Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1501 E. 2023/1325 K. 20.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1501
KARAR NO : 2023/1325

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/01/2014 (Asıl Dava) – 12/04/2018 (Karar)
NUMARASI : 2014/28 Esas – 2018/359 Karar
DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan )

BİRLEŞEN İZMİR 2. ATM’ NİN 2014/1469 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN:
DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 21/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/09/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/04/2018 tarihli, 2014/28 Esas ve 2018/359 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili kooperatifin ortakları için konut inşa ettirmek amacıyla taşınmaz satın aldığını ve konut finansmanı için de kooperatifin ortaklarının tüketici kredisi kullanmasına karar verdiğini, bu amaçla 03.04.2010 tarihli genel kurulun 5. maddesinde alt yapı ve tüm inşaat işlerinin ihale edilmesi konusunda da yönetim kuruluna yetki verilmiş olup davadışı … Şirketi ile bu kapsamda 06.12.2010 tarihli inşaat yapım sözleşmesinin düzenlendiği, davalı banka ile müvekkili kooperatif arasında da “tüketici konut finansman kredi kullanma sözleşmesi” imza edildiğini, 26.11.2010 tarihli bu kredi sözleşmesinden sonra kooperatifin ortakları ile banka arasında bireysel anlamda kredi kullanılması için tüketici konut kredi sözleşmeleri imzalandığını, davalı banka tarafından haksız ve usulsüz şekilde müvekkili kooperatifin, davadışı yüklenici şirketin kullandığı krediye de kefil olmasının sağlandığını, bu sözleşmeler ile davalı bankanın, kooperatifin yüklenicisi olan … İnşaat tarafından hak ediş bazında yapılan imalat ile orantılı olarak ödeme yapması ve bu ödemelerle orantılı olarak inşaatın 31.12.2011 tarihinde bitmesi kayıt ve şartı ile konut kredisi kullandırdığını, krediyi kullanan … Şirketinin müvekkili kooperatifin müteahhiti olduğunu, … Şirketinin yetkililerinin ve müvekkili kooperatifin eski dönem yöneticilerinin de kredi sözleşmesinde müteahhit yanında müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi şahsen imzaladıklarını, ancak bunun yanında müvekkili kooperatifin yüklenici adına kefil olma yetkisi olmamasına rağmen ve bu husus genel kurul tutanakları ile de sabitken kooperatifin de bu sözleşmede kefil yapıldığını, kooperatifi temsilen eski iki yöneticinin kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzalamış olduğunu, müvekkiline 21.02.2013 tarihinde tebliğ edilen ve davalı banka tarafından gönderilen hesap kat ihtarında borçlu … Şti’nin nakit kredi borcuna ilişkin genel kredi sözleşmesine kooperatif olarak müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile atılan imza nedeniyle ve borç ödenmediğinden bahisle muacceliyet kast ettiği, borcun ödenmemesi halinde icra takibine başlanacağının bildirildiğini, cevabi ihtar ile itirazlarını sunduklarını, bu ihtarda da belirttikleri üzere, müvekkili kooperatif genel kurullarında muhatap yüklenici şirketin kullanacağı krediler yönünden kefil olunması konusunda alınmış bir genel kurul kararı bulunmadığını, 1163 sayılı yasa gereği kooperatiflerin ortaklarına konut edindirme amacı ile kurulduklarını ve bu amacın dışında 3.kişilerin borçlarına kefalet etmelerinin mümkün bulunmadığını, kooperatif kefaletine dair imzalanan her türlü belgenin bu nedenle geçersiz olduğunu, ancak buna rağmen akabinde davalı bankanın işbu kefalet hükmüne dayanarak kooperatifin banka hesabında yer alan 706.451,44-TL’ye el koyduğunu ve yine müvekkili aleyhine İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı dosyası üzerinden icrai takibe geçtiğini, ödeme emrinin iptaline ilişkin İzmir 8. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/310 E. sayılı dosyası üzerinden dava ikame ettiklerini, verilen karar ile kooperatifin kefaletinin geçersizliğinin kanıtlandığını ve icra takibinin de kooperatif açısından iptal ettirildiğini, böylelikle bankanın haksız yere kooperatifin parasına el koyduğunun da sabit olduğunu, zira bu mahkemenin gerekçeli kararında aynen “Kooperatif yetkililerine yapılan Genel Kurullarda 3. kişilerin veya müteahhit firmanın borçlarına kefil olma yetkisinin verilmediği, verilen yetkilerin arazi satın alınması, kooperatif ortaklarının ödeme ve bankalardan kullanacakları kredilerle ilgili olduğu anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.” denildiğini, kooperatif açısından ödeme emrinin iptaline karar verildiğini, bu karar ile de sabit olduğu üzere kooperatif yöneticilerinin kooperatif adına müteahhit lehine kefil olma yetkisinin bulunmadığını, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 42. maddesi hükmüne göre genel kurulun kooperatifin en yetkili organı olduğunu, aynı kanunun 59. maddesi hükmüne göre de kooperatifi üçüncü kişilere karşı Yönetim Kurulunun temsil edeceğini, kooperatiflerin ancak ana sözleşmelerinde açıklanan amaçlar doğrultusunda faaliyette bulunabilecekleri gibi genel kurulun da ancak bu amaçlar doğrultusunda karar alabileceğini, müvekkili kooperatifin konut edindirme amacı ile kurulmuş olup, kooperatif genel kurullarında kooperatifin amacı dışında müteahhitin borçlarına kefil olunması yolunda bir karar alınması mümkün olmadığı gibi genel kurullarda böyle bir kararın alınmış da olmadığını, ayrıca bu kefalet kararının kooperatifin amacı ile de bağdaşmadığını, yönetim kurulunun kooperatifin ana sözleşmesinin ve genel kurullarının hilafına kooperatifi borç altına sokacak mahiyette böyle bir kararın yerine getirilmesi hususunda kooperatifi temsil etmesinin de mümkün olmadığını, bankanın da kredi sözleşmesi ve senet imzalatılırken kooperatifin böyle bir kefalet verme yetkisinin olmadığını zaten bilmekte olduklarını ve bilmelerinin de gerektiğini, kooperatif temsilcilerinin yetkisinin olmadığı bilinmesine rağmen icra takibine konu senette de kooperatifin kefil olarak yer aldığını ve takipte de borçlu olarak gösterildiğini, eski yönetim kurulu ile oluşturulan iş birliğine banka da dahil edilmek suretiyle geçersiz şekilde kooperatifin müteahhitin kefili haline getirilmiş olduğunu, bankanın ve eski yönetimin bu usulsüz ve haksız işlemleri nedeniyle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/90308 sayılı dosyası üzerinden hem eski yöneticiler hem de banka aleyhine suç duyurusunda da bulunulduğunu, kooperatif ana sözleşmesi ve genel kurullarının Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmiş olup bu tutanakların herkese açık olduğunu, davalı bankanın da ilgili kredi sözleşmesini ve senedi imzalatırken kooperatifin böyle bir kefalet verme yetkisinin olmadığını bilmesi gerektiğini, bankanın usulsüz bu işlemleri sonucunda müvekkili kooperatifin bankadaki paralarına el koyup hakkında icra takibi başlattığını, aralarındaki tüketici kredilerine ilişkin sözleşmeye de bu suretle aykırı hareket ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili kooperatife ait 706.451,44-TL’ye haksız şekilde bankaca el konulmuş olması nedeniyle, el konulduğu tarih olan 01.04.2013’den itibaren reeskont faizleri ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; asıl davadaki beyanlarını tekrarla, müvekkili kooperatifin yüklenici lehine kefil olma yetkisi olmadığını ve bu durumun kooperatifin amaç ve konusu ile de bağdaşmadığını, bu hususta genel kurullarda alınmış bir karar da olmadığını, kooperatif eski yönetiminin usulsüz şekilde davadışı müteahhidin bankadan kullandığı kredi nedeniyle düzenlenen senede müvekkili kooperatifi de müteselsil kefil sıfatıyla çift imza vermek suretiyle kefil yaptığını, bu yönde bir genel kurul kararı olmadığını ve kefaletin geçersiz olduğunu, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, bu imzaların ancak ilgili şahısları bağlayacağını, ticaret sicili herkese açık olduğundan bankanın bu durumu bilmesi gerektiğini, kaldı ki davalı bankanın davadışı müteahhide hakkı olmayan fazladan ödemeler yaparak da kooperatife zarar verdiğini, sözleşmeye aykırı davrandığını, eski yönetim hakkında ceza davası da açılmış olduğunu, davalı bankanın sözkonusu senede dayalı olarak müvekkili aleyhine de haksız olarak icra takibi başlatmış olduğunu belirterek, müvekkili kooperatif aleyhine davalı banka tarafından başlatılan İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı icra dosyasında müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, kötü niyetli yapılan bu takip nedeni ile davalı aleyhine % 20 kötüniyet tazminatına, takibin teminatsız durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile davacı kooperatif arasında 26.10.2011 tarihli “konut kredisi protokolü” imzalandığını, akabinde de davadışı yüklenici firmanın inşaatların tamamlanması amacıyla gerekli finansı sağlaması için kooperatif aracılığıyla müvekkiline başvurularak kredi kullanıldığını, öncelikle davada talep edilen paranın fahiş olup, dava konusu bloke bedelinin 605.179,75 TL olduğunu, müvekkili bankanın kooperatifle imzalanan protokole göre hareket ettiğini, 605.179,75 TL’nin yüklenici firmanın hak ediş alacağı olarak bloke edildiğini, banka ile kooperatif arasında 20.11.2010 tarihinde yapılacak inşaat projesi için protokol imzalandığını, protokole göre kooperatif üyelerine kullandırılan kredi tutarlarının hak ediş dönemlerinde konut hesabına aktarılacağı ve derhal blokeleneceğini, bu tutarlar üzerinde müvekkili bankanın hapis ve rehin hakkı olduğunu, inşaatın devamı süresince herbir kredi müşterisinden alınacak yazılı talimata istinaden üyelerin hesaplarındaki blokedeki toplam meblağdan hakediş usulüyle 7 taksitle kooperatif hesabına aktarılan tutarların inşaat firmasına ödeneceğini, inşaat %25’ye gelene kadar ilk hakediş ödemesinin yapılmayacağını, protokolün 1. sayfasında yer alan kooperatifin mevcut … bank kredisinden dolayı haciz ve ipoteklerin banka tarafından yapılacak ilk peşinat ile kaldırılacağını, bu protokole göre müvekkili tarafından yapılan ödemeler de kooperatif hesabında toplanarak bankaca yaptırılan ekspertiz sonucunda inşaatın tamamlanma oranına göre kademe kademe yüklenici firmanın hak edişi olarak konut yapım hesabına alınmakta olduğunu, davacının ne protokolü feshettiğini ne de yükleniciyle olan sözleşmesinin feshedildiği gibi bir bilgi vermediğini, bu nedenle kefalet ilişkisi olmasa dahi söz konusu hesaba geçen hak edişler hakkında kooperatifin hak iddia etmesinin protokol şartları gereğince mümkün olmayıp, söz konusu bedellerin yüklenici firma için alacak kaydedildiğini, yüklenici firmanın müvekkili bankadan kredi kullanmasına kooperatifin ön ayak olduğunu, kooperatifin kefaletinin geçerli olduğunu, yüklenici firmaya kredinin kullandırılmış olmasıyla inşaatların tamamlanmasının sağlandığını ve bundan kooperatifin menfaati olduğunu, genel kurulca alınan karar olmadığından bahisle geçersizliğin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu, dava konusu kefalet akdinin de davacı kooperatifin mevzuu içinde kalan bir muamele olduğunu, kooperatifin kurulma amacına uygun şekilde borçlanabileceğini, burada da konut ihtiyacının karşılanması amacına yönelik borçlanma sözkonusu olduğunu, bu nedenle de TTK’nın 137 ile 321’inci maddeleri gereğince geçerli bir işlem olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, davacı kooperatifin … bank’a olan borcunun müvekkili banka tarafından kapatıldığını, zira hak ediş olarak firmaya geçecek meblağın ilk olarak kooperatif tarafından kendi borcunun kapatılmasında kullanıldığını, yine inşaatların %99’unun bu sayede tamamlandığını, yüklenici firma ve kooperatif arasında görülen davaların işbu davada da delil mahiyetinde olduğunu, kooperatifin hükmi şahsiyetindeki kaosunu bankaya yansıttığını, Yargıtay kararlarına göre de bir sözleşmenin ifa edileceğine dair karşı tarafa o güne kadar süregelen davranışlarıyla güvence veren tarafın, karşı taraf iyiniyetle sözleşmenin yerine getirileceği inancıyla üstüne düşen edimleri yerine getirmişse, artık şekil yönünden geçersizliğin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olacağını, söz konusu davada kredilendirme işlemlerinde asıl zarar görenin kredisi kapatılmamış olan müvekkili banka olduğunu beyanla, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacı hakkında yaptığı takibin kesinleştiğini, müvekkili banka ile kooperatif arasında 20.11.2010 tarihli inşaat projesi protokolü imzalandığını, bu protokolde kooperatifin konut yapım hesabı ve ortaklara kullandırılacak tüketici kredisi hesaplarına dair bankacılık işlemlerinin, konut kredisi şartlarının düzenlendiğini, bu protokolün ve kooperatifle yapılan görüşmelerin davadışı yükleniciye verilen kredide de etkili olduğunun ifade edilmesi gerektiğini, zira protokolün konususun sözkonusu inşaat projesi olduğunu, kooperatifin konut yapım amacını gerçekleştirmek için bu işlemleri yapabileceğini, yükleniciye kefil olmasının da kooperatif mevzuu içinde mutad bir işlem olduğunu, konut ihtiyacını karşılama amacına uygun işlemler olduğunu, kaldı ki işletme konusuna doğrudan girmese dahi işletmenin faaliyetlerini kolaylaştıran ticari iş ve sözleşmelerin de işletme konusu içinde değerlendirilmesi gerektiğini, kooperatif ortaklarının toplayamadığı kaynağı sağlamak için kooperatifin kredi kullandırımında kefil olmasının mutad olarak değerlendirilmesi gerektiğini, 26.10.2011 tarihli protokol gereği kooperatifin … Bank’ a olan borcunun müvekkili banka tarafından kapatıldığını, nitekim yüklenici firmaya hakediş olarak geçecek ilk meblağın önce kooperatifin kendi borcunun kapatılmasında kullanıldığını, yüklenici firmanın bankaya yönelmesinin nedeninin de bu olduğunu, banka ile girilen bu kredi ilişkisi olmasa idi inşaatların tamamlanamayacağının bir gerçek olduğunu, tarafların belli başlı edimlerini ifa etmelerinden sonra menfaat elde eden tarafın sözleşmedeki şekil bozukluğunu ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu, kooperatifin inşaatlarının tamamlanması ve konutların değerlerinin artmasıyla menfaat elde ettiğini, müvekkili bankanın ise verdiği krediyi kapatamamış olup zarar ettiğini, kooperatifin davalı bankaya borçlu olmadığına ilişkin aynı sebepleri ileri sürmüş olduğu İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/28 esas sayılı dosyasındaki davanın işbu davada delil mahiyetinde olduğunu, ileri sürülen tüm hususların ve tarafların da aynı olması nedeniyle birleştirilmesine karar verilmesini, kesinleşmiş takibi sürüncemede bırakmak ve banka alacağının tahsilini engellemek amacıyla kötüniyetle talep edildiğinden davacının tedbir isteminin reddine, haksız, mesnetsiz ve kötüniyetle açılan işbu davanın reddi ile davacının takip konusu alacağın % 20′ sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince “…Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda, davacı tarafça, davalı banka tarafından davacı kooperatifin hesaplarına konulan blokenin usulsüz olduğundan bahisle blokenin kaldırılarak alacağın tahsiline yönelik olarak dava açıldığı, yine davacı kooperatif tarafından İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı dosyasında takip konusu edilen 29/03/2013 ödeme tarihli 1.000.000-TL bedelli bono ve icra takibi dolayısıyla davalıya borçlu olunmadığının tespitine yönelik olarak İzmir 2. ATM’ nin 2014/1469 E. sayılı dosyası ile dava açıldığı, her iki dava dosyasının aralarındaki hukuki ve fiili irtibat sebebiyle birleştirilerek yargılamanın işbu mahkeme dosyası üzerinden yürütüldüğü, asıl dava dosyası yönünden davacı tarafça davacı kooperatifin eski yönetimi ile muhatap banka arasında 26/11/2010 tarihli kredi sözleşmesi düzenlendiği, banka ile imzalanan sözleşmeden sonra kooperatif ortakları ile banka arasında bireysel anlamda kredi kullanılması için tüketici konut kredisi sözleşmesi imzalandığı, bu iki sözleşme ile … … Şubesince kooperatifin yüklenicisi olan … İnşaat tarafından hak ediş bazında yapılan imalat ile orantılı ödeme yapması ve bu ödemeler ile orantılı olarak inşaatın 31/12/2011 tarihinde bitmesi kayıt ve şartı ile konut kredisi kullandırıldığı, krediyi kullanan … Şirketinin kooperatifin müteahhidi olduğu sözleşmeyi kefil olarak imza eden … ve …’ ın kooperatifin eski dönem yöneticileri oldukları, kooperatifin eski yöneticisi olan bu kişilerin genel kredi sözleşmesinde müteahhit yanında müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi şahsen imzalamalarının yanında kooperatifin yüklenici adına kefil olma yetkisi olmamasına rağmen ve bu husus genel kurul tutanakları ile de sabit iken kooperatifi de bu sözleşmeye kefil olarak gösterdikleri ve kooperatifi temsilen bu iki kişinin kefil sıfatı ile imza attıkları, davalı banka tarafından söz konusu kefalete dayalı olarak davacının bankadaki 706.451,44-TL’ ye el konulduğu yapılan işlemin usulsüz olduğunun iddia edildiği, davalı banka tarafından ise davacı kooperatifin hesaplarına uyguladığı bloke işleminin 3 ayrı hukuki sebebinin olduğunun ileri sürüldüğü, bunların; davacının dava dışı … …Şti’ nin borcuna kefil olması, davacının bu hesapları … …Şti’ nin bankaya olan borçları için rehnetmiş olması, davacının bu hesaplardaki parasının 26/11/2010 tarihli konut kredisi kapsamında bloke edilmesi olduğu, davalı … ile davacı kooperatif arasında imzalanan 26/11/2010 tarihli ‘Kooperatiften Konut Kredisi Protokolü’ nün hukuken geçerli olduğu, protokolün genel kurul onayına sunulmamış olmasının protokolü hükümsüz hale getirmediği, davalı bankanın seviyeye göre kısım kısım aktarım değil, işin sonunda bir bütün olarak tek kalemde aktarım yaptığı, davalı banka tarafından sunulan seviye belgelerinin incelemesinde; nihai olarak imalat seviyesinin % 98,3 olarak tespit edilmiş olması nedeniyle bankanın yaptığı aktarımın protokole uygun olduğu ve asıl dava dosyası yönünden davanın reddinin gerektiği, birleşen dosya yönünden davacı kooperatif tarafından İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı dosyasında takip ve birleşen dosyada dava konusu edilen senetteki kefalet hükmünün geçersiz olduğu iddiasının ileri sürüldüğü, 6732 sayılı TTK’ nın 137. maddesinde ‘Ticaret şirketleri, hükmü şahsiyeti haiz olup, şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çercevesi içinde kalmak şartıyla bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar mahfuzdur.’ düzenlemesinin bulunduğu, davacı kooperatif ana sözleşmesinin 6.5. maddesinde ‘Kooperatifin kredi ihtiyacının karşılanması amacı ile ilgili finansman kuruluşlarına, yurtiçi ve yurtdışı fonlara başvuruda bulunur, borçlanır. Açılan kredinin zamanında ve amacına uygun olarak kullanılmasını sağlayıcı tedbirleri alır.’ düzenlemesinin bulunduğu, söz konusu düzenlemede davacı kooperatifin kredi ihtiyacının karşılanması amacıyla finansman kuruluşlarına borçlanmasının açıkça davacı kooperatifin amacına ulaşması için yapabileceği işlemler arasında sayıldığı, davacı kooperatifin kredi amacı ile kendisini borç altına sokan her türlü işlemi yapabileceği, kooperatifin kredi ihtiyacı için borçlanabilecek kooperatifin bu kredi ihtiyacının karşılanması amacı ile başka biri tarafından borçlanılması halinde bu borca kefil olmasına herhangi bir engel bulunmadığı, söz konusu hükmün kefil olmayı da kapsaması gerektiği,
davacının sahibi olduğu … … İlçesi … Mah. … ada … parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde konut inşa etmeye ve inşaatı dava dışı … Şti’ ne yaptırmaya karar verdiği, … Şti.’ nin inşaatının finansmanı amacı ile davalı bankadan genel kredi sözleşmesi çerçevesinde kredi kullandığı, davacı kooperatifin söz konusu kredi sözleşmesine kefil olduğu, davacı kooperatifin bizzat kredi sözleşmesi akdederek borçlanmasının esas sözleşmenin 6/5. maddesi uyarınca işletme konusuna dahil olması karşısında davacı kooperatif açısından daha avantajlı ve onun yararına olan inşaatı yapacak firmaya kefil olmak suretiyle borçlanma yolunun tercih edilmesinin öncelikle davacı kooperatifin işletme konusuna dahil olması gerektiği, bu sebeple kefalet sözleşmesi akdedilmesi için genel kurul kararı aranmasına gerek bulunmadığı, Kooperatifler Kanunu’ nun 55. maddesi uyarınca kooperatif yönetim kurulunun kanun ve esas sözleşmesi çerçevesi içerisinde kooperatifin faaliyetini yöneten ve onu temsil eden icra organı olduğu ve Kooperatifler Kanunu ve TTK hükümleri uyarınca kooperatif işletme konusuna ve hak ehliyeti kapsamına giren işlemleri yapmak hususunda tam yetkili olduğu, kooperafin; yönetim kurulunun yaptığı işlemler ile bağlı olduğu, bu hususlar göz önüne alındığında icra takibine ve dayaya konu edilen senetteki kooperatif kefaletinin geçerli olduğu, birleşen dosya yönünden icra takibinin durdurulmasına yönelik ihtiyatı tedbir kararı verilmediği ve davalı alacağının geç alınmasına sebebiyet verilmediği, İİK 72/4. maddesindeki kötü niyet tazminatı yasal koşullarının oluşmadığı incelenen tüm dosya kapsamı ile anlaşılmakla; sonuç olarak; MAHKEMENİN 2014/28 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN DAVANIN REDDİNE, BİRLEŞEN İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2014/1469 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN DAVANIN REDDİNE, yasal şartları oluşmayan davalının kötüniyet tazminatı isteğinin de REDDİNE” şeklinde karar verilmiştir.
DAİREMİZİN KARARI:
Dairemizin 08/12/2021 tarihli ve 2020/506 Esas – 2021/1296 Karar sayılı kararı ile “..Somut uyuşmazlıkta; davacı kooperatife ait anasözleşme incelendiğinde; 6.maddede kooperatifin amacının ortakları için ekolojik bir ortamda konut ihtiyaçlarını sağlamak olduğunun belirtildiği, bu amaçla arazi satın alabileceği, tesis kurabileceği, ilgili kurum ve kuruluşlarla bu hususları sağlamak üzere ortak çalışmalarda bulunabileceğinin belirtildiği, 6.maddenin 5.bendinde de kooperatifin kendi kredi ihtiyacının karşılanması amacı ile ilgili finansman kuruluşlarına, yurt içi ve yurt dışı fonlara başvuruda bulunabileceği, borçlanabileceği, açılan kredinin zamanında ve amacına uygun kullanılmasını sağlayıcı tedbirler alabileceğinin düzenlendiği görülmüştür. 23. madde 13.bendinde en yetkili organ olan genel kurulun kanun, anasözleşme ve genel kurulan tanınmış konularda karar verme yetkisi olduğu, bu yetkileri devredemeyeceği gibi kooperatifin amaçları ile ilgili her tür iş hakkında da karar verebileceği yazılıdır. 40.maddede genel kurul toplantı tutanaklarının tescil ve ilan edileceği belirtilmiş, anasözleşmenin 44. maddesinde ise Yönetim Kurulunun görev ve yetkileri belirlenmiş olup, 1.madde giriş cümlesinde “kooperatifin amaçlarına, ortakların menfaatlerine ve genel kurulca belirlenen esaslara uygun” olmak üzere bu yetkilerin kullanılacağı belirtilmiş, 4.maddede yaptırılacak konutlar için kooperatifin amaçlarının gerçekleşmesinde kullanılmak üzere ilgili kuruluşlardan borç para almak denildiği, 5.maddede; kredi alma işlerinde, kooperatife kredi açacak müesseselere olan taahhüt ve vecibelerden ortakları haberdar etmek denildiği, 6.maddede; satın alınacak arsa ile bunlar üzerinde yapılacak konutların bedellerini gerek sermaye mevcudundan, gerekse ortakların veya kredi kuruluşlarının verdikleri paralardan ödeme denildiği, 11.maddede ise; genel kuruldan karar almak şartı ile kooperatifin taşınır ve taşınmaz mallarını satmak, rehine koymak veya mülkiyetlerini aktarmak denildiği görülmüştür. Gerek kanun maddeleri ve gerekse anasözleşme hükümleri bir arada değerlendirildiğinde; dava konusu kooperatif yönetim kurulunun kooperatif aleyhine olacak şekilde kooperatifi borç altına sokacak iş ve işlemler yapamayacağı, ancak kanun, ana sözleşme ve Genel Kurulun verdiği yetki çerçevesinde kooperatifin amacına ve üyelerinin çıkarlarına uygun işlemler yapabileceği açıktır. Ana sözleşmede, kooperatifin şahsi teminat altına girerek kefil olmasına dair açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, ana sözleşmenin 44/11. maddesinde; kooperatifin ayni teminat verebilmesi için genel kuruldan karar almak şartı olduğu açıkça yazılı olup, 4.maddede de kooperatifin amaçlarının gerçekleşmesinde kullanılmak üzere ilgili kuruluşlardan borç para alabileceği düzenlenmiştir. Yönetim Kurulu üyeleri, genel kurulun devredemeyeceği yetkileri kullanamaz. Davacı kooperatifin kuruluş amacı ortaklarına konut edindirmek olup, amacı kapsamında faaliyette bulunabilecektir. Asıl dava konusu genel kredi sözleşmesinde kooperatifin müteselsil kefil olduğu ve birleşen dava konusu takibin dayanağı olan bonoda da kooperatifin bonoda avalist olduğu anlaşılmaktadır. Davacı kooperatifin genel kurulu tarafından yönetim kuruluna belirtilen işlemleri yapması için yetki verilmediği gibi, sonraki genel kurullarda da zımnen dahi bu kefalete onay verildiğine dair bir karar da bulunmamaktadır. Ayrıca kooperatif eski yönetimi aleyhine açılan İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/225 E. sayılı dosyasındaki ceza davasının da derdest olduğu dosya ve Uyap kayıtlarından anlaşılmıştır. Sözkonusu genel kredi sözleşmesi ve bono, kooperatifin konut inşası konusunda anlaştığı davadışı … Şti’nin asıl borçlu olduğu işlemler olup, yüklenicinin, konut yapım işi için finansman temini kooperatifin sorumluluğunda değildir. Bu nedenlerle kooperatifin genel kurul kararı da olmaksızın 3.bir şahsa verilen kredide müteselsil kefil olması ve yine 3.bir şahsın borcu için aval veren olması yukarıda açıklanan kanun ve anasözleşme hükümleri uyarınca mümkün bulunmamaktadır. Sözkonusu düzenlemelerde kooperatif adına yönetim kuruluna borçlanma yetkisi verilen hususlar kooperatifin kendisinin kredi alması veya üyelerinin aldığı kredilere ilişkin ayni/şahsi teminat vermesi yönündedir. Yoksa, 3. şahıs konumundaki yüklenici firmanın bankadan çekeceği ve hangi işi için kullanacağı belirsiz olan genel kredi sözleşmesinde kooperatifin müteselsil kefil olması ve yine bu sözleşme uyarınca bankaya verilen bonoda avalist olmasının kooperatif ve üyelerinin çıkarına olduğu söylenemez. Bu anlamda mahkemenin “…davacı kooperatifin bizzat kredi sözleşmesi akdederek borçlanmasının esas sözleşmenin 6/5. maddesi uyarınca işletme konusuna dahil olması karşısında davacı kooperatif açısından daha avantajlı ve onun yararına olan inşaatı yapacak firmaya kefil olmak suretiyle borçlanma yolunun tercih edilmesinin öncelikle davacı kooperatifin işletme konusuna dahil olması gerektiği, bu sebeple kefalet sözleşmesi akdedilmesi için genel kurul kararı aranmasına gerek bulunmadığı,” şeklindeki gerekçesi de müteselsil kefaletin hüküm ve sonuçları dikkate alındığında hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı kooperatifin yüklenici lehine verdiği son derece ağır sonuçlar doğuran kefalet ve avalin hukuki dayanağı bulunmadığından geçersiz olup, davalı bankanın ticaret sicilinde ilan edilen kooperatif anasözleşmesi ve genel kurul kararları uyarınca kooperatif yönetim kurulunun temsil yetkisi sınırlarını araştırmaksızın ve bu işlemler bakımından yetki dayanak belgelerini istemeksizin yapılan işlemler nedeniyle kooperatif tüzel kişiliğinin bir sorumluluğu doğmayacaktır. (Bu yönde bknz. Yargıtay 19. HD 2015/7141 E.- 2015/17387 K., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/19-267 E.- 2008/253 K). Bununla birlikte; davacı kooperatifin üyelerine konut edindirmek amacıyla konut finansmanı bakımından, üyelerin davalı bankadan tüketici kredileri kullanması ve ödeme usulleri ile ilgili olarak davalı banka ile sözleşme yapması mümkündür ve somut uyuşmazlıktaki 26.11.2011 tarihli “kooperatiften konut kredisi protokolü” de bu amaçla yapılmış, hukuken geçerli bir protokoldür. Buna göre, kooperatif üyelerinin kullanacağı tüketici kredileri verecekleri virman yetkisine istinaden önce kooperatifin konut hesabına aktarılacak ve burada bankanın protokolde belirlendiği üzere hapis ve rehin hakkı olacak, banka bu hesaptaki ilgili meblağı bloke edecektir. Akabinde davadışı yüklenicinin protokolde belirlenen inşaat seviyelerine göre ve bankanın SPK lisanslı şirkete yaptıracağı eksper incelemesine göre inşaat tamamlandıkça yüklenicinin hak kazandığı hak edişleri de banka tarafından blokeli hesaptan yüklenici hesabına aktarılacaktır. Sözkonusu anlaşma, yüklenicinin kullandığı kredi ile ilgili olmayıp kooperatife yapılan konutlarla ilgili yüklenicinin hak kazandığı bedelin ödenmesi usulüne ilişkindir. Bununla birlikte bu protokolün yanısıra davalı bankanın savunmasına dayanak yaptığı kooperatif eski yönetimince imzalanmış olan “hesap rehin sözleşmeleri”nde de kooperatif hesapları üzerinde 3.kişi konumundaki yüklenici firmanın doğmuş-doğacak borç, kredi, kefalet vs. Tüm borçları bakımından bankaya rehin hakkı tanındığı görülmekle birlikte, kefalete ve aval vermeye ilişkin tüm açıklanan nedenler bu rehin sözleşmesi bakımından geçerli olup, bu sözleşmenin de yönetim kurulunun yetkilerini aştığı ve kooperatif amaç ve çıkarına olmadığı açıktır. Asıl davada, davalı bankanın genel kredi sözleşmesine ya da hesap rehin sözleşmesine dayanarak davacı kooperatif hesabı üzerinde bloke uygulaması ve blokaja konu meblağı yükleniciye ödemesi mümkün olmamakla birlikte, kooperatifin kuruluş amacına ve ortaklarının çıkarına uygun şekilde yapılan 26.11.2011 tarihli yukarıda açıklanan protokol hükümleri uyarınca kooperatif hesabında blokaj uygulaması mümkün görülmüştür. Her ne kadar davacı tarafından, davalı bankanın protokol hükümlerine uymadığı ve yükleniciye inşaat oranına göre ödemesinden daha fazla bedel ödediği ileri sürülmüşse de, anılan protokol uyarınca bankanın yükümlülüğü SPK lisanslı bir ekpertiz şirketine inşaat seviyelerini tespit ettirmek ve bu rapora göre yüklenicinin hakediş tutarını yükleniciye ödemektir. Bu kapsamda davacı kooperatif, protokolde hakediş tutarının ödenmesinden önce kendisinden teyit alınması gibi bir madde koydurmamış olduğu gibi, inşaat seviyelerine ilişkin herhangi bir eksiklik, ayıp ya da gecikmeyi davalı bankaya bildirmiş de değildir. Davalı bankanın kısım kısım ödeme yapmak yerine bir defada sözkonusu tutarı yükleniciye aktarması da, ödenen tutarın alınan ekspertiz raporlarına göre belirlenen aşama ile orantılı bulunduğuna dair bilirkişi heyet raporu karşısında davacı kooperatife talep hakkı yaratan bir durum niteliğinde değildir. Zira, bu husus yükleniciye kısım kısım değil, belirlenen süreler geçtikten sonra toptan ödeme yapılmasıyla ilgili olup, ancak yüklenicinin zararına olabilecek bir husustur. Bu nedenlerle, davalı bankanın aralarındaki protokol uyarınca davacının banka hesabı üzerinde uyguladığı blokajda hukuka aykırı bir yön görülmemiş, bankanın işleme ait hesap özetindeki açıklamasında genel kredi sözleşmesi yazması ya da hesap kat ihtarı göndermesi de davacı kooperatifin bahse konu hesabını protokol uyarınca bloke etmesini hukuka aykırı hale getirmediği görülmekle, asıl davanın reddi bu protokol hükümleri uyarınca yerinde görülmüştür. Bununla birlikte, birleşen dava bakımından; yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan nedenlerle davacı kooperatifin amacına ve yönetim kurulunun yetki kapsamına aykırı olarak bonoda avalist olması işlemi geçerli olmadığından, bankanın, dosya kapsamına göre genel kredi sözleşmesi kapsamında yüklenici firmadan almış olduğu bono bakımından, davalı bankanın yönetim kurulunun bu konudaki yetkisine dair aleni durumdaki ticaret sicili kayıtlarını incelemeden, gerekli araştırmaları yapmadan ve kooperatif temsilcilerinin sonuçları ağır olan bu işlemlere ilişkin yetkilerinin dayanak belgelerini istemeden kooperatif yönetiminden aldığı avalist imzası nedeniyle davacı kooperatife karşı da icra takibi başlatmış olması yerinde görülmemiş, bu nedenle birleşen davadaki takip nedeniyle menfi tespit isteminin kabulü yerine reddine dair yerel mahkeme kararının kaldırılarak HMK 353/1-b-2. madde uyarınca birleşen davanın kabulü yönünde yeniden hüküm tesis edilmesi gerekmiştir. Davalı bankanın, kooperatifin yönetim kurulunun kooperatif ana sözleşmesinden veya genel kurullarından yetki almadan bu şekilde bonoda avalist olamayacağı hususundaki ticaret sicili kayıtlarını bildiği ve bilmesi gerektiği, dikkate alınarak kooperatife karşı başlatılan icra takibinden dolayı davalı banka aleyhine % 20 kötüniyet tazminatına da hükmedilmesi gerekmiştir….” gerekçeleriyle, HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince, asıl/birleşen davacı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulü ile asıl davanın reddine yönelik istinaf itirazlarının esastan reddi ile aynı yönde hüküm tesisine, birleşen dava yönünden ise istinaf itirazlarının kabulü davanın kabulü yönünde yeniden hüküm tesisine karar verilmiştir.
Karara karşı asıl dava yönünden davacı … vekili ile asıl/birleşen dava davalısı … A.Ş. vekilince temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
YARGITAY BOZMA İLAMI:
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 23/05/2023 tarih ve 2022/1687 Esas 2023/1975 Karar sayılı ilamı ile ”….Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre asıl davada davacı vekili ve davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden; kooperatifler Kanunu 59. madde ‘Temsile yetkili şahıslar kooperatif namına onun amacının gerektirdiği bütün hukuki işlemleri yapabilir. Temsil yetkisinin sadece esas müessesenin veya bir şubenin işlerine hasrolunması veya kooperatif ünvanının birlikte kullanılmasına dair ticaret siciline tescil edilmiş olan kayıtlar saklıdır’ hükmünü, davacı kooperatif ana sözleşmesinin 46. maddesi ise ‘kooperatif adına düzenlenecek evrakın muteber olması veya kooperatifi ilzam için, kooperatif ünvanı altında temsile yetkili olanlardan ikisinin imzası gereklidir’ hükmünü içermektedir. Somut olayda, birleşen davaya konu senet altında davacı kooperatif kaşesi ile iki temsilcisinin imzası olduğu tartışma dışıdır. Uyuşmazlık yönetim kurulunun davacı kooperatif aleyhine kefil olup olamayacağı noktasındadır. Kooperatif yöneticileri, dava dışı … Şirketinin bankadan sağladığı finansmana kefil olarak dava konusu senedi imzalamışlardır. Konut yapı kooperatiflerinin amacı üyelerine konut yapıp teslim etmektir. Davacı kooperatifin konut yapımı için anlaştığı dava dışı şirketin sağlayacağı finansman ile kooperatif konutları tamamlanacaktır. Her ne kadar davacı kooperatif sağlanan kredinin kooperatif konut inşaatında kullanılmadığını savunmuş ise de iddiasını ispatlayamadığı gibi iddiasını ispat halinde dahi bu durum kooperatif yöneticilerinin sorumluluğuna neden olacak iç ilişkiyi ilgilendiren bir husustur. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kefaletin kooperatifin konusu dışında olduğundan bahsedilemeyecektir. Bu durumda, yetkili temsilcilerin müşterek imzası ile kooperatifin üyelerine konut yapma amacına uygun sağlanan finansmana verilen aval geçerlidir. Bu durumda, davacı kooperatif adına kooperatif kaşesi altında müşterek imza ile temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu üyelerince dava konusu bono için verilen aval geçerli olduğu gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle, ASIL DAVADA DAVACI VE DAVALI VEKİLİNİN TEMYİZ İTİRAZLARININ REDDİNE, BİRLEŞEN DAVADA TEMYİZ OLUNAN BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARININ BOZULMASINA….” şeklinde karar verilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava, kooperatif kefaletinin geçersizliği nedeniyle bankanın bloke işleminin iptaliyle bankadaki paranın iadesi, birleşen dava ise yine kefaletin geçersizliğine dayalı olarak bonoya dayalı icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; asıl ve birleşen davanın reddine karar verildiği, karara karşı asıl/birleşen dava davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemizce yapılan istinaf incelemesi neticesinde, HMK’nun 353/1-b-2 maddesi gereğince, asıl/birleşen davacı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulü ile asıl davanın reddine yönelik istinaf itirazlarının esastan reddi ile aynı yönde hüküm tesisine, birleşen dava yönünden ise istinaf itirazlarının kabulü davanın kabulü yönünde yeniden hüküm tesisine karar verilmiş, karara karşı asıl dava yönünden davacı … vekili ile asıl/birleşen dava davalısı … A.Ş. vekilince temyiz kanun yoluna başvurduğu, Yargıtay 6. HD’nin 23/05/2023 tarih ve 2022/1687 Esas 2023/1975 Karar sayılı ilamına konu temyiz incelemesi sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle, asıl davada davacı ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, birleşen davada temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının bozulmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Yargıtay bozma ilamı üzerine Dairemizce duruşma açılarak inceleme yapılmış ve taraf vekillerinin beyanları alınmış, usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay bozma ilamında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; somut uyuşmazlıkta kooperatif yöneticileri, dava dışı … Şirketinin bankadan sağladığı finansmana kefil olarak dava konusu senedi imzalamışlardır. Konut yapı kooperatiflerinin amacı üyelerine konut yapıp teslim etmektir. Davacı kooperatifin konut yapımı için anlaştığı dava dışı şirketin sağlayacağı finansman ile kooperatif konutları tamamlanacaktır. Her ne kadar davacı kooperatif sağlanan kredinin kooperatif konut inşaatında kullanılmadığını savunmuş ise de iddiasını ispatlayamadığı gibi iddiasını ispat halinde dahi bu durum kooperatif yöneticilerinin sorumluluğuna neden olacak iç ilişkiyi ilgilendiren bir husustur. Bu nedenlerle, dava konusu kefaletin kooperatifin konusu dışında olduğundan bahsedilemeyecektir. Bu durumda, yetkili temsilcilerin müşterek imzası ile kooperatifin üyelerine konut yapma amacına uygun sağlanan finansmana verilen aval geçerli olup, davacı kooperatif adına kooperatif kaşesi altında müşterek imza ile temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu üyelerince dava konusu bono için verilen aval geçerli olması nedeniyle, birleşen davanın da reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, yapılan inceleme neticesinde; asıl davanın reddine dair hüküm (Yargıtay tarafından asıl dava bakımından kararın onanmasına dair açık karar tesis edilmediği gözetilerek) aynen korunarak, birleşen dava yönünden de “davanın reddi” yönünde yeniden hüküm tesis edilmiş, istinaf incelemesi sırasında açılan duruşma bozma ilamı gereği olduğundan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/03/2021 tarih ve 2021/2-96 Esas 2021/205 Karar sayılı emsal içtihadı da dikkate alınarak taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2014/28 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN:
a-Davanın REDDİNE,
b-Peşin alınan 12.064,45-TL’ harçtan alınması gerekli 269,85 TL harcın mahsubu ile bakiye 11.794,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacı tarafa iadesine,
c-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre hesap ve takdir edilen 42.208,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
ç-Davacı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı tarafça yapılan bilirkişi ücreti olan 3.000,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
2-BİRLEŞEN İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2014/1469 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN:
a-Davanın REDDİNE,
b-Yasal şartları oluşmayan davalının kötü niyet tazminatı isteğinin REDDİNE,
c-Alınması gereken 269,85-TL harçtan başlangıçta alınan 3.930,20-TL harç mahsup edilerek bakiye kalan 3.660,35-TL’nin istek halinde davacıya iadesine,
ç-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre hesap ve takdir edilen 35.219,20-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
d-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
e-Taraflarca yatırılan gider avansından artan bakiyenin ilgili olduğu tarafa iadesine,
f-İstinaf başvurusu sırasında davacıdan asıl ve birleşen dava için ayrı ayrı alınan istinaf karar harçlarından, asıl dava bakımından alınması gerekli 59,30-TL harçtan eksik alınan 23,40-TL harcın, birleşen dava bakımından davacıdan alınmış olup iadesi gereken 35,90-TL harçtan mahsubu ile, bakiye 12,50-TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
g-İstinaf incelemesi esnasında davacı tarafça yapılan 14,00-TL tebligat ücreti ile 37,88-TL dosya gidiş dönüş masrafı ve iki adet istinaf başvuru harcı 196,20-TL’ den oluşan toplam 248,08-TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
3- İstinaf ve Temyiz giderleri yönünden;
a-Birleşen dava yönünden davalı tarafça temyiz aşamasında yapılan 397,80-TL temyiz yoluna başvuru harcından oluşan temyiz giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
b-Asıl ve birleşen davada temyiz isteminde bulunan davacı vekili tarafından yapılan temyiz giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
c-Kararın, asıl davaya ilişkin kesin, birleşen dava yönünden temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; hazır bulunan davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı 6100 sayılı HMK’nun 356/1 maddesi uyarınca yapılan duruşma sonunda, asıl dava yönünden KESİN, birleşen dava yönünden kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesine TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 20/09/2023