Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1612 E. 2023/1397 K. 27.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1612
KARAR NO : 2023/1397

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/05/2023 (Dava) – 22/05/2023 (Karar)
NUMARASI : 2023/395 Esas – 2023/455 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
BAM KARAR TARİHİ : 27/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 27/09/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/05/2023 tarihli 2023/395 Esas ve 2023/455 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının müvekkili firmada belirsiz süreli iş sözleşmesi ile grafik sorumlusu olarak çalışmaya başladığını, davalı, 3600 gün ve 15 yıl sürenin dolması üzerine SGK’ya başvurarak kıdem tazminatına esas yazısı akabinde 16/04/2021 tarihinde iş akdini feshettiğini, sigortalı İşten Ayrılış Bildirgesinde de görüleceği üzere iş ilişkisi “Emeklilik için yaş dışında diğer şartların tamamlanması” nedeniyle sona erdiğini, davalı, müvekkili şirkette işe başladığında imzalamış olduğu iş sözleşmesinde ayrıca “işverenin yanında çalıştığı süre zarfında, gerek görevini yapmakta iken ve gerekse sair sebeplerle öğrendiği ve öğreneceği işverene ait mesleki ve sair nitelikteki iş sırlarını hiçbir şekil ve surette ifşa etmeyeceğini, herhangi bir şekilde ifşa ettiği takdirde hakkında yapılabilecek cezai tatbikata şimdiden rıza gösterdiğini kabul ettiği gibi, bundan dolayı işverenin uğrayacağı zararları tazmin edeceğini taahhüt etmektedir.” maddesini de imzalayarak kabul ettiğini, davalı bizzat bu ihtarnamede bu sözleşmenin fesihten sonra da geçerli olduğunu, aykırı hareketin cezai anlamda sonuç doğuracağını bildiğini açıkça ikrar ettiğini, iş hayatında işverenin menfaatlerinin korunabilmesi, işletmenin devamının sağlanabilmesi için başvurulan yollardan biri de iş sözleşmesinin bitiminden sonrası için işçiye getirilen rekabet yasağı olduğunu, işçinin rekabet yasağı, iş sözleşmesinin bitmesiyle başladığını, nitekim hizmet ilişkisi içerisindeki sadakat yükümlülüğü, hizmet ilişkisinin bitimi ile birlikte rekabet yasağına dönüşecek ve işçinin yükümlülüğü rekabet yasağı şeklinde adlandırılacağını, Rekabet yasağı ise yine Türk Borçlar Kanunu’nun 444. Maddesi ve devamında düzenlendiğini, müvekkil şirketin iştigal konusu ambalaj üzerine olduğunu, davalı yan, haricen aldıkları bilgiye göre müvekkili şirketten ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra müvekkili şirket ile aynı iş kolunda faaliyet gösteren … SAN.TİC.A.Ş (VN … ) isimli işyerinde çalışmaya başladığını, bu husus SGK kayıtlarıyla da sabit olduğunu, davalı müvekkili firmada grafık sorumlusu olduğundan müvekkili şirketin gizlilik sözleşmesi ile müşterilerinden aldığı ttüm grafik dosyalarına erişimi olduğundan bu dosyaları da alıp yanında götürmüş ve bu bilgiler ile tüm işleri kolayca basabilir hale geldiğini, dolayısıyla imzalamış olduğu iş sözleşmesine aykırı hareket ettiklerini, bunun üzerine müvekkili firmaca İzmir 20.Noterliği’nin 25/08/2021 Tarih ve 11406 Yev. Nolu cezai şartın ödenmesi talebine ilişkin olarak ihtarname gönderilmiş ancak davalı yan tarafından ödeme yapılmadığı için davaya konu İzmir 4.İcra Müdürlüğü 2022/6455 E. Sayılı dosyası ile haksız rekabetten kaynaklanan cezai şart alacağına dayalı ilamsız takip başlatıldığını, davalı, iş sözleşmesinde taahhüt etmesine rağmen müvekkili şirket gibi ile aynı faaliyet alanında çalışan bir şirkette çalışmaya başlamakla sözleşmedeki taahhüdüne aykırı davrandığını, davalı yan ile müvekkili şirket arasında imzalanan belirsiz süreli iş sözleşmesinde belirtilen Cezai Şartın davalıdan tahsili hasıl olduğunu, davalı yan samimiyetten uzak ve sadakat yükümlülüğüne aykırı bir şekilde davrandığını, hukukun böyle bir durumu koruması mümkün olmaması gerektiğini, işverenin en önemli ve asli yükümlülükleri arasında ücret ödeme yükümlülüğü bulunmakta olup, buna paralel olarak da işçinin en önemli ve asli yükümlülükleri arasında sadakat yükümlülüğü bulunduğunu, bu husus sözleşmede kararlaştırılmamış bile olsa, rekabet yasağı, müşterilerin bilgilerini paylaşmama ve sır saklama yükümlülüğü zaten işin doğası gereği olduğunu, yazılı sözleşmede taraflar arasında hüküm dahi tesis edildiğini, çalışan da sözleşmenin varlığını ve uymama halinde sonuçlarını bildiğini bizzat göndermiş olduğu ihtarnamede kabul ettiğini, borçlu, süresi içinde borçlu olmadığını iddia ederek borca itiraz edip takibi durdurduğunu, borçlunun itirazı haksız ve dayanıksız olduğunu, çünkü işyeri kayıtlarına, SGK kayıtlarına ve taraflar arasında imzalanan rekabet yasağı sözleşme şartlarına göre borç sabit olduğunu, buna rağmen borçlu mesnetsiz itirazıyla takibi durdurduğunu, borçlunun itiraz sebepleri yerinde olmayıp gerçeği yansıtmadığını, haksız ve hukuka aykırı olan itirazın kaldırılıp İcra İflas Kanunu madde 68/5 e göre borçlu aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, tüm bunlara ek olarak huzurdaki dava taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi sona ermesinden sonra rekabet yasağına aykırı davranıştan kaynaklı bir dava olduğundan, taraflar arasındaki hizmet akdi devam etmediğinden davaya Ticaret Mahkemesi bakmakla görevli olduğunu, itirazın iptalinin sağlanması ve takibe devam edebilmesi için İzmir Arabuluculuk Bürosu’na başvuruda bulunulduğunu, ancak anlaşma sağlanamadığını, fazlaya ilişkin hak ve talepleri ile dava hakları saklı tutulmasına, borçlunun haksız ve dayanaksız itirazlarının iptaline, takibin devamına, borçlunun %20’den aşağı olmamak üzere tazminat ödemesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk derece mahkemesince; “…Davanın HMK’nun 114/1-c.maddesi gereğince görevsizlik nedeniyle HMK’nun 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan usulden REDDİNE, Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; rekabet yasağının amacının yatırım yapmak, risk almak suretiyle kurulan ticari işletmelerin zaman içinde emek ve masraf ile elde ettiği bilgi ve birikimi korumak olduğunu, ticaret hayatına özgü, kişinin ekonomik özgürlüğü ve ticaret hayatına katılmasına yönelik olan bu hususların ticari dava kapsamında incelenmesi gerektiğini, ticari sır, iş sırrı, üretim sırrı, müşteri çevresi gibi gizli ve ekonomik değer ifade eden bilgilerin ve tacir sıfatına bağlanan hak ve yükümlülüklerin işçi-işveren sıfatları ve iş ilişkisi ile ilgisi olmadığını, tarafların hizmet akdinin sona ermesini takiben işçi-işveren sıfatını taşımadıkları ve taraflar arasındaki ilişkinin artık iş ilişkisi kapsamında nitelendirilemeyeceğini, hizmet ilişkisi sonrası için düzenlenen rekabet yasağında, 4857 sayılı İş Kanunu’nun korumasına ihtiyaç duyulan bir hizmet ilişkisi ve görece zayıf konumda bulunan bir işçinin artık söz konusu olmadığından iş mahkemelerinin görevli olduğunun düşünülemeyeceğini, ayrıca konu kanunen incelendiğinde de ; iş mahkemelerinin görevini düzenleyen İMK m. 5’in sonraki tarihli genel hükmün, TBK m. 444 ila m. 447 arasında düzenlenen rekabet yasağından doğan uyuşmazlıkların mutlak ticari dava olduğunu düzenleyen TTK m. 4/1-c’nin ise önceki tarihli özel hüküm olduğunu, kanun koyucunun özel hükmü kaldırdığına dair açık bir iradesi bulunmadığı takdirde sonraki genel hükmün, önceki özel hükmü yürürlükten kaldırmayacağı gerçeği karşısında, TTK m. 4/1-c’nin uygulanmayacağını kabul etmenin mümkün olmadığını, zira, görevin kanunla düzenlendiği ve kamu düzenine ilişkin olduğu, yasa koyucunun sonraki hüküm olan İMK m. 5’in ne lafzında ne de gerekçesinde bu yönde bir irade ortaya koymadığını, yine Yargıtay 11 Hukuk Dairesi, 3 Aralık 2021 tarihli ve E. 2021/1534, K. 2021/6811 sayılı uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin kararında; “TBK’nın 444-447 maddelerinden doğan rekabet yasağının ihlaline dair uyuşmazlıklara bakma görevinin TTK’nın 4/1–c maddesi gereğince aynı Kanunun 5. maddesi uyarınca ticaret mahkemelerine ait olacağına” karar verildiğini, yerel mahkemece verilen görevsizlik kararı hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğundan kaldırılması gerektiğini belirterek yerel mahkemece verilen görevsizlik kararının ortadan kaldırılıp yerel mahkemenin görevli olduğuna dair karar verilerek, esas incelemeye geçilmesi için dosyanın yerel mahkemeye iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; haksız rekabet iddiasına dayalı tazminatın tahsili amacıyla yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; mahkemenin görevsiz olması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebebleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Dava konusu rekabet yasağı ve buna dayalı cezai şarta ilişkin olarak taraflarca hizmet sözleşmesi dışında, hizmet sözleşmesinin eki niteliğindeki rekabet etmeme ve gizlilik sözleşmesi başlıklı bir sözleşme akdedilmiştir. Bahsi geçen bu sözleşmeye işçi aleyhine rekabet yasağı öngörülmüş ve yasağın ihlali ceza koşuluna bağlanmıştır.
Rekabet yasağı 6098 sayılı TBK’nın Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenmiştir.
TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Öte yandan, TBK’nın 445/1. maddesi hükmüyle, rekabet yasağı kaydının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte Kanun’un 445/2. maddesinde ise hakime, sözleşmede yer alan aşırı nitelikte rekabet yasağını kapsam ve süre yönünden sınırlayabilme yetkisi verilmiştir.
İş görme ve sadakat borçları, açıkça kararlaştırılmasa bile her iş sözleşmesinde vardır. Sözleşme sona erdikten sonraki dönemde rekabet etmeme borcu ise ancak iş sözleşmesi taraflarının açıkça kararlaştırmaları halinde ortaya çıkar. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar olup” İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer ve işveren için haklı fesih nedeni oluşturur. Rekabet yasağına aykırı hareket edilmesi halinde ise işçi, zararı tazmin ile mükelleftir. Bu kapsamda, iş akdinin devamı sırasında işçinin sadakat borcundan kaynaklanan rekabet etmeme yasağına aykırılık halinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkeme iş mahkemesidir (Yargıtay 22. HD 2016/27017 E., 2020/665 K.).
Ancak; somut olayda davacının ceza koşulu alacağı, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra davalının rakip ve aynı zamanda davacı şirketin iş yaptığı firmada çalışmaya başlamış olmasına dayandırılmaktadır. Yani, dava konusu eylem, davalı işçinin, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonraki rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasıdır. Davacının talebinin, TBK’nın 444 ve devamı maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesine aykırı eylemler nedeniyle sözleşme ile kararlaştırılan ceza koşununun tahsili olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlüğe girdikten sonra, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin rekabet yasağı anlaşmasına aykırılık iddiasıyla açılan davalarda iş mahkemesinin mi yoksa asliye ticaret mahkemesinin mi görevli olduğunu ortaya koymak gerekir.
İlk derece mahkemesi, görevsizlik kararını 12.10.2017 tarihli, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki görev düzenlemesine dayandırmaktadır. Anılan madde ile iş mahkemelerinin görev alanı düzenlenmiş ve mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinden farklı olarak, İş Kanunu kapsamında kalmayan ve sadece TBK’nın hizmet sözleşmesi hükümlerine tabi hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar da iş mahkemelerinin görev alanına alınmıştır.
Yani, mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesi, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
” şeklinde bir düzenleme getirmiş iken 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde, “(1) İş mahkemeleri; a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara, c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” düzenlemesi getirilmiştir (Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu kapsamındaki uyuşmazlıklar, eski Kanun döneminde de iş mahkemelerinin görev alanı içinde kalmaktaydı).
Görüldüğü üzere, iş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen her iki kanun da iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakma görevini iş mahkemelerine vermiştir. Aralarındaki fark ise, İş Kanunu kapsamında kalmayıp sadece TBK’nın hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlerine tabi olan sözleşmelerden kaynaklı hukuk uyuşmazlıklarının da iş mahkemesinin görev alınına alınmasından ibarettir.
Bu husus, 7036 sayılı Kanun’un 5. Maddesinin gerekçesinde ; ” Maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yapılan düzenleme ile, iş mahkemelerinin görev alanı genişletilerek 5521 sayılı Kanunda düzenlenen uyuşmazlıkların yanı sıra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısım Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerinden (genel hizmet sözleşmesi, pazarlamacılık sözleşmesi ve evde hizmet sözleşmesi) kaynaklanan işçi ve işveren uyuşmazlıkları da kapsama alınmaktadır. Ayrıca sadece 4857 sayılı İş Kanununa tabi işçiler değil 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun kapsamındaki gazeteciler ile 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamındaki gemiadamları da kapsama alınmakta ve bunlar ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinin bakacağı kabul edilmektedir. Bu düzenlemeler 5953 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesi ve 854 sayılı Kanunun 46 ncı maddesiyle de uyumludur. Böylece iş mahkemeleri, işçi ve işveren arasındaki tüm ihtilafları çözmekle görevlendirilerek tam bir ihtisas mahkemesi olarak kabul edilmektedir. Bu yaklaşımla, işçi ve işveren arasında iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda istikrarlı kararların verilmesi sağlanacak, uzmanlık sebebiyle kısa sürede daha güvenilir sonuçlar elde edilecek ve yargı yoluna başvuranların hakları daha iyi korunacaktır ” şeklinde ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere, Kanun gerekçesinde, TTK’nın 4/1-c maddesinin yürürlükten kaldırıldığına dair bir iradenin varlığından bahsedilmemiştir.
7036 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve 5. maddesinin gerekçesi göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenleme ile kanun koyucunun TTK’nın 4/1-c ve dolayısıyla aynı Kanun’un 5. maddesindeki düzenlemeyi bertaraf etmek gibi bir arzu ve iradesinin bulunmadığı, aksine TTK’nın anılan hükümlerinin 1956 tarihli eski TTK’dan bu yana hiç değişmeden gelmesinin kanun koyucunun bu uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi yönündeki iradesinin ne derece güçlü olduğunu gösterdiği, sonuçta 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile TTK arasında üstünlüğün TTK’ya tanınması gerektiği ve TBK’nın 444 vd. maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı anlaşmasından doğan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu kabul edilmelidir (İbrahim Çağrı Zengin, “Pazarlamacının -ve İşçinin- Taraf Olduğu Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıkların Çözümünde Görevli Mahkeme- 7036 Sayılı (Yeni) İş Mahkemeleri Kanunu Bakımından Değerlendirme”, İÜHFM, C: LXXV, S: 2, 2017, s.809).
Ticari davaları düzenleyen TTK’nın 4/1-c maddesi gereğince, işçinin rekabet yasağına ilişkin TBK’nın 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenen uyuşmazlıklar mutlak ticari dava olup, bu tür dava ve uyuşmazlıklara ticaret mahkemelerince bakılması gerekir. Ayrıca davacının iddiası iş sözleşmesi sona erdikten sonraki dönemde, davalının ticari sırlara vakıf olduğundan bahisle ticari sırların paylaşılacağı iddiasına dayalı olup, ticari sır kavramının ve niteliğinin de tayin ve tespitinin Ticaret Mahkemesi tarafından yapılması gerekmektedir. (Yargıtay 11. HD’nin yerleşik içtihadı da bu yöndedir: Yüksek 11. HD’nin 2014/19137 E- 2015/1379 K sayılı, 06.02.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2015/4187 E- 2015/5893 K sayılı, 27.04.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2016/11603 E- 2018/3697 K sayılı, 17.05.2018 tarihli kararı; Yargıtay HGK’nun 29.02.2012 tarih ve 2011/11-781 Esas, 2012/109 karar sayılı kararı).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan düzenlemenin, TTK’nın 4/1-c maddesini ortadan kaldırdığından söz edilemez. O halde, mutlak ticari dava niteliğinde olan uyuşmazlığa ticaret mahkemesince bakılması gerekirken, göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulüne; kararın HMK nın 353/1-a-3. maddesi uyarınca açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN KABULÜNE; İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/05/2023 tarihli 2023/395 Esas ve 2023/455 Karar sayılı kararının HMK’nın 355. ve 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince yeniden yargılama yapılmak ve davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesi tarafından istinaf eden davacıya iadesine,
4-İstinaf eden davacı tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
5-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(3) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/09/2023