Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/1345 E. 2023/1186 K. 13.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1345
KARAR NO : 2023/1186

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : AYDIN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/04/2023 (Dava) – 27/04/2023 (Ara Karar)
NUMARASI : 2023/309 Esas (derdest dosya)
DAVA : Şirket Temsilcisinin Azli, Kayyım Atanması
TALEP : İhtiyati tedbir
BAM KARAR TARİHİ : 13/07/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/07/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Aydın Asliye Ticaret Mahkemesinin 18/05/2023 ara karar tarihli ve 2023/309 Esas sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı/ihtiyati tedbir isteyen vekili dava dilekçesinde ve 25/04/2023 tarihli talep dilekçesinde özetle: dava konusu taşınmazların şirket adına satın alındığı tarih olan 2017 tarihinde 10.800.000,00 TL gibi bir bedel üzerinden satın alınmasına rağmen 2021 tarihinde davalı tarafından düşük bedeller üzerinden kardeşi …’a satılmasının hayatın olağan akışına aykırı olup davalı tarafın açıkça mal kaçırmaya çalıştığını, şirketin içini boşlatmak amacıyla, hukuka ve hakkaniyete aykırı şekilde hareket ettiğinin sabit olduğunu, müvekkilinin, usulsüz işlemler sebebiyle şirket ortağı olmasından dolayı zarara uğradığını ve halen zarara uğramaya devam ettiğini, dosya kapsamında davalı tarafından şirketin içini tamamen boşaltma ve tüm mal varlığını kendi öz kardeşi üzerine ve 3. şahıslara devir ve temlik etme amacıyla hareket edildiği tapu kayıtları ile sabit bir hal aldığını, davalının özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı davrandığı açık olduğundan, davalı hakkında TTK 630. maddesi uyarınca müvekkilinin telafisi olmayan zararlara uğramaması adına davalı nın temsil yetkisinin elinden alınarak azledilmesi gerektiğini, davalının bugüne kadar şirket adına satmış olduğu taşınmazların bedelini alıp almadığı, almış ise bu miktarların nerede olduğu ve nereye harcandığına ilişkin herhangi bir delil sunmadığını, tapuda gösterilen satış bedelleri de gerçeği yansıtmadığını, tapu kayıtları ile davalının mal kaçırma amacı sabit olduğundan dolayı ivedi şekilde ihtiyati tedbir kararı verilmek suretiyle yargılama sonuna dek dava dışı … A.Ş.’yi temsil yetkisinin davalı …’tan alınarak, müvekkili …’e verilmesine, mahkemede aksi kanaat hasıl olduğu takdirde, mahkemece uygun görülecek bir kayyıma temsil yetkisinin verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … AŞ şirketinde … %95 , davacı … %5 hisseye sahip olduğunu, büyük hissedarın davalı tarafından şirketin hangi menfaatinin zarara uğratıldığı veya yönetimde özensizlik yapıldığını ispatlaması gerektiğini, işleyen bir şirkete kayyım atanmasının hukuken mümkün olmadığını, AŞ için düzenlenmemiş olan bir maddeden dolayı eldeki davanın müvekkiline açılmasının mümkün olmadığını, mahkeme aksi kanaatte ise de yapılacak hususun davalı ortağın özen , bağlılık yükümü ile kanun ve anasözleşmeden doğan yükümünü ihlal edip etmediğinin araştırılması , şirketin zarara uğratılıp uğratılmadığı ve sonuca göre karar verilmesi olduğunu, davacı hissedar ortağın şirketten istifa ederek şirket müdürlüğünden ayrıldığını, davalı şirketin faaliyet konusu … Hastanesi adı altında hastanenin işletilmesi olduğunu, anılan hastanenin başhekim / mesul müdür / yönetim kurulu başkanı olarak davacı …’in görev yaptığını, davalı şirketin ödemelerini yapmaması ve icralık duruma düşmesi halinde …’ın ticari unvanı kirlenecek olup bu olumsuz sicilin direk olarak bankalar nezdinde ortaklığı bulunduğu diğer şirketlerine de yansıyacağını, bu nedenle Hakim ortağın şahsi malvarlığını satmak ve yakınlarından borç almak sureti ile şirketteki tüm ödemeleri bizzat gerçekleştirdiğini, Hastane ruhsatı üzerinde bulunan mahkeme ilamına dayalı haciz şerhlerini kaldırttığını, tüm bu işlemlerde hiçbir şekilde diğer ortağa ulaşılamadığını, şirketin borçluluk durumu , davacı ortak olmaksızın şirket işleyişi , ödemeler , alınacak kararlar vs. işlemlerle ilgili genel kurulun toplanması zorunluluğu karşısında hissedar …’ın Aydın 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 2020/318 E. Sayılı dosyasına müracaat ile davalı şirketin Genel Kurulunun yapılması için talepte bulunduğunu mahkemece talebi kabul edilerek 2021/34 K. Sayılı 27/01/2021 tarihli karar ile davalı şirketin iç yönergesi uyarınca Genel Kurlunun Toplantıya çağrılması hususunda kayyum … nın temsili ile işlem yapılmasına karar verildiğini, anılan kararın kesin olduğunu, Mahkeme kararı doğrultusunda görevlendirilen kayyımın gerekli yasal muameleleri yaparak 01/03/2021 tarihinde şirketin 2018-2019 yılları Olağan Genel Kurul Toplantısını davacının da vekaleten katılımıyla gerçekleştirdiğini, anılan Genel Kurul toplantısında yönetim kurulu başkanlığına …’ın seçildiğini, daha sonra şirketin olağanüstü Genel Kurul ile toplanması mecburiyetinin gündeme geldiğini, zira şirketin işleyişi , ödenecek borçlar , borçların ödenmesinin ne şekilde yapılacağı hususlarının bir karara bağlanması ihtiyacı olduğunu, bu doğrultuda gerekli tüm yasal işlemler yapılarak toplantının 13/04/2021 tarihinde davacının da vekaleten katılımıyla gerçekleştirildiğini, bu toplantıda şirket borçlarının ödenmesi için çözüm bulunması ve bu konu hakkında yetkilendirmenin yapılması hususunun görüşüldüğünü, oy çoğunluğuyla şirket borçlarının ödenmesi için şirket taşınır ve taşınmaz mallarının satışı için yönetim kuruluna yetki verilmesinin kabul edildiğini, dava dilekçesinde yazılı olduğu üzere bu arsaları … ‘ın alınmasına karar verdiği hususunun doğru olmadığını, Hekim olan ortağın davacı … olduğunu, müvekkilinin hekim olmadığını, …’in ileride hastanenin daha büyük bir arsaya ihtiyaç duyabileceği kanısı ile bahsedilen arsaların şirkete satın alındığını ve bunun iki ortağın kararı olduğunu, sanki sadece davalı ortağın zorlaması ile arsa alınmış gibi dava dilekçesinde bahsedilmesinin etik olmadığını, kaldı ki sanki arsa alınması için çekilen kredilere zorla imza attırılmış gibi borçlandırıldığının söylenmesinin de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacı hissedar ortağın da bizzat ve büyük bir istekle arsa alımı işlemini yaptığını, ancak ilerleyen süreçte işler beklenen düzeyde gitmeyince ve özellikle hastanenin faaliyetine devam etmek için bakanlığın istediği şartlara hastaneyi getirmek gerekince , yani kısacası para lazım olunca , davacı ortağın istifa ederek ortadan kaybolduğunu, müvekkilinin tacir olduğunu, başka şirketleri de olduğunu, banka kredileri , işçilik alacakları vs borçların hep müvekkili üzerine kaldığını, davacı ortak … ‘e hiçbir şekilde ulaşılamadığında genel kurulun dahi mahkeme kararı ile ve kayyım tarafından yapılmak zorunda kaldığını, davacı yanın dava dilekçesinde takıldığı ve üzerinde durduğu tek hususun şirket arsalarının öz kardeşi … ‘a satıldığı olup, arsaların …’a satıldığını ancak bunda herhangibir usulsüzlü , şirketi zararlandırma, kötüniyet bulunmadığını, davacının olağanüstü genel kurulda alınan kararın iptali davası açtığını, Aydın 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 2022/102 E sayılı dava dosyasında dava halen dersdest olduğundan , mükerrer dava ve talepler niteliğinde bulunan eldeki dava için derdestlik itirazında da bulunduklarını, tedbir talebinin kabul edilemeyeceğini, şirketin işleyişinde hiçbir aksama olmadığını, bilakis borçların ödendiğini , şirketin faal ve çalışır bir halde olduğunu, temsil organlarında bir sakatlık olmadığını, şirketin organsız da olmadığını, sırf davalının dayanaksız bir talebi ile şirketin yönetiminin ağır bir şekilde ihlal edildiği iddiası ile müdürün azli ve kayyım atanmasının mümkün olamayacağını belirterek eldeki davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece, ”…Davacı vekilinin davalının dava dışı şirketteki temsil yetkisinin kaldırılarak tedbiren şirkete temsilci atanması veya kayyım atanması talebinin reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalının mal kaçırdığı ve şirketin içini tamamen boşaltmaya çalıştığı, özen ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve küçük oranda pay sahibi olan müvekkilini zarara uğratmak maksadı ile kasti faaliyetlerde bulunduğuna ilişkin iddialarının tümü belgelendirilerek dosyaya sunulmuş olmasına rağmen tedbir taleplerinin reddi yönündeki ara kararın kaldırılması gerektiğini, davalının haksız ve hukuka aykırı şekilde; 01.03.2021 tarihinde gerçekleştirilen 2018-2019 yılları genel kurul toplantısında kendisini şirketin tek yetkili yöneticisi olarak yetkilendirdiğini ve bu tarihten sonra müvekkilinin bilgisi dışında tek imzalı işlem ve harcamalarda bulunduğunu, 13.04.2021 tarihli olağan üstü genel kurul toplantısında şirket borçlarının ödenebilmesi için şirket menkul, gayri menkul, taşıt, demirbaşların satışının yapılarak borçların ödenmesi amacıyla taşınır ve taşınmaz malların 1.000,00 TL’den aşağıya olmamak şartıyla satışı yetkisini kendi oyuyla kendisine verdiğini, ayrıca mezkur şirkette bulunan malzeme, demirbaş, donanımlar ve cihazların tespiti amacıyla da Aydın 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde 2023/21 D. İş dosyası ile tespit davası açıldığını, akabinde yukarıda bahsetmiş oldukları2 adet taşınmazı şirketin içinin boşaltılması amacıyla ve mal kaçırma amacıyla 3. kişi konumunda bulunan kardeşi …’a 20.05.2021 ve 21.05.2021 tarihlerinde ard arda çok düşük bedellerle devrettiğini ve müvekkilinin payını kaçırdığını, açıklanan sebeplerin yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılması için haklı sebep oluşturduğundan müvekkilinin daha fazla hak kaybına uğramaması amacıyla TTK 630. Maddesi uyarınca davalının temsil yetkisinin elinden alınarak azledilmesi gerektiği ve tedbiren kayyım atanması gerektiğinin sabit olduğunu, davalı …’ın 01.03.2021 tarihinde gerçekleştirilen 2018-2019 yılları genel kurul toplantısında kendisini şirketin tek yetkili yöneticisi olarak yetkilendirdiğini ve müvekkili …’in şirket idaresindeki imza yetkisini elinden aldığını, davalı taraf şirketi sevk ve idare ederken, şirketin ve diğer ortak olan müvekkilinin hak ve çıkarlarını gözetmediğini ve açıkça şirketi kasten zarara uğrattığını, davalının bunların yanında şirket adına satın alınan 2 adet taşınmazı da şirketin içinin boşaltılması amacıyla ve mal kaçırma amacıyla 3. Kişi konumunda bulunan kardeşi …’a 20.05.2021 ve 21.05.2021 tarihlerinde ard arda çok düşük bedellerle devrettiğini ve müvekkilinin payını kaçırdığını, müvekkilinin …’ın usulsüz işlemleri sebebiyle şirket ortağı olmasından dolayı zarara uğradığını ve halen zarara uğramaya devam ettiğini, davalının şirketin münferiden imza yetkili ortağı olup 1.000,00 TL (bin Türk Lirası) gibi oldukça düşük miktarlar üzerinden dilediğince tasarrufta bulunabilme yetkisine sahip olduğunu, davalı tarafın %95 oranında ortağı olduğu şirketi zamanla atıl hale getirerek haksız ve hukuka aykırı şekilde içini boşaltmaya çalıştığını ve ortadan kaldırma niyeti ile hareket ettiğini, bu sebeplerle en azından şirketin rutin ticari faaliyetlerinin yürütülebilmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmek sureti ile dava sonuçlanana dek, imza yetkisinin davalının elinden alınarak mahkemece belirlenecek bir kayyıma verilmesi gerektiğini belirterek yerel mahkeme ara kararının kaldırılarak, imza yetkisinin davalının elinden alınarak mahkemece belirlenecek bir kayyıma temsil yetkisi verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, haklı sebeplerle anonim şirket temsilcisinin yetkisinin sınırlandırılması ve azli ile şirkete kayyım atanması davasında tedbiren şirkete kayyım tayini istemine ilişkindir.
Talep, davalının dava dışı şirketteki temsil yetkisinin kaldırılarak tedbiren şirkete temsilci atanması veya kayyım atanması istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece, 27/04/2023 tarihli ara karar ile ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş olup, karar davacı vekilince istinaf edilmiştir.
6100 sayılı HMK.’nın “ihtiyati tedbirin şartları”na ilişkin 389/2. maddesinde; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” düzenlemesi bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 390/3. maddesinde ise; “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” hükmü bulunmaktadır.
Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK.’nun ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur. Kanunda açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada (normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez.
Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez.
Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir.
Tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür.
Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür; bu çerçevede, aslında ispat ölçüsü bakımından HMK.’nda bir yenilik getirilmemekle birlikte, “yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacının iddialarının yargılamayı gerektirdiği, mevcut dosya kapsamı, delil durumu ve yargılamanın bulunduğu aşama itibariyle davacının ihtiyati tedbir kararı verilmesi için yaklaşık olarak ispat şartını sağlayamadığı anlaşılmakla, mahkemece ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak davacı/ihtiyati tedbir isteyen vekilinin istinaf sebebleri yerinde görülmediğinden; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı/ihtiyati tedbir isteyen vekilinin Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/04/2023 tarihli ve 2023/309 Esas sayılı ara kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına (harç tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 13/07/2023