Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/734
KARAR NO : 2023/732
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/12/2022 (Dava) – (16/02/2023 Ara Karar)
NUMARASI : 2022/1014 Esas (Derdest Dosya)
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
TALEP : İhtiyati Tedbir
BAM KARAR TARİHİ : 03/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 03/05/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/02/2023 ara karar tarihli ve 2022/1014 Esas sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
TALEP :
Davacı/ihtiyati tedbir talep eden vekili talep ve dava dilekçesinde özetle; %10 pay sahibi olduğu davalı şirketin feshine, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/232 Esas sayılı dava dosyasında karar verildiğini, kayyım olarak atanan …’in hükmün kesinleşmesini beklemeden şirketin tasfiyesi işlemlerine giriştiğini, bu amaçla 09/09/2022 tarihinde “Tasfiyeye Giriş Bilançosunun Onaylanmasına Dair Genel Kurul Toplantısı” yapılacağına dair kendisine davetiye gönderildiğini, toplantıdan önce bilançoların önceden inceleme için tarafına sunulmadığını, şirketin %58 pay sahibi müteveffa …’na ait hisselere ilişkin İzmir 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülmekte olan ortaklığın giderilmesi davasının görüldüğü mahkemeye genel kurul çağrısına ilişkin herhangi bir bildirimde bulunulmadığı, bu nedenle müteveffanın terekesi dahilinde bulunan hisselerin, genel kurul toplantısında temsilinin sağlanamadığını, toplantıya çağrı yapan kayyım …’in toplantı başkanı atandığına dair herhangi bir mahkeme kararı bulunmamasına rağmen, oylama dahi yapılmadan, doğrudan toplantı başkanlığı görevini üstlendiği, toplantı sırasında finansal tablolara ilişkin itirazlarının tutanağa geçirilmediğini, toplantıya katılan pay çoğunluğu tarafından tasfiyeye giriş bilançosu ve envanterinin uygunluğu yönünde kabul oyu kullanmamasına, kabul ve red oranlarının eşit oranda olmasına rağmen kabul yönünde karar alındığına dair karar oluşturulduğunu, 2017-2021 yılı genel kurulları yapılmadan tasfiyeye giriş genel kurul toplantısının yapılamayacağını, şirketin tek mal varlığı olan taşınmazın üçüncü kişilere devir ve temlikine yönelik kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, sözleşmeye, kanuna ve dürüstlük kuralına aykırı 09/09/2022 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan kararların iptali ile şirkete ait taşınmazın üçüncü kişilere satışının tedbiren önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın toplantıda alınan hangi kararların iptalini istediğine dair talebini somutlaştırmadığı, davalı şirketin tasfiyesine, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/04/2022 tarihinde kesinleşen 2019/232 Esas 2022/135 Karar sayılı ilamı ile karar verilip …’in de tasfiye memuru olarak görevlendirildiği, mahkeme kararı ile feshi ve tasfiyesine karar verilen şirketin, yasal olarak zorunluluk bulunmamasına karşın, şirketin envanter ve bilançosu hakkında ortakları bilgilendirmeye yönelik olağanüstü genel kurul toplantısına karar verildiği, buna ilişkin çağrının usulüne uygun yapıldığını, toplantıda, toplantı ve karar yeter sayısının sağlandığını, paylaşımı gerçekleşmiş şirket paylarına ilişkin olarak, görevsiz olduğu İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nin 2022/3605 Esas 2022/3028 Karar sayılı ilamı ile sabit iken, anonim şirket payları için genel kurul çağrısının sulh hukuk mahkemesine yapılması gerektiği yönündeki davacı talebinin hukuka aykırı olduğunu, keza İzmir 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2021/1590 Esas sayılı dava dosyasında, davanın reddedilmiş olduğunu, şirketin %58 oranında pay sahibi olan müteveffa …’nun paylarını veraset ilamına uygun olarak paylaştırılarak Ticaret Sicil Gazetesinin 17/11/2021 tarihli baskısında ilan edildiğini, intikal vergilerine ilişkin Vergi Dairesi ve Maliye Bakanlığı’na bildirimde bulunduğunu, mahkeme kararı ile tasfiye memuru olarak atanan …’in toplantı başkanlığını yapmasının asli görevi olduğunu, toplantının 4. gündem maddesinde bilançoların oy çokluğu ile onaylandığını, toplantıyı erteleme isteminin tasfiye sürecini uzatmaya yönelik olduğunu, genel kurul toplantısının iptalini isteyen davacının itirazına dair muhalefet şerhi bulunmadığını, iş bu nedenle genel kurul toplantısında alınan kararların iptalini talep etme hakkının olmadığını, talebinde hukuki yarar bulunmadığını, davacının eşinin 09/09/2022 tarihli genel kurul toplantısının yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/972 Esas sayılı dava dosyasında talebin reddedilmiş olduğunu savunarak, davanın ve tedbir talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN 16/02/2023 TARİHLİ ARA KARARI:
İlk derece mahkemesince; “… iptali istenen genel kurul toplantısına ilişkin çağrının usulüne uygun yapılıp yapılmadığı, toplantı öncesi şirket bilançosu hakkında ortakların bilgilendirilip bilgilendirilmediği, toplantı ve karar yeter sayısının sağlanıp sağlanmadığı, toplantı sırasında TTK nun emredici hükümleri ile sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı usuller tatbik edilip edilmediği, bu kapsamda genel kurul toplantısında alınan kararların iptalinin gerekip gerekmediği hususu yargılamayı gerektirmekte ise de, davalı şirketin feshi ve tasfiyesine, mahkemece karar verildiği, mahkeme kararının kesinleşmesi ile tasfiye işlemlerini yapmak üzere görevlendirilen tasfiye memurunun, ortakların haklarını koruyarak, tasfiye işlemlerini makul süre içerisinde tamamlamak yükümlülüğünde olması ve bu kapsamda iptali istenen genel kurul kararlarının icrasının ertelenmesine karar verilmesinin, tasfiye sürecinin akamete uğratacağı hususları da dikkate alındığında, iş bu husustaki tespitin aksine, dosyaya sunulan mevcut belge ve kayıtlara göre, tedbir kararının verilmesini gerektirir hal ve şartların bulunduğuna dair, yaklaşık ispatı sağlar nitelikte kanıt sunulamadığı…” gerekçesiyle davacının ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
İhtiyati tedbir talep eden/davacı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davada tasfiye halinde olan müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin tek mülkünün …, … içinde geniş arsası üzerinde fabrika binası ve ofisleri bulunan gayrimenkul olduğunu, yaklaşık değerinin 250.000.000,00 TL’nin üzerinde olduğunu, benzer niteliklere sahip tedbir talep edilen taşınmazdan sadece 700 metre mesafede olan gayrimenkul 285.000.000,00 TL bedelle satılık olduğunu, bahse konu taşınmaza ilişkin kayyumun yaptırmış olduğu toplam 87.312.221,25 TL tutarlı değer tespitinin son derece düşük olduğunu, talebe konu taşınmazın bu fiyat civarında satıldığı taktirde şirket ortaklarının çok büyük zarara uğrayacağı ve bu zararın telafi edilemeyeceğini, HMK’nun 389 ve devamı maddeleri gereğince tarafların karşılıklı hak ve yararlarının gözetilmesinin esas olduğunu, talebin buna göre değerlendirilip olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken yerel mahkemenin ileride telafisi mümkün olmayan bu konuda ve iddiaları ile ilgili ilgili hiçbir inceleme yaptırmaksızın taleplerini reddetmesinin hukuka uygun olmadığını, yerel mahkemenin ihtiyati tedbirin reddine gerekçe olarak gösterdiği hususlarda yanlış değerlendirme yapıldığını, gerekçenin aksine İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/232 E.-2022/135 K. Sayılı davalı şirketin tasfiyesine karşı kararı temyiz edildiğini, dosya halen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2022/6785 E. Sayılı dosyasında temyiz için sırasını beklediğini, yerel mahkemenin kararının gerekçesinde belirttiğinin aksine tasfiye kararının kesinleşmediğini, 6102 sayılı TTK Md. 408 ikinci fikra (c) bendi gereğince, şirketin yegane mülkü olan taşınmazın satışının yapılması için Genel Kurul kararı bulunması gerektiğini, Genel Kurulun bilgisi ve kararı dışında herhangi bir işlem yapılmasının yasaya aykırı olacağını, davalı şirket bünyesinde bu yönde alınmış bir karar bulunmadığını, bahse konu taşınmazın kıymet takdirinin kayyum tarafından, kendisinin de kurucu ortağı olduğu … A.Ş.’ye yaptırıldığını, şirket tasfiye kararının kesinleşmemiş olmasına gerek tasfiye öncesi şirket yönetim kayyumu sıfatıyla gerek tasfiye sonrası tasfiye memuru sıfatıyla …’in yapmış olduğu birçok işlem ile ilgili eldeki dava dahil birden fazla dava açılmış olmasına, eski yönetim kayyumu yeni tasfiye memuru … hakkında yürütülen bir savcılık soruşturması olmasına rağmen yerel mahkemece şirketin tek mülkü olan taşınmazın satışına ilişkin talep etmiş oldukları ihtiyati tedbir kararının red edilmiş olmasının hukuka, maddi gerçeklere ve usule aykırı olduğunu, ileride şirket ortakları için telafisi mümkün olmayan zararlara yol açabilecek nitelikte olduğunu belirterek, yerel mahkemenin 16/02/2023 tarihli ara kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Talep; genel kurul kararının iptali istenen davada 16.02.2023 tarihli tedbir talebinin reddine dair ara kararın kaldırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece; tedbir talebinin reddine karar verilmiş olup, ara karar ihtiyati tedbir talep eden/davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK.nın ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez.
Ancak, kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez.
Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir.
Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür.
Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür; bu çerçevede, aslında ispat ölçüsü bakımından HMK.’nda bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, talebin bu aşamada yargılamayı gerektirmesine ve HMK.’nun 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak ihtiyati tedbir talep eden/davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-İhtiyati tedbir talep eden/davacı vekilinin İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/02/2023 tarihli ve 2022/1014 Esas sayılı ara kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gerekli 179,90 TL istinaf karar harcı peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İhtiyati tedbir talep eden/davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 03/05/2023