Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/588 E. 2022/932 K. 05.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/588
KARAR NO : 2022/932

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/11/2020
NUMARASI : 2017/267 ESAS – 2020/595 KARAR
DAVA KONUSU : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
KARAR YAZIM TARİHİ : 05.05.2022
İSTEM:
Davacılar vekili, davacılar murisi …’in 15.10.2014 tarihinde davalı bankadan kullandığı tarım destek kredisini teminen, diğer davalı sigorta şirketi nezdinde hayat sigortası sözleşmesinin bulunduğunu, kredi ödemeleri devam ederken 10.05.2016 tarihinde kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiğini, davacıların, murisinin ölümü nedeni ile davalı sigorta şirketinden sözleşme gereği vefat tazminatının ödenmesi için başvurduklarında; davacılar murisin poliçenin düzenlenmesinden önce 19.01.2015 tarihinde Multiple Myelom (İlik Kanseri) bulgusuna rastlandığı/tedavi gördüğü tespit edildiğinden mevcut olan hastalığını beyan etmediği gerekçesiyle ödeme yapmaktan imtina ettiklerini, talep edilen alacağın davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenen Hayat Sigorta Poliçesi ile sigorta örtüsü altına alındığından ve murisin Multiple Myelom (İlik Kanseri) tanısı konulmadığı, ödemeden imtina edilmeye çalışılan neden ile ölüm rizikosu arasında doğrudan illiyet bağının olmaması, murisin beyan yükümlülüğüne aykırı davranmadığını belirtmek suretiyle; sigortalı murisin kullanmış olduğu hayat sigortası garantisindeki 180.000,00 TL kredi borcundan dolayı yasal mirasçıları sıfatı ile tüm davacıların ve kefil sıfatı ile bulunan yasal mirasçı davacılardan …’in krediden kaynaklı davalı bankaya borçlu olmadığının tespitine, kredi borcunun davacılar tarafından ödenmek zorunda kalınması halinde ödenen paranın tamamının davalı bankadan istirdadına, bu talebinin kabul görmesi halinde toplam borcun sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:
Davalı … (banka) vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … AŞ (sigorta şirketi) vekili, husumet itirazında bulunarak, Hayat Sözleşmesi uyarınca, rizikonun gerçekleşmesi halinde de birinci derecede hak sahibi ve lehdar diğer davalı Banka olup, sigortalı varislerinin anılan sözleşme kapsamında doğrudan sigorta tazminatına hak kazanmalarının mümkün olmadığını, davacı mirasçıların tek başına dava açma haklarının bulunmadığını, müteveffa sigortalının poliçenin başlangıç tarihinden önce mevcut olan kanser hastalığını bildirmediğinden beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığı sabit olmakla, beyan edilmeyen hastalık ile vefat arasında doğrudan illiyet bağı mevcut olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
MAHKEME:
“… davacıların murisinin ölüm sebebinin ani kalp ve solunum durmasına bağlı olduğu, davalı tarafından iddia edilen hastalığı kesin tanı olmadığı, bu nedenle beyan yükümlülüğü yönünden davacıların murisinin herhangi bir usule aykırı hususun tespit edilmediği, sağlık birimlerinin kayıtları uyarınca ölüm sebebi Kardiyak Rahatsızlık olduğu belirlenmesine rağmen davalı … AŞ bu hususun aksini ispatlar başkaca bir kayıt veya delili dosyaya sunmadığı yargılama sırasında davacılar tarafından davalı banka nezdinde mevcut ve bilirkişiler tarafından hesaplanan kredi borcunun davalı bankaya ödendiği borcun kapatıldığı ve banka tarafından davalı … A.Ş nezdinde düzenlenen poliçe üzerindeki rehnin kaldırıldığı, buna ilişkin davalı banka tarafından verilen 17/11/2020 tarihli yazı yanıtının dosyada mevcut olduğu, bu durumda davacıların bankaya yatırılan bedel yönünden davalı bankanın halefi haline geldikleri ödemek durumunda kalınan bu bedel yönünden davalı … A.Ş nin beyan yükümlülüğünün doğru yerine getirildiği kabul edildiğinden kredi borcu yönünden düzenlenen poliçede gösterilen teminat nedeniyle yapılan ödemeden sorumlu olduğunun kabulü gerektiği bu nedenle davacıların ödediği 96.010,07 TL bedelin 09/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ve bu bedelin davacılara ödenmesi gerektiği anlaşılmış davalı … A.Ş yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği görülmüştür.
Tüm açıklamalara göre davanın …. Bankası A.Ş yönünden feragat nedeni ile reddine, davalı … A.Ş’den alacak isteminin kabulüne karar verilmesi gerektiği görülmüş aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
” gerekçesiyle,
“Davacılar murisinin kullandığı kredi nedeni ile davacılar için varlığı beyan edilen 180.000,00 TL borç nedeni ile davacıların davalı bankaya borçlu olmadıklarının tespitine ilişkin istemin ve davacılar tarafından davalı bankaya yapılan ödemenin istirdadına ilişkin istemin davalı … yönünden feragat nedeni ile REDDİNE,
Davanın terditli açıldığı gözetilerek davacıların halefiyet yolu ile taraf sıfatını kazandığı dikkate alınarak davalı … A.Ş’den alacak isteminin KABULÜNE,
Muris …’in davalı banka nezdinde kullandığı 14/10/2015 tarihli 51.000,00 TL kredi için davalı ….’ye davacılar tarafından ödenen ve davacıların halefiyet yolu ile alacaklı hale geldiği toplam 96.010,07 TL’den davalı sigorta şirketinin düzenlediği 39868983-0 nolu poliçe nedeni ile sorumlu olduğu kabul edilerek 09/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı … A.Ş’den alınarak davacılara ödenmesine, ” karar vermiştir.
BİLDİRİLEN İSTİNAF NEDENİ:
Davalı sigorta şirketi vekili, husumet itiraazında bulunarak, hayat sözleşmesi uyarınca, rizikonun gerçekleşmesi halinde de birinci derecede hak sahibi ve lehdar diğer davalı Banka olup, sigortalı varislerinin anılan sözleşme kapsamında doğrudan sigorta tazminatına hak kazanmalarının mümkün olmadığını, tıbbi yönden yapılan değerlendirmede bilirkişinin uzmanlık alanının kanser hastalığına ilişkin olmadığı, bilirkişinin uyuşmazlık konusuna dair hiçbir değerlendirme yapmadığı, redde dayanak teşkil eden tıbbi belgeden bahsetmediği gibi, buna dair bir inceleme yapmadığı, beyan yükümlülüğü konusunda yaptığı değerlendirmede böbrek yetmezliği hastalığını esas aldığı ancak somut uyuşmazlıkta ret nedeninin sigorta dönemi öncesinde mevcut olan kanser hastalığına dair şüphe bulgu ya da tanının varlığına ilişkin olduğu, kanser hastalığının ölüm nedeni olarak kabul edilen böbrek yetmezliği ve buna bağlı olarak gelişen kalp hastalıkları ile ilişkisi olduğu gözetilerek kanserin ölüme etkili hastalıklardan olup olmadığının TTK 1439/2. maddesi kapsamında belirlenmesi gerektiği ve emsal yargıtay kararları kapsamında da dosyanın Onkoloji alanında uzman bilirkişi tarafından incelenmesi gerektiğini, verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu davanın reddine karar verilmesi gerektiğini istinaf başvuru sebep ve gerekçeleri olarak ileri sürmüştür.
GEREKÇE:
Dava, hayat sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup; istinaf başvuru sebep ve gerekçeleri ile kamu düzeni kapsamında Daire önüne gelen uyuşmazlıklar dikkate alınmak sureti ile yapılan inceleme ve değerlendirme sonucu;
Davacılar murisi ile davalı sigorta şirketi arasında 14.10.2015 – 31.03.2016 ve 01.04.2016 – 31.03.2017 tarihleri arası döneme ilişkin 58.650,00TL bedelli hayat sigorta sözleşmesi düzenlenmiş; poliçenin düzenlenmesinden sonra, 10.05.2016 tarihinde davacılar yakını sigortalı vefat etmiştir.
Davacılar, davalıya müracaat etmiş, davalı, sigorta şirketi, davacılar murisinin poliçe tanziminden önce bulgusuna rastlandığı/tedavi gördüğü Multiple Myelom (İlik Kanseri) hastalığını bildirmeyip sözleşmenin kurulması sırasında beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığı, bu aykırılık nedeniyle de zararın teminat dışı kaldığı gerekçesiyle ödeme yapmaktan kaçınmıştır.
Davanın yasal dayanağı olan 6102 sayılı TTK’nin 1435. maddesi (6762 sayılı TTK’nin 1290. maddesi) ile sigorta sözleşmesinin kurulması sırasındaki sigortalının doğru bilgi verme (beyan) yükümlülüğü, “sigorta ettiren sözleşmenin yapılması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise, önemli kabul edilir. Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat edilinceye kadar önemli sayılır” denilmek suretiyle düzenlenmiş ve bu yükümlülüğün kapsamı belirlenmiştir.
Gerek TTK’nın 1435. maddesi ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi düzenlemesine göre; sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmenin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlüdür.
Sigorta sözleşmesinin kurulması sırasındaki beyan yükümlülüğüne uymamanın sonuçları ise, TTK’nın 1439. maddesinde “(1) Sigortacı için önemli olan bir husus bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olduğu takdirde, sigortacı 1440. maddede belirtilen süre içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının on gün içinde kabul edilmemesi hâlinde, sözleşmeden cayılmış kabul olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli sayılmaması durumu değiştirmez.” 1439/2. fıkrasında ise “rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sigorta ettirenin ihmali ile beyan yükümlülüğü ihlal edildiği takdirde, bu ihlal tazminatın veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek nitelikte ise, ihmalin derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlali ile gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa, sigortacının tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa, sigortacı ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini öder” şeklinde düzenlenmiştir.
Poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının, doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğinin ve sigortacının TTK’nin 1435 ve 1439. maddedeki hükümlerin uyugulanabilmesi için de sigortalının gizlediği iddia olunan hastalık ile riziko (ölüm) arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Anılan bu tespit ve değerlendirmenin yapılması da, tıbbi ve teknik bilgiyi gerektiren bir iştir.
Dosya kapsamından, Hayat Sigortası bilgilendirme formunda özel şart ve sigortaya ilişkin bilgiler kısmında “Sigorta öncesinden gelen kanser hastalığının teminat kapsamı dışında tutulduğunun” belirtildiği, davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenmiş poliçeye ilişkin sağlık beyan formunda murise teşhis edilmiş kanser hastalığı olup olmadığı, kanser şüphesi ile tetkik yaptırıp yaptırmadığı sorularına kendi el yazısı ile hayır cevabı verdiği ve imzaladığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davalı sigortacı, daha önce ön tanısı konulan Multiple Myelom (İlik Kanseri) rahatsızlığını davacılar murisinin poliçe tanzimi sırasında bildirmediğini ve ölümün de bu sebepten gerçekleştiğini belirterek zararın teminat dışı olduğunu savunmaktadır. Mahkeme tarafından hükme dayanak alınan bilirkişi raporuna göre; “25.03.2011 tarihinde hipertansiyon, 07.05.2012 tarihinde diyabet, 15.05.2014 tarihinde insüline bağlı diayebet, 15.01.2015 tarihinde böbrek yetmezliği, 09.05.2016 tarihinde KOAH tanılı sağlık kurulu raporunun düzenlendiği, 27.12.2016 tarihli uzman hekim notunda ise, hastaya Multiple Myelom kesin tanısının konulmadığı saptanmıştır. Hastanın ani gelişen kardiyak rahatsızlığı sonucu ölümün gerçekleştiği, kronik böbrek rahatsızlığı durumunun sözleşme tarihi olan 15.10.2014 tarihinden sonra 15.01.2015 tarihinde belirlendiği bu sebeple müteveffanın beyan yükümlülüğünü yerine getirmediğinin söylenemeyeceği kanaatine varıldığının” bildirildiği görülmektedir. Ancak hüküm yeterli araştırmaya ve incelemeye dayanmadığı gibi bilirkişi raporları da karar vermeye elverişli değildir. Gizlendiği ileri sürülen kanser hastalığı onkolog tabiplerin uzmanlık alanıyla ilgili bir hastalık olup, heyette yer alan doktor bilirkişi onkoloji uzmanı değildir. Eksik inceleme ile karar verilemez.
Bu halde mahkemece yapılacak iş; davacılar murisinin daha önce tedavi gördüğü hastanelerden, poliçe tarihinden öncesine ait tedavi evrakı ile hastanede ölmüş ise öldüğü hastaneden, hastane dışında ölmüş ise ilgili makamlardan ölüm nedenini gösterir ölüm belgesi ve epikriz raporları celp edilerek, davacılar murisinde poliçe tanziminden önce mevcut olduğu/bulgusuna rastlandığı iddia olunan kanser rahatsızlığı ve böbrek yetmezliği ile ölümü arasında illiyet bağı olup olmadığına ilişkin konusunda uzman onkolog, kardiyolog ve ürolog doktor bilirkişilerin yer aldığı yeni heyetten; önceki bilirkişi raporları arasındaki çelişkiler giderilerek ve tarafların bilirkişi raporlarına karşı yaptıkları itirazları karşılar tereddüde yer vermeyecek şekilde, ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alındıktan sonra, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri de değerlendirilerek sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Bununla birlikte alınacak raporda, ölüm nedeni ile davacılar murisinin poliçe öncesinde var olan ve tedavi gördüğü hastalığı/ hastalıkları arasında illiyet bağının olmadığı ve/veya kanser şüphesi ile tetkik yaptırmadığı veya herhangi bir tetkik sonrası kanser şüphesi bulgusuna rastlanılmadığının tespit edilmesi halinde, ölüme etki edecek nitelik taşıyan önceki kronik hastalıkların, riskin kapsamı konusunda değerlendirme yapma hakkı bulunan sigortacıya bildirilmesi gerektiği açıktır. TTK’nın 1439/2. maddesinde, sigortalının kasten ya da ihmali ile beyan yükümlülüğüne uymaması hallerinin, sigortacının tazminat sorumluluğunun son bulması, tazminattan indirim yapılması, proporsiyon hesabı ile tazminatın belirlenmesi şeklinde üç ayrı sonucu olduğu kabul edilmiştir. Sigortalının poliçeden önceki rahatsızlıklarını bildirmediği ve bu bildirmeme halinin kast derecesinde olduğu; bildirilmeyen hastalıkların sadece ölüme etki eden faktör olup doğrudan ölüm nedeni olmadığı (bağlantının bulunmadığı) durumda, ödenen prim ile ödenmesi gereken prim arasındaki orana göre (proporsiyon hesabıyla) tazminatın belirlenmesi, TTK’nun 1439/2. maddesi gereğidir.
Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında mahkemece; davacı murisinin, sigortacı için önemli sayılabilecek bir hususu bildirme yükümlülüğünü ihlali nedeniyle, TTK’nın 1439/2. maddesinin son cümlesindeki proporsiyon hesabıyla tazminatın belirlenmesi şartları da dikkate alınarak, bu hususun hükümde tartışılması, gerekli araştırmalar yapılıp, gerektiğinde bilirkişi raporu alınmasıyla oluşacak sonuca göre göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Bu çerçevede, yukarıda belirtilen, kuşku ve duraksamaya yer olmayacak şekilde yargılamanın sonuçlandırılabilmesi için, gereken deliller toplanmaksızın ve değerlendirmeler yapılmaksızın karar verilmiş olduğu belirgin olup, açıklanan eksiklikler ikmal edilerek sonuca ulaşılması için 6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-3 ve 6. maddeleri uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı;
1)Davalı sigorta şirketi vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.11.2020 tarih ve 2017/267 Esas – 2020/595 Karar sayılı kararının HMK’nin 353/1-a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2)Açıklanan eksikliklerin giderilmesi amacıyla davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3)Ödediği istinaf karar ilam harcının isteği halinde davalı sigorta şirketine iadesine,
4)İstinaf kanun yolu yargılama giderlerinin, yeniden kurulacak hükümde gözetilmesine, artan istinaf gider avansının HMK’nin 333/1. maddesi uyarınca davacıya iadesine,
Dava dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-g maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 05.05.2022 günü oybirliği ile karar verildi.