Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/950 E. 2022/978 K. 09.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/950
KARAR NO : 2022/978

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MUĞLA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/03/2022
NUMARASI : 2021/244 Esas-2022/339 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
BAM KARAR TARİHİ : 09/06/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/06/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/03/2022 tarihli 2021/244 Esas-2022/339 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; olay günü olan 16.07.2018 günü saat 02:15 sularında müvekkili sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı motorsikleti ile Aylin Karaca kavşağından …bank istikametine sol şeritte seyrederken Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’ne geldiğinde, sağ şeritte seyreden sürücü … idaresindeki… plakalı aracın kontrolsüz bir şekilde Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü otoparkına giriş yapmak için sola dönüş yapmasıyla motorsikletinin direksiyon hakimiyetini kaybedip sağa doğru devirip kaydırması sonucu çift taraflı, maddi hasarlı ve yaralamalı trafik kazası meydana geldiğini, bu kazanın oluşumunda … plakalı otomobil sürücüsü …’in 2918 sayılı KTK’nun 53/1-B; ” Sola dönüş kurallarına uymamak ” maddesini ihlal ettiği için asli kusurlu olduğu, müvekkilinin kazada herhangi bir kusurunun olmadığının kaza yerinde yapılan ölçüm ve araştırma sonucunda tespit olunduğunu, davacı müvekkilinin söz konusu kaza dolayısıyla omur kemiği kırıldığını ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek bir biçimde yaralanmış olup, … Üniversitesi Hastanesine kaldırıldığını, müvekkilinin kaza nedeniyle yaralanması ciddi boyutta olup, alınacak maluliyet raporu ile bu hususun belirleneceğini, müvekkilinin geçirmiş olduğu kaza nedeniyle kazaya sebebiyet veren … plakalı aracın karışmış olduğu trafik kazasında davalı … Sigorta A.Ş. şirketine 53559160 poliçe numaralı Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile kaza tarihinde sigortalı olduğunu, kazaya sebebiyet veren … plakalı araç sürücüsü … hakkında müvekkilinin taksirle yaralanmasına neden olma suçundan Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı’nca tahkikat başlatıldığını, taraflarınca müvekkilinin zararlarının karşılanması amacıyla 2918 sayılı yasanın 97. maddesinde yapılan değişiklikle davalı sigorta şirketine 13.08.2018 tarihinde başvurulduğunu, davalı tarafından müvekkilinin maluliyet raporunun gönderilmesinin talep edildiğini, taraflarınca dosyanın medical incelemesine gönderilip maluliyet raporu alınması sigorta şirketinden talep edilmişse de, 15 gün içinde talepleri yerine getirilmemiş olup, işbu davayı açtıklarını , müvekkili 17.07.1993 doğumlu olup, kaza tarihi olan 16.07.2018 tarihi itibariyle 25 yaşında olduğunu, müvekkilinin yasadan kaynaklanan söz konusu kaza dolayısıyla işgücü kaybından doğan daimi ve geçici sakatlık tazminatını alabilmesi için işbu davayı açma zarureti doğduğunu belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, davacıya ödenmesi gereken işgücü kaybından doğan 1.000,00-TL. daimi ve geçici sakatlık tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 26 Nisan 2016 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan Torba Kanun ile Trafik kazasından doğan tazminat talepleri için ZMMS ‘den dolayı sigorta şirketine dava açılmadan önce yazılı olarak başvuru zorunluluğu getirildiğini, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunun Doğrudan Doğruya Talep ve Dava Hakkı başlıklı “madde 97- (değişik: 6704 – 14.4.2016 / m.5) Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerektiğini, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” şeklinde olduğunu, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın Ek:6da da maluliyet raporunun başvurucu tarafından sigorta şirketine sunulması gerektiğinin ortada olduğunu, ilgili kanun maddesinden de anlaşılacağı gibi ZMMS nedeniyle sigorta şirketine başvuru dava şartı haline getirilmiş olup, başvuru yapılmadan dava açılması halinde davanın reddi gerektiğini, davanın esastan incelenebilmesi için dava şartlarının mevcut olması gerektiğini, olay tarihi olan 16.07.2018 günü davacı … sevk ve idaresindeki … plakalı motorsikleti ile dava dışı …’in sevk ve idaresindeki … plakalı aracın çarpışması sonucunda çift taraflı, maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, müvekkili şirketin, dava dışı …’in aracını 03.12.2017 – 03.12.2018 tarihleri arasında 53559160 Poliçe no ile Zorunlu Mali Mesuliyet kapsamında sigortaladığını, davacı tarafın dava dilekçesinde, sadece müvekkili şirketi davalı olarak gösterdiğini sigorta ettiren …’i ise davalı olarak göstermediğini, maddi tazminattan kaynaklanan işbu davada sigorta şirketi ve sigortalı araç sürücüsünün müteselsilen sorumlu olduğunu, davanın sonunda verilecek kararın kazaya karışan …i etkileyeceğini, bu nedenle davanın dava dışı …’e ihbarını talep ettiklerini, ayrıca 2918 sayılı KTK md.85/1’de “Trafik kazasına karışan aracın işleteni de oluşan her türlü zarardan sorumlu olduğundan işletene de maddi ve manevi tazminat davası açılabilir” dendiğini, trafik tescil kayıtlarında aracın sahibi olarak gözüken kimsenin, aynı zamanda aracın işleteni olarak kabul edileceğini, araç sahibinin aracın üzerinde fiili hakimiyeti bulunmadığını, araç için bir başkasının harcamalarda bulunduğunu veya araç üzerindeki ekonomik çıkarın bir başkasına ait olduğunu, işleten sıfatının bulunmadığını kanıtlayabilirse sorumluluktan kurtulabileceğini, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde; aracın işleteninin meydana gelen zarardan sorumlu olacağını, başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimsenin de işleten olarak kabul edileceğini, bu nedenle Zorunlu Mali Sorumluluk Trafik Sigorta Poliçesi’nde sigortalı sıfatıyla bulunan dava dışı Muğla Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü’ne de davanın ihbarını talep ettiklerini, davacının ancak müvekkili şirketin temerrüde düştüğü 01.10.2018 olan dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edebileceğini, davacı tarafın müvekkili şirkete sunmuş olduğu dilekçesinde gelir belgesinin mevcut olmadığını, gelirin asgariden hesaplanacağını belirttiğini, davacının çalışıp çalışmadığının tespiti için Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğü’ne yazı yazılarak Hizmet Döküm Belgesini talep ettiklerini, ayrıca Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğü’ne yazı yazılarak kaza sebebiyle davacı lehine herhangi bir gelir bağlanıp bağlanmadığının tespitini talep ettiklerini, haksız ve mesnetsiz iş bu davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk derece mahkemesince “…Açılan davanın KABULÜNE, 149.875,65 TL kalıcı maluliyet ile 2.462,71 TL geçici iş göremezlik tazminatının temerrüt tarihi olan 24/08/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birilikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından bilirkişi raporuna itirazları incelemeden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, mahkeme tarafından davacı tarafından dava açılmadan önce alınan, 19/08/2019 tarihli Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Adli Tıp Bilirkişi Kurulu raporuna göre hesaplama yapılarak davanın kabulüne karar verildiğini, söz konusu rapor mahkeme dışında alınmış olup itirazları incelenmeden karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından 04/02/2021 tarihli 12 no’lu celsede rapora itirazlarının kabulü ile davacının öncelikle … Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevki ile tüm tedavi raporları alındıktan sonra dosyanın Adli Tıp 2.İhtisas Kurulu’na sevki ile rapor düzenlenmesinin istenilmesine şeklinde karar verilip, dosyanın Adli Tıpa gönderildiğini, İstanbul 2.Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından verilen raporda davacının maluliyete neden olacak düzeyde araz bırakmamış olduğundan sürekli maluliyet tayinine mahal olmadığına karar verildiğini, davacı tarafın İhtisas dairesinin yanlış yönetmeliğe göre rapor düzenlemesine itirazda bulunması üzerine mahkeme tarafından tekrardan yürürlükteki yönetmeliğe göre rapor düzenlenmesi istenmesi gerekirken dava dışı alınan rapora göre hesaplama yapılması için bilirkişiye gönderilmesinin usule ve hukuka aykırı olduğunu, mahkeme tarafından önce itirazlarının kabulü ile dosyanın ATK’ya gönderilip, ATK’nın yanlış yönetmeliğe göre hesaplama yapınca, itirazlarının reddi ile dosyanın hesaplama için aktüerya bilirkişisine gönderilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkemenin gerekçeli kararında; ilk olarak itirazlarının kabulüne daha sonra reddine karar verilmesinin gerekçesini de belirtmediğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, faiz başlangıç tarihinin hatalı olduğunu, Yargıtay 17.HD. 03.05.2010 tarih, E.2010/551 K.2010/4080 sayılı ilamında “Sigortacı yönünden, davadan önce gerekli belgelerle başvurulmuşsa, temerrüt tarihinden; önceden başvuru yapılmamışsa, dava tarihinden; diğer davalılar yönünden ise, ilk veya ek davada ya da ıslahla artırılan miktarlara kaza (haksız fiil) tarihinden faize hükmedilmesi gerekir.” dendiğini, davacı tarafın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası gereğince sigortacıya başvuru koşullarını tamamlamadığını, müvekkili sigorta şirketine geçerli bir başvuru bulunmadığını, bu Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere müvekkili şirkete başvuru koşullarını tamamlamayan davacı tarafın kaza tarihi olan 16.07.2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz talep edemeyeceğini, davacının ancak müvekkili şirketin temerrüde düştüğü 01.10.2018 olan dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edebileceğini, Yerel mahkeme kararının hatalı olduğunu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın 09/06/2021 tarihli raporuna göre maluliliyetinin olmadığının tespit edildiğini, kazadan kaynaklı davacı tarafta bir malululiyet oluşmadığını, müvekkili şirketin sorumluluğu bulunmadığını, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Adli Tıp Bilirkişi Kurulu tarafından düzenlenen rapora itirazları olmasına rağmen mevzuata uygun Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadan dosyanın hesap bilirkişine gönderilmesinin hukuka aykırı olduğunu, raporlar arasında da çelişkiler bulunduğunu, çelişkilerin giderilmesi gerektiğini belirterek istinaf başvurularının kabulü ile Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/03/2022 tarihli 2021/244 E.2022/339 K. sayılı kararının istinafen incelenerek kaldırılmasını yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan ZMM sigortacısına karşı açılan maddi tazminat istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2022 tarih ve 2022/1073 Esas 2022/2686 Karar sayılı …Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri’nin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik kararı ile ”…Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir.
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O halde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararı yerinde değildir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin kesin kararları arasındaki uyuşmazlığın bu çerçevede giderilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiği; şeklinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairelerinin kesin kararları arasındaki görüş ve uygulama uyuşmazlıklarının bu şekilde giderilmesine,
5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) bendi uyarınca, kesin olarak YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,..” şeklinde karar verilmiştir.
Ayrıca Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2022 tarih ve 2022/1760 Esas 2022/2689 Karar sayılı İlamı ile ”…Dava, davacının kullanmış olduğu ticari krediler nedeniyle çeşitli adlar altında yapılan kesintilerin istirdadı istemine ilişkindir.
Aydın 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nce, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile 01/09/2021 tarihi itibariyle Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nce ise, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, dosya yargı yerinin belirlenmesi için Dairemize gönderilmiştir. Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 08/02/2016 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Aydın 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Aydın 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verilmiştir.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 01/10/2018 tarihi olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin “mülki sınırlarını” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut olmadığından yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından somut uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Muğla 1. Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, yerel mahkemece verilen kararın 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-3. maddeleri uyarınca re’sen kaldırılmasına, kaldırma kararının sebep ve şekline göre istinaf kanun yoluna başvuran davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/03/2022 tarihli 2021/244 Esas-2022/339 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-3 maddeleri gereğince RE’SEN KALDIRILMASINA,
2-HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince davanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden görülmesi için dava dosyasının görevli ve yetkili MUĞLA 1. ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre istinaf kanun yoluna başvuran davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına
4-Karardan bir örneğin istinaf kaydının kapatılması için Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine,
5-Kararın re’sen kaldırılması nedeniyle istinaf kanun yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının yatıran tarafa iadesine,
6-İstinaf kanun yolu başvurusu aşamasında istinaf kanun yoluna başvuran tarafından yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider/delil avans iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 09/06/2022