Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/405 E. 2022/476 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/405
KARAR NO : 2022/476

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/11/2021
NUMARASI : 2021/249 Esas-2021/974 Karar
DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 17/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 17/03/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/11/2021 tarihli 2021/249 Esas-2021/974 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının, müvekkili ile imzaladığı 01/07/2006 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi ile müvekkili nezdinde 01/07/2006 tarihinden 28/02/2011 tarihine kadar filo müdürü ve 01/03/2021 tarihinden 28/07/2020 tarihine kadar genel müdür yardımcısı olarak çalıştığını, 28/07/2020 tarihinde emeklilik nedeniyle iş sözleşmesinin sona erdiğini, davalının aynı tarihte güvenlik ve gizliliğin sağlanması hakkında anlaşma ile eki rekabet etmeme taahhüdünü imzaladığını, bu taahhüt ile davalının “31/07/2020 tarihinden itibaren 31/07/2022 tarihine kadar … A.Ş. ve bağlı iştiraklerinin doğrudan rakibi olan ve deniz yoluyla ham petrol ve petrol ürünleri taşımacılığı sektöründe faaliyet gösteren herhangi bir şirkette personel, danışman, yönetim kurulu üyesi ve sair herhangi bir görevde doğrudan veya dolaylı bulunmayacağını, bu tip işlerle iştigal eden bir şirket kurmayacağını veya bu tür bir şirkete doğrudan veya dolaylı olarak hissedar olmayacağını” kabul, beyan ve taahhüt ettiğini, müvekkilinin muhtelif tonaj ve nitelikte deniz tankerleri satın alarak, inşa ettirerek veya kiralayarak bunları yurtiçi veya uluslararası sularda ham petrol, petrol ürünleri, katı, sıvı ve sıvılaştırılmış her nevi maddenin deniz nakliyatı alanında faaliyet gösterdiğini, iştigal konusunun deniz ve kıyı sularında yük taşımacılığı yapmak olduğunu, davalının, müvekkilinin fiilen yürüttüğü faaliyet konusu ile sınırlı olarak 2 yıl süre ile herhangi bir şirket kurmayacağını veya bu tür bir şirkete doğrudan veya dolaylı olarak hissedar olmayacağını taahhüt etmiş olmasına ve müvekkili tarafından ödenen 1.449.080,00 TL tutarında ek menfaati tahsil etmiş olmasına rağmen, 25/08/2020 tarihinde …. A.Ş. adı altında bir şirkete kurucu ortak olduğunu ve halen bu şirkette yönetim kurulu başkan vekili olarak görev yaptığını, dava dışı …, … ve … isimli personellerin de sırasıyla 19/08/2020, 02/10/2020 ve 19/10/2020 tarihlerinde davalının iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından istifa ederek davalının kurucu ortağı olduğu bu şirkette davalı ile çalışmaya başladıklarının belirlendiğini, dava dışı şirket ile müvekkili şirketin faaliyet konusunun birebir aynı olduğunu, müvekkilinin ticari, stratejik ve kurumsal bilgilerinin, müşteri portföyünün ve çalışma esaslarına ilişkin bilgilerin güvenliğinin tehlikeye düştüğünü, davalı işçi tarafından çalıştığı süre boyunca elde edilen bilgilerin kullanılması sonucunda müvekkilinin zarara uğrama olasılığının çok yüksek olduğunu, davalıya ödenen 863.104,20 TL net ek menfaatin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte iadesi amacıyla davalıya Kadıköy 4. Noterliği’nden 18/12/2020 tarihli ve 25387 yevmiye numaralı ihtarname gönderilmesine rağmen davalının ödeme yapmadığını, arabuluculuk sürecinde anlaşmaya varılamadığını, müvekkili ile davalı arasında imzalanan iş sözleşmesinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükmün geçerli olduğunu, davalının bu hükme aykırı hareket ettiğini belirterek, davalıya rekabet etmeme taahhüdü karşılığında ödenen 863.104,20 TL tutarındaki ek menfaatin 31/07/2020 ödeme tarihinden itibaren işlemiş yasal faiziyle birlikte ve davalının haksız rekabet oluşturan eylemi nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararın karşılığı olarak 550.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davacı şirkette 01/07/2006 tarihinden 28/02/2021 tarihine kadar filo müdürü ve 01/03/2011 tarihinden 28/07/2020 tarihine kadar genel müdür yardımcısı olarak görev aldığını, 28/07/2020 tarihinde emeklilik nedeniyle iş sözleşmesinin sona erdiğini, müvekkilinin davacı şirket emrinde ve bağımlı olarak çalıştığını, taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi olduğunu, uyuşmazlıkta İş Mahkemelerinin görevli olduğunu, taraflar arasında gerçekleştirilen arabuluculuk görüşmelerinde arabuluculuk konusuna ilişkin beyanda “taraflar arasında ticari uyuşmazlık olduğunun” belirtilmesi nedeniyle arabuluculuk tutanağının iptaline karar verilmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili tarafından düzenlenen 28/07/2020 tarihli anlaşmanın ve rekabet etme taahhüdünün geçersiz olduğunu, TBK’nın 444/2 maddesinde yer alan geçerlilik koşullarına yani emredici yasa hükümlerine aykırı olduğunu, davacı şirketin bir grup içi şirket olduğunu, faaliyetlerinin tamamına yakınını … şirketinin talimatları doğrultusunda … için gerçekleştirdiğini, TBK’nın 444/2 maddesi uyarınca rekabet sözleşmesinin geçerlilik koşullarından birinin de işverene ait bilgilerin işçi tarafından kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olması koşulu olduğunu, herhangi bir zarar ihtimalinin rekabet yasağı sözleşmesinin yapılması için yeterli olmadığını, bu zararın önemli derecede bir zarar olması gerektiğini, davacı şirketin …’ın ticari faaliyetleri ve ihtiyaçları doğrultusunda …’ın ihtiyaç duyacağı gemileri satın almakta veya bu gemileri yaptırarak …’a hizmet için kullanmakta olduğunu, esasen davacı şirketin tek müşterinin … şirketi olduğunu, dolayısıyla davacı şirket … şirketi ve ona bağlı iştiraklerine faaliyet göstermek üzere tahsis olunmuş olup, bu iştiraklerin müvekkili tarafından davacı şirketin elinden alınmasının mümkün olmadığını, davacı şirketin ham petrol harici tüm taşımalarını yurt içinde yaptığını, Türk bayraklı gemiler dışında yabancı bayraklı bir gemi ile yurt içinde taşıma yapılması mümkün olmadığından müvekkilinin teknik işletmesindeki tek kimyasal tanker gemisi ile neredeyse tamamen … ve bağlı iş ortakları için yurt içi taşımacılık yapan davacı şirketi zarara uğratmasının beklenemeyeceğini, müvekkilinin, davacı şirkette sadece çalışmadığını, kendi mesleki bilgi ve tecrübesini de çalışmasına yansıttığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı şirketin önemli bir zararla karşı karşıya kaldığı düşünülse bile bu durumun müvekkilinin, davacının müşteri çevresi hakkında edindiği bilgiyi ya da iş sırlarını kullanması ile değil, müvekkilinin kişisel yetenek ve niteliklerinden ileri gelebileceğini, müvekkilinin, davacı şirketteki sorumluluğunun sadece gemilerin teknik işletmesini yapmak olduğunu, dolayısıyla öğrenmiş olduğu herhangi bir ticari sırrın bulunmadığını, davacı şirketin ticari departmanı misyon edindiği … Müdürlüğü’ne bağlı olup, bu departman ile müvekkilinin bir ilgisinin bulunmadığını, müvekkilinin pozisyonu gereği mevcut iş yoğunluğu nedeniyle bir çok toplantıya katılmadığını, çalıştığı süre boyunca sadece gemilerin teknik işletmesi ile ilgilendiğini, taahhütnamenin müvekkili tarafından imzalanmadığını ve boş bırakıldığını, taahhüt ile müvekkilinin çalışma ve sözleşme özgürlüğünün aşırı bir şekilde sınırlandırıldığını, rekabet yasağı sözleşmesi ile işçi için getirilecek rekabet etmeme borcunun yer, zaman ve yasak kapsamındaki işlerin türü bakımından sınırlı olarak kararlaştırılması gerektiğini, dava konusu uyuşmazlıkta anılan rekabet etmeme taahhüdünde herhangi bir sınırlamanın yapılmadığını, müvekkilinin ekonomik mahvına sebebiyet verecek olan taahhüdün geçersiz sayılması gerektiğini, müvekkili tarafından haksız rekabet oluşturan eylemin gerçekleştirilmediğini, müvekkilinin iş sözleşmesini emeklilik nedeniyle sona erdirdiğini, dava dışı …, … ve …’ın işten ayrılış sebeplerinin tamamen farklı olduğunu, davacı tarafça ileri sürülen ek menfaatin taraflarca kabul edildiğine ilişkin taraflar arasında herhangi bir anlaşmanın bulunmadığını, rekabet etmeme sözleşmesinin sadece işçiye borç yüklediği ve işveren tarafından işçiye rekabet etmemesi karşılığında ek bir menfaat verilmeyeceği hususunun izahtan uzak olduğunu, 863.104,20 TL’nin davacı tarafından müvekkiline çalıştığı yıllar boyunca verdiği hizmetler sonucunda ödendiğini, müvekkilinin davacı şirkette çalışırken primlerinde haksız olarak kesintiye gidildiğini, müvekkiline ödenen 863.104,20 TL ek menfaatin eksik ve kötü niyetli olarak hesaplandığını, bu tutarın müvekkiline iş sözleşmesinin feshi nedeniyle ödendiğini belirterek, davanın reddine, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk derece mahkemesince; “…eldeki davaya bakma görevi İş Mahkemelerine ait olup, mahkememize görevsiz olduğundan, davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece mutlak şekilde ticaret mahkemelerinin görevine giren davada görevsizlik kararı verilmesinin hatalı olduğunu beyanla, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme dosyasında mübrez önceki beyanlarını saklı tutarak, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek ve haklarına helal getirmemek üzere, davacı istinafa konu davayı ikame etmeden evvel özel bir dava şartı olan zorunlu arabuluculuk dava şartını usulüne uygun yerine getirmediğini, özel bir dava şartı olan zorunlu arabuluculuk genel dava şartı olan görev dava şartından önce incelenmesi gerekmekteyken
yerel mahkemece hatalı bir şekilde dikkate alınmadığını, eksik hüküm düzenlendiğini beyanla, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; 6098 sayılı TBK’ nın 444 vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet yasağının ihlal edildiği iddiasına dayalı cezai şart istemine ilişkindir.
Mahkemece; mahkemenin görevsiz olması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebebleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Somut olayda; davalı, davacı işveren ile imzaladığı 01/07/2006 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi ile davacı şirket nezdinde 01/07/2006 ila 28/02/2011 tarihleri arasında “filo müdürü” ve 01/03/2021 ila 28/07/2020 tarihleri arasında “genel müdür yardımcısı” olarak çalışmıştır. Davalının, iş sözleşmesi 28/07/2020 tarihinde emekliliği sebebiyle sona ermiştir. Davalı aynı tarihte imzaladığı rekabet etmeme taahhüdü ile “31/07/2020 tarihinden itibaren 31/07/2022 tarihine kadar … A.Ş. ve bağlı iştiraklerinin doğrudan rakibi olan ve deniz yoluyla ham petrol ve petrol ürünleri taşımacılığı sektöründe faaliyet gösteren herhangi bir şirkette personel, danışman, yönetim kurulu üyesi ve sair herhangi bir görevde doğrudan veya dolaylı bulunmayacağını, bu tip işlerle iştigal eden bir şirket kurmayacağını veya bu tür bir şirkete doğrudan veya dolaylı olarak hissedar olmayacağını” kabul ve taahhüt etmiştir. Davanın dayanağı da bu taahhütnamedir. Davalının, davacı ile iş sözleşmesi sona erdikten sonra 25/08/2020 tarihinde … A.Ş.’ de işe başladığı anlaşılmaktadır.
1-Davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin incelenmesi neticesinde;
Davalı vekilinin istinaf başvurusu, özel bir dava şartı olan zorunlu arabuluculuk dava şartının, genel dava şartı olan görev dava şartından önce incelenmesi gerektiğine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’ nın 114. Maddesine göre;
(1) Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
c) Mahkemenin görevli olması.
ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
e) Dava takip yetkisine sahip olunması.
f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.
i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.
Bu açıklamalara göre; mahkemenin görevli olmasının yasanın 114/1-c maddesinde dava şartı olarak düzenlendiği, diğer kanunlardaki dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu hususunun ise 114/2 maddede düzenlendiği, dolayısıyla mahkemenin görevli olup olmadığı hususunun öncelikle incelenmesi gerektiği ve diğer özel kanunlardaki dava şartlarının mevcut olup olmadığının ancak görevli mahkemece değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin incelenmesi neticesinde;
Dava konusu rekabet yasağı ve buna dayalı cezai şarta ilişkin olarak taraflarca hizmet sözleşmesi dışında, hizmet sözleşmesinin eki niteliğindeki rekabet etmeme ve gizlilik sözleşmesi başlıklı bir sözleşme akdedilmiştir. Bahsi geçen bu sözleşmeye işçi aleyhine rekabet yasağı öngörülmüş ve yasağın ihlali ceza koşuluna bağlanmıştır.
Rekabet yasağı 6098 sayılı TBK’nın Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenmiştir.
TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Öte yandan, TBK’nın 445/1. maddesi hükmüyle, rekabet yasağı kaydının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte Kanun’un 445/2. maddesinde ise hakime, sözleşmede yer alan aşırı nitelikte rekabet yasağını kapsam ve süre yönünden sınırlayabilme yetkisi verilmiştir.
İş görme ve sadakat borçları, açıkça kararlaştırılmasa bile her iş sözleşmesinde vardır. Sözleşme sona erdikten sonraki dönemde rekabet etmeme borcu ise ancak iş sözleşmesi taraflarının açıkça kararlaştırmaları halinde ortaya çıkar. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar olup” İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer ve işveren için haklı fesih nedeni oluşturur. Rekabet yasağına aykırı hareket edilmesi halinde ise işçi, zararı tazmin ile mükelleftir. Bu kapsamda, iş akdinin devamı sırasında işçinin sadakat borcundan kaynaklanan rekabet etmeme yasağına aykırılık halinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkeme iş mahkemesidir (Yargıtay 22. HD 2016/27017 E., 2020/665 K.).
Ancak; somut olayda davacının ceza koşulu alacağı, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra davalının rakip ve aynı zamanda davacı şirketin iş yaptığı firmada çalışmaya başlamış olmasına dayandırılmaktadır. Yani, dava konusu eylem, davalı işçinin, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonraki rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasıdır. Davacının talebinin, TBK’nın 444 ve devamı maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesine aykırı eylemler nedeniyle sözleşme ile kararlaştırılan ceza koşununun tahsili olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlüğe girdikten sonra, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin rekabet yasağı anlaşmasına aykırılık iddiasıyla açılan davalarda iş mahkemesinin mi yoksa asliye ticaret mahkemesinin mi görevli olduğunu ortaya koymak gerekir.
İlk derece mahkemesi, görevsizlik kararını 12.10.2017 tarihli, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki görev düzenlemesine dayandırmaktadır. Anılan madde ile iş mahkemelerinin görev alanı düzenlenmiş ve mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinden farklı olarak, İş Kanunu kapsamında kalmayan ve sadece TBK’nın hizmet sözleşmesi hükümlerine tabi hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar da iş mahkemelerinin görev alanına alınmıştır.
Yani, mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesi, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.
” şeklinde bir düzenleme getirmiş iken 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde, “(1) İş mahkemeleri; a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara, c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” düzenlemesi getirilmiştir (Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu kapsamındaki uyuşmazlıklar, eski Kanun döneminde de iş mahkemelerinin görev alanı içinde kalmaktaydı).
Görüldüğü üzere, iş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen her iki kanun da iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakma görevini iş mahkemelerine vermiştir. Aralarındaki fark ise, İş Kanunu kapsamında kalmayıp sadece TBK’nın hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlerine tabi olan sözleşmelerden kaynaklı hukuk uyuşmazlıklarının da iş mahkemesinin görev alınına alınmasından ibarettir.
Bu husus, 7036 sayılı Kanun’un 5. Maddesinin gerekçesinde ; ” Maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yapılan düzenleme ile, iş mahkemelerinin görev alanı genişletilerek 5521 sayılı Kanunda düzenlenen uyuşmazlıkların yanı sıra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısım Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerinden (genel hizmet sözleşmesi, pazarlamacılık sözleşmesi ve evde hizmet sözleşmesi) kaynaklanan işçi ve işveren uyuşmazlıkları da kapsama alınmaktadır. Ayrıca sadece 4857 sayılı İş Kanununa tabi işçiler değil 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun kapsamındaki gazeteciler ile 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamındaki gemiadamları da kapsama alınmakta ve bunlar ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinin bakacağı kabul edilmektedir. Bu düzenlemeler 5953 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesi ve 854 sayılı Kanunun 46 ncı maddesiyle de uyumludur. Böylece iş mahkemeleri, işçi ve işveren arasındaki tüm ihtilafları çözmekle görevlendirilerek tam bir ihtisas mahkemesi olarak kabul edilmektedir. Bu yaklaşımla, işçi ve işveren arasında iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda istikrarlı kararların verilmesi sağlanacak, uzmanlık sebebiyle kısa sürede daha güvenilir sonuçlar elde edilecek ve yargı yoluna başvuranların hakları daha iyi korunacaktır ” şeklinde ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere, Kanun gerekçesinde, TTK’nın 4/1-c maddesinin yürürlükten kaldırıldığına dair bir iradenin varlığından bahsedilmemiştir.
7036 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve 5. maddesinin gerekçesi göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenleme ile kanun koyucunun TTK’nın 4/1-c ve dolayısıyla aynı Kanun’un 5. maddesindeki düzenlemeyi bertaraf etmek gibi bir arzu ve iradesinin bulunmadığı, aksine TTK’nın anılan hükümlerinin 1956 tarihli eski TTK’dan bu yana hiç değişmeden gelmesinin kanun koyucunun bu uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi yönündeki iradesinin ne derece güçlü olduğunu gösterdiği, sonuçta 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile TTK arasında üstünlüğün TTK’ya tanınması gerektiği ve TBK’nın 444 vd. maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı anlaşmasından doğan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu kabul edilmelidir (İbrahim Çağrı Zengin, “Pazarlamacının -ve İşçinin- Taraf Olduğu Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıkların Çözümünde Görevli Mahkeme- 7036 Sayılı (Yeni) İş Mahkemeleri Kanunu Bakımından Değerlendirme”, İÜHFM, C: LXXV, S: 2, 2017, s.809).
Ticari davaları düzenleyen TTK’nın 4/1-c maddesi gereğince, işçinin rekabet yasağına ilişkin TBK’nın 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenen uyuşmazlıklar mutlak ticari dava olup, bu tür dava ve uyuşmazlıklara ticaret mahkemelerince bakılması gerekir. Ayrıca davacının iddiası iş sözleşmesi sona erdikten sonraki dönemde, davalının ticari sırlara vakıf olduğundan bahisle ticari sırların paylaşılacağı iddiasına dayalı olup, ticari sır kavramının ve niteliğinin de tayin ve tespitinin Ticaret Mahkemesi tarafından yapılması gerekmektedir. (Yargıtay 11. HD’nin yerleşik içtihadı da bu yöndedir: Yüksek 11. HD’nin 2014/19137 E- 2015/1379 K sayılı, 06.02.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2015/4187 E- 2015/5893 K sayılı, 27.04.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2016/11603 E- 2018/3697 K sayılı, 17.05.2018 tarihli kararı; Yargıtay HGK’nun 29.02.2012 tarih ve 2011/11-781 Esas, 2012/109 karar sayılı kararı).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan düzenlemenin, TTK’nın 4/1-c maddesini ortadan kaldırdığından söz edilemez. O halde, mutlak ticari dava niteliğinde olan uyuşmazlığa ticaret mahkemesince bakılması gerekirken, göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda (1) nolu bentte açıklanan gerekçelerle esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun ise yukarıda (2) nolu bentte açıklanan gerekçelerle esastan kabulüne; kararın HMK nın 353/1-a-3. maddesi uyarınca açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun yukarıda (1) nolu bentte açıklanan gerekçelerle HMK’ nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE;
2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun ise yukarıda (2) nolu bentte açıklanan gerekçelerle ESASTAN KABULÜNE; İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26/11/2021 tarihli ve 2021/249 Esas-2021/974 Karar sayılı kararının HMK’nın 355. ve 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
3-HMK 353/1-a-3 maddesi gereğince yeniden yargılama yapılmak ve davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Davalı istinafı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcı peşin alındığından ve yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
5-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilk derece mahkemesi tarafından istinaf eden davacıya iadesine,
6-İstinaf edenler tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
7-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(3) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
8-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
9-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-3 ve 362/1-c maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 17/03/2022