Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/2051 E. 2023/447 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2051
KARAR NO : 2023/447

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/10/2022
NUMARASI : 2022/196 Esas – 2022/850 Karar
DAVA : Zorunlu Deprem Sigorta Poliçesinden Kaynaklanan Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 16/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 16/03/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/10/2022 tarihli 2022/196 Esas 2022/850 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’e ait “… Mah. … Ada … Parsel … Blok NO:… … Sk. …/İzmir” adresinde kain taşınmazın 63452677 poliçe numarasıyla … Sigorta Şirketi tarafından, 57487013 poliçe numarasıyla …l Afet Sigortaları Kurumu Zorunlu Deprem Sigortası Poliçesi kapsamında garanti altına alındığını, 30.10.2020 tarihinde Seferihisar merkezli olmak üzere İzmir ilinde meydana gelen deprem nedeniyle müvekkile ait taşınmazın hasar görmesi nedeniyle poliçe kapsamında taraflarınca yapılan 16.12.2020 tarihli başvuru neticesinde 2000057943 sayılı hasar dosyasının açıldığını, davalı kurum tarafından 2000057943 hasar dosyası kapsamında müvekkil hesabına 14.427,20-TL ödendiğini, DASK’a yeniden yapılan müracaatta, gönderilen detaysız hesapta hasar bedelinin 18.303,42-TL olarak bulunduğunu, %2 oranındaki muafiyet bedelinin ise bu tutardan indirildiğini ve 14.427,42-TL olarak bedel hesaplamasının yapıldığını ancak %2’si 366,06-TL olduğundan, kabul anlamına gelmemek kaydıyla ödenmesi gereken tutarın 17.938,35-TL olduğunu, artçı depremlerle yıkım aşamasında bulunan binanın risk durumunun arttığından daha önce eksper tarafından yapıldığı iddia edilen incelemelerin binanın mevcut durumuna uygun olacak şekilde tekrarlanmasının gerektiğini, sigorta bedelinin açıklamalı/detaylı hesabının, hesaplama yönteminin ve numarası yazılı sigorta poliçesinin bir suretinin gönderilmesini, ödenen tutarların hangi şartlar altında belirlendiğini ve bahsi geçen binaya yeniden seçilecek bir eksperle hasar tespit yapılmasını talep ettiklerini, davalı kurumca bakiye tazminat talebinin reddedildiğini, yapılan testler sonucu binanın ağır hasarlı olduğunun anlaşıldığını, 01.01.2021 tarihi itibariyle asgari teminat limitinin 268.000,00-TL olduğunu, müvekkil adına ödenen bedel ile DASK’ın belirlediği değer kıyaslandığında ortaya büyük bir farkın olduğunu, ağır hasarlı olarak tespit edilip, yıkım kararı aldırılan bir bina hakkında DASK tarafından 14.427,20-TL teminat belirlenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek 30.10.2020 tarihli deprem nedeniyle müvekkile ait dava konusu taşınmazda meydana gelen hasara karşılık olmak üzere, bilirkişi incelemesi neticesinde belirlenecek bakiye tazminat tutarı üzerinden artırılmak üzere şimdilik 100,00 TL’nin davalıdan hasar tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
Mahkemece; “…Davanın reddine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkile ait dava konusu taşınmazın yer aldığı “… ili, … ilçesi, … mahallesi, … ve … sokak, … pafta no, … ada, … parsel’ de kain 4.211,00 metre kare yüz ölçümlü 4 bloktan oluşan 8’er katlı betonarme apartman vasıflı ana taşınmaz” alanında yer alan diğer tüm site sakinlerine davalı kurum tarafından ödemenin yapıldığını ve bu husus bilirkişi raporları ile sabit hale gelmiş olmasına rağmen yerel mahkemenin bu hususta inceleme ve karşılaştırma dahi yapmadığını, bu hususta Yerel Mahkemeden önce görevsizlik kararı verilen İzmir 2. Tüketici Mahkemesi 2021/637 E. Sayılı dosyası ile birleştirilen 2021/643 Esas sayılı dosyasının davacıları adına düzenlenen raporlar doğrultusunda Davalı Kurum tarafından ödeme yapılmış olup bu hususun bilirkişilerce ve Yerel Mahkemece gözetilmediğinin görüldüğünü, bu hususta bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde de İzmir 2. Tüketici Mahkemesi 2021/637 E. Sayılı dosyası ile birleştirilen 2021/643 Esas sayılı dosyasının ve bu dosya kapsamında diğer malikler adına düzenlenen bilirkişi raporlarının da incelenmesi talep edilmişse de Yerel Mahkemece bu doğrultuda incelemenin yapılmadığını, ayrıca dava konusu taşınmaz ve bloklar için ”riskli yapı tespit raporu” talep edildiğini ve düzenlenen rapor neticesinde taşınmazların riskli yapı olduğu tespit edilerek yıkım kararının da verildiğini, hasar dosyası kapsamında yapılan inceleme neticesinde davalı kurum yalnızca 14.427,20 TL ödemede bulunduğunu, yapılan ödemenin; zararın sebebi, niteliği, türü ve miktarı ile bağdaşmaması sebebiyle sırasıyla 04.01.2021 ve 13.09.2021 tarihli başvuruların gerçekleştirildiğini, ancak son tarihli başvuruya verilen cevapta daire içi hasar tutarının 18.303,42 TL olarak belirlenmesinde ve muafiyet tutarı kapsamında tenzil işlemi yürütülmesinde sigortacının sorumluluğuna uygun olduğunun belirtildiğini, böylelikle tazminat talebinin uygun görülmediğinin bildirildiğini, halbuki bu tespitlere, taşınmazın iç aksamlarını, taşıyıcı unsurlarının incelenmeksizin yalnızca yapının görünür mahiyetteki düşey yüklerini taşıyan ve mekanları birbirinden ayırmaya yarayan duvarlar üzerinden yapılan incelemeler sonucunda ulaşıldığını, ayrıntılı bir tarama yapılmaksızın adeta ışık hızıyla sigorta incelemelerinin sonuçlandırıldığının gözlemlendiğini, teminat kapsamındaki rizikonun meydana gelmesinin ardından yapılan çeşitli sayıdaki ihbarlara ve başvurulara istinaden, kurum tarafından yapılan hesaplama ve bu doğrultuda yapılan tazminat ödemesinin, uğranılan gerçek zararın oldukça küçük bir kısmını karşılaması ve geri kalan büyük bölümün haksız bir şekilde sigorta himayesi dışında bırakılması bu hususta aynen ifaya zorlamaya yönelik mevcut davanın ikame edilmesine yol açtığını, zira 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu kapsamında deprem sonucu meydana gelebilecek maddi zararları kısa sürede ve tam olarak karşılanabilmesi amacıyla kurulan bir kamu kurumu olan … Afet Sigortaları Kurumu (DASK), ülkemizde Zorunlu Deprem Sigortası edindirme, uygulama ve yönetimi faaliyetlerinde bulunmakta olduğunu, icra etmekte olduğu kamu hizmeti nedeniyle kamusal yetki ve ayrıcalıklara binaen istikrarlı, güvenli bir uygulamayı yaygınlaştırma hedefi doğrultusunda hareket etmesi gereken Kurumun, somut olayda buna aykırı davrandığını; müvekkilin deprem sonrasında uğramış olduğu zararı sözleşmeye bağlılık, haklı beklenti ve iyiniyet ilkeleriyle bağdaşmayacak ölçüde tazmin etmeme gayreti içerisine girdiğini, davalı kurumun söz konusu olumsuz nitelikteki davranışlarının yükümlülükleriyle tamamen çeliştiği bilinciyle hareket ettiği ve bunda da kanun hükümleriyle kendisine tanınan üstün kamusal yetki ve ayrıcalıklarına duyduğu güvenin etki doğurduğu yargılama içerisine de somut bir şekilde yansıdığını, aleyhine ikame edilen bu davanın haklı görülme ihtimalini kuvvetli gören davalı Kurum, ilk kez rizikonun teminat kapsamı içerisinde bulunduğu kabul ile sigortacılık ilke ve değerlerini bir nebze olsun gözeterek toplam 175.496,58 TL sigorta tazminatı ödenmesi talebinde bulunduğunu, ancak tıpkı diğer tüm başvuruların sonuçlandırılması sürecinde olduğu bir idari otorite olan davalı Kurum, şeffaflık ilkesi ve kamu hizmetinin yürütümü sürecine ilişkin zorunluluklara aykırı olarak hesaplamaya esas verileri nelerden ibaret olduğunu bildirmekten kaçınmaya devam ettiğini, poliçe limitleri de gözetildiğinde 01.01.2021 tarihi itibariyle asgari teminat limiti 268.000,00 TL olarak belirlendiğini, kurum tarafından yapılan ödemenin sigorta tazminatının gerçek zararı karşılama amacıyla bağdaşmamasını, izah edildiği üzere deprem sonrası taşınmazın ağır hasarlı vasfını kazanarak idare tarafından icra edilen yıkım işlemlerine muhatap olduğu hiçe sayılarak oldukça cüzi bir miktar ödeme yapılmış olması sigortacının sigorta tazminatını ödeme borcuna aykırı hareket ettiğini doğrular nitelikte vakıaların olduğunu, bu sebepler huzurunda başlayan yargılama süreci içerisinde sigortacı sıfatını taşıyan davalı kurum, tamamen aldığı ekspertiz raporuna atıfta bulunarak; “Sigortalı iş yerinin iç duvarlarında sıva/boya çatlağı olduğu tespit edilmiş olup binanın ortak alan kısımlarında hasar bulunmamaktadır.” savunmasında bulunduğunu, davalı kurumun daha fazla ödeme yapmasının mümkün olmadığına gerekçe olarak dayandığını ve teknik bilgi içerdiği iddiası taşınan yegane ispat vasıtası ekspertiz raporunun olduğunu, bunun haricinde başkaca bir delile dayanılmadığını, tespite esas alınan veriler dahilinde illiyet bağını kuracak bir değerlendirmede de bulunulmadığını, tek taraflı olarak edinilen deprem sonrası taşıyıcı kolonlarda hasarın meydana gelmediği sonucuna hangi somut incelemelerle ulaşıldığının izah dahi edilmediğini, tüm bu süreçte binanın yapısal durumunun onun iç aksamlarından, yapımında kullanılan malzemelerden kaynaklı olup olmadığını, bir başka deyişle teminat kapsamı dışındaki bir sebebe dayalı olarak zararın meydana geldiği davalı kurum tarafından tutarlı bir şekilde ortaya konulamadığını, taşınmazın depremden önceki durumuyla depremden sonraki durumu arasında karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılmışcasına rizikonun yapım eksikliğinin etkisi altında meydana geldiğinin ileri sürülebilmesi genel mantık kurallarına da aykırılık teşkil ettiğini, maddi zararın, yani depremin gerçekleşmesi sonucu teminat kapsamında olan rizikonun gerçekleşmediği savunmasında bulunarak daha fazla miktarda sigorta tazminatı ödemesinde bulunulamayacağının ifade edilmesini, sigorta ilkelerine aykırı olarak teminat kapsamı dışında bir durum değerlendirmesinin yapıldığı anlamına geldiğini, davalı kurum, binanın ortak alan kısımlarında yani taşıyıcı unsurlarında hasar bulunmadığına ilişkin ekspertiz raporunu dayanak göstererek zararı karşılayamacağı savunmasında bulunmakla yetindiğini, esas mesele olan teminat dışında kalma durumunu, zorunlu deprem sigortası genel şartları a.3 düzenlemesi kapsamında bilimsel veriler dahilinde detaylıca ortaya koyamadığını, bu hususta varsayım üzerinden hareketle sigorta tazminatını tam anlamıyla karşılamadığını vurgular biçimde araştırma yapılmasını ileri sürmekle yetindiğini, bu araştırma ve incelemelerin, davalı kurumun kendisine yapılan çeşitli ihbar ve başvurular üzerine hasar dosyası içerisinde ele alınmış olmasının gerektiğini, diğer yandan, davalı kurum süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmamış olmakla HMK 128 hükmü uyarınca yalnızca mevcut vakıaları inkar edebilmenin yetisiyle sınırlı kaldığını, ancak inkar etmiş sayılma halini göz ardı eden ilk derece mahkemesi, davalı kurumun yeni vakıa ileri sürülmesi mahiyetindeki açıklamalarını olduğu gibi hükmün tesis edildiği aşamadaki tartışma içerisinde hukuka aykırı bir şekilde gözettiğini, rizikonun teminat kapsamında haricinde kaldığı hususunda TTK 1409/II hükmü uyarınca ispat yükü taşıyan davalı kurum, hasara ilişkin karşı ispat faaliyeti yürüterek lehine bir sonuç elde edebileceğini, süresi içerisinde cevap dilekçesi vermemekle birlikte talep sonucunu hüküm altına almaya olanak tanıyacak ölçüdeki hususları karşı ispat faaliyeti dahilinde ileri sürebilme yetisini kaybeden ve sigorta tazminatı ödemesinde bulunmamasını haklı gösterecek nedenlerle davanın esastan reddini sağlayamayacak olan davalının bu konumunun yok sayılmasının hatalı olduğunu, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde deprem sonrası binada ağır veya orta hasar gerçekleşmediği halde kat maliklerinin 6306 sayılı Kanun kapsamında başvuruda bulunduğunu, yapılan incelemelerde binanın beton dayanımının çok düşük görüldüğünü, taşıyıcı iskeleti oluşturan unsurlarda da zayıflık saptamasının mevcut olduğu tespitlerinin görüldüğünü, sigortalanan taşınmazın deprem sonrası neredeyse kullanılamaz hale gelerek hasara uğradığına ilişkin vakıaların yok sayılması, idare otoritelerce deprem sonrası alınan tedbirlerin ve kararlarının sebep unsuru itibariyle irdelenmemesi, tüm bu vakıa ve olguların bilimsel değerlendirmeler çerçevesinde bilirkişi incelemesine konu edilmemesi uyuşmazlığı aydınlatma ödevinin yerine getirilmediğini ortaya koyduğunu, ayrıca ispat yükünün dağılımının davalının bu hususta cevap dilekçesi dahi sunmamakla oldukça zayıf bir usuli düzlemde olduğunun dikkate alınmaması ulaşılan kanaatinin kaçınılmaz bir şekilde etkilediğini, diğer tüm maliklerin aynı binaya dair tazminatlarını alması konusundaki çelişki giderilmeden ve diğer raporlar dahi incelenip karşılaştırılmadan ek rapor talebinin reddine de karar verilerek neticede davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırılık teşkil etmekle yeniden incelenerek davanın kabulüne karar verilmesini istediklerini belirterek, istinaf isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; 30/10/2020 tarihinde meydana gelen İzmir depreminde davacıya ait dükkan vasfında taşınmazın uğradığı hasar nedeniyle DASK poliçesi kapsamında bakiye tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları gereği bu sigorta ile depremin doğrudan neden olduğu maddi zararlar ile deprem sonucu meydana gelen yangın, infilak, dev dalga veya yer kaymasının sigortalı binalarda neden olacağı hasarlar sigorta bedeline kadar DASK tarafından teminat altına alınmıştır.
Somut olayda, davacıya ait sigortalı dükkanda, 30/12/2020 tarihinde İzmir ilinde meydana gelen deprem nedeniyle hafif hasar oluştuğu, davacı yanca 16/12/2020 tarihinde davalı tarafa yapılan başvuru üzerine davalı kurum tarafından davacıya 14.427,20 TL hasar bedeli ödendiği, İzmir Valiliği Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl müdürlüğünce ilk derece mahkemesine verilen 01/04/2022 tarihli cevabi yazıdan davacıya ait yapının hasar tespitine ilişkin kaydına rastlanmadığının bildirildiği, davacının bakiye tazminat talebinin tahsili için eldeki davayı açtığı, mahkemece hükme esas alınan 26/09/2022 tarihli bilirkişi heyeti(inşaat ve sigortacı) raporunda sigortalı taşınmazın deprem sonrası hafif ölçüde hasarlandığı, riskli yapı analiz çalışmaları neticesinde yapının riskli çıkmasının yaşanan depreme bağlı olmadığı, beton dayanımının çok düşük olduğu, etriye sıkıştırılmasının yapılmamış olduğu, olumsuzlukların yapının kendi zafiyetinden kaynaklandığı, DASK tarafından dekotatif onarım çerçevesinde belirlenen hasar tutarının hasarın o büyüklüğü ile oranltılı ve uygun olduğu, davacı tarafından hasar ödemesi sonrasında davaya konu olarak yapılan talebin Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları A-3 teminat dışında kalan haller maddesi gereği teminat dışı kalacağı hususunun değerlendirildiği anlaşılmaktadır.
Sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi, rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın da kural olarak sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmekte olup, davalı DASK rizikonun teminat kapsamı dışında kaldığına dair somut delili söz konusu bilirkişi heyeti raporu ile ortaya koymuştur.
Poliçe tanziminden sonra gerçekleşen deprem nedeniyle binanın hafif hasar gördüğü, resmi makamlarca riskli yapı olarak yıkım kararı alındığı ve bu şekilde kayıtlara geçtiği, yıkımın binanın yapımındaki bozukluktan kaynaklı olduğu, mahkemece binanın yıkılması sebebiyle keşif yapılamadığı anlaşılmıştır.
Ayrıca davacıya ait bağımsız bölümün(dükkanın) bulunduğu binadaki diğer bağımsız bölümlere ilişkin emsal olarak gösterilen dosyalardaki davacılara ait taleplerin kabulüne ilişkin kararların da Dairemizce veya Dairemizce aynı uyuşmazlıklara bakmakla görevli İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince onanmış olduklarına dair bir karar sunulmadığı, kaldı ki sigortacı tarafından aynı binada bulunan sigortalılara lütuf ödemesi var ise bunun davacıya sirayet etmeyeceği görülmekle, teminat gereği ödenmesi gereken gerçek zarar olan rizikonun gerçekleştiği yer ve tarihte benzer yapı özellikleri göz önünde bulundurularak binanın piyasa rayiçlerine göre hesaplanan tazminatın davalı yanca davacıya ödenmiş olması sebebiyle davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön olmadığından davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/10/2022 tarihli 2022/196 Esas – 2022/850 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a)492 sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90-TL karar harcından peşin alınan 80,70-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 90,20-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
b)Davacı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf kanun yolu başvuru harcının Hazineye gelir olarak kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde taraflarca yatırılan gider avansı bakiyesinin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere 16/03/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.