/366 K.
DAVA KONUSU : Menfi Tespit
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/11/2023
İSTEM:
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; 10/08/2020 tarihinde 31/01/2020-06/05/2020 tarihleri arasında faturalara ek olarak 41.684,00-TL ek tüketim bedeli adı altında fatura yansıtıldığını, yasal süresinde davalı kuruma giderek fatura itirazında bulunduğunu, pandemi döneminde Mart-Nisan-Mayıs aylarında fabrikanın kapalı olmasından dolayı tüketim yapmalarının imkansız olduğunu belirterek, 41.684,00-TL fatura bedelinin faizi ile beraber iptal edilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olduğundan davanın öncelikle usulden reddi gerektiğini, davacı taraf ile imzalanan 810000712512 numaralı sözleşme gereği davalı tarafın kullanımında olan 18081960 numaralı tesisata elektrik enerjisi temininin sağlandığını, bu tüketim sonucu enerji kullanım bedeli olarak hukuka uygun şekilde davacı tarafa bildirildiğini, 31/01/2020-06/05/2020 tarihleri arasında davalı aboneliğine ait sayaç arızalı olup, tüketim kaydı sağlılık olarak gerçekleşmediğini, bu nedenle, davalı abonenin kullandığı fakat faturalandırılmayan enerji miktarı yönünden ek tahakkuk yapıldığını ve faturalandırıldığını, Mart-Nisan-Mayıs aylarında işletmenin kapalı olduğundan bahisle tüketimin imkansız olduğu ve … tüketim endeksinin temel alınması gerektiği iddia edilmekteyse de bu iddianın kabulünün mümkün olmadığını, davacının ticarethane abone grubu üzerinden aboneliğinden kaynaklanan ve sayacın eksik tüketim kaydetmesi ile eksik faturalandırılan, davacı tarafın elektrik tüketimine ilişkin fatura borcunun mevcut olduğunu, su tüketiminin bulunmamasının elektrik tüketimi bulunmadığına delil teşkil edemeyeceğini, zira iki tüketimin birbirinden bağımsız olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte fabrikanın işletmenin kapalı olduğu varsayılsa dahi işletmede tüketime sebep olan elektronik cihazlar bulunduğu dikkate alınması gerektiğini, sayaç okuma işlemlerinden dağıtım şirketi sorumlu olup, taraflarına yöneltilmiş olan husumetin yerinde olmadığını, müvekkili şirketin dağıtım şirketi değil tedarik şirketi olduğunu, tahakkuk eden faturalardan kaynaklanan sözde zarardan müvekkili tedarik şirketinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, bu nedenlerle davanın öncelikle usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise davanın esastan reddine karar verilmesi talep etmiştir,
MAHKEME:
“…….Tüm dosya kapsamı, taraf iddia ve savunmaları ile bilirkişi görüşlerinin birlikte değerlendirilmesi neticesinde, kural olarak davalı elektrik dağıtım şirketinin kaçak veya eksik tüketim bulunduğunu ispat külfeti altındadır. Ek tahakkuk yapılan 31/01/2020 ve 06/05/2020 tarihleri aralığında ülkemiz genelinde pandemi tedbirleri nedeniyle sıklıkla sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı, sokağa çıkma yasağı uygulanan dönemler dışında da çoğunlukla evden çalışma, ücretsiz izin gibi uygulamalarla çalışma faaliyetlerinin sekteye uğramış olduğu bilinen bir gerçektir. Davacıya ait plastik geri dönüşüm tesisinde kullanılan ve işin esaslı unsurunu oluşturduğu anlaşılan plastik eritme makinesinin su tüketimi yapılmaksızın çalışmasının mümkün olmadığı makine mühendisi bilirkişi görüşü ile sabit olup, su tüketimi yapılmayan dönemde davacının elektrik tüketiminde bulunmasını gerektirir başkaca bir faaliyeti bulunduğu davalı tarafça iddia ve ispat edilmemiştir. Bilindiği üzere ek tahakkuk yapılmasında Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alınarak hak ve nefaset kurallarına uygun olarak kurulu güç, çalışma dönemi, vardiya sayısı, önceki tüketim kayıtları gibi hususlar dikkate alınarak ek tahakkuk yapılmaktadır. Somut olay yönünden davacıya ait tesisin koronavirüs pandemisi döneminde çalışmaya devam ettiğine dair dosya kapsamında bir delil bulunmadığı gibi davacının bu dönemlerde çalışma yapılmadığını destekler nitelikte su tüketim kayıtlarını sunduğu ve ayrıca kullanılan geri dönüşüm makinesinin su tüketimi yapılmaksızın çalışmasının mümkün olmadığının da bilirkişi görüşü ile sabit olduğu hususları birlikte dikkate alındığında davacı adına sayacın kayıt yapmadığı 12 günlük dönem için ek tahakkuk yapılması gerektiği halde tüm tespit dönemini kapsar şekilde ek tahakkuk faturası düzenlenmesinde hukuka uygunluk görülmediği anlaşıldığından davacının davasının kısmen kabulü ile dava konusu fatura yönünden 36.406,63-TL tutarda borçlu olmadığının tespitine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesi ile;
“1-Davanın KISMEN KABULÜ ile, davacının 10/08/2020 tarih ve IMG2020000108468 fatura nolu fatura yönünden 36.406,63-TL borçlu olmadığının tespitine, fazlasına dair istemin reddine,….” karar vermiştir.
BİLDİRİLEN İSTİNAF NEDENİ:
Davalı vekili, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu ve davanın öncelikle usulden reddinin gerektiğini, cevap dilekçesinde bu hususun dile getirildiğini fakat dikkate alınmadığını, davaya konu taleplerin zamanaşımına uğradığını, 18.05.2021 tarihli raporda bilirkişi tarafından yapılan hesaplama ile ek tahakkuk hesabında ve müvekkili kurum tarafından düzenlenen faturada hata olmadığını ve işlemlerin mevzuata uygun olduğunun teyit edildiğini, alınan ikinci raporda da, istikrarla aynı yönde görüş bildirildiğini, her iki raporun da hüküm aşamasında değerlendirme dışı bırakıldığını, kabul anlamına gelmemesi ile birlikte işletmenin kapalı olduğu varsayılsa dahi, işletmede tüketime sebep olan elektronik cihazlar bulunduğunun dikkate alınması gerektiğini, elektrik tüketimi için cihazın prize takılı olmasının yeterli olacağını, çalıştırılmasının gerekmediğini, dosyaya konu faturalandırma işleminden müvekkili tedarik şirketinin değil, dağıtım şirketinin sorumlu olduğunun görülmekte olduğunu, müvekkili şirketin dağıtım şirketi değil tedarik şirketi olup, müvekkili kurumun toptan yahut perakende satış faaliyeti göstermek dışında yetkisi veya görevi olmadığını, davalının iddiasını kabul anlamına gelmemekle birlikte sayacın yanık olması sebebiyle değiştirilmesi ve bu sebeple tahakkuk eden faturalardan kaynaklanan sözde zarardan müvekkilinin tedarik şirketinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığının anılan hükümlerden de anlaşılacağını ifade ederek öncelikle tehir-i icra isteminin kabulüne, istinaf başvurusunun kabulü ile İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/660 Esas ve 2022/366 Karar sayılı kararının istinaf incelemesi neticesinde kabul edilen kısım yönünden kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak talepler doğrultusunda davanın tümden reddine hükmedilmesine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Dava, kaçak elektrik tüketiminden kaynaklanan menfi tespit davasıdır.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen ilk derece mahkemesi kararı hakkında 6100 sayılı HMK’nun 355.maddesindeki düzenleme gereğince; istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık olup olmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Anayasanın 37. maddesine göre, “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz”.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’unun (HMK) 1. maddesine göre, “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.” 114/c maddesine göre, mahkemenin görevli olması dava şartıdır. 115. maddesine göre, “Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” Dolayısıyla görev konusunun, mahkemelerce her aşamada resen gözetilmesi gerekir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir.
Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
TTK 14.maddesinde “bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan vasıtaları ile halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek keyfiyeti ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.” denilmektedir.
Somut olayda davalı tüzel kişi tacir ise de,ilk derece mahkemesince yapılan araştırmalar kapsamında davacının esnaf odasına kayıtlı olduğu,vergi dairesinden gelen yazı cevabına göre de tacir statüsünde bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle davanın nispi ticari dava olarak kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi, davanın türü ve uyuşmazlığın niteliğine göre somut olayda mutlak ticari dava da söz konusu değildir. Bu sebeple uyuşmazlığın görüm ve çözüm yeri Asliye Hukuk Mahkemesidir.
Öyleyse, davayı yürütmekte Asliye Hukuk Mahkemelerin görevli olduğu belirgin olduğundan, görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın esasına girilerek karar verilmiş olması hukuka aykırı olup; HMK’nın 353/1-a,3 maddesi uyarınca davalı vekilinin sair istinaf itirazları incelenmeksizin istinaf başvurusunun kabul edilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1)Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.05.2022 tarih ve 2020/660 Esas – 2022/366 Karar sayılı kararının HMK’nin 353/1-a.3 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2)Asliye Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmek üzere dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3)Ödediği istinaf karar ve ilam harcının isteği halinde ilgilisine iadesine,
4)İstinaf kanun yolu yargılama giderlerinin, yeniden kurulacak hükümde gözetilmesine,
5)Artan istinaf gider avansının HMK’nin 333/1. maddesi uyarınca yatırana iadesine,
Dava dosyası üzerindn yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-g maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 21.11.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.