Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/52
KARAR NO : 2023/1113
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/11/2021 (Dava) – 28/09/2022 (Karar)
NUMARASI : 2021/836 Esas – 2022/834 Karar
DAVA : Şirketin Fesih ve Tasfiyesi
BAM KARAR TARİHİ : 06/07/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 06/07/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/09/2022 tarih ve 2021/836 Esas – 2022/834 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … A.Ş.’ nin dava dışı … ile %50′ şer hisse oranıyla şirket ortağı ve yöneticisi olduğunu, 09.06.2021 tarihli 2020 yılı hesap dönemi olağan genel kurul toplantısının hazirun cetveli ve toplantı tutanağında 2 kişilik şirket olduğunun belirlendiğini, tek kişilik yönetim kurulu üyesi /başkanı/temsilcisi olan kardeşi … ile oğulları … ve …’nun kendisini şirketten uzaklaştırmaya yönelik hareketlerde bulunduğunu, taşıma ruhsatlı tabancası bulunan …’nun kendisini tehdit ettiğini, aynı zamanda kızının da bu iş yerinde çalışmasına engel olunduğu, jandarma aracılığıyla şirketten attırıldığını, whatsapp hattından kendisine hakaret içeren mesajlar gönderdiğini, kardeşi …’nun avukatı …’nun beraber çalışma ortamlarının tamamen ortadan kalktığını bildirerek kendisine mesaj gönderdiğini, kardeşinin jandarma zoruyla kendisini şirketten attırdığını, davalı şirketin 15.12.20217 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında hem sermaye artırımı yapılması hem de yönetim kurulunda kendisi ve kardeşi … ile birlikte şirketi temsil etme yetkisi kabul edilmesine rağmen davalı şirketin 12.01.2018 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısına o tarihteki avukatı olan …’in talebi üzerine katılmadığı ve bu toplantıda …’nun yönetim kurulu olarak atandığı, görev süresinin 3 yıl olarak belirlendiği, yönetim kurulu görev süresinin 11.01.2021 tarihi itibari ile sona erdiğini, halen bir yönetim kurulu üyesi bulunmadığını, 09.06.2021 tarihli genel kurul toplantısında da yönetim kurulu tesis edilemediği, davalı şirketin 2 ortağının pay sahibi olup taraflar arasında fikir ayrılığı nedeniyle yönetim kurulunun oluşturulmasının mümkün olmadığını, …’nun oğlu … …’ya verdiği hukuka uygun olmayan temsil yetkisi ile şirketin temsil edildiğini, 16.06.2020 tarihli 2020/2 nolu yönetim kurulu kararıyla öz oğlunu idari ve mali işler müdür olarak 16.06.2025 tarihine kadar 5 yıllık süreyle atadığını, ancak bunun kanuna uygun olmayan mutlak butlan ile malul olan bir işlem olduğunu, TMK m. 403 gereğince kayyımın belirli işleri görmek için atanacağını, TMK m. 426/3 ve 427/4 gereğince bir tüzel kişilik organlarında eksiklik olursa veya yönetim başka yoldan sağlanamazsa kayyım atamasının belirtildiğini, …’nun kendi görev süresi dolmuş olmasına rağmen16.06.2025 tarihine kadar temsili yetkili atadığını, yönetim kurulunun tespit edilmemesi sebebiyle şirketin organsız kaldığını, TTK m. 530 gereğince yönetim kurulu teşkil etmemesi sebebiyle bir yönetici atanmasını gerektiği TTK m. 430’a istinaden tarafına bilgi ve belge verilmemiş olması nedeniyle TTK m. 395 ve 396 maddeleri esas alınarak yapılacak tespitler için özel denetçiler atadığını, ticaret sicil gazetesinin internet sitesinde …’nun tek ortağı ve münferit temsile yetkili olduğu davalı firmaya aynı iştigal konusu ile faaliyette bulunan 15.05.2019 tarihinde bulunan … Ltd. Şti. firmasının sahibi olduğunu, davalı şirketin sahibi olduğu marka ve markaların kardeşi …’nun kendi kurduğu şirket adına yeni aynı ya da birbirine çok yakın markaların tescil ettirerek kendi adına kullandığını, örneğin 27.08.2021 tarihinde … markası ile yeni bir içecek piyasaya sürdüğünü, bunlar dışında başka markaları varsa Türk Patent ve Markalar Kurulu’ndan öğrenilerek tespit edilmesi gerektiği, bu markaların iptali hakkında Fikri ve Sınai Hakları Mahkemesine dava açmak istediklerini, ayrıca kardeşi …’nun davalı firmaya ait olan ticaret markalarını kendi şirketini alarak- devrini yaparak – kiralayarak kullandığını, …’nun … Firması’na hammadde tedarik ettiğini, bu hammaddenin ne olduğunun belirtilmediği, zira … AŞ’nin hammaddesinin doğadan çıkan yer altı suyu olduğunu, … Belediyesi’nden kiralandığını, en büyük giderin ise cam şişe olduğunu, maliyet kaleminin %70,80 lik kısmının bu gider kaleminden oluştuğunu, yine sodaya katılan aromalar ve temizleyici dezenfektan maddesinin dava dışı …’nun firması vasıtasıyla davalı firmaya tedarik edildiğini, davalı firmadan normal piyasa şartlarından daha düşük bir bedelle piyasaya girerek kendi firmasına ürün aldığını, …’nuı tek başına yönetim kurulu ve başkanı olması sıfatıyla davalı firmanın tüm olanaklarını kendi çıkarı için kullandığını, böylece hem firmayı hem de diğer ortaklarını zarara uğrattığını, bunun için özel bir denetim yapılmasını istediklerini, … Belediyesi’yle imzalanan doğal maden suyu kullanım haklarını içeren kira kontratını iptal ettirerek kendi kurduğu … Ltd. Şti’ne devretmeye hazırlandığını öğrendiklerini, …’nu ise …’da bulunan … AŞ’nin sahibi olduğunu, bu kişinin daha önce … AŞ’de sigortalı işçi olarak çalıştığını, maaşı dışında herhangi bir geliri olmadığını, böyle bir işletme kurmasının mümkün olmadığını, diğer oğlu olan … …’nun halen işçi olarak çalıştığını, ancak başka bir şirket kurup kurmadığının belirlenemediğini, kendisinin 7 yıldır şirketteki %5 lik temettü dışında hiçbir gelir sağlayamadığını, TTK m. 438 ve 439 gereğince şirkete özel denetçi atanmasını istediklerini, tüm genel kurul toplantılarında TTK m. 438’e göre davalı … AŞ firmasında özel denetçi atanmasını istediklerini, 02.06.2021 tarihli noter ihtarı ile talep ettiği, faaliyet raporu, bilanço, gelir gider tablosu ve davalı firmanın defter ve kayıtlarında yer alan vergisel yükümlülüklerinin incelenmesini istediğini, ancak bu belgelerin verilmediğini, özel denetim talebini 09.06.2021 tarihli genel kurul toplantısında kayıt altına aldırdıklarını, ancak bu belgelerin halen verilmediğini, davalı şirketin halen faaliyetlerine devam ettiğini ancak bilgi edinemediğini, 2015-2021 yıllarına ait faaliyet denetimi, mali tablolar denetimi, uygunluk denetimi ve iç denetimi yapılarak yıllık üretim kapasitesi yapılan üretim, satış, kayıt dışı satış yapılıp yapılmadığı, bedelsiz ürün bulunup bulunmadığı, duran varlık stok emtia, tespit edilmesi, şirket ortaklarının 1.dereceden 3. dereceye kadar akrabalıkları olan kimseler veya ortağı olduğu şirketler var ise de; tespit edilmesi ve yapılan iş türü parayla ölçülebilen varlığının tespit edilerek şirketin zarara uğratılıp uğratılmadığının tespit edilmesi, şirketlerin kaynaklarının verimli kullanıp kullanılmadığının belirtilmesi, finansal tabloların önceden belirlenen ölçütlere göre düzenlenip düzenlenmediğinin araştırılması ve diğer konularda tespit yapılmasını istediklerini, ayrıca 442 uyarınca özel denetçi raporunu şirket sırlarını kapsayacağından TTK m. 437/3 gereğince talebin reddedilebileceğinden kendisinin ve kardeşi …’nun şirketin %50şer paylı iki ortağı olması nedeniyle bu durumun söz konusu olamayacağını, davalı şirkette muvazaalı / hileli / yanlı / kasıtlı olarak zarara uğratma işlemlerinin arttırıldığını, özel denetim yapılmasının zorunlu olduğunu, yine TTK m. 553 gereğince şirketi fiilen yöneten yönetim kurulu üyelerinin ya da yöneticilerin sorumluluğun bulunup bulunmadığını araştırılmasını istediklerini, TTK m. 530 gereğince şirketin en önemli organı olan yönetim kurulu tesis edilememesi ve TTK m. 531 gereğine göre haklı sebeplerin oluşması nedeniyle davalı şirketin feshine karar verilmesini talep ettiklerini, 09.06.2021 tarihinde yapılan 2020 yılına ait olağan genel kurul toplantısının 11. maddesinde şirketin tasfiye kararı alması, tasfiye memuru seçilmesine ilişkin taleplerin genel kurula ve şirkete iletildiğini, ancak bir dönüş yapılmadığını, TTK m. 530 gereğince yönetim kurulunun tesis edilememesi sebebiyle TTK m. 531’e göre davalı şirketin feshine karar verilmesinin zorunlu olduğunu, şirkette yönetim kurulu bulunmaması nedeniyle tasfiye sürecine girmesi gerektiğini, böylece yönetici olan …’nun şirkete verdiği zararların tespit edilerek şirket ortakları arasında hakkaniyete uygun tasfiye kararının paylaşımının tesis edilmesi gerektiğini, şirketin genel kurul toplantısında yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi kararı alınmadığını, kardeşi …’nun şirkette %5 lik temettü dışında hiçbir geliri olmaması gerektiğini, ancak şirketin aldığı maaşların kurdukları şirket için yeterli olmadığı halde bu geliri nasıl elde ettiklerinin tespit edilmesi gerektiğini belirterek şirkete yönetici kayyım atanmasını, kardeşi …’nun oğlu … …’nun şirketi temsil etme imza sirkülerinin / yetkisinin kaldırılması, davacı şirkete özel denetçi atanması her ortağın ve yönetim kurulunun sorumlu olup olmadığı ve şirketin feshine karar verilmesini talep ettiklerini, bu amaçla Davalı … AŞ firmasının ayrı ayrı %50 hissedarları (pay sahibi) olan davacı … ve kardeşi … ile bir daha bir araya gelmelerinin mümkün olmadığını ileri sürerek, davalı şirketin fiilen yönetim kurulunun bulunmaması sebebi ile eski yönetim kurulu üyesi … tarafından haksız, olarak kendi öz oğlu olan … …’na vermiş olduğu davalı şirketi münferiden (Tek başına tüm şirketi satma yetkisi ile donatılarak) temsile yetkisinin iptal edilerek ya da kaldırılarak öncelikle TTK m. 530’a göre yönetim kurulu teşkil edilememesi sebebi ile davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasına karar verilmesini, TTK. m. 437/5 f gereğince bilgi alma veya inceleme istemleri cevapsız bırakıldığından TTK m. 438’e göre davalı şirkete Yönetim Kayyımı ya da Özel Denetçi tayin edilerek şirketin eski yönetim kurulu üyesi olan … ve oğulları olan … ve … …’nun davalı şirkette sigortalı olarak çalışmasından yönetim kurulu üyelerinin yada yöneticilerinin sorumluluğunun bulunup bulunmadığına yönelik tespit yapılmasına, davalı … A.Ş’nin feshine (Tasfiyesine) karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın kabul edilemeyeceğini, davacının davada eda davası, tespit davası ve inşai dava niteliğinde 3 ayrı dava türünü birlikte açtığını, özel denetçi atanması talebinin ayrı, markaya tecavüzün men-i davasının ayrı, alacak talebinin ayrı ve şirketinin tasfiyesinin ayrı dava olduğunu, özel denetçi atanması ve diğer taleplerin birlikte görülemeyeceğini, şirketin tasfiyesine ilişkin olarak ise şirketin ilk olarak … Kollektif Şirketi, … …, …, … ünvanıyla 1978 yılında kurulduğu, şirket sermayesinin %50 sinin babaları … …’na %25er hissenin ise … ve …’na ait olduğu, şirketin önce Ltd. 2015 yılında AŞ’ye dönüştüğünü, babaları … …’nun hissesini oğulları … ve …’e devrederek her iki kardeşin %50 hisse sahibi olduğunu, …’nun şirketi tek başına temsil ve ilzam etmek zorunda kaldıklarını, 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında şirketin karlılığının düştüğünü ve ekonomik kriz yaşadığını, davacı …’nun bu kriz neticesinde kişisel mal varlığını çocuklarına ve 3. Kişilere devrederek şirketten uzaklaştığını, İzmir’i terk ederek İstanbul’a yerleştiğini, şirketle tüm ilişkisini kestiğini, şirketin diğer ortağı …’nun ise şirketi kurtarmak için çocukları ile birlikte kişisel mal varlığını ve itibarını şirket için kullandığını, 4-5 sene var güçleriyle boğaz tokluğuna çalıştıklarını, şirketin battığını, kardeşinin kendisini dolandırdığını ileri süren davacının şirketi kötülediğini, şirkete kendisinin alınmadığı iftirasını ileri sürdüğünü, 15.12.2017 tarihinde genel kurulun yapıldığını ve yönetim kuruluna seçildiğini, genel kurulda alınan kararların tescilini engellediğini, şirketin faaliyetine engel olmak için çalıştığını, şirket personelini tehdit ettiğini, …ne, Bakanlığa …’nu ve şirketi şikayet ettiğini, genel kurul iptali davası açtığını, şirketin ham madde tedarikinin sağladığı … firmasına da aynı davranışlarda bulunması nedeniyle ham madde tedarik edilemez hale geldiğini, … AŞ’ye teminat mektupları verilemediğini, davacının bankalara kefalet imzalarını çektiğini bildirmesi ile … AŞ’den mal temin edilemediğini, bunun üzerine şirketin teminat mektubunu …’nun kurduğu başka bir şirket vasıtasıyla bu teminat mektupları temin edilerek … AŞ’ye verildiği, … Ltd. Şti’nin … AŞ’den aldığı şişeleri %1 kar payı koyarak davacı şirkete verdiğini, amacın kar elde etmek değil şişe temin etmek olduğunu, …’nun bankalara ve şirketlere kefil olduğunu, davacının hiçbir yararı ve kefaleti bulunmadığını, müvekkili şirketin ve …’nun borçlanmasına karşı davacının hiçbir borcu bulunmadığını, … ve … Ltd. Şti.’nin müvekkili şirket için 50.000.000 TL’nin üzerinde kefalet üstlendiğini, davacının yönetim kuruluna gireceğini aksi halde görev üstlenmeyeceğini beyan etmesi nedeniyle genel kurulda yönetim kurulu seçilemediğini, şirketin organsız kaldığını, şirketin malvarlığından karşılanmayan tüm borçların ortakların şahsi mal varlığından karşılanacağını, TTK m. 530 gereğince organ yokluğu sebebiyle fesih TTK m. 531 gereğince de haklı sebeplerle fesihe yer verildiğini, TTK m. 531 de yer alan haklı sebeplerde fesihlerde mahkeme fesih yerine davacı pay sahiplerine paylarının karar tarihine yakın en yakın tarihteki gerçek değerin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına karar verilebileceğinin düzenlendiğini, ortaklarının birinin hisselerinin satın alması yolunda bir kanaata varılacaksa davacının şirketten çıkarılmasına karar verilmesinin en uygun çözüm olacağını, davacının şirket müdürü olduğu dönemlerde dâhil olmak üzere hiçbir idari faaliyetinin bulunmadığını, çek dahi keşide etmediğini, müşteri ve mal tedarikçileri ile tüm ilişkilerin … tarafından kurulduğunu, kayyım atanması halinde şirketin faaliyetlerine devam edemeyeceğini, fabrikanın birkaç gün bile kapalı olması halinde çalışanların işsiz kalacağını ve şirket ortaklarının zarara uğrayacağını, bu nedenle …’nun veya … …’nun şirkete kayyum olarak atanmasını talep ettiklerini aksi halde şirketin işleyişini bilmeyen bir kayyımın şirketi zarara uğratacağını, davacıya şirkete ait bilgi ve belgelerin verilmediği iddialarının gerçek dışı olduğunu, tüm bilgi ve belgelere sahip olduğu almadığım dedi belgelerin kendisine ve vekiline imza karşılığı teslim edildiğini, davacının 4 kere özel denetçi atanmasına ilişkin dava açtığını, hepsinin reddedildiğini, … …’nun TTK m. 370/2 gereğince şirkete müdür olarak atandığını, İzmir 4. ATM’nin 2018/188 E sayılı dosyasıyla bu atamanın iptali ile ilgili dava açtığını, davanın reddedilerek kesinleştiğini, yine davacının …’nu başka şirketler kurarak haksız rekabet yaptığı iddiasıyla itham ettiğini, TTK m. 396/3 gereğince bu iddiaların ancak öğrenmeden itibaren 3 ay her halükarda 1 yıl içinde zamanaşımına uğrayacağını, davacının 05.10.2020 tarihli ihtarında bu konuyu bildiğini ifade ettiğini, 2 senedir bu şirketin varlığından haberdar olduğunu, müvekkili şirketin fabrikadan davacıyı jandarma vasıtasıyla attırmadığını, bilakis davacının fabrikaya jandarma ile geldiğini, ancak orada bulunanlara küfür etmesi nedeniyle jandarmaların kendisini götürdüğünü, davacının kendi telefonunda kendisine tehdit mesajı gönderildiği iddiasının ise yalan olduğunu, …’nun çocuklarının şirkette çalıştıklarını, ancak yüksek ücret almadıklarını, davacının İstanbul’da yaşadığını çalışmaya ihtiyacı olmadığını, kızının ise doğum yapması nedeniyle şirketten ayrıldığını, çocukları içinde çalışmadan maaş verilmesini istediğini, davacının oğlunun çok başarılı bir iş adamı olduğunu, davacının iddia ettiği gibi ortağın ve çocuklarının mal varlığını araştırmalarının dava konusu olmadığını savunarak, … veya … …’nun şirkete kayyım olarak atanmasını ve haklı sebepler oluşması, davacı ile birbirlerine karşı güven ilişkisinin zedelenmesi nedeniyle davacının pay sahiplerine en yakın tarihteki gerçek sahiplerine ödenerek şirketten çıkarılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “…Davacının öncelikle şirkete kayyım atanması talebinde bulunduğu, şirketin yöneticisinin bulunmadığı ve şirketin 09.06.2021 tarihli genel kurulunda yöneticinin seçilemediği, bu nedenle organsız kaldığı, organsız kalan şirkette TTK m. 530’a göre yönetim kayyımı atanması gerektiği belirtilmiştir. Ancak davacının talebinin değerlendirilmesinde; TTK m. 530’da yer alan şartların oluşmadığı, şirketin uzun süreden beri kanunen gerekli organlarından birinin bulunmadığı veya genel kurulun toplanamadığı hallere ilişkin olarak yönetim kurulunun oluşturulması ve bu konudaki organ boşluklarının giderilmesinin gerektiği, yasada yer almaktadır. Ancak mahkememizce bu konuda organ yokluğu nedeniyle şirketin feshi kararı verileceğinden tasfiye memuru tarafından bu görev yerine getirilecektir. Somut olayda da davacı ve davalı şirketin diğer ortağı olan … tarafından şirket yönetim kurulu oluşturulup 11.01.2021 tarihine kadar görev verildiği bu tarihten sonra ise 2021 yılının toplantısında yeni yönetim kurulunun oluşması için karar alınmaya çalışıldığı, ancak her 2 ortağın %50 pay sahibi olduğundan bu konuda bir karar alınmadığı, Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağrarak yeni yönetim kurulunu oluşturması mümkün olduğundan öncelikle bu eksikliğin giderilmesi gerekmektedir. Tarafların şirketi yönetme iradesi var ise bu konuda her bir ortağın şirketteki pay sahibi olma oranı %50 olduğundan anlaşmaları ve bir karar almaları gereklidir. Aksi halde şirketin mevcudiyetini devam ettirmesi ve idare edebilmesi mümkün olamayacaktır. Davacının diğer talepleri olan TTK m. 437/5 f gereğince bilgi alma ve inceleme konusundaki talebi ise davalı şirkete sunulduğu ve 02.06.2021 tarihli ihtarla davalı şirkete 09.06.2021 tarihli ise toplantı yapıldığı, belirlenmiştir. Davacının özel denetçi atanması yönündeki talepleri değerlendirilirken de bilgi almak konusunda yaptığı işlemler incelenmiş ve bilgi alma işlemi eksikliğine ilişkin olarak TTK m. 437/5 e göre talebin cevapsız bırakılması halinde bu talebinin reddi sebebi ile 10 gün içinde diğer hallerde ise makul süre içerisinde Asliye Ticaret Mahkemesine başvurarak bilgi edinme hakkına ilişkin tüm taleplerinin değerlendirilmesi ve bu konuda mahkemeden karar alınması gerekmektedir. Davacının bu işlemi gerçekleştirmeden doğrudan TTK m. 438 e dayanarak özel denetçi atanması talebi bilgi alma ve inceleme hakkının usulüne uygun kullanılmasına bağlıdır. Somut olayda da davacı bilgi alma ve inceleme hakkına ilişkin talebinin cevaplanmadığını iddia ederek talepte bulunmuş olmakla bu talebinin değer kazanabilmesi için öncelikle bu usulü izlemesi gerekmektedir. Somut olayda da davacı bilgi alma ve inceleme hakkını gereklerinin yerine getirilmesi talep ettiği konuların yönetim kurulu ve genel kurulundan istemesi, genel kurulun bu talebi red etmesi halinde öncelikle TTK m. 437’e göre süresi içerisinde (TTK m. 437/5) şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesine başvurması, mahkemenin verdiği inceleme yetkisi kapsamında talep konusu olan bilanço, gelir gider tabloları, ortağın almış olduğu huzur hakkı, başka firmalara verilen borçlar ve defterlerin doğru şekilde tutulup tutulmadığı konularında talepte bulunma hakkı vardır. Böylece davacı eğer şirket ortağı … ve oğulları hakkında şirket yöneticisi sorumluluğu hakkında dava açacaksa yöneticinin sorumluluğunu gerektirecek hususları tespit ettirmesi mümkündür. Aynı zamanda yapılan tüm toplantılarda TTK m. 395 ve 396’ya göre yönetim kurulu üyelerine şirketle mukavele yapma ve rekabet yasağına izin verilmesi konularında karar alınamadığı ve şirketin idaresinin çıkmaza girmesi neticesinde sağlanacak krediler için şirketin yönetim kurulu üyelerinin veya ortaklarının teminat vermemesi üzerine diğer bir şirketin kurularak dava konusu şirkete teminat verdiği belirlenmiş olup, mevcut durumda davacının şirketin kardeşi olan … ve oğulları tarafından yönetilmesini istemediği ve fakat kendisinin de yönetim de yer alması halinde şirketin idaresi için gerekli olan bazı eylem ve işlemleri yapmadığı bu nedenle şirketin her iki ortak tarafından birlikte yönetilmesinin mümkün olmadığı, bu halde ya şirketin ya feshiniN ya da haklı sebeple şirket hakkında mahkemenin vereceği başka bir kararın uygulanması gereklidir. Somut olayda davacının diğer talebi olan şirketin haklı sebeple feshi incelendiğinde TTK m. 530 ve 531’e göre öncelikle şirketin önemli organı olan yönetim kurulunun bulunmamış olması ya da her iki taraf için de haklı sebep teşkil eden bir araya gelme ve şirketi idare etme iradesinin ortadan kalktığı, aynı zamanda yeni yönetim kurulunun seçilememesi ve uzun süreden beri genel kurul toplantısı yapılamaması, yapılsa dahi karar alınamamasının TTK m. 531 anlamında da haklı sebep teşkil ettiği, mahkememizce ön inceleme celsesinde verilen ara karar üzerine tarafların bir araya gelip genel kurul toplantısı yapamadıkları, şirketteki organ eksikliğini gideremedikleri de belirlenmiştir. Bu nedenle şirketin TTK m. 530 çerçevesinde feshi istendiğinden ve bu durumun gerçekleştiği de tespit edildiği…” gerekçesiyle davanın kısmen KABULÜNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalı şirkette 15.12.2017 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısında davalı şirketin – 3.000.000,00.-TL olan sermayesinin 6.000.000,00.-TL arttırılarak 9.000.000,00.-TL’ye yükseltildiğini, payına düşen tutarın tamamını ödendikten sonra 15.12.2017 tarihinde yapılan Genel Kurul Toplantısından 28 gün sonra davalı şirketin Yönetim Kurulu Üyesi … tarafından (Hayatın Olağan Akşına uygun olmayan bir şekilde yapılan) 12.01.2018 tarihinde Yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısı ile şirketten Usulsüz şekilde uzaklaştırılması ve bir daha içeriye alınmadığını, sonrasında …’nun tek ortağı ve münferiden temsile yetkili olduğu Merkez Adresi … Mahallesi … sokak No:… … …/…’de bulunan davalı firma ile aynı adreste ve aynı iştigal konusu ile faaliyette bulunmakta olduğu
tespit edilen 15.05.2019 tarihinde … Limited Şirketi firmasını kurduğunu, kardeşi … tarafından oğlu …’na tek ortağı ve münferiden temsile yetkili olduğu Merkez Adresi … Mahallesi … No:… … … ‘da bulunan 13.04.2018 tarihinde … Anonim Şirketi firmasını kurduğunu, davalı şirket tarafından mahkemeye sunulan cevap dilekçesindeki beyanlara göre davalı şirketin tasfiye edilmesini kendilerinin de kabul ettiklerini, Davalı Şirket’in Şirket ana sözleşmesinde hali hazırda yönetim kurulu üyelerinin kendisi ile işlem yapma ve rekabet yasağı bulunmasına rağmen, … tarafından kurulduğunu öğrendiğimiz “… Limited Şirketi’nin Davalı … A.Ş. firması ile yaptığı işlemlere ilişkin cari dökümünün ve diğer belgelerin tarafına sunulmasının talep edildiğini ancak Davalı ….A.Ş. tarafından bu belge ve bilgilerin sunulmadığını, yerel mahkemenin 23.02.2022 tarihli 1 Nolu Ara kararında; 23.02.2022 tarihinden başlayıp 24.05.2022 tarihine kadar TTK M. 530/1 e göre şirketin kanunen Gerekli olan organlarından olan hem Genel Kurulun hem de Yönetim Kurulunun Teşkil edilmesi amacı ile Davalı şirkete tam 90 günlük süre verildiğini, ancak Davalı şirket tarafından sayın mahkeme tarafından verilen 90 günlük sürede hemde İlamlı olarak en az 3 defa Genel Kurul Yapılabileceği halde Davalı şirket tarafından hiçbir Genel Kurul yapma talebinde bulunulmadığı gibi bırakın genel kurul yapmayı görüşme teklifinde dahi bulunulmadığını, bu sebeple Mahkeme tarafından 90 günlük süre verildiği halde artık Davalı Şirkette; Kanunen gerekli olan Genel Kurul ve Yönetim Kurulu Organlarının oluşturulabilmesinin imkansız hale gelmesi nedeniyle TTK 530. Maddesine göre Şirketin En Önemli Organı olan Yönetim Kurulu tesis edilememesi sebebi ile ve yine TTK 531. Maddesine haklı sebeplerinin varlığı sebebi ile Davalı … A.Ş. firmasının feshine (Tasfiyesine) karar verilmesini sayın talep ettiğini, Bilirkişiler Tarafından Sayın Mahkeme 23.09.2022 Havale Tarihli Olarak Sunulan Raporun Sonuç Kısmında Davacı … ile davalı şirketin diğer ortağı …’nun 4 50 – 4 50 paya sahip oldukları, Davacının öncelikle TTK 530 çerçevesinde davalı anonim ortaklığın feshini talep ettiği söz konusu maddesinin uygulama alanı bulabilmesi iki şartın varlığına gerek bulunmaktadır. Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından birinin mevcut olmaması veya genel kurulun toplanamaması gerekir. davalı ortaklığın yönetim kurulu üyesinin görev süresinin 12.01.2021 tarihinde sona ermiş olduğu, bu tarihten sonra yeni yönetimin seçiminin yapılamadığı, 2018 yılından 2021 yılının ortalarına kadar muhtelif tarihlerde genel kurul toplantılarına çağrı yapıldığı, ancak genel kurulun kendi görev alanına giren hususlarda karar alamadığı, bu çerçevede TTK 530’da aranan ilk şartın gerçekleşmiş olduğu, Mahkeme Tarafından Verilen Süreye Rağmen Ortaklığın Durumunun Kanuna Uygun Hale Getirilmemiş Olması şeklinde olduğunu, yerel mahkeme tarafından ortaklığın durumunun kanuna uygun hale getirilmesi için 23.02.2022 tarihli duruşmada, 25.05.2022 tarihine kadar süre verildiğini, ancak verilen bu süre içinde genel kurul toplanamadığı gibi, yönetim kurulu üyeliğine de seçim yapılamadığını, Davalı şirketin yönetim kurulunun seçilememesi ve genel kurulun toplanamamasının aynı zamanda TTK 531 çerçevesinde haklı sebep olarak nitelendirilebileceği, yine davalı şirket ortakları arasında uzun süreden beri devam eden ve ceza yargılamasına da konu olan uyuşmazlıkların TTK 531 çerçevesinde haklı sebep teşkil edebileceği. bununla birlikte, davacının öncelikle şirketin TTK 530 çerçevesinde feshini istediği ve bu maddede öngörülen şartların yerine geldiğinin tespit edilen şeklinde Görüş ve Kanaatlerini bildiren Raporlarını mahkemeye sunduklarını, Davalı şirkette … tarafından ele geçilen Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Temsil yetkisi ile birlikte oğullarını da şirketin yönetimine dahil ederek Gücün kötüye Kullanılması olayı gerçekleştirilmekte olduğunu, uzun yıllar sonunda oluşturulmuş olan … A.Ş firmasının tüm imkanlarını Kendi Kurmuş oldukları firmalarda kullanarak kendi firmalarını güçlendirip daha sonrasında … A.Ş. firmasının tüm yapmakta oldukları işleri kendi üzerlerine devralarak Davalı … A.Ş. firmasının içini boşaltmaya çalıştıklarını, … ve oğulları tarafından Davalı anonim şirkette elde etmiş oldukları temsil ve yönetim yetkisi ile gücün kötüye kullanması, ortaklık amacının tehlikeye düşülmesi işlemleri yapılarak ortaklığın devamını imkânsız hale getirdiğini, davalı Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı … tarafından ihtara rağmen şirketin mali durumu hakkında bilgi verilmesinin engellendiğini, şirketin gelir ve giderlerinin incelenmesine izin verilmediğini, 4050 ortağı olduğum şirketin yönetimi, malvarlığı ve kâr-zarar durumu hakkında bilgilendirilme yapılmayarak tarafımın denetim ve bilgi edinme hakları engellenmek suretiyle bilgi alma ve inceleme haklarının kısıtlandığını, davalı şirketin Yüksek kar payı elde etmesine rağmen Uzun süreden beri davalı şirket pay sahiplerine kâr payı dağıtmayarak paydaşların kâr payı alma hakkını engellendiğini, Ortaklar arasında güven ilişkisi kalmadığını, ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıklar bulunduğunu, ve bunların yargıya intikal etmesi sebebi ile kendisi ile şirketin diğer ortağı olan kardeşi arasındaki ilişkilerinin tamamen bozulması sebebi ile aile şirketi niteliğindeki Davalı … A.Ş.’ nin işleyişine de yansıması suretiyle ortaklar arasında giderilemeyecek ölçüde güvensizlik ve anlaşmazlık ortaya çıktığını, önemli miktarda şirket varlığının toptan satışının genel kurul kararı olmadan yapılamayacağını, bu işlemin geçersiz olduğunu, davalı ….A.Ş. firması hakkında tasfiye kararı verildikten sonra Davalı Şirketin Araçlarının Ve Diğer Duran Varlıklarının Şirket Ortağı …’nun oğlu … …’nun temsil yetkisi ile …”nun sahibi olduğu Davalı ….A.Ş. firması ile aynı adreste ve aynı iştigal konusu ile faaliyette bulunmakta olduğu tespit edilen … Limited Şirketi firmasına devredilmiş olduğunun öğrenildiğini, her ne kadar Davalı Firmada … Tek Başına Yönetim Kurulu Uyesı/Başkanı olarak gözükse dahi Davalı firmada yapılan tüm iş ve işlemler … ve iki oğlu tarafından birlikte gerçekleştirildiğini, kendisinin şirkette %450 pay oranına sahip olarak şirketin 1. Kurucu ortağı olduğunu, kardeşi …’nun da davalı şirketin 450 pay oranına sahip olan 2. Kurucu ortağı olduğunu, davalı şirkette azınlık ortak vasfında ortak bulunmadığını, dava dışı kardeşi ile kendisinin aynı haklara sahip olduğunu belirterek, 5. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen tasfiye kararı kesinleşmemiş olması ve karar kesinleşene kadar şu an için şirketin içerisinde Fiilen Bulunan Diğer Ortak … ve oğulları … ve … …’nun Davalı Şirketten Mal kaçırarak Davalı şirketin İçerisini (Dava Dilekçemde ve Yukarıda da ayrıntılı olarak belirttiğim üzere) çok yüksek ihtimalle boşaltacak olmaları sebebi ile; Davalı Şirketin Banka Hesaplarına Menkullerine, Gayrimenkullerine, Tesis, makine, cihaz, Demirbaşlar ve bunun gibi şirketin tüm paraya çevrilebilir varlıklarının satışının/devrinin engellenmesi amacı ile davalı … San.ve Tic. A.Ş. Firmasına İhtiyati Tedbir Kararı Verilmesini, … …’na İzmir Bornova 5. Noterliği’nin 16.06.2020 Tarih 13397 Sayı ile tasdikli 16.06.2020 tarihli 2020/2 Sayılı Yönetim Kurulu Kararı ile verilmiş olan Şirketi Münferiden yetkisinin İptal edilerek şirkete en kısa sürede İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından Tasfiye Memuru olarak atanmış olan SMMM …’ın mahkemenin kararı kesinleşene kadar yönetim kayyımı olarak
atanmasına karar verilmesini, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının tümüyle, dosya içeriğine, kanuna ve Yargıtay yerleşmiş içtihatlarına aykırı olduğunu, dosyaya sunulan bilirkişi raporunda “Davalı şirketin yönetim kurulunun seçilememesi ve genel kurulun toplanamamasının aynı zamanda TTK 531 çerçevesinde haklı sebep olarak nitelendirilebileceği, yine davalı şirket ortakları arasında uzun süreden beri devam eden ve ceza yargılamasına da konu olan uyuşmazlıkların TTK 531 çerçevesinde haklı sebep teşkil edebileceği” tespit edildiğini, dosyaya sundukları cevap dilekçesinde şirketin feshi yerine, davacı pay sahibinin, payının ödenerek şirketten çıkartılmasının en uygun çözüm olacağının belirtildiğini, bilirkişi raporuna karşı beyanlarında, davacıya payı ödenerek, şirketten çıkarılmasına karar verilmesinin tekrar talep edildiğini, şirket ortağı …’nun, 12.02.2022 tarihli dilekçesi ile davaya müdahale talebinde bulunduğunu, ancak, Mahkemenin davaya müdahale taleplerini dikkate almadığını, hatta müdahale talebi konusunda herhangi bir karar verilmeden usule aykırı olarak karar verildiğini, Mahkemece, davacının şirkketten çıkarılması ihtimaline binaen şirketin değer tespiti yapılmadığını, şirketin feshi yerine davacı pay sahibinin, payının değerinin verilerek şirketten çıkarılması somut olaya daha uygun düştüğünü, müvekkil Şirketin 1974 yılından beri faaliyet gösterdiğini, makina ve ekipmanlarının bir çoğu kuruluş aşamasından beri kullandığını, ortaklar arasındaki ihtilaflar nedeniyle uzun yıllardan beri, yeni yatırım yapılamadığını, şirketin bu haliyle tasfiyesi durumunda, fabrikanın konumuna göre özel olarak üretilmiş olan makina ve ekipmanların, neredeyse tamamı hurda olarak satılmak zorunda kalacağını, çünkü bu makinaların çoğunun ekonomik ömrünün dolduğunu, çalışır vaziyette satılmalarının neredeyse imkansız olduğunu, şirketin mevcut borçları, çalışanların tazminatları vs. dikkate alındığında, şirketin mal varlığı büyük ihtimalle, borçlarını ödemeye yetmeyeceğini, davacı ortağa payının ödenerek, çıkarılması halinde ise, şirkete bir bütün olarak, çalışan bir işletmeye, kıymet takdir edileceğini, haliyle ortaya çıkan değerinde, daha yüksek olacağını, bu da tarafların çıkarlarına daha uygun bir çözüm olduğunu, diğer taraftan, müvekkili şirketin Yüz Kişiye yakın çalışanı, İkiyüzü aşkın bayisi olduğunu, şirketin tasfiyesi halinde, müvekkili şirketin yüze yakin çalışanı ile ikiyüzü aşkın bayisinin işsiz kalacağını, mal tedarik edilen firmalar ise iş kaybına uğrayacağını, ayrıca, Müvekkili şirketin % 50 hissesine sahip ve şirketin tüm borçlarının kefaletini üstlenen ortağı ise bu borçları kendisi ödemek zorunda kalacağını belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davalı şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm davacı ve davalı vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Davacı, dava dilekçesinde davalı şirketin feshini isterken hem TTK 530. maddesi uyarınca organ eksikliği sebebine hem de diğer ortakla yaşanılan sorunlar uyarınca TTK 531. maddesine göre haklı sebebe dayanmıştır. Davalı ise cevabında ortaklar arasında anlaşmazlıklar olduğunu, bir araya gelememeleri sebebiyle organ eksikliğinin mevcut olduğunu teyit etmiş ancak fesih yerine şirketin faaliyetine devam etmek istediğini belirterek davacı pay sahibine payının gerçek değerini ödemek suretiyle şirketten çıkarılmasını talep etmiştir.
TTK’nın 531. maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.” hükmü düzenlenmiştir.
“Haklı neden” kavramı TTK’nin 531. maddesinde tanımlanmamış, örnek verilerek de açıklanmamış, bu kavramın niteliklerinin belirlenmesi ve tanımlanması yargı kararları ile öğretiye bırakılmıştır. Dolayısıyla burada, hüküm içi boşluk yoluyla MK m. 4 hükmü uyarınca yargıca tanınmış bir takdir yetkisi söz konusudur. Haklı nedenin mevcut olup olmadığını, her somut olayda, o olayın koşullarını dikkate alarak mahkeme takdir edecektir. Pay sahibinin hakkını sürekli ve ciddi şekilde ihlal eden durumlar, şirketin ortak amacının gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı haller haklı sebep olarak kabul edilmelidir.
Pay sahipleri arasındaki ihtilaf nedeniyle şirketin işleyişinin felce uğratılması ve organların (genel kurul ya da yönetim kurulunun) karar alamaz hale getirilmesi de haklı sebep sayılmaktadır. Ancak bu noktada, organların genel kurul tarafından seçilememeleri ya da toplantı/karar yetersayılarının sağlanamaması nedeniyle karar alamayacak hale gelmelerinin, öncelikle TTK m. 530/1 hükmünde düzenlenen “organsızlık nedeniyle fesih” davası kapsamına girdiği hatırlanacaktır. Ne var ki, aynı durumun, TTK m. 531 hükmü yönünden geniş anlamda bir haklı nedenle fesih sebebi olarak kabul edilebilmesi de mümkündür. Bu tablo, organların seçilememeleri ya da toplanamayacak/ karar alamayacak hale gelmeleri sebebiyle m. 531 hükmü çerçevesinde haklı nedenle fesih davası açılacak olursa, hangi hükmün öncelikli olarak uygulanması gerekeceği sorusunu ortaya çıkartmaktadır. TTK m. 530 hükmünün organsızlık hali için özel hüküm teşkil etmesi, öncelikle bu hükmün uygulanmasını gerektirir. Dolayısıyla, şirketin durumunun kanuna uygun hale getirilmesi için süre verilmesi [TTK m. 530 (1)] ve şirketin temsil ve ilzamı için davanın sonuna kadar gereken tedbirlerin alınması [örneğin kayyım atanması TTK m. 530 (2)] gibi organsızlık nedeniyle fesih davasına özgü aşamalar, davacı TTK m. 531 hükmüne dayanarak dava açmış olsa dahi uygulanmalıdır. Aksi takdirde, davacıya, TTK m. 530 hükmü yerine TTK m. 531 hükmüne dayanarak dava açmak suretiyle organsızlık nedeniyle fesih davasına özgü aşamaları devre dışı bırakma imkânı tanınmış olur.
Yargıcın yargılama faaliyeti yaparken hukuku re’sen uygulayacağını öngören HMK’nın 33. maddesi ve TTK m. 531 hükmü çerçevesinde feshin “ultima ratio” karakteri de bu yorumu destekler. Bu durumda, davacının TTK m. 530 hükmü yerine m.531 hükmüne dayanarak dava açmasının bir anlamı olup olmadığı sorgulanmalıdır. Gerçekten, TTK m. 530 hükmü, yargıca, organsızlık durumu giderilemez ise feshe karar verme dışında alternatif bir yetki tanımamaktadır. Ancak davacı, davasını TTK m. 531 hükmüne dayandıracak olursa, ağır işleyen ve uzun süreye yayılan fesih prosedürü yerine örneğin paylarının gerçek değerinin ödenmesi yoluyla şirketten çıkartılmasını talep etme hakkına sahip olacaktır. Bu tablo, tartıştığımız ihtimalde TTK m. 530 ve m. 531 hükümlerinin kümülatif olarak uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Başka bir ifadeyle, böyle bir durumda fesih kararı öncesindeki aşamalar için TTK m. 530 hükmü, fesih kararı (fesih yerine duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başka çözümlere hükmetme yetkisi) için ise TTK m. 531 hükmü uygulanmalıdır. ( Ayoğlu, Tolga: “Anonim Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S. 2013/2 (Prof. Dr. Oğuz İmregün’e Saygı Sempozyumu), s. 230 vd.)
Tüm açıklamalar uyarınca dava dosyasının yapılan incelemesinde; yönetim kurulunun süresinin 12.01.2021 tarihinde dolduğu, davanın açıldığı tarihi itibariyle geçen yaklaşık 10 aylık sürede de yeni yönetim kurulunun seçilemediği, davalı şirketin ortakları olan davacı ile dava dışı kardeşi …’nun paylarının eşit olduğu (%50’şer), her iki ortağın eşit oranda paya sahip olduğu bu tip şirketlerde karar alınabilmesinin ancak uzlaşma ile mümkün olduğu, uzlaşma olmadıkça bir süre sonra şirket bünyesinde “dead-lock” (kilitlenme) kaçınılmaz hale geleceği, nitekim davalı şirkette de bu durumun yaşandığı, 2018 yılından itibaren genel kurul toplantıları yapılmasına rağmen kilitlenme sebebi ile karar alınamadığı, mahkemece de organ eksikliğinin giderilmesi için 3 aylık süre verilmesine rağmen eksikliğin giderilemediği, bu hususun aynı zamanda haklı sebep sayılacağı, bunun yanı sıra kaldı ki davacı ve davalı beyanlarından da anlaşılacağı üzere taraflar arasında savcılık soruşturmalarının ve muhtelif davaların bulunduğu, bu tür ciddi uyuşmazlıkların da haklı sebep sayılması gerektiği anlaşılmıştır.
Mahkemece her ne kadar bu hususların TTK 531. maddesi uyarınca haklı sebep olduğu kabulü yerinde ise de, davacının talebinin şirketin feshi olduğu şeklinde talebine bağlı kalınarak fesih ve tasfiyeye karar verilmiş olması yukarıda da açıklandığı üzere TTK 530 ve 531. maddelerinin kümülatif olarak değerlendirilmesi gerekliliğine ( fesih kararı öncesindeki aşamalar için TTK m. 530 hükmü, fesih kararı için ise TTK m. 531 hükmü uygulanmalıdır.) aykırı olmuştur. Bilindiği üzere şirketler hukuku bakımından şirketin devamlılığının sağlanılması esas olup; düzenleme uyarınca, ekonomik değer taşıyan şirketin feshi yerine şirketi ayakta tutacak diğer çözüm yollarının hakimce değerlendirilmesi zorunlu kılınmıştır.
Bu durumda mahkemece, şirketin amaçlarını gerçekleştirmeye uygun finansal yapı ve aktif mal varlığı bulunup bulunmadığı, şirketin ciddi bir üretim ve pazarlama faaliyeti içinde olup olmadığı, şirket anasözleşmesinde yer alan amaçları rahatlıkla gerçekleştirebilecek durumda olup olmadığı, kısacası şirketin devamında ortaklar için yarar kalıp kalmadığı, davacının şirketten çıkarılmasında herhangi bir fayda olup olmadığı konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alındıktan sonra çıkma payının belirlenmesinin ortaklar açısından haksız sonuçlara yol açmayacağının tespiti halinde davalı şirketin feshinden önce davacı pay sahibine payının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir bir çözüme karar verilmesi gerekirken haklı sebeplerin varlığı halinde anılan madde kapsamındaki fesih yerine seçimlik diğer yetkilerin kullanılıp kullanılamayacağı hususunda yeterli bir gerekçeye yer verilmeden şirketin feshine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle de kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir. (Aynı yönde Yargıtay 11. HD’nin 16/04/2019 tarih ve 2018/1177 E. – 2019/3046 K. sayılı ilamı)
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulüne; kararın açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına, davacı vekilinin istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf itirazlarının ESASTAN KABULÜNE; İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/836 Esas – 2022/834 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının kararın kaldırılması sebep ve şekline göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; taraflarca yatırılan istinaf karar harcının talep halinde mahkemesince ilgilisine iadesine,
5-İstinaf aşamasında taraflarca yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 06/07/2023