Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1939 E. 2023/1583 K. 18.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1939
KARAR NO : 2023/1583

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : AYDIN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/08/2023 (Dava) – (15/08/2023 Ara Karar)
NUMARASI : 2023/525 Esas (Derdest Dosya)
DAVA : Şirket Yöneticisinin Azli-Kayyım Tayini
TALEP : İhtiyati Tedbir
BAM KARAR TARİHİ : 18/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 18/10/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/08/2023 ara karar tarihli ve 2023/525 Esas sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
TALEP:
Davacı/ihtiyati tedbir isteyen vekili dava ve talep dilekçesinde özetle; davacının, dava dışı şirket … Sanayi ve Tic. Ltd. Şti’nin kurucu ortaklarından olduğunu, davalı …’ın, Nazilli 2. Noterliği’nin 24.02.2014 tarihli ve 2055 yevmiye numaralı şube temsilci kararı ile şirketi temsil ve ilzama yetkili olarak 50 yıllığına şube müdürü olarak seçildiğini, akabinde, 17.02.2022 tarihinden önce ilgili şirkette yüzde onluk bir pay sahibiyken, münferit şirket müdürü …’den yüzde kırk üç oranında hisse devrini muvazaalı şekilde devraldığını ve şirketi münferiden tek temsile yetkili müdür haline geldiğini, ancak, şirket müdürü …’ın, şirketi sevk ve idare ederken şirketin ortaklarının hak ve çıkarlarını gözetmediğini, şirket ile ilgili hak ve yükümlülüklerini gerek şirket ana sözleşmesine gerek ilgili mevzuata uygun ve dürüst bir şekilde yerine getirmediğini, 17.02.2022 tarihinden sonra şirketin tek yetkilisi olan davalının ilgili mevzuattan ve şirket sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerinin ihlali ve kötü yönetimi katlanarak arttığını, bütün bunların yanında, kendinin ve ailesinin şahsi harcamalarını şirket hesabından yaptığını, bu şekilde haksız menfaat elde ettiğinin tespit edildiğini, Türk Ticaret Kanunu m. 626/1 hükmüne göre, müdürler ve yönetimle görevli kişiler, görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüstlük kuralı çerçevesinde, gözetmekle yükümlü olduklarını, kanun koyucu müdürlerin özen yükümü ile şirket menfaatlerinin gözetilmesi yükümünü birbirinden ayırdığını,zira özen yükümü iş ve işlemlerde gösterilmesi gereken dikkati, ciddiyeti ve bilimselliği ifade ettiği halde şirket menfaatlerinin gözetilmesi yükümü ise, şirketin menfaatinin kişisel menfaatlere ve başkalarının menfaatlerine feda edilmemesi, diğer menfaatlerin arkasına konulmamasını ifade eiğini, özen yükümlülüğü ile yöneticinin dürüstlük kuralı (MK m.2) gereğince şirketin menfaatinin gözetileceği öngörüldüğünü, davalı şirket müdürünn, kanundan ve sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemekte, görevi kapsamındaki işlerde gerekli özeni göstermemekte ve şirketin ve ortaklarının menfaatlerini ihlal etmekte olduğunu, iş bu sebeple, davalının şirket yönetiminden azli gerektiğini, müvekkilinin, dava dışı şirkette yüzde yedi hisse payıyla ortak olarak bulunduğunu, davalı şirket müdürünün kötü yönetimi, özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi ve görevinin gereklerini yerine getirmemesi sebepleriyle müvekkilin, davalı …’ın şirket yönetiminden azlini talep etme hakkı bulunduğunu, öncelikle davalı şirket müdürü, görevi kapsamındaki en temel yükümlülüklerinden biri olan Ortaklar Genel Kurulunu toplantıya çağırma yükümlülüğünü defaten ihlal ettiğini, ne yazık ki, davalı şirket müdürü tek temsil yetkisinin verdiği serbestliğe dayanarak şirket adına önemli kararları Genel Kurula danışmadan almakta, usulüne uygun bir Genel Kurul toplantısı çağrısı yapmamakta, ortakların aile şirketlerine olan güvenini kötüye kullanarak toplantı yapılmadan düzenlenen Genel Kurul Karar Defterine ortakların imza atmalarını sağladığını, davalı şirket müdürü, şirketin banka hesaplarında bulunan paraları keyfi şekilde sarf ettiğinden, haklı davalarının kabulü ile davalı şirket yöneticisinin TTK’nın 630. maddesi uyarınca azline, davalı …’ın şirket üzerindeki yetkilerinin dava sonuçlanıncaya kadar tedbiren durdurulmasına, mahkemece uygun görülmesi halinde tedbiren ve neticeten Mahkemece resen seçilecek yönetim ve temsil kayyımı atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “… İhtiyati Tedbir HMK 389 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup; mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesi önemli ölçüde zorlaşacak, imkansız hale gelecek ya da ciddi zararlar oluşacağından endişe edilmesi halinde dava konusu üzerine ihtiyati tedbir konulabilir. Çekişmesiz yargı işlerinde de aynı hüküm uygulanır. Ancak ihtiyati tedbir talebinin kabul edilebilmesi için haklılığın yaklaşık olarak ispat edilmesi gerekmektedir. Dava dilekçesi ekleri incelendiğinde davacının yaklaşık ispat vasıtası olabilecek mahiyette delil ibraz etmediği, hakkını tehdit eden yakın bir tehlike nedeniyle ivedi bir koruma ihtiyacı içinde bulunmadığı, yine Türk Medeni Kanunu’nun 427. maddesinde ise bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa kayyım atanacağını belirttiği, davacı vekilinin açtığı davada delillerin henüz toplanmadığı, yönetim kayyımlığının, yönetim boşluğu giderilinceye kadar devam eden geçici bir koruma önlemi olduğu, dosyadaki mevcut delillerden dava dışı şirketin yönetim organının mevcut olduğu, şirketin organsız kalma durumunun bulunmadığı, davacının talep ettiği ihtiyati tedbirin yasal koşullarının oluşmadığı, aslolanın şirketin faaliyetlerinin devamının yöneticiler tarafından sürdürülmesi olduğu, mevcut delil durumu itibariyle yaklaşık ispatında gerçekleşmediği…” gerekçesiyle “…Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
İhtiyati tedbir talep eden/davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın, dava dışı şirket … Sanayi ve Tic. Ltd. Şti’nin kurucu ortakların olduğunu, davalı …’ın, Nazilli 2. Noterliği’nin 24.02.2014 tarihli ve 2055 yevmiye numaralı şube temsilci kararı ile şirketi temsil ve ilzama yetkili olarak 50 yıllığına şube müdürü olarak seçildiğini, akabinde, 17.02.2022 tarihinden önce ilgili şirkette yüzde onluk bir pay sahibiyken, münferit şirket müdürü …’den yüzde kırk üç oranında hisse devrini muvazaalı şekilde devraldığını ve şirketin münferiden tek temsile yetkili müdür haline geldiğini, ancak şirket müdürü …’ın, şirketi sevk ve idare ederken şirketin ortaklarının hak ve çıkarlarını gözetmemiş, şirket ile ilgili hak ve yükümlülüklerini gerek şirket ana sözleşmesine gerek ilgili mevzuata uygun ve dürüst bir şekilde yerine getirmediğini, 17.02.2022 tarihinden sonra şirketin tek yetkilisi olan davalı …’ın ilgili mevzuattan ve şirket sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerinin ihlali ve kötü yönetiminin katlanarak arttığını, bütün bunların yanında, kendinin ve ailesinin şahsi harcamalarını şirket hesabından yaptığı, bu şekilde haksız menfaat elde ettiğinin tespit edildiğini, 17.02.2022 tarihinde şirketin tek yetkilisi haline gelen …’ın, bu tarihte, şirketin kurucu ortaklarından olan …’in %51’lik hissesinin %43’lük kısmını …’den muvazaalı şekilde devraldığını, işbu işlemin iptali talebi ile …’in mirasçısı … tarafından dava açıldığını, bu davanın Aydın Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/1020 E. sayılı dosyası ile derdest olduğunu, muvazaalı şekilde hisse devirlerini temlik eden davalının, açıkça kötü niyetli olduğunu, şirketin %51’lik pay sahibi olan ortak ve şirket yetkilisi davalı yan, en yüksek pay sahipli ortak ve şirket müdürü olarak şirketi tekeline aldığını, ortakları bu tarihten itibaren sürekli olarak uzaklaştırma çabasına girdiğini, şirket iş ve işleyişi ile alakalı hiçbir bilgi vermemeye başladığını, şirket kuruluşundan bugüne değin ise şirket ortaklarına hiçbir şekilde kar dağıtımı yapılmadığını, davalı şirket müdürü gerek naylon fatura kullanmak suretiyle işlem tesis ettiğini ve gerekse de faturasız işlem tesis etmek gibi iş ve işlemler ile Kanun’da düzenlenen yükümlülüklere aykırı hareket ettiğini müvekkilinin şifahen öğrendiğini, … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti’den alınan profil, lastik, döküm ve susta hizmetlerinin, şirketin hiçbir aracında kullanılmayacak nitelikte olduğunu, aynı gün dava dışı şirket hesabından anılan … … Ltd. Şti hesabına gönderildiğini ve yine tesadüftür ki aynı gün içerisinde ilgili şirket hesabından çekildiğini, davalı şirket müdürünün, talimatı ile şirket çalışanlarından … ve … tarafından paranın teslim alındığını, şirket müdürünün talimatı ile şirket müdürüne teslim edildiğini, … … Ltd. Şti. ile, … arasında imzalanan hazır beton satış sözleşmesine istinaden alıcı … tarafından tanzim edilen, 25.11.2022 vade tarihli, … Bankasına ait 8863574 seri numaralı, 63.000,00 TL değerindeki çek ve 28.12.2022 vade tarihli, … Bankasına ait 88633575 seri numaralı, 63.000,00 TL değerindeki çeklerin ödemesinin şirket hesaplarından hangi banka hesabına yatırıldığının tespit edilemediğini ve müvekkiline de bilgi verilmediğini, davalı şirket müdürünün, şirketin ihtiyacı olmamasına rağmen şirket taşınır ve taşınmazlarını elden çıkardığını, şirketin faaliyet alanlarındaki stokları bitmek üzere olduğunu, şirket tüzel kişiliğine ait taşınmazların kira bedellerinin şirketin hangi harcamalarında kullanıldığının da müvekkilinin bilgisi dahilinde olmadığını, davalının tabir-i caizse şirketin içini boşalttığını, bu durumun artık müvekkil için katlanılamayacak durumda olduğunu, müvekkilinin haklarını zedeleyici bir olgu haline geldiğini, davalı …’ın, adı geçen şirketi kendi keyfi işlemleri ile idare ettiğini, dava dışı şirkette hali hazırda herhangi bir yönetim organı bulunmadığını, şirketin davalının tekelinde olduğunu belirterek, yerel mahkemenin 15/08/2023 tarihli ara kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davalı şirketin temsilcisi olan davalı …’ın yönetim ve temsil yetkisinin 6102 sayılı TTK’ nın 630/2 maddesi uyarınca kaldırılması, azli ve şirkete kayyım atanması istemine ilişkindir.
Talep konusu ise; şirket malvarlığı kapsamındakı araçların, iş makınalarının ve ekipmanın haksız devirlerinin meydana gelmesini engellemek, 3. Kişilere satılmasının ve devredilmesinin önüne geçmek için yargılama süreci sonuçlanıncaya kadar 3. kişilere satışı ve devri engeller mahiyette ihtiyati tedbir konulmasına, bu nedenle şirket adına kayıtlı kamyon, tır, çekici ve sair motorlu araçlar bakımından İzmir ve Ankara Trafik Tescil Şube Müdürlükleri nezdinde tescil kayıtlarına tedbir konulmasına, şirket adına kayıtlı iş makinaları bakımından İzmir Ticaret Odasında bu amaçla tutulan sicil nezdinde sicil kayıtlarına tedbir konulmasına, yargılama süreci sonuçlanıncaya kadar tedbiren davalı ortak ve müdür …’ nin münferit imza yetkisinin ihtiyati tedbir olarak kaldırılıp, şirket yönetim ve temsil yetkisinin tedbiren davacı … ve diğer ortak …’ye müştereken bırakılmasına; ya da sayın mahkeme aksi kanaatte ise, yargılama süreci boyunca bu yetkinin tedbiren kayyıma verilmesi talebine ilişkindir.
Mahkemece; davacının ihtiyati tedbir taleplerinin ve şirkete kayyım atanması taleplerinin reddine karar verilmiş olup, ara kararı davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
6100 sayılı HMK.’nın “ihtiyati tedbirin şartları”na ilişkin 389/2. maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” düzenlemesi bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 390/3. maddesinde ise; “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmü bulunmaktadır.
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK.’nun ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez.
Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez.
Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir.
Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür.
Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür; bu çerçevede, aslında ispat ölçüsü bakımından HMK.’nda bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacının iddialarının yargılamayı gerektirdiği, mevcut dosya kapsamı, delil durumu ve yargılamanın bulunduğu aşama itibariyle davacının ihtiyati tedbir kararı verilmesi için haklılığını yasaya uygun ve yaklaşık olarak ispat edemediği anlaşılmakla, mahkemece ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, yaklaşık ispatın bu aşamada gerçekleşmemiş olmasına, ayrıca şirkette organ boşluğu mevcut olmamasına göre ve HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak davacı/ihtiyati tedbir vekilinin istinaf sebebleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/525 Esas sayılı ve 15/08/2023 tarihli ara kararına karşı davacı/ihtiyati tedbir isteyen vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 269,85 TL istinaf karar harcı peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf eden tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın 6100 sayılı HMK.”nun 359-(3) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
7-Dosyanın mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 18/10/2023