Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/207 E. 2022/644 K. 20.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/207
KARAR NO : 2022/644

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : MANİSA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/11/2021
NUMARASI : 2021/491 Esas-2021/94 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
BAM KARAR TARİHİ : 20/04/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 20/04/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/11/2021 tarihli 2021/491 Esas-2021/94 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketinin zorunlu mali sigortasıyla sigortalanan … plaka nolu araç sürücüsü …’nın 03/05/2014 tarihinde Akhisar-Salihli karayolunda seyrettiği sırada müvekkilinin yönetimindeki … plaka nolu motosikletle çarpıştığını, söz konusu trafik kazasında müvekkili …’ın eşi …’ın hayatını kaybettiğini, müvekkili …’ın ise anılan kazada ağır şekilde yaralandığını, meydana gelen kazada hayatını kaybeden …’ın sosyal güvenlik kapsamında olmadığını, kendi arazilerinde çalışan …’ın asgari ücret düzeyinde gelire sahip olduğunu, eşi …’nin trafik kazasında öldüğü için müvekkili …’ın eşinin desteğinden yoksun kaldığını, destekten yoksun kalma tazminatının ödenmesi için müvekkilleri adına davalı … A.Ş.’ye başvuruda bulunduklarını, ancak davalı sigortanın müvekkili … için kısmi ödeme yaptığını, ancak davalı sigorta şirketinin müvekkili … için herhangi bir ödeme yapmadığını, meydana gelen trafik kazasına annesini kaybeden …, … ve eşini kaybedeb …’ın büyük acı yaşadıklarını beyanla davalı … Aş ve davalı …’nın müştereken ve müteselsilen; müvekkili …’a 2.000,00 TL, …’a 2.000,00 TL destekteri yoksun kalma tazminatı ödemelerine, davalıların …’a 100,00 TL tedavi gideri ödemelerine, …’a 200,00 TL geçici iş ve güçten yoksun kalma tazminatı ödemelerine, davalı …’nın; meydana gelen trafik kazasında annesini kaybeden ve bu yüzden büyük acı çekan … için 25.000,00 TL, … için 25.000,00 TL Manevi Tazminat ödemesine, eşini kaybeden ve büyük acı çeken … için de 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, davalı …’ın üzerine kayıtlı taşınmazlar üzerine ve kazaya karışan … plakalı araç kaydı üzerine ihtiyati haciz kararı konulmasına, hükmedilecek tazminatlara haksız fiil tarihi olan 03.05.2014 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davada görev itirazlarının mevcut olduğunu, görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi değil, Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, davanın görev yönünden reddini talep ettiklerini, davada zamanaşımı ve hak düşürücü süre söz konusu olduğunu, zamanaşımı ve hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddi gerektiğini, maddi tazminat için sigorta şirketinden bir bedel alındığını, buna rağmen maddi tazminat yönüyle davanın sigorta şirketine yöneltilmesi gerektiğini, müvekkilinin sorumluluğu olmadığını, bu yönüyle de davanın usulen itirazlarını sunduklarını, davacıların iddialarını kabul etmediklerini, maddi tazminat için usule ilişkin itirazları yanında müvekkilinin sorumluluğu olmadığını, bu itibarla maddi tazminat yönüyle davanın reddini talep ettiklerini, manevi tazminat yönüyle ise; Salihli Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/ 207 E. 2015/18 K. Sayılı Ceza dosyası kesinleştiğini, öncelikle ceza dosyasının bekletici mesele olarak kesinleşmesinin bekletilmesini talep ettiklerini, ceza dosyasında müvekkiline verilen hükümün tali kusurlu olması nedeniyle fazla olduğunu, cezadan beklenen amacı aştığını, bu itibarla hükmün yerinde olmadığını, tarafların Kusur oranlarının mahkemece yeniden değerlendirilmesini ve tesbitini talep ettiklerini, Manevi tazminat için istenen bedellerin fahiş olduğunu, davacı …’un olayda zaten asli kusurlu olduğunu, tazminat talebinin yerinde olmadığı gibi talebinin de fahiş olduğunu, ölen eşinin desteğine de ihtiyacı olmadığını, zaten davacı vekilinin beyanında belirttiği gibi ölen …’ın gelirinin de olmadığını, bu itibarla davacı …’un Manevi tazminat taleplerinin de yerinde olmadığını, davanın reddi gerektiğini, diğer Davacılar, … ve … için istenen manevi tazminat miktarlarının da fahiş olduğunu, müvekkilinin tali kusuru nedeniyle asıl kusurlu olan diğer davacı … olduğunu, bu itibarla davacı … ve …’nin manevi tazminat taleplerinin de yerinde olmadığını, davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin gelir düzeyi, sosyal durumu, ekonomik durumu, davacıların gelir düzeyi, ekonomik ve sosyal durumları ile olayın meydana gelmesindeki asli ve tali kusur oranları dikkate alındığında ve tazminattan beklenen faydanın sebepsiz zenginleşmeye meydan vermeyecek düzeyde olması aranacağından davacıların taleplerinin aşırı fahiş olması nedeniyle taleplerinin reddini talep ettiklerini beyanla davanın öncelikle görev, usul ve esas yönünden reddini istemiştir.
Davalı … Müdürlüğüne usulüne uygun tebligat yapıldığı, ancak davaya cevap vermedikleri görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk derece mahkemesince; “… davalı … yönünden açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile, davacı … yönünden, 4.000 TL, davacı … yönünden 5.000 TL ve davacı … yönünden 5.000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 03/05/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan tahsili ile davacılara ayrı ayrı verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı … istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hükme esas bilirkişi raporunda kusur oranlarını kabul etmediklerini, davacıların iddialarını kabul etmediklerini, maddi tazminat için usule ilişkin itirazları yanında müvekkilin sorumluluğu olmadığını, bu itibarla maddi tazminat yönüyle davanın reddini talep ettiklerini, manevi tazminat için verilen bedelin faiş olduğunu, davacı …’un olayda zaten asli kusurlu olduğunu, tazminat talebi yerinde olmadığı gibi talebinin de faiş olduğunu, ölen eşinin desteğine de ihtiyacı olmadığını, zaten davacının vekilinin beyanında belirttiği gibi ölen …’ın geliri de olmadığını, diğer davacılar için verilen manevi tazminat miktarlarının da faiş olduğunu, müvekkilin tali kusuru nedeniyle asıl kusurlu olanın diğer davacı … olduğunu, bu itibarla davacı … ve …’nin manevi tazminat taleplerinin de yerinde olmadığını, davanın reddi gerektiğini, müvekkilin gelir düzeyi, sosyal durumu, ekonomik durumu, davacıların gelir düzeyi, ekonomik ve sosyal durumları ile olayın meydana gelmesindeki asli ve tali kusur oranları dikkate alındığında ve tazminattan beklenen faydanın sebepsiz zenginleşmeye meydan vermeyecek düzeyde olması aranacağından davacılara verilen bedellerin yerinde olmadığını, taleplerinin reddi gerektiğini beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2022 tarih ve 2022/1073 Esas 2022/2686 Karar sayılı …Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri’nin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik kararı ile ”…Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir.
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O halde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi’nin Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararı yerinde değildir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin kesin kararları arasındaki uyuşmazlığın bu çerçevede giderilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı sonrası asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek, asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine ilişkin kararının usul ve yasaya uygun bulunmadığı, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerektiği; şeklinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairelerinin kesin kararları arasındaki görüş ve uygulama uyuşmazlıklarının bu şekilde giderilmesine,
5235 sayılı Kanun m.35/1-(3) bendi uyarınca, kesin olarak YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,..” şeklinde karar verilmiştir.
Ayrıca Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21.02.2022 tarih ve 2022/1760 Esas 2022/2689 Karar sayılı İlamı ile ”…Dava, davacının kullanmış olduğu ticari krediler nedeniyle çeşitli adlar altında yapılan kesintilerin istirdadı istemine ilişkindir.
Salihli 2. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nce, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile 01/09/2021 tarihi itibariyle Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nce ise, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararında halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığı gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, dosya yargı yerinin belirlenmesi için Dairemize gönderilmiştir. Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 23/06/2015 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Salihli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Salihli 2. Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,…” şeklinde karar verilmiştir.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 23/06/2015 olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin “mülki sınırlarını” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut olmadığından yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından somut uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Salihli 2. Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla, yerel mahkemece verilen kararın 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-3. maddeleri uyarınca re’sen kaldırılmasına, kaldırma kararının sebep ve şekline göre istinaf kanun yoluna başvuran davalı … vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına dair aşağıda belirtilen şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Manisa Asliye Ticaret Mahkemesinin 16/11/2021 tarihli 2021/491 Esas-2021/94 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK’nın 355. ve 353/(1)-a-3 maddeleri gereğince RE’SEN KALDIRILMASINA,
2-HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince davanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden görülmesi için dava dosyasının görevli ve yetkili SALİHLİ 2. ASLİYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
3-Kaldırma kararının sebep ve şekline göre istinaf kanun yoluna başvuran davalı … vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına
4-Karardan bir örneğin istinaf kaydının kapatılması için Manisa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine,
5-Kararın re’sen kaldırılması nedeniyle istinaf kanun yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf karar harcının yatıran tarafa iadesine,
6-İstinaf kanun yolu başvurusu aşamasında istinaf kanun yoluna başvuran tarafından yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
7-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider/delil avans iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK’nun 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.20/04/2022