Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/279 E. 2021/315 K. 03.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İZMİR BAM 21. HUKUK DAİRESİ
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/279
KARAR NO : 2021/315

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22.12.2020
NUMARASI : 2020/546 Esas 2020/622 Karar
DAVANIN KONUSU : İstirdat (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR YAZIM TARİHİ : 03/03/2021

Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı dava vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İSTEM: Davacı, adresinde kain, sosyal tesislerde bulunan tesisat numarasına ait abonelik sözleşmesinin haksız fesih edildiğinin, feshin geçersizliğinin ve sözleşmenin halihazırda geçerli ve yürürlükte olduğunun tespiti ile, müvekkilinden fazla tahsil edilen ve davalıya ödenen fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak üzere önceki yıllardaki tüketim endeksleri mukayese edilerek hesaplanacak alacak tutarlarının şimdilik 15.000 TL olarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı, cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: Mahkemece,7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A. maddesi ve 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un 23. maddesi ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabulucuk Kanunu’na eklenen 18/A-2. maddesi uyarınca arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması nedeniyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A. ve 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2. maddeleri atfıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/2. ve 115/2. maddeleri uyarınca açılan davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN: Davacı istinaf talebinde bulunmuştur.
BİLDİRİLEN İSTİNAF SEBEPLERİ; İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Dava,perakende satış sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle geçerli olduğunun tespiti ile fazla tahsil edilen bedelin iadesi istemine ilişkin olup, mahkemece, 30.06.2020 tarih, 2020/1863-130 karar sayılı kararla, arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilinin istinaf talebinde bulunması üzerine dairemizin 14/10/2020 tarih ve 2020/1863 E., 2020/130 K. sayılı ilamı ile “………Somut olayda davanın İzmir 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/154 esasına kaydının yapıldığı, davanın harç ve gider avansının 01.10.2019 tarihli makbuz ile yatırıldığı, İzmir 20. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın ticari dava olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi ve kararın kesinleşmesi üzerine dosyanın İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiği, davacı vekilince 18.02.2020 tarihinde henüz ön inceleme duruşması yapılmadan önce arabuluculuk son tutanağının mahkemeye sunulduğu, her ne kadar arabulucuya başvurulmadan dava açıldığı ve davadan önce arabuluculuğa başvuru yapılması mutlak (tamamlanamaz) dava şartı ise de; taraflarca ileri sürülmeyen ve mahkemece nazara alınmayan bu eksiklik hükümden evvel giderilmiş olduğundan HMK’nun 115/3 maddesi karşısında davanın dava şartı yokluğundan reddedilemeyeceği halde davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, buna ilişkin davacı vekilinin istinaf nedenleri yerinde olduğundan istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına..” kesin olarak karar verilmiştir.
Dairemizin açıklanan kaldırma kararı üzerine İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesince dosyanın 2020/546 esasa kaydının yapıldığı, 16/10/2020 tarihinde tensip tutanağı düzenlenerek duruşmanın 22/12/2020 tarihine bırakıldığı, aynı tarihli duruşmada tarafların beyanları alındıktan sonra başkaca bir araştırma yapılmaksızın kaldırma kararı öncesi verilen usulden red kararının aynısının verildiği anlaşılmıştır. Mahkeme kararında özetle, dairemiz gerekçesinin yerinde olmadığı, kaldırılan kararın yerinde olduğu ve bu sebeple davanın yeniden dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.
Hemen belirtmek gerekir ki 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesinde, “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir.” hükmüne, aynı maddenin 1-a-4. bendinde ise, diğer dava şartlarına aykırılığın tespit edilmesi halinde, bölge adliye mahkemesi tarafından işin esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir. Uygulamada çıkan bazı tereddütlerin giderilmesi bakımından kanun koyucu tarafından kabul edilip 22.07.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı yasanın 39. maddesiyle değişik HMK’nın 362/1-g maddesinde bir kez daha “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar”ın kesin olduğu vurgulanmıştır.
Öte yandan, bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunda kesin nitelikteki dairemizin gönderme kararına karşı maddi hataya dayandığından bahisle düzeltme ya da bu karara karşı ilk derece mahkemesince direnilebileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Somut olayda, ilk derece mahkemesi tarafından, yukarıda içeriği açıklandığı üzere dairemizin kaldırma kararına karşı Anayasa ve yasalar ile usul hukuku hükümlerine aykırı şekilde direnme hakkı olmadığı halde, üst derece mahkemesi kararının hatalı olduğu belirtilerek ve dairemizin kaldırma kararındaki hususların hiç birisi yerine getirilmeyerek, bir nevi eylemli direnme mahiyetinde hüküm kurulmuştur.
Anayasa’nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bir hukuk devletinde uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin mahkeme kararlarının bağlayıcı olmaması düşünülemez. Nitekim Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında, yasama ve yürütüme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları ifade edilmiştir.
Ayrıca Anayasa’nın 36. maddesi adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır. Bu hakkın unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme hakkını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır.
Nitekim Anayasa’nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin hukuk sitemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilmez bir görev ifade eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez. Hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil, bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması ve mahkeme kararlarının gecikmeksizin uygulanmasıyla sağlanabilir (Anayasa Mahkemesi, 2014/149E.,2014/151K.).
O halde ilk derece mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin kararın istinaf incelemesi sonucunda, dairemizce kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verildiği, bu karara karşı yerel mahkemenin direnme veya dosyayı iade hakkı bulunmadığı ve kaldırma kararına uygun olarak olarak usuli işlemleri yerine getirmesi, ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar vermesi gerektiği halde dairemizce kanundan kaynaklanan yetkiye istinaden kesin olarak verilen kaldırma kararında açıklandığı üzere gerekli araştırma ve incelemenin yapılarak işin esası hakkında bir karar verilmesi, görev ya da yetki kargaşasına neden olabilecek bu tür davranışlardan kaçınılması, dosyanın gereksiz yere sürüncemede kalmasına neden olunmaması, bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali ve hakimin hukuki sorumluluğunu doğuracağının bilinmesi gerektiği sabit iken, ilk derece mahkemesince fiili direnme anlamına gelecek şekilde yazılı biçimde karar verilerek dosyanın dairemize gönderilmesi doğru olmamış ve verilen kararın HMK’nın 353/1-a,4. maddesi gereğince yeniden kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/12/2020 tarih ve 2020/546 E. ve 2020/622 K. sayılı kararının HMK’nın 353/1-a.4 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın MAHALLİNE İADESİNE,
3-Davacıdan tahsil edilen istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
4-İstinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda değerlendirilmesine,
5-Duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 353/1-a ve 362/1-g maddeleri gereğince KESİN olarak 03.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.