Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/479 E. 2023/677 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/479
KARAR NO : 2023/677

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/05/2016 (Dava) – 27/09/2019 (Karar)
NUMARASI : 2019/88 Esas – 2019/558 Karar

DAVA : Menfi Tespit

BAM KARAR TARİHİ : 26/04/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 26/04/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/09/2019 tarihli 2019/88 Esas ve 2019/558 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … isimli kişi ile askeri ihalelere girebilmek için vekaletname verilmesi konusunda anlaştıklarını ve bu amaçla …’a 10.12.2015 tarihli vekaletnameyi verdiğini, …’ın bu vekaletname ile müvekkili adına girdiği bir askeri ihaleyi alarak güven tesis ettiğini, daha sonra Yeni Foça’da askeri malzeme satan bir arkadaşının işyerini devretmek istediğini ve çok kar edeceğini söyleyerek müvekkilini … isimli bir kişi ile tanıştırdığını, …’ın bu işyerini resmi olarak arkadaşı olan davalı … adına açtığını ve devretmek istediklerini söyleyerek müvekkilini ikna ettiğini, söz konusu işyerinin 2016 Şubat, Mart ve Nisan aylarında 3 taksit halinde ödemek şartıyla toplam 25.000,00-TL karşılığında müvekkiline devri konusunda 2016 yılı Ocak ayında sözlü anlaşma yapıldığını, işyerinin resmi işleteni olan … ile de tanışan müvekkiline davalının da işyerinin çok karlı olduğunu ancak fazla ilgilenemediğini söylediğini, işyerini teslim alacağı gün işyerinin mal sahibi olan …’ın işyerine geldiğini ve …’in kendisine 5.000,00-TL kira borcu olduğunu, bu borcu ödemesi şartıyla müvekkili ile kira sözleşmesi yapacağını söylediğinden 5.000,00-TL eski kira borcunu …’a müvekkilinin ödemek zorunda kaldığını, işyerinin devir alınıp kira akdi yapıldıktan sonra …’ın bu işyerini kendisinin daha iyi işleteceğini söyleyerek müvekkilinden 01/03/2016 tarihli ikinci vekaletnameyi aldığını, bu arada …’ın müvekkilini arayarak 5.000,00-TL’ye acil ihtiyacı olduğunu, taksitleri davalı …’a değil kendisine ödemesi gerektiğini söylemesi üzerine müvekkilinin 5.000,00-TL nakit gönderdiğini, …’ın müvekkiline taksitler konusunda acele etmesine gerek olmadığını, arkadaşı olan …’la müvekkili namına devir sözleşmesi yaptığını ve senet verdiğini, bu senetleri ödediğine dair yazılı belge aldığını ve senetleri de yırtarak iptal ettiğini, işyerinin mülk sahibi olan …’a verdiği 5.000-TL için de yazılı belge aldığını, …’a herhangi bir borcunun kalmadığını, kalan 15.000-TL’yi kendisine ödemesi gerektiğini, dükkanda para kazandıkça peyderpey ödeyebileceğini söyleyerek bir yandan müvekkilini rahatlatırken diğer yandan müvekkilini oyaladığını sonradan öğrendiğini ve verdiği vekaletnameleri daha sonra iptal ettirdiğini, müvekkilinin … veya … ile hiçbir yazılı sözleşme yapmadığını, senet vermediğini, işyerinin devrinden kalan 15.000-TL borcu güvendiği ve aynı zamanda vekili olan …’a peyderpey ödeyeceğini düşünürken Bakırköy 8. İcra Müdürlüğü’nün 2016/6544 sayılı ödeme emrini tebliğ aldığını, tamamen gerçek dışı ve olmayan bir sözleşmeye dayandırılan bu ödeme emrinin ekinde herhangi bir yazılı devir sözleşmesi de gönderilmediğini, ödeme emrinde takibe dayanak olarak ”işyeri devir sözleşmesi” ibaresini gören müvekkilinin doğal olarak aklına gelen ilk şeyin …’ın müvekkilini haksız yere borçlandırmış olabileceği olduğunu, müvekkilinin yaptığı itirazın Bakırköy 8. İcra Müdürlüğünce kabul edilmediğini ve işyerindeki mallarının kaldırılması için hacze gelindiğini, hacze gelen stj. Av. …’ın da kendisini kandıran ve dolandıran …’ın oğlu olduğunu öğrendiğini, …’ın müvekkilini tamamen maddi ve manevi baskı altına alarak korkutarak … ve …’a yapılan toplam 10.000-TL ödemeyi kabul etmediklerini, asıl alacaklının … olduğunu, 4.000-TL’nin hemen peşin ve nakit para olarak, kalan 41.395-TL için de 01/06/2016 vade tarihli 2 adet senedi hemen verdiği takdirde malları kaldırmayacağını, tapudaki hacizleri de kaldırarak sattırmayacağını söylediğini, müvekkilinin o andaki çaresizlikten dolayı herşeyi kabul etmek zorunda kaldığını, zar zor bulabildiği 4.000-TL’yi …’a elden nakit olarak ödediğini, biri 31.395-TL, diğeri 10.000-TL meblağlı, 12/05/2016 tanzim, 01/06/2016 vade tarihli, alacaklısı … olan iki senedi de …’ın talimatı gibi yazarak imzalayıp verdiğini, …’ın almış olduğu 4.000-TL için yazılı ve imzalı bir belge verdiğini, ancak senetler için belge vermediği gibi parayı ve senetleri haciz tutanağına da yazdırmadığını, alacaklı vekilinin 13/05/2016 tarihli yazı ile 4.000-TL haricen tahsilat yaptığını 16/05/2016 tarihinde Uyap sisteminden icra dosyasına gönderdiğini, senetlerin davalı …, … veya kötüniyetle ciro edecekleri bir başka kişi tarafından takibe konulma ihtimalinin olduğunu, bu konuda Foça C. Başsavcılığına şikayette de bulunduklarını ve 2016/927 soruşturma sayısına kaydedildiğini, müvekkilinin işyerinin devrinden dolayı gerçek borcu 25.000-TL iken mal sahibi …’a 5.000-TL eski kira borcunu ödemesi ve …’a gönderdiği 5.000-TL’den sonra kalan borcunun 15.000-TL olduğunu, haciz baskısı ile ödediği 4.000-TL’nin de mahsubu ile şu andaki borcun 11.000-TL olduğunu, icra takibinde istenen asıl alacağın ise 58.000-TL olduğunu belirterek, icra takibinde 58.000-TL olarak gösterilen asıl alacaktan kabul ettikleri 11.000-TL’nin mahsubu ile kalan 47.000-TL tutarındaki gerçek dışı alacak nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitine, yine haciz baskısı altında aynı icra takibindeki haksız borç nedeniyle alınan 12/05/2016 tanzim, 01/06/2016 vadeli ve 31.395-TL ve 10.000-TL meblağlı iki adet bonodan dolayı borçlu olmadıklarının tespitine ve senetlerin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının borcunu ödememek için kötü niyetli olarak iftira attığını, taraflar arasındaki işyeri devir sözleşmesinin, davacının ticari vekili ve temsilcisi … ile müvekkili … arasında imzalandığını, bu sözleşme uyarınca işyeri devir bedelinin 58.000,00-TL olduğunu, davacının belirttiği gibi işyerinin gerçekteki sahibinin … olduğunu, ancak resmi olarak müvekkili … adına kayıtlı olduğunu, değeri 58.000,00-TL olan işyerinin 41.350,00-TL’lik değerinin …’a, geri kalan 16.650,00-TL’lik değerinin ise …’e ait olduğunu, devir bedelinin kendi aralarında bu şekilde taksim edileceğini, davacının işyeri devir sözleşmesinden kaynaklanan borcuna karşılık hiçbir ödeme yapmadığını, bu nedenle davacı aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığını, davacının icra takibine itiraz dilekçesinde borca itiraz etmediğini, alacaklıyla arasında imzalı hiçbir belge olmadığını belirtmekle yetindiğini, davacının işyerine hacze gidildiğinde davacının, müvekkili …’i arayarak haciz mahalline çağırdığını, telefon bağlantısıyla …’la da kendi aralarında konuşarak anlaştıklarını, davacının şimdilik 4.000,00-TL kısmi ödeme yapabileceğini, geriye kalan bakiye borcunu bankadan kredi çekmek suretiyle ödeyebileceğini, banka hesabındaki ve tapularındaki hacizlerin kaldırılmasını talep ettiğini, bu teklifin müvekkili tarafından kabul edildiğini, 4.000,00-TL kısmi ödemenin icra vekalet ücreti borcu için kısmi ödeme olarak kararlaştırıldığını, davacı, kalan vekalet ücreti ve tahsil harcı, posta giderleri toplamı olan 5.900,00-TL’yi ödeyince tapudaki hacizlerin kaldırılacağını, ancak bu icra giderlerini göndermeyince hacizlerin kaldırılamadığını, 4.000,00-TL yaptığı kısmi ödeme için belge verildiğini ve icra dosyasına da bildirildiğini, haciz mahallinde haciz tutanağı kapandıktan sonra davacının, bizzat müvekkili …’in kendisine icra müdürünün ve stajyer avukatın bilgisi ve görgüsü olmadan iki adet bono verdiğini, müvekkilinin, davacıdan iki adet bono aldığını haciz mahallinden çıktıktan sonra Stj. Av. …’a söylediğini, bunun üzerine müvekkiline, bonoların vadesinde ödenmesi halinde kendilerine bilgi vermesinin söylendiğini, böylece bu ödemelerin de icra dosyasına bildirileceğini, ancak daha sonra bonoların vadesinde ödenmediğini öğrendiklerini, davacı ile alacaklılar arasındaki anlaşmaya göre bu bonoların …’a verileceğini, geri kalan bakiye borcun 16.650,00-TL (faiz ve masraflar hariç) ise müvekkili …’e ödeneceğini, müvekkilinin, davacıdan aldığı bonoları …’a verdiğini, verilen bonoların değerinin 41.350,00-TL olduğunu, ödendiği takdirde tahsilat olarak Bakırköy 8. İcra Müdürlüğü’nün 2016/6544 sayılı dosyaya bildirilerek borcundan 41.350,00-TL düşüleceğini, bu hususun icra dosyasına da bildirildiğini, ödemenin bono gibi kıymetli evrakla yapılması halinde ifa amacıyla yapılan edimin söz konusu olduğunu, burada borcun, edimin yerine getirildiği anda değil, bu edimin paraya çevrilip, bu suretle alacaklının tatmin edildiği ölçüde ifa edilerek sona ereceğini, alacaklının, asıl edim yanında ek bir alacak kazandığını, böylece yeni bir tatmin imkanı elde ettiğini, ancak, bu iki edimin birbiriyle yarıştığını, birinin ifasıyla diğerinin de sona erdiğini, bono verilmiş olmasının kendiliğinden ödeme (eda) olarak kabul edilemeyeceğini, ayrıca taraflar arasında açık bir anlaşma mevcut olmadığından borcun yenilendiğinden de söz edilemeyeceğini, öte yandan icra dosyasından feragat edileceğine dair bir anlaşma yapılmadığını, davacının davaya konu işyerini devraldığını kabul ettiğini, ihtilafın devir bedeline ilişkin olduğunu, davacının temsilcisi ile davalı arasında imzalanan yazılı sözleşme uyarınca devir bedelinin 58.000,00-TL olduğunu, müvekkilinin işyeri devri sözleşmesinden doğan 58.000-TL alacak hakkını yazılı sözleşme ile ispatladığını, davacının ise işbu yazılı delil karşısında yasal bir delil sunmadan devir bedelinin 25.000,00-TL olduğunu iddia ettiğini, iddiasını yazılı delille ispatlayamadığını, davacının borcuna ilişkin 41,325,00-TL bedelli bono vermiş olmasından dahi açıkça anlaşılmakta olduğu üzere devir bedeline ilişkin iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacının tacir olup basiretli bir işadamı gibi hareket etmesi yükümlülüğü olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İZMİR BAM 11. HD. KALDIRMA KARARI:
Mahkemece daha önceden verilen “davanın kısmen kabulü” ne dair karara ilişkin olarak İzmir Bam 11.HD’nin 2018/1585 E.- 2019/262 K. sayılı ilamı ile yapılan istinaf incelemesi neticesinde; “… Somut uyuşmazlıkta, ilk derece mahkemesince, kısa kararda davanın 30.424,11 TL borçlu olmadığının tespitine, gerekçeli kararda ise, davacının borçlu olmadığı miktarın 29.310,48 TL olduğunun tespit edildiği, ancak kısa kararda bu miktar 30.424,11 TL olarak sehven yazıldığından ve kısa kararla gerekçeli karar birbiri ile çelişemeyeceğinden bu hususta herhangi bir düzeltme yapılmayarak, kısa karara uygun olarak gerekçeli karar yazıldığının belirtildiği görülmektedir. Bu durum HMK’nın 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden ve10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçe arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 355 ve 353/1-a-6 maddeleri uyarınca re’sen kaldırılmasına….” gerekçeleriyle kararın kaldırıldığı anlaşılmıştır.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda, “….Bakırköy 8. İcra Müdürlüğü’nün 2016/6544 sayılı icra takip dosyasında yapılan ödemeler ve takip konusu alacak miktarı dikkate alınarak kapak hesabı yaptırıldığı, toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda; taraflar arasında iş yeri devrine ilişkin sözleşme ilişkisinin Kemalpaşa 1. Noterliğince tanzim edilmiş 01/03/2016 tarihli vekaletnamede verilen yetkiler çerçevesinde kurulduğu, sözleşme bedelinin 58.000,00-TL olarak kararlaştırıldığı, davalı …’in Bakırköy 8. İcra Müdürlüğü’nün 2016/6544 sayılı takip dosyasında 58.000,00-TL asıl, 2.537,50-TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 60.537,50-TL için davacı aleyhine takip başlattığı, takibin kesinleştiği ve haciz işlemlerine başlandığı, haciz tutanağında ‘şimdilik haciz ve muhafaza yapılmasından geri dönülmesi’ şeklindeki beyan üzerine haciz ve muhafaza işlemlerinin yapılmadığı, aynı tarihte hacizde alacaklı adına vekaleten hazır bulunan Stj. Av. … ile borçlu … arasındaki ‘belgedir’ başlıklı yazıda, davacı tarafından bahsi geçen icra müdürlüğüne konu borca mahsuben 4.000,00-TL ödeme yapıldığı, davacı tarafından davalıya olan borca mahsuben ayrıca 5.000,00-TL ödendiği yönünde beyanda bulunulmuş ise de, bu konuda davalının rızasının olup olmadığı ve onun istemiyle bu ödemenin yapıldığı ispatlanamadığından, bu ödemenin borç yerine ödeme olarak kabul edilmediği, davacının icra takip dosyasında borçlu olmadığının tespiti isteminin reddi ve davacı tarafça yapılan ödemelerin infazda nazara alınması gerektiği, takip dosyasına mahsuben davacı tarafından 12/05/2016 vade tarihli 31.395,00-TL bedelli ve 01/06/2016 vade tarihli 10.000,00-TL bedelli iki adet bono verildiğinin her iki tarafın da beyanı ile sabit olduğu, borç yerine ödeme olarak verilmiş olmasına karşın senet bedellerinin ödenmediği ve senetlerin de asıllarının sunulmamış olması nedeniyle mükerrer ödeme olması mümkün bulunduğundan, bu senetlerden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, ancak üçüncü kişilerin haklarına engel olunmaması yönünden senetlerin iptali isteminin reddine karar vermek gerektiği, İİK 72 maddesi uyarınca davalı yararına 58.000,00-TL üzerinden hesap edilecek %20 tazminat verilmesi gerektiği kanaatine varılmakla, sonuç olarak; DAVANIN, BAKIRKÖY 8. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN 2016/6544 SAYILI TAKİP DOSYASINDA BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİ İSTEMİ YÖNÜNDEN REDDİNE, davacı tarafça yapılan ödemelerin infazda nazara alınmasına, davalı yararına %20 tazminat verilmesine, davacının 01/06/2016 ödeme tarihli, 12/05/2016 düzenleme tarihli, borçlusunun … olduğu 31.395,00 TL ve 10.000,00 TL meblağlı BONOLARDAN DOLAYI DAVALIYA BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE, senetlerin iptali yönündeki istemin REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN, “…Öncelikle; dava dilekçelerinin ‘sonuç ve istem’ bölümünde icra dosyasındaki sözde 58.000-TL olan borcun tamamından değil 47.000-TL’lik kısmından borçlu olmadıklarının tespitini talep ettikleri ve 11.000-TL’lik kısım kendileri tarafından kabul edilmiş olduğu halde, mahkemenin bunu gözardı ederek ve yanılgıya düşerek hatalı bir karar verdiğini, davaya konu edilen ve bedeli açısından müvekkili yönünden tamamen geçersiz işyeri devir sözleşmesinin, müvekkilinin rızası ve bilgisi dışında, esasen yetkisi de olmadığı halde … tarafından sözde vekil sıfatıyla imzalandığını, …’ın, aynı zamanda karşı tarafın vekili olan Av….’ın babası olduğunu, …’ın, bu sözleşmeyi, alacaklı görünen … ile onun ortağı ve arkadaşı olan … ile danışıklı olarak anlaşıp haksız kazanç sağlamak maksadıyla -o tarihte elindeki vekaletnamede yetki de olmadığı halde- imzaladığını ve müvekkilini haksız yere büyük bir borç altına soktuğunu, Foça’da yaşayan …’in işbu geçersiz sözleşmeyi icra takibine koyması için, …’ın İstanbul’da o tarihte stajyer olan oğlu …’ın staj yaptığı avukatlık bürosuna vekalet vermesi, haciz işlemine bizzat Stj.Av….’ın gelmesi ve avukat olduktan sonra da bizzat takip etmesinin bile … ile …’in danışıklı hareket ettiğini açıkça gösterdiğini, …’ın, vekaletnamede yetkisi olmadığı halde ve bu durumu …’in de bilmesine rağmen gerçekte 25.000-TL olan işyeri devir bedelini 58.000-TL olarak yazdıklarını, …’ın elinde o tarihte yalnızca ilk vekaletnamenin mevcut olduğunu, vekaletnamenin konusunun resmi ve özel ihalelere katılma olduğunun da açıkça görüldüğünü, söz konusu vekaletnamede vekil …’ın müvekkili adına 3. gerçek kişilerle işyeri devir sözleşmesi yapma veya 3. kişilere karşı müvekkilini borç altına sokacak herhangi bir işlem yapma yetkisinin olmadığını, dolayısıyla alacaklı …’in, ya bilerek ya da vekaletnameyi görmeden, yani basiretli bir tacir gibi davranmadan, vekilin böyle bir yetkisi olup olmadığını araştırmadan sözleşme yaptığını, her iki halde de alacaklı …’in, kusurlu olup sonucuna katlanmak zorunda olduğunu, 47.000-TL gerçek dışı alacak nedeniyle borçlu olmadıklarının tespiti ile haciz baskısı altında alınan 31.395-TL ve 10.000-TL meblağlı iki adet bonodan dolayı borçlu olmadıklarının tespitine ve senetlerin iptaline karar verilmesi gerektiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI VEKİLİ TARAFINDAN, “…Yerel mahkemece, işyeri devir sözleşmesinden doğan borcun kısmi ifası amacıyla davacı-borçlu tarafından keşide edilen iki adet bonodan dolayı ‘mükerrer ödeme olarak değerlendirilmesi mümkün bulunduğu’ gerekçesiyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, zira, davacı tarafından keşide edilen iki adet bononun işyeri devir sözleşmesinden doğan borcun kısmi ifası amacıyla verildiğini, ödemenin bono gibi kıymetli evrakla yapılması halinde ifa amacıyla yapılan edim söz konusu olacağını, burada borcun bu edimin paraya çevrilip, bu suretle alacaklının tatmin edildiği ölçüde ifa edilip, sona ereceğini, alacaklının, yeni bir tatmin imkanı elde ettiğini, ancak, bu iki edimin birbiriyle yarıştığını, birinin ifasıyla diğerinin de sona ereceğini, ifa amacıyla yapılan edimin kabulüyle alacaklı borçluya sadece yeni bir süre tanındığını, borca karşılık olarak bono verilmiş olmasının kendiliğinden ödeme (eda) olarak kabul edilemeyeceğini, borcun yenilendiğinden de söz edilemeyeceğini, ayrıca, bahse konu bonoların icra dosyasına da bildirildiğini, tüm bu nedenlerle, davacı borçlu tarafından tanzim edilen bonoların mükerrer ödeme olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, işyeri devir sözleşmesine dayalı olarak başlatılan icra takibinden dolayı ve bu takipte haciz baskısı altında verildiği ileri sürülen bonolardan dolayı menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
1-Davalı …’in mahkeme kararından ve hükme karşı istinaf kanun yoluna da başvurduktan sonra 30.05.2021 tarihinde vefat ettiği, bu nedenle vekilinin vekalet yetkisinin sona erdiği, Dairemizce dosyanın mahalline geri çevrilmesi suretiyle, mahkemesince mirasçılarına gerekli tebligatların yapılıp taraf teşkilinin sağlandığı anlaşılmıştır.
2-Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacı, davalının resmiyette sahibi göründüğü, ancak esasen davadışı …’a ait olduğunu beyan ettiği işyerini devraldığını, devir bedelinin 25.000-TL olup, bu konuda herhangi bir yazılı sözleşme yapmadıklarını ileri sürerek, bu tutarın da 5.000-TL’sini davalının eski kira borcuna mahsuben dükkan sahibine ödediğini, 5.000-TL’sini gerçek işyeri sahibi olduğunu belirttiği …’ a ödediğini, ayrıca haciz baskısı altında 4.000-TL ödeme yapıp, iki adet de bono vermek zorunda kaldığını ileri sürerek, bu iki bonodan dolayı ve takipteki 58.000-TL’lik borcun ise 47.000-TL’sinden dolayı borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, davalı ise; davacının verdiği vekaletname ile ticari vekili sıfatıyla hareket eden davadışı … ile 07.01.2016 tarihli yazılı işyeri devir sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmede de açıkça devir bedelinin 58.000-TL olduğunun yazılı olduğunu, davacının hiçbir ödeme yapmadığını, işyerinin gerçek sahibi … olmakla birlikte, resmi olarak işyerinin davalı … adına kayıtlı olduğunu, … ile davalı arasındaki iç ilişki uyarınca 58.000-TL’lik bedelin 16.650-TL’sinin davalıya, 41.350-TL’sinin ise …’ a ait olacağını, devir bedelini bu şekilde kendi aralarında taksim edeceklerini, haciz günü alınan 4.000-TL nakit paranın icra dosyasına bildirildiğini, ayrıca toplam 41.350-TL bedelli iki adet bononun da haciz günü davacıdan alındıktan sonra …’a verildiğini, bedeli davacı tarafından ödense idi bunun da takip dosyasına bildirilecek olduğunu, ancak bedelinin ödenmediğini ve 3.şahıslara ciro edildiğini öğrendiklerini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
3-İşyeri devri taraflar arasında ihtilafsız olmakla birlikte, devir bedeli konusunda uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacının vekalet verdiği davadışı … (davacı adına) ile davalı arasında yapılan (ve …’ın da şahit olarak yazıldığı) 07.01.2016 tarihli sözleşme incelendiğinde; devir bedelinin 58.000-TL olarak yazıldığı, bu bedelin yarısının Ocak 2016’da ve kalan yarısının da Şubat 2016’da ödeneceğinin belirtildiği, davalı …’in o güne kadarki işyeri kira, elektrik ve su bedelini kendisinin ödeyeceğinin de yazılmış olduğu görülmektedir. Davadışı …’a davacı tarafından verilen vekaletnamelerin incelenmesinde; verilen ilk vekaletnamenin 10.12.2015 tarihli olup, vekaletname bütününe bakıldığında, “askeriye, hastane, üniversite, belediye ve bilimum resmi ve özel dairelerin, gerçek ve tüzel kişilerin açtığı veya açacağı ihalelere” katılmaya, ihalenin üzerinde kalması durumunda bu kapsamda sözleşmeler yapmaya, makbuz, belge, hakediş imzalamaya dair sınırlı yetki içeren bir vekaletname olup, dava konusu işyeri devir sözleşmesinin yapılmasına yönelik bir yetkiyi kapsamadığı görülmüştür. Davacının daha sonradan vermiş olduğu 01.03.2016 tarihli vekaletname ise daha geniş yetkiler içermekte olup, açıkça işyeri adresi de belirtilerek bu işyeri ile ilgili tüm işlemleri yürütmeye dair yetki de verildiği görülmekte ise de, davalının dayandığı sözleşmenin tarihi ise 07.01.2016 olup, buna göre sözkonusu devir sözleşmesinin yapıldığı tarihte davadışı …’ın davacı adına davalı ile işyeri devir sözleşmesi yapma yetkisi bulunmadığı, bahse konu sözleşmenin davacı tarafça kabul edilmeyip, sözlü olarak 25.000-TL üzerinden devir anlaşması yapıldığının beyan edilmesi karşısında, kendi adına bu bedelle devir sözleşmesi imzalanmasına açık/zımni bir muvafakatinin de davalı tarafça ispatlanamadığı anlaşılmakla; davalının, davacının kabulündeki 25.000-TL devir bedelinin üzerinde bir devir bedeli kararlaştırıldığını ispat etmesi gerekmekte olup, mahkemece bu hususlara dikkat edilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru olmamış, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazının kabulü ile, kararın eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiştir.
4-Somut uyuşmazlıkta, davacı taraf takibe konu miktar kadar borçlu olmadığını iddia ederek, borçlu olmadığını ileri sürdüğü miktar üzerinden dava açmıştır. Mahkemece, davacının takipteki borcun bir kısmına yönelik menfi tespit davası açtığı hususu dikkate alınmadığı gibi, ayrıca hükümde her ne kadar “davacı tarafça yapılan ödemelerin infazda dikkate alınmasına” şeklinde genel bir ifade kullanılmış ise de, davacının gerek takipten önce ve gerekse takipten sonra ödeme yaptığına dair iddialarına göre de bu kabul müphem olup, bu şekilde hüküm tesisi de doğru görülmemiştir. Dosya kapsamına göre, takip kesinleştikten sonra davacı/borçlunun mal varlığından takip dosyasına birtakım tahsilatlar yapıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, davalı/alacaklının kabulünde olan tahsilatlar bakımından davacı/borçlunun menfi tespit isteminde bulunmasında hukuki yararı yok ise de, bununla birlikte, menfi tespit davalarında alacak-borç durumu dava tarihi itibarıyla hesaplanacağından takip tarihi itibarıyla borcun tespiti ile takipten sonra yapılan ödemeler de nazara alınarak dava tarihi itibarıyla alacak-borç miktarının belirlenmesi ile varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi, başka bir deyişle; dava tarihi itibariyle alacak borç miktarı ve davacı ödemeleri araştırılıp sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD. 2020/5924 E.-2021/6744 K., 2020/6944 E.-2021/6680 K., Yargıtay (kapatılan) 19. HD. 2017/2622 E.-2019/2548 K., 2012/14356 E.-2012/19009 K..).
5-Haciz işlemi yapıldığı gün verildiği her iki tarafın da kabulünde bulunan iki adet bono bakımından yapılan değerlendirmede; bahse konu bonoların davacının işyerindeki haciz nedeniyle, haciz baskısı altında -herhangi bir borcu kabul beyanı bulunmaksızın- verilmiş olduğu, senetler üzerinde “nakden” ibaresi bulunsa da, davalı tarafça da bonoların işbu dava konusu alacağın teminatı olarak verildiği ve bu suretle haciz işlemine son verildiği anlaşılmakla, 3.kişilere ciro edildiği de dosya kapsamından anlaşılan bu senetlerden dolayı davacının mükerrer ödemesine neden olunmaması bakımından ve ileride davadışı şahıslara davacı tarafından ödeme yapılmak durumunda kalınması halinde rücu edilebilmesi imkanı bakımından mahkemece bu senetlerden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine dair verilen hükümde hukuka aykırı bir yön görülmediğinden, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir. Bununla birlikte, sözkonusu senetlerin 3.kişilere ciro edilmesi nedeniyle “senetlerin iptali” talebinin reddinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davacı vekilinin bu yöndeki itirazlarının da reddi gerekmiştir.
6-Kabule göre de, hüküm fıkrasında hükmedilen %20 tazminatın hangi miktar üzerinden hesaplanacağına dair bir ifadeye yer verilmemiş olması nedeniyle mahkeme hükmü müphem kaldığı gibi, bu konuda mahkemece gerekçe ile hüküm kısmının farklı yazılmış olması da doğru görülmemiştir.
7-Yine kabule göre, İİK 72. maddesinde belirtilen menfi tespit ve istirdat davalarının birbirine dönüşebilen dava türleri olduğu da gözetilerek, dosya içerisindeki kapak hesabına göre 92.037,60-TL ödemenin irdelenerek, “icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesine” dair ihtiyati tedbir kararına rağmen davalıya ödeme yapıldığına dair davacı vekilinin 24.05.2019 tarihli duruşmadaki beyanı ve davalı vekilinin de kabulü gözetilip araştırılarak, sonucuna göre menfi tespit ya da istirdata dair hüküm tesis edilmesi gerekliliğine dikkat edilmemiş olması doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK 353/1-b-1. madde uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜ ile; Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/88 Esas – 2019/558 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-Davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
5-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davalıdan alınması gereken 2.144,45-TL istinaf karar harcından peşin alınan 706,92-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 1.437,67-TL’nin davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
b-Davacı tarafından yatırılan 44,40-TL istinaf karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
6-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
7-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
8-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
9-Kararın taraflara tebliği, harç, teminat ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 27/04/2023