Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/293 E. 2022/640 K. 20.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/293
KARAR NO : 2022/640

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/12/2021
NUMARASI : 2021/662 Esas-2021/133 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
BAM KARAR TARİHİ : 20/04/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 20/04/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/12/2021 tarihli 2021/662 Esas-2021/133 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; olay tarihinde Salihli ilçesi Karapınar Mahallesi Alaşehir Gölmarmara Karayolunda seyir halinde bulunan şüpheli …’in sevk ve idaresinde ki … plaka sayılı tır (çekici) aracının Salihli Gördes Kavşağına geldiği esnada kendisine kırmızı ışık yanmasına rağmen kırmızı ışıkta geçerek, bu esanada …’ın sevk ve idaresinde olan ve içerisinde müşteki …’ın da yolcu olarak bulunduğu … plaka sayılı … marka hususi otomobile çarptığını, çarpmanın etkisiyle otomobil sürücüsü … ile araçta yolcu olarak bulunan müşteki …’ın yaralandıkları, …’ın kaldırıldığı Salihli Devlet Hastanesinde kurtarılamayarak vefat ettiğini, ölen …’ın Salihli Devlet Hastanesi Morguna kaldırılarak yapılan ölü muayenesinde; “trafik kazası sonucu multi travma ve beyin dokusunun dışarıda olacak şekilde etkilendiği kafa travması mevcut olması sonucu” vefat ettiğinin tespit edildiğini, Salihli Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/70 Esaş 2020/186 Karar sayılı dava dosyasında; Ankara Adli Tıp Kurum Başkanlığı, Ankara Trafik İhtisas Daire Başkanlığının 22.06.2020 tarihli kusura ilişkin kati raporunda; Sürücü …’in Asli Kusurlu olduğu, Sürücü …’ın ise Kusursuz olduğu şeklinde olduğunu, müteveffa …’ın Kaza sırasında 28 yaşında Bekar bir erkek olup anne ve babası ile Salihli ilçesi Yağbasan Mahallesinde anne-baba ve kardeşle birlikte ikamet eden vefat ettiği sırada da Çiftçilik ve Hayvancılık işleri ile uğraşan ve yine öncesinde ise Hastanede çalışan, otobüste muavinlik yapan, kaza günü de köy yerinde yaşlı kimsesiz ve hasta olan yaşlı bir amcayı Hastaneye gölürürken vefat eden ailesine, çevresine ve topluma faydalı bir kişi olduğunu, davacılardan …’ın; müteveffa …’ın annesi olup oğlu …’in; bir tırın kırmızı ışıkta geçerek asli ve tam kusurlu olarak ölümüne sebep olması sebebiyle ağır travmalar geçirmekte olup ilaçlar ve doktorlarla ayakla durmaya çalışmakta olup hayatı mahvolmuş yaşama sevinci kalmamış ve oğlu …’in maddi ve manevi her türlü desteğinden yoksun kalmış acılar içinde kıvranan yanan bir anne olduğunu, davacılardan …’ın; müteveffa …ını babası olup; oğul …’in; tırın kırmızı işikta geçerek asli ve tam kusurlu olarak ölümüne sebep olması sebebiyle ağır travmalar geçirmekte olup ilaçlar ve doktorlarla ayakta durmaya çalışmakta olup hayatı mahvolmuş yaşama sevinci kalmamış ve oğlu …’in maddi ve manevi desteğinden yoksun kalan yaşamayı ve çalışmayı bırakmış bir baba olduğunu, davacılardan …’ın; müteveffa …ın abisi olup; kardeşi …ın; bir tırın kırmızı ışıkla geçerek asli ve tam kusurlu olarak ölümüne sebep olması sebebiyle ağır travmalar geçirmekte olup, yaşama sevinci kalmamış ve kardeşi müteveffa …’ın maddi ve manevi her türlü desteğinden kalan ağır acı ve elem sahibi bir abi olarak hayata devam etmeye çalıştığını beyanla; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere maddi tazminatların belirsiz alacak davası olarak kabulü ile; 404.000,00 TL (Olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsili) manevi tazminat yYönünden; davacı anne … için 250.000,00 TL Manevi Tazıminat, davacı baba … için 100.000,00 TL Manevi Tazminat, Kardeş … için ise 50.000,00 TL Manevi Tazminatın tahsili, maddi tazminat yönünden; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere davacı anne … için 1.000,00 TL maddi tazminat, davacı baba … için 1.000,00 TL maddi tazminat, kardeş … için yine 1.000,00 TL maddi tazminatın tahsili, Cenaze ve Defin Giderleri Yönünden; fazlaya ilişkin haklarımızı saklı kalmak üzere 1.000,00 Cenaze ve Defin Giderlerinin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsili ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu trafik kazasının, 26.12.2019 tarihinde, sürücü … sevk ve idaresindeki müvekkili şirket nezdinde Zorunlu Mali Sorumluluk Poliçesi ile sigortalı … plakalı araç ile … plakalı aracın çarpışması sonucunda Manisa ilinin Salihli ilçesinde meydana geldiğini, … plakalı aracın, 100000018094516 poliçe numarasıyla 23.02.2019/2020 tarihleri arasında müvekkili şirket nezdinde Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirkete yapmış olduğu başvuruda eksik evrak ile başvuru yapmış olduğundan KTK madde 97 uyarınca işbu davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, Karayolları Trafik Kanunun 97. Maddesi ile dava yoluna başvurmadan önce sigorta şirketine başvuru yapmak dava şartı olarak düzenlenmiş olup, başvuru dilekçesi ekinde bulunması gereken evrakların Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası Genel Şartları’nın ekinde belirtildiğini, sigorta şirketine yapılan başvuruya tazminatı değerlendirmeye yeterli belgelerinde eklenmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle ölen kişiye ait kaza tarihi itibariyle son gelir durum belgesi, SGK hizmet dökümü eklenmeden hesaplama yapılması ve destek payı tespit edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili şirkete eksik evrakla başvurulmuş olmasına karşın, bu husustaki eksiklikler giderilmeden dava açıldığını, kusura ilişkin yeterli inceleme yapılmaksızın sigortalı araç sürücüsünün %100 kusurlu olduğu iddiasının kabul edilemeyeceğini, yapılacak yol ve zemin etüdü, karayolları genel müdürlüğü yol planları ile mobese kayıtları akabinde trafik bilirkişisi tarafından yapılacak inceleme ve ardından yerleşik Yargıtay içtihatlarınca Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak kusur raporu neticesinde gerçek kusur dağılımı ortaya çıkacağını, davacı tarafın Salihli Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/70 Esas sayılı dava dosyasında Ankara Trafik İhtisas Daire Başkanlığının 22.06.2020 tarihli kusura ilişkin kati raporuna dayanarak … plakalı araç sürücüsü …’in asli kusurlu olduğu, … plakalı araç sürücüsü müteveffa …’ın ise kusursuz olduğunu iddia ettiğini, ancak ceza dosyasındaki kusur raporuna dayanarak hesaplanan tazminatın gerçeği yansıtmayacağını, zira … plakalı araç sürücüsünün mütevefffa …’ın kendisine hitap eden yeşil ışıkla birlikte bölünmüş ve trafik işaret levhaları ile belirlenmiş olan karayolu çıkışında kavşak içerisindeki trafik durumunu dikkate almayarak kusurlu davranış sergilediğini, bu nedenle 22.06.2020 tarihli ceza dosyası bilirkişi kusur raporunun esas alınmayarak Adli Tıp Kurumundan kusur raporu alınması gerektiğini, davacı tarafın müvekkili şirketin sorumluluğunu iddia etmiş olsa da müvekkili şirketin yalnızca sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek üzere kusur oranının tespiti bakımından dosyanın Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi’ne sevk edilmesini, davayı kabul anlamına gelmemek üzere müteveffanın kaza anında emniyet kemeri takmayarak kazaya bizzat kendisinin sebebiyet verdiğini, dava dosyası incelendiğinde, müteveffanın kaza anında emniyet kemeri takması gerekirken takmadığını, koruyucu tertibat kullanması gerekirken kullanmadığının sabit olduğunu, dolayısıyla müteveffanın bu zarara kendisi sebebiyet verdiğini, bu sebeple müterafik kusuru nedeniyle, müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğunun doğması durumunda tazminat miktarından indirim yapılması gerekeceğinin muhakkak olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirketten talep ettiği manevi tazminat poliçe kapsamında olmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin sorumlu tutulamayacağını, talep olunan manevi tazminatın şartları oluşmadığından talep edilen tutarın da fahiş miktarda olduğunu, 26.06.1966 tarihli ve 7/7 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartların da açıkça gösterildiğini, bunların her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermesi gerektiğini, Türk Medeni Kanunu 4. maddesinin açıklığından da anlaşıldığı gibi, bu takdir hakkını kullanırken özel durumları göz önünde tutarak, hak ve nesafetle karar vermek durumunda olduğunu, manevi tazminatın tutarını belirleme görevini hakimin takdirine bırakılmış ise de; hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerektiğini beyanla davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine aksi halde bu eksikliğin giderilmesi için davacı tarafa kesin süre verilmesine, davanın esastan reddine, temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş bulunan müvekkili şirket aleyhine yargılama giderine, faize ve vekalet ücretine karar verilmemesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk derece mahkemesince; “…maddi tazminat talepleri yönünden, maddi tazminatların yargılama sırasında davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme nedeniyle konusuz kaldığı anlaşıldığından, bu talepler hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davalı sigorta şirketi yönünden açılan manevi tazminat davasının reddine, davalı … yönünden açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, davacı … yönünden 45.000 TL, davacı … yönünden 25.000 TL, davacı … yönünden 8.000 TL manevi tazminatın davalı …’den olay tarihi 26/12/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacılara ayrı ayrı verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı … Şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken ‘karar verilmesine yer olmadığına’ karar verilmesinin hatalı olduğunu belirtmekle birlikte, davacı tarafa 15.272,77-TL vekalet ücreti ve 1.135,00-TL yargılama gideri ödemesi yapılmasına karşın; 09.06.2021 tarihli ibraname, feragatname, makbuz adlı yazı, müvekkil davalı sigorta şirketi tarafından gönderilen 06.12.2021 tarihli dilekçe ve HMK’nun 331. maddesi dikkate alındığında taraflar yönünden yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmeyeceği değerlendirilmeliyken hukuka ve gerçeğe aykırı şekilde hüküm kurulduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2022 tarih ve 2022/1073 Esas 2022/2686 Karar sayılı …Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri’nin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik kararı ile ”…Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir.
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O halde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararı yerinde değildir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin kesin kararları arasındaki uyuşmazlığın bu çerçevede giderilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiği; şeklinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairelerinin kesin kararları arasındaki görüş ve uygulama uyuşmazlıklarının bu şekilde giderilmesine,
5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) bendi uyarınca, kesin olarak YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…..” şeklinde karar verilmiştir.
Ayrıca Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2022 tarih ve 2022/1760 Esas 2022/2689 Karar sayılı İlamı ile ”…Dava, davacının kullanmış olduğu ticari krediler nedeniyle çeşitli adlar altında yapılan kesintilerin istirdadı istemine ilişkindir.
Salihli 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nce, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile 01/09/2021 tarihi itibariyle Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nce ise, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, dosya yargı yerinin belirlenmesi için Dairemize gönderilmiştir. Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 13/10/2020 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Salihli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Salihli 1. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verilmiştir.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 13/10/2020 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin “mülki sınırlarını” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut olmadığından yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından somut uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Salihli 1. Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, yerel mahkemece verilen kararın 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-3. maddeleri uyarınca re’sen kaldırılmasına, kaldırma kararının sebep ve şekline göre istinaf kanun yoluna başvuran davalı … Şirketi vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 07/12/2021 tarihli 2021/662 Esas-2021/133 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-3 maddeleri gereğince RE’SEN KALDIRILMASINA,
2-HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince davanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden görülmesi için dava dosyasının görevli ve yetkili SALİHLİ 1. ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre istinaf kanun yoluna başvuran davalı … Şirketi vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına
4-Karardan bir örneğin istinaf kaydının kapatılması için Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine,
5-Kararın re’sen kaldırılması nedeniyle istinaf kanun yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının yatıran tarafa iadesine,
6-İstinaf kanun yolu başvurusu aşamasında istinaf kanun yoluna başvuran tarafından yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuranlar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider/delil avans iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.