Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1721 E. 2023/1482 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1721
KARAR NO : 2023/1482

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/05/2023 (Talep) – 18/05/2023 (Ara Karar)
NUMARASI : 2023/407 Esas (Derdest Dosya)
DAVA : Kıymetli Evrak İptali (Hisse Senedi İptali)
BAM KARAR TARİHİ : 05/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 05/10/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/05/2023 ara karar tarihli, 2023/407 Esas sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin hissedarı olduğu … Ticaret Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi ve … Anonim Şirketi unvanlı şirketlerin çeşitli birleşmelerden geçtiği ve hali hazırda bu şirketlerin tek bir tüzel kişilik olan ve tek ortaklı … A.Ş. unvanı altına girmek sureti ile ortadan kalktığı, mezkûr 5 şirkette hissedar olan müvekkilinin şirket birleşmeleri sonucunda hisselerini yitirmesinin yasal olarak mümkün olmamakla birlikte, hisselerini kaybetme nedeninin müvekkilce bilinmediği, hisselerin kaybedildiğinin birleşmeler sonucunda devralan şirketin tek ortaklı olmasından anlaşıldığı, müvekkilinin devralan şirketlerde ortak olmadığından şirket kayıtlarına ve belgelerine ulaşamadığı, genel kurullara katılamadığını belirterek müvekkilinin münfesih olan şirketlerdeki hisselerinin, birleşen şirketteki hisselere isabet eden kısmının, çifte temsil yasağı ve hukuka aykırılıklar nedeni ile iptali ile müvekkil adına tesciline karar verilmesi, bunun mümkün olmaması halinde, şirket değerlemesi yapılmak sureti ile müvekkilinin birleşen şirketteki hisselere isabet eden kısıma ilişkin olarak müvekkiline ödenmeyen hisse devir bedellerinin, gerçek değeri bilirkişi marifeti ile tespit edildiğinde ıslah ile arttırmak üzere ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalması kaydı ile 1.000,00 TL’sinin müvekkile ticari faizi ile birlikte ödenmesi, davalı şirket yetkilisi ile husumet bulunması, davalı şirket yetkilisinin müvekkile fiili saldırıda bulunması, şirket binasına müvekkilin girişinin yasaklanması, hileli işlemlerle, çifte temsil yasağını hiçe sayarak müvekkile ait hisseleri zimmetine geçiren, anonim şirket söz konusu olması nedeni ile çok hızlı bir şekilde hisseleri elinden çıkartıp davayı konusuz bırakabilecek olan davalıya ait … A.Ş.’de bulunan hisselerin üçüncü kişilere devrini engellemek amacı ile ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki uyuşmazlığa konu davacı paylarının farklı tarihlerde devre konu olduğu, bununla birlikte en yakın tarihli devir işleminin, ilgili şirketlerde alınan yönetim kurulu kararlarından da anlaşıldığı üzere 21.05.2015 tarihli olduğunu, huzurdaki dava 13.05.2023 tarihinde açılmış olmakla, en son tarihli pay devri üzerinden 8 yıl zaman geçtiğini, dolayısıyla somut olayda 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğini, davacının aynı konu ile ilgili husumeti sadece Sahip …’e yönelterek İzmir 5 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2022/708 E. 2023/364 K.sayılı dosyası ile dava açtığını, İzmir 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.04.2023 tarihli, 2022/708 E. 2023/364 K. Sayılı kararı ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verdiğini, kesinleşme ihtimali bulunduğundan kararın da dikkate alınarak, huzurdaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, 27.04.2015 tarihi itibariyle davacının da onayladığı pay devirleri gerçekleşmiş olup, bu tarih itibariyle kendisinin … AŞ’deki hisse adedinin 750 olduğunu, 21.05.2015 tarihinde ise … A.Ş. tarafından Davacının paylarının devralındığını, bu devralma işleminin gerçekleştiği sırada da Davacının … AŞ’de yönetim kurulu üyesi olduğu ancak kararda imzasının bulunmadığını, davacının dava dışı şirkete yaptığı satışın yönetim kurulu kararı ile onaylanması ve yine bu paylarından doğan sermaye borcunu ödememiş olması karşısında, Davacının emaneten elinde tuttuğu payları peyderpey devrettiğinin tartışmasız olduğunu, kaldı ki; Davacı tarafından Davalı şirket yetkilisi …’e bir vekaletname verildiği görülmekle, bu vekaletname uyarınca Davalının Davacıya ait payları devretme konusunda yetkisinin mevcut olduğunun anlaşıldığını, bu yetki kapsamında devredildiği anlaşılan paylara ilişkin alınan kararda vekil olarak atanmış bulunan …’in imzasının bulunmasının da vekil tarafından işlemin yapıldığı görüldüğünü, hal böyleyken Davacının … AŞ’deki paylarının usulüne uygun olarak devredildiği sabit olup, Davacının bu şirketteki pay sahipliği sıfatının sona ermesinde, yasaya aykırı bir yön bulunmadığını, davacının … AŞ’de de kuruluşta pay sahipliğinin söz konusu olmadığını, … Ticaret Limitet Şirketi olarak 18.03.2004 tarihinde ticaret siciline tescil edilen şirket kurucuları arasında Davacının bulunmadığını, davacının bu şirkette ortak olması 04.11.2011 tarihinde, şirketin diğer emanetçi ortağı …’dan pay devralması ile gerçekleşmiş olup, bu devir işleminin yasal zorunluluk nedeni ile noterden yapıldığını ve ticaret siciline tescil edilmiş olmakla birlikte, devir sözleşmesinin Davacıya vekaleten Davalı şirket yetkilisi … tarafından imzalandığını, davacının, babası …’e verdiği vekaletname ile emanetçi pay senedi alım ve satımlarında babasını yetkilendirdiğini ve bütün bu işlemlerin Davacının katılımı olmaksızın ve vermiş olduğu yetki kapsamında Davalı şirket yetkilisi … tarafından yapıldığını ayrıca Davacıya ait sermaye borcunun da yine …’in şirketten olan alacakları karşılığında virman yapılmak suretiyle ödendiğini, dolayısıyla bu şirket bakımından da davacının “emanetçi ortak/saman adam” olduğunun, pay sahipliğinden kaynaklanan borçlarının bizzat davalı şirket yetkilisi … tarafından ödenmesinden de anlaşıldığını, payların iktisabında davacının hiçbir dahlinin bulunmayıp, kendisine vekalet verdiği davalı şirket yetkilisi baba … tarafından gerçekleştirilmesinin, hem taraflar arasındaki ilişkinin mahiyetini ortaya koyması hem de davacının şirkette kanuni bir yükümlülüğün sonucu olarak ortak olduğunu açık ve net bir şekilde gösterdiğini, davacının kurucu ortak olarak göründüğü davaya konu edinen şirketler: … AŞ, … AŞ ve … AŞ olup , her bir şirkette kurucu olarak davacı … adına vekaleten davalı şirket yetkilisi …’in imza attığını, bu hususun davacı …’in emanetçi ortak olduğunu göstermesi bakımından önemli olduğunu ayrıca bu şirketlerdeki tüm hukuki işlemler yine davacı şirket yetkilisi … tarafından vekaletnameye dayanılarak yapılmış olup taraflar arasındaki ilişkinin gerçek mahiyetini ortaya koyması itibariyle bu hususun da önemli olduğunu, davacının kuruluşta ortak olduğu … AŞ (eski unvanları … AŞ ve … Ticaret AŞ) 02.06.2011 tarihinde kurulmuş olup davacının bu şirketteki payının %10 oranında olduğunu, şirketin kurulduğu dönemde aranan asgari 5 ortak sayısının sağlanması için emanetçi ortaklara başvurulduğunu, davacı haricindeki diğer emanetçi ortaklardan …’nun Davalının yeğeni, …’ın ise şirket çalışanı olduğunu, davacı …’in, 27.06.2014 tarihinde bu hisselerin yarısını kardeşi …’e devrettiğini, bu devir işleminin şirket yönetim kurulunda onaylanarak pay defterine işlendiğini, bu devirin de Davacı …’in babası Davalı … tarafından, vekaletnameye istinaden yapıldığını, davacının 21.05.2015 tarihinde ise kalan paylarını davalı … AŞ’ye devrederek ortaklıktan ayrıldığını, bu devir işlemi de yine yönetim kurulu kararıyla onaylanmış olup Davalı şirket yetkilisi …’in vekaletnamedeki yetkisine dayanarak bu işlemi yaptığını, davalı şirket yetkilisi …’in, … AŞ’deki Davacı paylarını kendi üzerine almadığını, bu payları davacının kardeşine ve dava dışı şirkete devredilmesi konusunda vekaletnamesine uygun işlemlerde bulunduğunu, Dolayısıyla bu işlemler yönünden de hukuka aykırı bir yön bulunmadığını, davacının haklılığını yaklaşık olarak ispatlayacak deliller sunmadığını, davacının davasının haksız, mesnetsiz, yasal dayanaktan yoksun ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın; usulden reddine, davanın usulden reddine karar verilmemesi halinde esastan reddine, davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıdan tahsiline, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece, ”…Davacının davalı şirket ile birleşen ve tüzel kişiliği sona eren şirketlerde ortaklığının bulunduğu, bu ortaklığının usulsüz şekilde sona erdirildiği ancak bu şirketlerde ortaklığının devam ettiği iddiası ile eldeki davayı ikame ettiği, anonim şirketlerde pay ortaklığının ticaret siciline tescil edilmediği, bu nedenle davacının davalı şirketteki pay sahibi olup olmadığı, payını dava öncesinde dava dışı kişilere devredip devretmediği hususlarını belirlemenin yargılamayı gerektirdiği, davacının bu aşamada haklılığını yaklaşık olarak ispat edemediği, 6100 sayılı HMK’nın 389. vd. maddeleri uyarınca talep yönünden yasal koşulların oluşmadığı…” gerekçesiyle; ”…Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin hissedarı olduğu … Ticaret Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi ve … Anonim Şirketi unvanlı şirketlerin çeşitli birleşmelerden geçmiş ve hali hazırda bu şirketlerin tek bir tüzel kişilik olan ve tek ortaklı … A.Ş. unvanı altına girmek sureti ile ortadan kalkmış olduğunu, müvekkilinin bizzat katıldığı bir hisse devri bulunmamakta olup, dosyada mübrez bulunan Ticaret Sicil Gazetesinin 07.03.2022 tarih ve 10531 sayılı suretinin 874’üncü sayfasında yer alan ilandan görüleceği üzere, sayılan şirketleri bünyesine alarak tek şirket haline gelen … A.Ş.nin tek ortaklı olduğunu, müvekkilinin hissedar olduğu … Ticaret Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi, … Anonim Şirketi unvanlı şirketlerin, … A.Ş.’ye devrolunmak sureti ile infisah olduğunu, müvekkilinin hissedar olduğu … A.Ş., … A.Ş.’ye devrolunarak infisah olduğunu; devralan bu şirketin ise … A.Ş.’ye devrolunmak sureti ile infisah olduğunu, dosyada mübrez bulunan E-Devlet’ten alınan ekran görüntüsü ile de anlaşılacağı üzere, müvekkilinin infisah olan tüm bu şirketlerde hissedar iken, halihazırda dava dilekçesinde izah etmiş oldukları birleşmeler sonucunda ayakta kalan şirketlerde hissedar olmadığını ve her iki şirketin de …’in tek ortaklığında faaliyet gösterdiğini, mevcut durumda; …’in müvekkilinin babası olup, husumetli olduklarını, müvekkili 5 adet şirkette ortaklığı bulunan bir kimse iken, kendisinin katılmadığı işlemlerle gerçekleştirilen pay devirleri ve birleşmeler sonucunda tüm hisselerini yitirdiğini, yine dosya içerisinde mübrez bulunan İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2021/241 E. Sayılı dosyasından da anlaşılacağı üzere, şirket yerleşimlerine müvekkilinin girmesinin engellendiğini, 5 adet şirkette bulunan binlerce hisseye karşılık gelen hissedarlığın, açık kötü niyete dayanan işlem ve eylemlerle buharlaştırıldığını, müvekkilinin devralan şirketlerde ortak olmadığından şirket kayıtlarına ve belgelerine ulaşamadığını, genel kurullara katılamadığını, müvekkilinin hisselerinin kimlere, ne şekilde devredildiğini dahi bilmediğini, ilgili kanun hükmüyle açıkça çelişen, bu kararın verilmesinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, talepte bulunan müvekkilleri hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşmasından ya da tamamen imkansız hale gelmesinden zarar görecek kişiler olup, kanun kapsamında hukuki işlemlerini gerçekleştirdiklerini, Kanun hükmü gereğince bu talebin kabulü gerektiğini, ihtiyati tedbir, HMK’da “Geçici Hukuki Korumalar” üst başlığı altında taraflar arasındaki ihtilafın çözümüne katkı sağlayan ve asıl yargılamada verilen hükmün gerçekleştirilmesini temin eden ve hakların korunması bağlamında aynı zamanda hukuk devleti ilkesinin ayrılmaz bir parçası olarak hak arama hürriyeti kapsamında değerlendirilebilecek bir usul hukuku müessesesi olduğunu, şu halde davacı yararına, yargılamanın sonunda verilecek hükmün gerçekleşmesini temin eder mahiyette ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerekirken iş bu talebin reddedilmesinin hukuk ve hakkaniyete aykırı olduğunu, belirterek yerel mahkeme kararının müvekkili lehine kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davacının münfesih olan şirketlerdeki hisselerinin, birleşen şirketteki hisselere isabet eden kısmının, çifte temsil yasağı ve hukuka aykırılıklar nedeni ile iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi, bunun mümkün olmaması halinde, şirket değerlemesi yapılmak sureti ile davacının birleşen şirketteki hisselere isabet eden kısıma ilişkin olarak müvekkiline ödenmeyen hisse devir bedellerinin davacıya ödenmesi istemine ilişkindir.
Talep, davalının hisseleri elinden çıkartıp davayı konusuz bırakabileceği iddiası ile davalıya ait … A.Ş.’de bulunan hisselerin üçüncü kişilere devrini engellemek amacı ile ihtiyati tedbir kararı verilmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi istenmiştir.

İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece; davacı/talep edenin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş olup, ara kararı davacı/talep eden vekili tarafından istinaf edilmiştir.
6100 sayılı HMK.’nın “ihtiyati tedbirin şartları”na ilişkin 389/2. maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” düzenlemesi bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 390/3. maddesinde ise; “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmü bulunmaktadır.
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK.’nun ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez.
Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez.
Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir.
Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür.
Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür; bu çerçevede, aslında ispat ölçüsü bakımından HMK.’nda bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacının iddialarının yargılamayı gerektirdiği, mevcut dosya kapsamı, delil durumu ve yargılamanın bulunduğu aşama itibariyle davacının ihtiyati tedbir kararı verilmesi için haklılığını yasaya uygun ve yaklaşık olarak ispat edemediği anlaşılmakla, mahkemece ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, dosyada davacı tarafından sunulan ve mahkemece toplanan deliller itibarı ile yaklaşık ispatın bu aşamada gerçekleşmemiş olmamasına göre ve HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davacı/ihtiyati tedbir talep eden vekilinin istinaf sebebleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı/talep eden vekilinin İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/05/2023 ara karar tarihli ve 2023/407 Esas sayılı sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcı peşin olarak alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın 6100 sayılı HMK.”nun 359-(3) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
7-Dosyanın mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 05/10/2023