Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/92 E. 2023/184 K. 08.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/92
KARAR NO : 2023/184

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/11/2022 (Dava) – 17/11/2022 (Karar)
NUMARASI : 2022/898 Esas – 2022/926 Karar
DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
BAM KARAR TARİHİ : 08/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/02/2023

İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/11/2022 tarih ve 2022/898 Esas – 2022/926 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili 2022/507 esas sayılı dosyadaki dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin 1953 yılı içinde, şirket ana sözleşmesinin 7. maddesi gereğince 1000 adet A serisi kurucu hisse senedi çıkardığını ve kurucularının sahip olduğu her 10 hisseye karşılık 1 kurucu hisse senedi verildiğini, verilen bu hisse senetlerinin 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 414. maddesi gereğince şirket yönetim kurulunun 30.09.1986 tarih ve 915 sayılı kararıyla kurucu hisse senetleri ile değiştirildiğini ve şirket defterine işlendiğini, 1000 adet kurucu intifa hissesinden 50 adedinin davacıya ait olduğunu, 2003, 2004 ve 2007 yıllarında kurucu hisse senetlerine bağlı olarak ödeme yapıldıktan sonra bir daha ödeme yapılmadığını, kurucu hisse senedi sahiplerinin haklarının 6762 sayılı TTK’nun 298., 6102 sayılı TTK’nun 348. maddeleri ile özel olarak korunduğunu, davalı tarafa keşide ettikleri 16/02/2022 tarihli ihtarname ile ödenmemiş bulunulan kar paylarının ticari faiziyle birlikte ödenmesini, ortaklara dağıtılmayarak sermayeye eklenen kar payları için ortaklara verilen bedelsiz hisselerin de dahil edilerek, ortaklık payını gösterir hisse senedi veyahut ilmuhaber düzenlenerek verilmesini, kurucu hisse senetlerini ve dağıtılmayan kardan kaynaklı diğer hakların bedeli karşılığı davalıya devretmek istediklerini bildirdiklerini, ihtarnamenin davalıya tebliğ edilmiş olmasına rağmen davalı tarafından cevap verilmediğini, 6102 sayılı TTK’nun 140.maddesinde intifa senedi sahiplerinin hak ve korunmalarına ilişkin hüküm bulunduğunu, dava konusu kurucu hisse senetlerinin nama yazılı olup davalı şirketin defter ve kayıtlarında sahiplerinin kimler olduğunun açıkça belli olduğunu, buna rağmen müvekkiline herhangi bir tebligat yapılmadığını, kurucu intifa senetleri ile şirket arasındaki ilişkinin Yargıtay’ın sözleşmesel ilişki olduğunu, kar payının ödenmesi gereken tarihten itibaren faiziyle ödenmesini kabul ettiğini, 6102 sayılı TTK’nun 503.maddesi uyarınca intifa senedi sahiplerine yeni çıkarılacak payları alma hakkının tanındığını, TTK’nun 140. ve 142. maddesi hükümlerinin birleşme sırasında devralan şirketin, sermaye artırımını yaparken, devrolunan şirketin ortaklarının haklarının korunabilmesi için gerekli olan düzeyde artırmak zorunda olduğunu emrettiğini, bu hükümdeki ortaklar içinde intifa senedi sahiplerinin de bulunduğunu, hatta şirket birleşmelerinde oylarının alınmasının gerektiğini ileri sürerek, 1977 yılından beri davacıya ödenmesi gereken kar payı miktarının, ticari faiziyle davalıdan tahsiline, kar payları dağıtılmayarak sermayeye ilave edilmesi nedeniyle davacıya verilmesi gerekirken verilmeyen bedelsiz hisse miktarının hisse senedi veya ilmühaber olarak düzenlerek davacıya verilmesine, davacıya ait kurucu intifa senetlerinin güncel değeri üzerinden davalı şirket tarafından satın alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu alacaklarının zamanaşımına uğradığını, kurucu intifa senetlerinden ikisi üzerinde üçüncü kişilerin adının yazılı olması nedeniyle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, dava dilekçesinin sonuç talep kısmında yer alan hisse senetlerinin güncel değeri ile şirket tarafından satın alınmasına karar verilmesine ilişkin talebi konusunda zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmadığını, davacının dayandığı senetlerin sadece kardan yararlanma hakkı veren senetler niteliğinde olduğunu, bu nedenle davacıya bedelsiz pay verilmesinin söz konusu olmadığını, şirket birleşmelerinde veya pay devirlerinde satın alınması konusunda bir yasal zorunluluk bulunmadığını, davalı şirketin SPK denetiminde olan, halka açık ortaklık statüsüne sahip bir şirket olup paylarının Borsa İstanbul’da işlem gördüğünü, buna bağlı olarak 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu hükümlerine tabi bulunduğunu, bu nedenle TTK hükümlerinin uygulama yeri olmayıp özel kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğini, ana sözleşmenin 26. maddesinde kar payı dağıtımına ilişkin hüküm gereğince uygulama yapıldığını, 2007 yılından sonra yapılan genel kurullarda alınan kararlar doğrultusunda kar payı dağıtımı gerçekleştirilmediğini, davacının genel kurula katılma ve oy kullanma hakkının bulunmadığı gibi yasal süre içinde genel kurul kararlarının iptali konusunda bir dava da açmadığını, davacının kar payı talebinin mesnetsiz ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin birleşme veya devir bir işleminin söz konusu olmadığını, davacının şirketin öz varlığı ile orantılı olarak hak talep etmesinin mümkün bulunmadığı gibi kendisine hisse senedi veyahut ilmühaber olarak düzenlenerek verilmesi talebinin de yasaya uygun olmadığını, bunun yanında şirketin devredilmesi veya bir başka şirketle birleşmesi konusunda bir işleminin bulunmaması nedeniyle senetlerin davalı tarafından satın alınmasına karar verilmesi talebinin hukuki bir dayanağının bulunmadığını savunarak, davanın usul, zamanaşımı, aktif husumet yokluğu ile esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “…Mahkememizin 2022/507 esas sayılı dosyasından tefrik edilen bu dosyada dava; davacıya ait kurucu intifa hisse senetlerinin güncel değeri ile davalı şirket tarafından satın alınmasına karar verilmesine ilişkindir. Bu davanın konusunun bir miktar para alacağına ilişkin alacak davası niteliğinde olması ve ticari dava niteliğinde bulunması nedeniyle, dava, zorunlu arabuluculuk yoluna ve görüşmelerine tabidir. 6235 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun üçüncü maddesinin birinci fıkrasında davacının arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağı aslını veya onaylanmış örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, eklenmemesi halinde verilecek bir haftalık kesin süre içerisinde sunulması gerektiği, aksi taktirde dava dilekçesi tebliğ edilmeksizin ve arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Yukarıda açıklandığı gibi mahkememizin 2022/507 esas sayılı dosyasında tefrik kararı sonrası dava konusu olarak kalan iki talep hakkında zorunlu arabuluculuk görüşmeleri yapılmasına rağmen adı geçen dosyadan tefrik edilerek bu dosyaya konu edilen, davacıya ait kurucu intifa hisse senetlerinin güncel değeri ile davalı şirket tarafından satın alınmasına karar verilmesi talebine ilişkin davanın zorunlu arabuluculuk görüşmelerinin konusu olmadığı, buna göre bu talep yönünden zorunlu arabuluculuk yoluna gidilmediği anlaşılmıştır. Davanın konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak talepli dava olmasına bağlı olarak ve nispi ticari dava niteliği itibariyle, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olmasına rağmen davacı tarafın yaptığı arabuluculuk başvurusunda bu talebin görüşme konusu yapılmadığı, bu talep yönünden ayrıca bir zorunlu arabuluculuk yoluna gidilmediği..” gerekçesiyle 7155 Sayılı Kanunun 20. maddesi ile 6102 Sayılı TTK’na eklenen 5/A maddesi ve 7155 sayılı Kanunun 23. maddesi ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabulucuk Kanunu’na eklenen 18/A-2 maddesi uyarınca arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması nedeniyle, TTK’nın 5/A 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-2 ve HMK’nın 114 (2) ve 115 (2) maddeleri uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından, davalıdan, müvekkilinin sahibi olduğu 5 adet kurucu senedi nedeniyle, müvekkiline ödenmemiş olan kar paylarının ödenmesini, müvekkillinin kurucu senetleri nedeniyle, müvekkiline ödenmesi gerekirken ödenmeyerek sermayeye ilave edilmiş olan kar payı varsa, sermayeye ilave edilen bu kar payına isabet eden hisse senetlerinin verilmesini, şirketin ana hissedarı hisselerini devrederken, ana hissedarının sahip olduğu kurucu senetlerin bedeli karşılığı davalı tarafından satın alınmış olduğundan bu hak sahipleri arasında eşitlik ilkesinin korunması gerektiğinden, müvekkilinin sahibi olduğu kurucu senetlerinin de güncel bedeli karşılığı satın alınmasının talep edildiğini, arabulucunun, arabuluculuk başvuru formunu olduğu gibi davalı şirketin avukatlarının kurumsal mail adreslerine gönderdiğini, yapılan toplantılarda taleplerinin tartışıldığını, ancak davalı şirketin taleplerinin hiç birini kabul etmediklerini, aynı talepleri içeren ve arabuluculuk tutanağında atıf yapılarak gönderilen ihtarnameye de herhangi bir cevap vermediklerini, tutanaklar düzenlenirken, süreci yöneten resmi arabulucu, şifahi olarak, müvekkilinin sahibi olduğu kurucu senetlerinin güncel bedeli karşılığı satın alınması talebinin, ticari nitelikteki işler kapsamında değerlendirilemeyeceği ve zorunlu arabuluculuk kapsamında olmadığı bu hususun daha çok eşya hukuku yani mülkiyet hakkı kapsamında olduğunu belirterek tutanağa geçirmediğini, bu hususun tutanağa geçirilmemesi nedeniyle taleplerinin de dikkate alınmadığını, yerel mahkeme tarafından arabulucuya yazılan yazıda, “kurucu senetlerinin bedeli karşılığı Şirket tarafından satın alınmasına ilişkin talebin arabuluculuk başvurusunda yer alıp almadığı ve müzakere edilip edilmediğinin” sorulduğunu, arabulucu 25.10.2022 tarihli cevabında, talebin, arabuluculuk başvuru formunda yer aldığını, talebin, Davalı Şirketlerin avukatlarına gönderildiğini, talebin, müzakere edildiğini belirttiğini, yerel mahkemece, aynı Mahkemenin 2022/507 Esas sayılı dosyasının 16.11.2022 tarihli duruşmasında “hisse senetlerinin bedeli karşılığı alınmasına dair taleplerinin” tefrik edildiğini ve bu talebi aynı Mahkemenin 2022/898 Esasına kayıt ederek, evrak üzerinde; “dava konusu talebin arabuluculuk başvurusunda görüşme konusu yapılmadığı, bu talep yönünden ayrıca bir zorunlu arabuluculuk yoluna gidilmediği bu nedenle de zorunlu arabuluculuk dava şartı yerine getirilmediği” gerekçesi ile davanın HMK 114(2) ve 115( 2) maddeleri uyarınca usulden reddine karar verdiğini, karırın arar isabetsiz ve hatalı olduğunu, dava açılmadan önce, 6102 sayılı TTK.m.5/A daki arabulucuya başvuru zorunluluğunun yerine getirildiğini, taleplerinin davalıya iletildiğini ve müzakere edildiğini, arabulucunun hatasından kaynaklanan nedenlerle, başvuruda yer alan bir kısım taleplerinin tutanağa yazılırken, bir taleplerinin tutanağa yazılmadığını, bu nedenle taraflarına yüklenecek bir kusur olmadığı halde taleplerinin davadan tefrik edilip ve red edilmesi hususunun isabetsiz olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, kurucu intifa hisse senetlerinin davalı tarafından satın alınması istemlidir.
Mahkemece; davanın dava şartı yokluğu sebebiyle reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Davacı, dava dilekçesi ile kurucu intifa hisse senetlerinin davalı tarafından satın alınması, bu senetler nedeniyle ödenmeyen kar paylarının tahsili ile bedelsiz hisse senedi miktarının tespiti ve hisse senedi ve ilmühaber olarak düzenlenerek verilmesine ilişkin üç ayrı talepte bulunmuş olup, mahkemece arabuluculuk anlaşamama son tutanağında görüşmelere konu uyuşmazlık noktalarının; hisse senetlerine bağlı kar payının faizi ile tahsili, verilmesi gereken bedelsiz hisse senetlerinin, hisse senedi veya ilmühaber olarak düzenlenip davacıya verilmesi olarak gösterildiği, senetlerin güncel değeri üzerinden davalı tarafından satın alınması konusunun ise tutanakta yer almadığı, bu taleple ilgili olarak açılan davanın zorunlu arabulucuğa tabi olmasına rağmen zorunlu arabuluculuk yoluna gidilmediği gerekçesiyle bu taleple ilgili olarak davanın tefrikine ve dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda arabuluculuk “Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” olarak tanımlanmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A maddesinde “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” şeklinde düzenlemeye yer verilerek dava şartı olarak arabuluculuk öngörülmüştür.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 15/3.maddesinde ise “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür” denilmek sureti ile arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde sürdürüleceği belirlenmiştir.
Arabuluculuk ile ilgili 6325 sayılı Kanunda başvurunun kapsamı ve başvurunun şekline dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple başvuru esnasında dile getirilmeyen bir alacak kaleminin görüşmeler kapsamında talebe konu edilmesi her zaman mümkün olduğu gibi müphem durumlar olması halinde ise uyuşmazlığın kapsamı arabulucu tarafından belirlenir. Zira arabuluculuk faaliyeti bir yargılama faaliyeti olmadığından görüşmeler sırasında talepler artırılabilir, değiştirilebilir.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 17/2. Maddesinde “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek son tutanağın arabulucu tarafından düzenleneceği açıkça kurala bağlanmıştır.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 23/3. maddesinde, başvurunun dilekçe ile veya bürolarda bulunan formların doldurulması suretiyle yahut elektronik ortamda yapılabileceği belirtilmiştir. Yönetmelik 02.06.2018 tarihinde yürürlüğe girmişse de, yürürlülük öncesinde de arabuluculuk bürolarında benzer şekilde form üzerinde işaretleme uygulamasının başladığı bilinmektedir.
Yönetmeliğin 20.maddesinde arabuluculuğun sona ermesi düzenlenmiş olup bu maddenin (3). bendinde arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına tarafların karar vereceği ancak arabulucunun bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapacağı belirtilmiştir. Şu hale göre son tutanağın tarafların beyanına göre oluşturulması asıl ise de, arabulucunun görevleri arasında tutanağın içeriği ve düzenlenme şekli konusunda tarafları bilgilendirmesi de gerekir.
Dosyanın yapılan incelemesinde; mahkemece, arabulucuya 23.09.2022 tarihli ön inceleme hazırlık tutanağının 3/b maddesi uyarıca, ” taraflar arasında dava dilekçesinin sonuç ve talep bölümünün üçüncü maddesinde yer alan davacıya ait 50 kurucu intifa hissesinin güncel değerinin belirlenerek müvekkilinden satın alınması ve bedelinin ödenmesine ilişkin talebin davacı tarafın başvurusunda yer alıp almadığı, bu taleple ilgili arabuluculuk görüşmeleri yapılıp yapılmadığı, bu talebin zorunlu arabulucuğa tabi olmadığı gerekçesi ile görüşme dışı bırakıldığı konusunda bir karar oluşturulup oluşturulmadığı, bu talebin de arabuluculuk görüşmelerinde konu edilmiş olması halinde hangi nedenle 13/06/2022 tarihli son oturum tutanağında yer almadığının varsa belge ve kararlara da atıf yapılarak bildirilmesinin istenilmesi” konusunda müzekkere yazılmış, arabulucu tarafından verilen 20.10.2022 ve 25.10.2022 tarihli cevabi yazılarında özetle, hisse senetleri bedellerinin arabuluculuk görüşmelerinin bizatihi konusu olarak ele alındığını belirtmiş, ekinde ise davacıya ait arabulucu başvuru formunu sunmuş, söz konusu formda uyuşmazlık türü yan başlığı altında süreç açıklanmış, sürece ait ihtarda da açıkça hisse senetlerinin bedeli karşılığında karşı tarafa devir edilmek istenildiği belirtilmiştir.
Bu durumda anlaşmazlık tutanağında her bir uyuşmazlığın açıkça gösterilmemesinin arabulucunun hatasından kaynaklandığı kabul edilmelidir. Bu eksikliğin de dava şartının sağlanmadığı şeklinde yorumlanması, hak arama özgürlüğünü aşırı şekilde zorlaştıran bir hâl olarak değerlendirilebilir. Zira, Anayasa Mahkemesi, dava şartı olarak arabuluculuğa dair yasal düzenlemenin iptali isteğiyle ilgili olarak verdiği kararında (AYM 11.07.2018 gün, 2017/178 E, 2018/ 82 K.), düzenlemenin hak arama hürriyeti ve bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına getirilen bir sınırlama niteliğinde olduğunu kabul etmiş ancak “Arabuluculuğa başvuru zorunluluğunun, kişilerin hak aramalarını imkânsız hâle getiren veya aşırı derecede zorlaştıran etkisiz ve sonuçsuz bir sürece neden olmadıkça hak arama hürriyetinin özüne dokunduğu söylenemez” şeklinde gerekçeyle bir çeşit sınır tayin etmiştir. Dava şartı olarak arabuluculuğun ağır koşullara bağlanması ve birkaç defa bu yola başvurulmasının gerekliliğine dair uygulama, birden fazla arabuluculuk ücretlerinin yargılama giderlerine eklenmesiyle bu yöndeki sorumluluğun taraflara paylaştırılmasında tereddütlere ve en nihayet arabulucunun sorumluluğuna neden olabilecektir.
Bu nedenlerle, somut uyuşmazlıkta, davacının arabuluculuğa başvururken “davaya konu hisse senetlerini bedeli karşılığında karşı tarafa devir etmek istediği” şeklindeki ifadesinin ve arabulucunun dosyaya sunduğu yazılı beyanların bir bütün olarak değerlendirilmesi neticesinde dava şartının gerçekleştiği kabul edilerek işin esasına girilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin bu konudaki istinaf itirazları haklı görülerek davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıda yazılı şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/898 Esas – 2022/926 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 08/02/2023