Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1690 E. 2023/1377 K. 27.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1690
KARAR NO : 2023/1377

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/08/2017 (Dava) – 06/10/2020 (Karar)
NUMARASI : 2017/863 Esas – 2020/562 Karar
DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat (Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
BAM KARAR TARİHİ : 27/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 27/09/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/863 Esas – 2020/562 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 14/06/2017 tarihinde sürücü …’nün sevk ve idaresinde bulunan … plakalı aracı ile Muğla istikametinden gelip, Aydın istikametine seyir halinde iken piknik restoran önüne geldiği sırada ilçe tarım istikametinden yaya geçidinden motosikleti ile (motosiklet çalıştırılmadan yaya şekilde) geçmekte olan ve yaklaşan araçları kontrol etmeden yola aniden çıkan …’in yaya olarak sevk ve idaresinde bulunan … plakalı motosikletine aracın sol ön kısmı ile çarpması neticesinde yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, kazanın oluşumunda … plakalı araç sürücüsü …’nün 2.derece, müvekkili …’in 1. dereceden kusurlu olduğunun tespit edildiğini, bu kusur durumunun kabulünün mümkün olmadığını, zira davalı sürücünün aşırı hızlı bir şekilde yaya geçidine geldiğini, uyarı levhasını dikkate almaksızın hızını azaltmadan geçiş yapmaya başladığını, yaya geçidi üzerinde, yaya şekilde motorunu geçirmeye çalışan müvekkiline çarptığını ve sürüklediğini, yaya müvekkilinin sağı solu kontrol ederek yola çıktığını, aşırı hızlı olan ve farları yanmayan davalı sürücüyü görmediğini, 10/02/1967 doğum tarihli müvekkilinin kaza nedeniyle mağdur durumda kaldığını, sağ bacağının kesildiğini, kendisinin çiftçilikle uğraştığını, bu durumu gösterir kayıtların ekte olduğunu, maluliyet oranının tespit edilerek tazminat hesabının yapılmasını, müvekkilinin geri kalan hayatında normal insanlara oranla bir işi yapabilmek için daha fazla enerji ve güç sarf edeceğini, psikolojik olarak ağır bir bunalım geçirmesine sebep olunduğunun da ortada olduğunu, kazaya karışan … plakalı aracın trafik sigortasının davalı sigorta tarafından yapılmış olduğunu; davalı sigortanın kaza nedeniyle meydana gelen maddi tazminat, tedavi giderleri, bakım giderleri ve diğer sair harcamalardan sorumluluğunun tartışmasız olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, yaralanarak beden gücü ve efor kaybına uğrayan davacı … için, 6100 sayılı Yasa’nın 107. maddesi gereğince şimdilik 1.000,00-TL beden gücü ve efor kaybı (kalıcı ve geçici iş göremezlik), 500,00-TL bakıcı ve bakım gideri, 500,00 TL tedaviye bağlı (medikal aletler, ilaç, yol ve diğer tüm giderler) giderlerden oluşan maddi tazminat tutarının davalı sürücü ve işletenden 14/06/2017 kaza tarihinden, davalı sigorta şirketi açısından ise 02/08/2017 hasarı ret tarihinden itibaren işletilecek avans faizleriyle birlikte müşterek ve müteselsil sorumlu davalılardan tahsiline, davacı … adına 100.000,00 TL, davacı eşi … adına 50.000,00 TL manevi tazminatın sadece davalı sürücü ve işletenden 14/06/2017 olay tarihinden işletilecek avans faiziyle müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, talep arttırım dilekçesi ile maddi tazminat isteminin 120.632,08 TL’ye çıkarıldığı (sigorta şirketi yönünden 109.987,81 TL ile sınırlı olmak üzere) anlaşılmıştır.
CEVAP:
Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; talep edilen manevi tazminat miktarlarının zenginleşmeyi hedefleyen miktarlar olduğunu, davacı …’nın kazanın oluşumunda 1.derecede kusurlu olduğu da göz önünde bulundurulduğunda bu talebin haksızlığının ortaya çıktığını, davacı taraf kazadan sonra tutulan trafik kazası tespit tutanağındaki kusur oranlarını kabul etmese de davacı tarafa az bile kusur verildiğini, gece saat 23.00’da yaya geçidinden, motorsiklet ile kontrolsüz bir şekilde karşıdan karşıya geçmeye çalışan davacının tamamen bu olaydan kusurlu tutulması gerektiğini, zira motor ile yaya geçidinden geçmenin başlı başına bir hata olduğunu, davacının motorun üzerinde hareket halinde ve motor çalışır halde iken karşıdan karşıya yaya geçidinden geçmeye çalıştığını, müvekkilinin kullandığı araca sol taraftan çarptığını ve aracın önüne doğru geldiğini, müvekkilinin davacıya değil, davacının müvekkiline çarptığını, yine kaza sonrasında müvekkilinin polisler ile motorsikletin yanına gittiğinde motorsikletin çalışır halde olduğunu olay mahallindekiler ile beraber gördüğünü, bu bakımdan müvekkilinin kusurlu bulunmasını kabul etmediklerini, yine müvekkilinin kullandığı aracın farlarının yanmadığı yönündeki iddiaya katılmadıklarını, ne kaza tespit tutanağında, ne tanık beyanlarında böyle bir husus yok iken bu beyanı kullanmalarını iyi niyetle bağdaştıramadıklarını, yine müvekkilinin hızının kaza mahallindeki hız sınırlamasına uygun olduğunu beyanla, davacıların fahiş ve haksız tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı sigorta şirketinin davaya cevap vermediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece, “…Tüm dosya içeriğine göre, 14.06.2017 tarihli kazanın meydana gelmesinde davacı …’in %75 oranında asli kusurlu olduğu, davalı tarafın ise %25 oranında kusurlu olduğu, olay nedeni ile davacı …’in %57,3 özür oranı ve 6 ay iyileşme süresi dikkate alınarak poliçe ve kaza tarihi itibari ile yürürlükte olan TRH 2010 yaşam tablosuna göre yapılan hesaplama doğrultusunda davacının talep edebileceği sürekli iş göremezlik zararının 112.411,33 TL olduğu, geçici iş göremezlik zararının 4.212,00 TL olduğu, talep edebileceği bakıcı giderinin 2.666,25 TL olduğu, tedavi amaçlı diğer (yol, yakıt, pansuman) giderlerinin ise 1.342,50 TL olduğunun anlaşıldığı, hesaplanan miktarın toplam olarak 120.632,08 TL olduğu ve bu miktarın sigorta yönünden 109.987,81 TL’ sinin teminat limiti dahilinde olduğu, davacının bu miktara uygun olarak dava miktarını artırdığı anlaşıldığından maddi talepler yönünden davanın kabulüne karar verildiği, davacıların manevi tazminat talebi ile ilgili olarak; olayın meydana gelmesindeki tarafların kusur durumu, olayın oluş şekli, yaralanmanın mahiyeti tarafların ekonomik durumları dikkate alınarak davacı … için takdiren 7.500,00 TL manevi zarara hükmedilmesinin uygun görüldüğü, Türk Borçlar Kanununun 56/2. maddesi gereğince davacı eş için manevi zarar hükmedilmesi mümkün olmadığından davacı eş …’in manevi tazminat isteminin reddine karar verilmekle, sonuç olarak; DAVANIN MADDİ TAZMİNAT BAKIMINDAN KABULÜ İLE, 112.411,33 TL sürekli iş göremezlik, 4.212,00 TL geçici iş göremezlik, 2.666,25 TL bakıcı gideri, 1.342,50 TL tedavi gideri toplamı 120.632,08 TL maddi tazminatın (davalı sigorta yönünden 101.767,06.-TL sürekli iş göremezlik, 4.212,00 TL geçici iş göremezlik, 2.666,25 TL bakıcı gideri, 1.342,50 TL tedavi gideri toplamı 109.987,81.-TL’si ile sorumlu olmak kaydıyla) davalılar … ve … bakımından kaza tarihinden itibaren, davalı … Sigorta yönünden 31/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle davacı …’e verilmesine, DAVACI …’İN MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN KISMEN KABULÜ İLE TAKDİREN 7.500 TL MANEVİ TAZMİNATIN davalılar … ve … bakımından kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle davacı …’e verilmesine, DAVACI …’İN MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNİN REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACILAR VEKİLİ TARAFINDAN, “…Verilen kararda hükme esas alınan maluliyet ve bilirkişi raporunda yapılan hesaplamanın sigorta şirketlerinin dayatması ile yapılan hesaplama ile yapıldığını, işbu kararın Anayasa Mahkemesi’nin 17/7/2020 tarihli ve E.: 2019/40-K.: 2020/40 sayılı kararına aykırı olduğunu, Hukuk Genel Kurulunun 2013/1-183 Esas-2013/1428 Karar sayılı ilamı uyarınca Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunlu olduğunu, Anayasa Mahkemesi’nin ilamı ile, sigorta şirketleri ve sürücü – işleten açısından ayrı ayrı yapılan gerek maluliyet oranları ile gerekse maluliyete, destek tazminatına ve değer kayıplarına ilişkin hesaplama yöntemlerinde artık genel şartların dikkate alınamayacağını, genel hükümlere göre değerlendirme yapılması gerektiğinin hüküm altına alındığını, ikilik ortadan kalkarak sonunda sigorta şirketine karşı vatandaşın koruma altına alındığını, eşitliğin sağlandığını, dosyanın Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda müvekkili lehine bozularak hesap raporu alınmasını, müvekkilinin ATK’ya sevk edilmesini, ayrıca …’nün %25, müvekkilinin %75 kusurlu olduğunun kabulünün de hiçbir surette mümkün olmadığını, zira davalının aşrı hızlı bir şekilde yaya geçidine geldiğini, uyarı levhasını dikkate almaksızın hızını azaltmadan geçiş yapmaya başladığını, yaya geçidi üzerinde, yaya şekilde motorunu geçirmeye çalışan müvekkiline çarptığını ve 35 metre kendisini sürüklediğini, müvekkilinin bir araç görmediği için geçişini yapmaya başladığını, aşırı hızlı olan ve farları yanmayan davalıyı müvekkilinin görmediğini, bu nedenle kusur değerlendirmesinin salt ceza dosyasına bağlı kalınarak yapılmasının hakkaniyete son derece aykırı olduğunu, mahkemece yeni bir heyetten yeniden rapor alınması gerektiğini, kaza nedeniyle müvekkilinin bacağının kesildiğini ve %57,3 oranında malul kaldığını, işbu durum karşısında müvekkilinin manevi tazminat talebinin takdirinde 7.500-TL’ye hükmedilmesi ve onunla birlikte her türlü sıkıntıyı çeken ve çekmekte olan müvekkili …in de tüm manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hakkaniyete son derece aykırı olduğunu…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALILAR … VE … VEKİLİ TARAFINDAN, “…Hükme esas alınan 27.04.2020 tarihli hesap bilirkişi raporunda davacının çiftçilikle uğraştığını, arpa, elma, mısır ve zeytin tarımı ve yetiştiriciliği yaptığını ve 14 büyükbaş hayvanının olduğunun belirtildiğini, bu zirai işletme ile ilgili olarak herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığını ifade eden bilirkişi raporuna rağmen davacının net asgari ücretin iki katından fazla geliri olduğunun hesaplandığını, bunun tamamen varsayıma dayalı bir hesaplama olup kesinlikle kabul edilemeyeceğini, davacı tarafından dosyaya herhangi bir gelir belgesi ibraz edilmediğinden, aylık gelirinin ne kadar olduğu, kar mı zarar mı ettiğinin de belirlenemediğini, tespit edilen emsal ücreti kabul etmediklerini, yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre de ihtimal dahilinde kazanılabilecek ücretler konusunda uzman bilirkişiden rapor alınması ve ilgili kurumlara sorularak belirlenmesi gerektiğini, hükmün eksik inceleme ile kurulduğunu ve hatalı hesaplamalar yapıldığını, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Sağlık Kurulu raporunda davacının zihinsel, ruhsal, davranış bozuklukları bölümünde açıklanan tedavi ile işlevselliği kısmen düzelen anksiyete bozukluğu nedeniyle engellilik oranının %25 olarak tespit edilmesinin fahiş bir rakam olduğunu, davacı kendisinin ağır kusuru ile bu kazaya sebep olmuş iken raporda yakınmaların kısmen devam ettiğini, zaman zaman azaldığı da yazılmış olmasına rağmen, hatta geçici fonksiyon kaybına neden olduğu da belirtilmesine rağmen %25 oranında ruhsal rahatsızlık nedeniyle iş göremezlik oranı belirlenmesinin hatalı olduğunu, ayrıca Anayasa Mahkemesinin 09.10.2020 tarihinde yayımlanan E: 2019/40-K: 2020/40 sayılı kararında Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan ‘…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…’ ibaresi ile ikinci cümlesindeki ‘…ve genel şartlarda…’ ibaresinin, 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiğini, bu iptal kararı nedeniyle hükme esas alınan maluliyet raporunda da belirtilen Engellilik Ölçütü Sınıflandırılması ve Engellilere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerinin uygulama alanının belki ortadan kalktığını, yine müvekkillerinin maddi zararın tamamı olan 120.632,08-TL ile diğer davalı sigorta şirketini bu zararın 109.987,81-TL’sinden sorumlu tutan bilirkişi raporunun da hukuki dayanağının kalmadığını, zira raporda açık bir şekilde KTK ve 01.06.2015 tarihli poliçe genel şartlarında belirlendiği şekliyle rapor hazırlandığının ifade edildiğini, hatalı maluliyet raporunun ve hatalı hesap raporlarının hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, kusur oranlarının hatalı belirlendiğini, davacının motosikleti ile müvekkilinin aracının tekerleğine çarparak kazaya kendisinin sebebiyet verdiğini, araca çarparak düşmesinden sonra müvekkilinin hemen frene basarak durduğunu, davacı yolunda giden müvekkiline yandan gelip yaya geçidinden motorla geçmeye çalışırken çarptığını, davacının üzerinde olmasa da motor ile yaya geçidinden geçmeye çalışmasının başlı başına bir kusur olduğunu, kusura ilişkin sağlıklı ve şüpheleri giderecek bir inceleme yapılmadığını, böyle bir durumda müvekkilinden kazayı önlemesini beklemenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin ne yapsa da yaya geçidinden çıkıp kendisine ön tekerinden çarpan birini engelleyemeyeceğini, müvekkilinin kusursuz olduğu göz önünde bulundurulduğunda aleyhine hükmedilen manevi tazminatın da bir dayanağı kalmayacağını, yine ıslah ile artırılan miktarlara da ıslah tarihinden itibaren faiz işletilebileceğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI … SİGORTA AŞ. VEKİLİ TARAFINDAN, “…Bilirkişi raporunda hatalı değerlendirmeler ile tazminat bedelinin belirlendiğini, davacının sırf tarım ve hayvancılıkla uğraştığı için asgari ücretin 2 katı düzeyinde gelir elde edebileceği varsayımının hatalı olduğunu, kaldı ki davacı tarafından dosyaya herhangi bir gelir belgesi ibraz edilmediğini, aylık gelirinin ne kadar olduğunun, kar mı zarar mı ettiğinin belirlenmediğini, kişinin ilgili bedeli kazabileceği ihtimali olması varsayımı altında dahi ilgili kurumlardan güncel emsal ücretler sorularak hesaplama yapılması gerektiğini, uzman olmaksızın araştırma ehliyeti bulunmayan bilirkişi tarafından emsal ücretin belirlendiğini (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2014/14192 E., 2016/11616 K.), hüküm kurulurken belirtilen hususların araştırılmaya tabi tutulmadığını, iddialar ve varsayımlar üzerinden hesaplama yoluna gidildiğini, eksik inceleme ile kurulan işbu hükmün bozulması gerektiğini, alınmış maluliyet raporu da hukuka aykırı düzenlendiğinden hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, maluliyet raporunda; geçici fonksiyon kaybına neden olan ruhsal hastalıklardan dolayı %25 oranında iş göremezliğin belirlendiğini, oysaki, ‘geçici’ ibaresi/başlığı altında gruplandırılan ruhsal hastalıklar için ‘sürekli/kalıcı’ kanaatine varılmasının oldukça güç olduğunu, bu türden hastalıkların araz olarak kabulünün işlevselliğin olumsuz etkilenmiş olması şartına bağlı olduğunu, bu tip arazların yüksek oranda hiçbir takip ve tedavi protokolü uygulanmadan verildiğinin, hatta ilgili yönetmeliğin emrettiği bir yıl sonra kontrol şartına dahi riayet edilmediğinin açıkça görüldüğünü, aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin 09.10.2020 tarihinde yayımlanan E: 2019/40 – K: 2020/40 sayılı kararında ‘genel şartlarda…’ ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiğini, verilen bu iptal kararına binaen, hükme esas alınan maluliyet raporunda da belirtilen Engellilik Ölçütü Sınıflandırılması ve Engellilere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerinin uygulama alanı kalmadığını, hatalı belirlenen kusur oranları üzerinden hüküm kurulmasının kabul edilemez nitelikte olduğunu, bilirkişi raporunda araç sürücüsü sigortalı araç sürücüsünün kaç kilometre/saat hızla seyrettiğini, kazanın gerçekleştiği yolda hız limitinin ne kadar olduğu veyahut sigortalı araç sürücüsünün kavşağa girerken hızını azaltıp azaltmadığı, tespit edilmeksizin tespitlerde bulunulduğunu, düz bir seyir çizgisinde ilerlerken yandan aniden ana yola girmek suretiyle, yola çıkan bir aracın tespit edilerek önlem alınması zaten hayatın olağan akışına aykırı olmakla birlikte sigortalı araç sürücüsünün kazayı önleme şansı bulunup bulunmadığı tartışılmaksızın hızını azaltmadığı iddiası ile kusurlu bulunduğu hükmü verildiğini, ıslaha konu edilen rakam için ancak ıslah tarihinden itibaren yasal faiz isteyebileceğini, her halükârda hükmedilen asıl alacağa işletilecek faizin temerrüt tarihinden değil, davacının ıslah tarihinden başlatılması gerektiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasına dayalı cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı tüm taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
1-Somut uyuşmazlıkta, kaza anında davacının, yaya geçidinden motosikletini kendisi yaya şekilde elinde yürütmek suretiyle geçtiğini ileri sürdüğü, davalı tarafça ise motosikletin çalışır vaziyette olup davacının motorun üzerinde sürücü konumunda olduğunun beyan edildiği, kaza tespit tutanağında net bir açıklama olmamakla birlikte, davacıdan sürücü olarak bahsedilip davacıya asli kusur verildiği anlaşılmakta olup, mahkemece alınan kusur raporunda da davacıya %75 (kontrolsüzce ve trafik işaretlerine dikkat etmeden motosikletiyle yaya geçidinden karşıya geçmeye çalışması nedeniyle), davalıya %25 (yaya geçitlerine yaklaşırken hızını azaltmaması nedeniyle) kusur izafe edilmiş olması karşısında, kusur yönüyle dosyada bir çelişki bulunmadığı, mahkemenin kabulündeki kusur oranlarının da dosya kapsamı ile uyumlu bulunduğu anlaşılmakla, bu yöndeki her iki taraf itirazların reddi gerekmiştir.
2-Maluliyet raporuna ilişkin olarak da tüm taraflar istinafa gelmiş olup, yapılan değerlendirmede; bilindiği üzere, maluliyete ilişkin alınacak raporların 11.10.2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğüne, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine, 01.09.2013 tarihinden sonra Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine, 01.06.2015 tarihi ile 20.02.2019 tarihleri arasında Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’e, 20.02.2019 tarihinden sonra da Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirilmesi Hakkındaki Yönetmelik’e uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Somut uyuşmazlıkta kaza tarihi 14.06.2017 olup, mahkemece Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Tıp ABD’ndan alınan ilk maluliyet raporunun usule uygun olarak Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğine göre düzenlendiği, bu ön raporda ruhsal şikayetlerin maluliyet hesabına dahil edilmediği, bu hususta da rapor isteniyor ise 6 ay boyunca ruh hastalıkları uzman heyetince takip ve tedaviye alınarak sonucunda, kaza ile illiyet bağına ve kalıcılığına dair düzenlenecek olan heyet raporu ile yeniden müracaat edilmesi gerektiğinin bildirildiği, bunun üzerine davacının gördüğü tedavilerin evrakları ve heyet raporu eklenerek alınan ve mahkemece hükme de esas alınan 09.01.2020 tarihli Ege Üniversitesi Hastanesi Adli Tıp ABD raporunda maluliyet oranının %57,3 ve iyileşme süresinin 6 ay olarak bildirildiği, bu raporun da usule uygun olarak Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre düzenlendiği görülmüştür. Mahkemece hükme esas alınan maluliyet raporunun denetime ve hüküm kurmaya elverişli bulunduğu, davacının bacağının kesilmesi nedeniyle kaza ile illiyet bağı bulunduğu tespit edilen ruhsal maluliyeti bakımından da buna dair oranın gözetilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşıldığından, bu yöndeki itirazların da ayrı ayrı reddi gerekmiştir.
3-Davalı taraflar, davacının gelirine yönelik olarak istinafa gelmiş olmakla, yapılan incelemede; davacının çiftçilikle uğraştığı ve hayvancılık da yaptığı görülmekle birlikte, davacının işleri tekbaşına yürütüp yürütemeyeceğine ve kaç işçi çalıştırması gerekeceğine dair somut verilere dayalı bir araştırma yapılmadığı, ilgili kurumlardan araştırılmadığı, sadece uzmanlık alanı dışındaki bilirkişinin görüşüne göre hesap yapılmış olduğu anlaşılmakla, bu husustaki eksikliğin tamamlanması için kararın kaldırılması gerekmiştir.
4-Hükme esas alınan raporda davalı sigorta şirketi yönünden TRH 2010 ve %1,8 teknik faizle hesaplama yapıldığı, diğer davalılar bakımından ise PMF 1931 ve prograsif rant formülüne göre hesap yapılarak, sigorta şirketinin sorumluluğundan daha fazla tazminat hesaplandığı, davacı tarafça bu hususta istinaf dilekçesinde; sigorta şirketlerinin dayatması ile hesap yapıldığı yönünde beyanda bulunulmuş olduğu, yine davalılar … ve … vekilinin, sigorta şirketinden farklı ve kendileri aleyhine daha fazla tazminat miktarı belirlenmesinin hatalı olduğu yönüyle istinafa geldiği görülmekle, tüm davalılar bakımından yapılacak hesabın TRH 2010 yaşam tablosuna göre ve progresif rant formülüne göre olması gerektiği de dikkate alınarak, davalıların sorumluluk miktarlarının belirlenmesi için kararın kaldırılması gerekmiştir.
5-Kural olarak bedensel zarar nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunma hakkı zarar görene aittir. (TBK m.56/1). Fakat 6098 sayılı TBK’nun 56/2. maddesi ile; ağır bedensel zarar hâlinde, zarar görenin yakınlarının da manevi tazminat isteyebileceği düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta davacı …, kaza nedeniyle hayati tehlike geçirmiş ve bir bacağı kesilmiş olup, maluliyet derecesine göre (%57,3 kalıcı – 6 ay iyileşme), eşi olan diğer davacıya da manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken bu konudaki talebin reddi doğru olmamıştır. Yine, davacı …’e verilen manevi tazminat miktarı bakımından da; her ne kadar kazada asli kusur (%75) davacıda ise de, kaza nedeniyle bacağının kesildiği ve 100.000-TL manevi tazminat talep etmiş iken, mahkemece 7.500-TL’ye hükmedilmiş olduğu gözetilerek, hükmedilen tutarın bir miktar az olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenlerle, manevi tazminat yönünden davacılar vekilinin istinafının kabulü, davalılar vekili istinafının ise reddi gerekmiştir.
6-Dava belirsiz alacak davası olup, temerrüdün tüm alacak tutarı bakımından aynı tarih olmasına ve davanın haksız fiilden kaynaklanmasına göre, talep artırımına konu tutar bakımından arttırım tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğine dair davalılar vekillerinin itirazlarının kabulü mümkün görülmemiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 17.HD 2021/2341 E.- 2021/2722 K, Yargıtay 4. HD 2021/15168 E.- 2021/9250 K). Bununla birlikte dava dilekçesi ve talep arttım dilekçesinde davalı sigorta şirketinden faiz talebinin başlangıç tarihi 02.08.2017 olarak belirtildiği halde, mahkemece talebi aşar şekilde sigorta şirketinin 31.07.2017’den itibaren faizden sorumlu tutulması doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacılar vekilinin, davalılar … ile … vekilinin ve davalı … Sigorta A.Ş vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf itirazlarının, davalılar … ile … vekilinin istinaf itirazlarının ve davalı … Sigorta A.Ş vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜNE; İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/863 Esas – 2020/562 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davacılar vekilinin, davalılar … ile … vekilinin ve davalı … Sigorta A.Ş vekilinin sair istinaf itirazlarının AYRI AYRI REDDİNE,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a- Davacılar tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacılara iadesine,
b- Davalılar … ile … tarafından yatırılan 2.188,20 TL istinaf karar harcının talep halinde bu davalılara iadesine,
c- Davalı … Sigorta A.Ş tarafından yatırılan 2.060,00 TL istinaf karar harcının talep halinde bu davalıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında taraflarca yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 27/09/2023