Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/1860 E. 2022/1780 K. 24.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1860
KARAR NO : 2022/1780

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/11/2020 (Dava) – 23/06/2022 (Ara Karar)
NUMARASI : 2020/640 Esas ( Derdest Dosya)
DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
TALEP : İhtiyati Tedbire İtiraz
BAM KARAR TARİHİ : 24/11/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/11/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/06/2022 ara karar tarihli ve 2020/640 Esas sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı/ihtiyati tedbir talep eden vekili dava ve talep dilekçesinde özetle; 12.04.2022 tarihinde sundukları beyan dilekçesi ve ekleri incelendiğinde de görülecek üzere; dava konusu olan İzmir 4. İcra Müdürlüğünde 2019/16153 esas sayısı ile başlatılan icra takibine esas kıymetli evrak üzerinde ki lehtar …ya ait imzanın , bilirkişi raporu ile … eli ürünü olmadığını, İzmir 6. İcra Hukuk Mahkemesinin 2021/178 esas sayılı dosyası ile sabit hale geldiğini, çek üzerinde bulunan bu sahte imzanın, ciro silsilesini koparttığını, ayrıca, çekin kıymetli evrak vasfını yitirmesine de sebep olduğunu, davalı tarafın alacaklı olduğunu iddia etse de, ciro silsilesindeki kopukluk, yetkisiz olan bir kişinin ciro etmesi ile oluştuğunu, bu nedenle ilk cironun , senedin lehtarı olan kişi tarafından yapılması gerekmekte olup, bunu takip eden cironun ise senedin lehtarının ciro ettiği kişi tarafından yapılması gerektiğini, somut olaydada, tam bu ciro silsilesi koptuğunu, lehtar …in imzasının sahte çıkması, çeki davalıya ciro etmemesi nedeniyle, dava konusu çekin kambiyo senedi vasfını yitirdiği aşikar olduğunu, icra dosyasında gelinen aşamada ise, alacaklı gözüken davalının, müvekkiline ait taşınmazın satışına gittiğini, müvekkili şirketin üretim, çalışma alanı olan bu alanın satılması, tüm işlerinin durması, ticari ve ekonomik faaliyetinin sonuna geleceği anlamını taşıdığını, bu taşınmazın fabrika binası olup, Kemalpaşa Talimat İcra Müdürlüğü’nün vasıtasıyla 2020/39 talimat numarası ile satışa çıkacağını, müvekkilinin iş bu davada haklı çıksa dahi ileride telafisi mümkün olmayacak zararlar doğuracağını, müvekkilinin ekmek kapısının satılmasının, ekonomik anlamda hiçbir gelecekleri kalmayacağı anlamına geleceğini ve mağdur edilen müvekkillerinin daha da mağdur bir hale getireceğini, kötüniyetli davalının ise, tüm ticari iş hayatının biteceğini bildiğinden takibi fabrika binasının satışına kadar götürdüğünü, dava konusu çek üzerindeki imzaların sahte ve müvekkilin rızası dışında elinden çıktığını, “fetö borsası” olarak adlandırılan bir grup tarafından , korku, baskı ve tehditle bir şekilde müvekkilinin elinden çıkan bu evrakların esasen hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, davalı tarafın ne müvekkilinden ne de …’dan alacaklı olmadığını, belirterek; icra takibinden sonra taraflarınca ikame edilen bu davada, mahkemece gösterilecek teminat miktarı müvekkilince karşılanması koşulu ile icra veznezindeki paranın alacaklıya verilmemesini ve satış işlemlerinin durdurulması adına ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; menfi tespit davalarında arabuluculuk dava şartı olmayıp arabuluculuğa başvurmanın zorunlu olmadığını, bu nedenle dava sonunda karar ne yönde olursa olsun arabulucu ücretinin davalı tarafa yükletilmesini talep ettiklerini, menfi tespit davalarında harcın davacının borçlu olmadığının tespitini istediği miktar üzerinden nispi olarak belirlendiğini, borçlunun hiç borcu olmadığını iddia etmekle birlikte 139.904,11-TL üzerinden harç yatırdığını, oysa ki dosya borç bugün itibariyle 182.532,55-TL olup harcın eksik yatırılmış olduğunu, ortada bir ticari iş olmadığını iddia eden davacının davasını Asliye Ticaret Mahkemesinde açmasının hiçbir hukuki mantığı olmadığını, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, davacının müvekkili hakkında bulunduğu suç duyurusundan feragat ederek şikayetini geri çektiğini, davalı hiçbir hakkı olmadığını bildiği halde dava açmış olduğundan müvekkili ile aralarında kararlaştırdıkları avukatlık ücretinin de davacı tarafından ödenmesini talep ettiklerini, davacı tarafından kendilerine yapılan ödemelerin borcu kabul anlamı taşıdığını, müvekkilinin lehtar değil yetkili hamil olduğunu, bedelsizlik iddiasını ispat yükünün davacıda olduğunu, iddiaları soyut anlatımlardan ve duyumlardan ibaret olan ve herhangi bir yazılı delil sunamayan davacının iddialarının dinlenebilirliği bulunmadığını belirterek; harcı eksik ikmal edilen davanın tefrik edilerek işlemden kaldırılmasına, görevsiz mahkemede açılan davanın usulden reddine, hukuka aykırı olarak ikame edilen davanın reddine,HMK 329 gereğince müvekkili ile aralarında anlaştıkları avukatlık ücretinin, zorunlu olmadığı halde başvurulan arabulucu giderlerinin ve bütün yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN 13/05/2022 TARİHLİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “…davacı vekilinin tedbiren takibin durdurulması yönündeki talebinin reddine, İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 2019/16153 esas sayılı takip dosyasında takip talebindeki alacak tutarının % 20 oranındaki (27.980,82-TL) teminat karşılığında icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmesinin tedbiren durdurulmasına…” şeklinde karar verilmiştir.
KARARA DAVALI … VEKİLİ TARAFINDAN 30/05/2022 TARİHİNDE İTİRAZ EDİLMİŞTİR :
Davalı vekilince; “…Mahkemece verilen ara kararda alacağın % 20’si 27.980,82-TL olarak belirtilmiş ise de alacak miktarı 240.933,31-TL olduğundan %20’sinin 48.186,60-TL olduğunu öncelikle ileride zararlarının karşılanması için alınan teminatın neredeyse yarısı oranında teminat alındığını, bu hususa itiraz ettiklerini, davacı şirket yetkilileri tarafından piyasaya dava konusu çek gibi yüzlerce çek ve senetin arz edildiğini, nakit para toplandığını ve daha sonra da müvekkili gibi alacaklı olan insanların davacı şirket yetkilileri tarafından tehdit edilerek ellerinden çek ve senetlerinin geri alındığını, icra dosyalarının da zorla geri çektirildiğini, bu hususta davacı şirket yetkilileri aleyhine İzmir 23. Ağır Ceza Mahkemesi 2022/109 E. sayılı dosyasında nitelikli yağma suçlaması ile dava açıldığını, imzaların bağımsızlığı ilkesi gereğince müvekkilini kendisinden önce atılan imzaların ilgilendirmediğini, bu hususuın hiçbir şekilde davacı keşidecinin sorumluluğunu kaldırmadığını, davacının tedbir talebinin kötü niyetli ve hukuka aykırı olduğunu reddinin gerektiğini, 6102 Sayılı TTK’nın 710/3. maddesi uyarınca “Ödeyen kişi, cirolar arasında düzenli bir teselsülün bulunup bulunmadığını incelemekle yükümlü ise de cirantaların imzalarının geçerliliğini araştırmak zorunda değildir” neticede …’in imzasının durumunun dava ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını, davacının kendi imzası ile ilgili de hiçbir sahtelik iddiası bulunmadığını, davacının, müvekkili aleyhine yaptığı bu yöndeki asılsız savcılık şikayetinden feragat ettiğini, davacının feragat dilekçelerinde açıkça borcunu kabul ettiğinin görüldüğünü beyanla İtirazların kabulü ile, 13.05.2022 tarihli tedbiren icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesi ara kararının kaldırılmasına Mahkeme kararı kaldırılmayacaksa bile teminatın güncel borç meblağı üzerinden hesap edilerek 48.186,60-TL teminat alınması…” şeklinde itiraz edildiği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN 23/06/2022 TARİHLİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; ”…taraflar arasındaki uyuşmazlığın yargılamayı gerektirdiği, davaya konu çekte sahte imza olup olmadığı, tehdit, baskı ve cebir altında imzalanıp imzalanmadığı, çekte tahrifat yapılıp yapılmadığının yapılacak yargılama sonunda ortaya çıkacağı, bu nedenle devam eden süreçte herhangi bir hak kaybına neden olunmaması adına İİK nun 72/3 maddesi hükmü gereği mahkemizce teminat karşılığı verilen tedbir kararının yerinde olduğu, mahkememizce takdir edilen teminatın da icra takibinde talep edilen alacak üzerinden hesaplandığı, dolayısıyla davalı tarafın teminatın eksik alındığı yönündeki beyanının yerinde olmadığı, davalı tarafın muhtemel zararlarının olması durumunda zaten davacı tarafça yatırılan teminattan bu zararların karşılanacağı…” gerekçesiyle, ”…ihtiyati tedbire itirazın reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkemece ara kararda alacağın % 20’si 27.980,82-TL olarak belirtilerek teminat da bu meblağdan alınmışsa da müvekkilinin alacağı tedbirin karar tarihinde 240.933,31-TL olduğunu dolayısı ile alacağın %20’sinin 48.186,60-TL olduğunu, bu nedenle İİK m. 72/3 hükmünün kanunun getiriliş amacına uygun olarak güncel kapak hesabı üzerinden %20 oranında (en az) teminat alınması gerektiğini, borçlu şirket yetkilileri tarafından piyasaya tıpkı dava konusu çek gibi yüzlerce çek ve senedin arz edildiğini, nakit para toplandığın ve daha sonra da müvekkili gibi alacaklı olan masum insanların davacı şirket yetkilileri tarafından tehdit edilerek ellerinden çek ve senetlerin geri alındığını, icra dosyalarının da zorla geri çektirildiğini, bu hususta davacı şirket yetkilileri aleyhine İzmir 23. Ağır Ceza Mahkemesi 2022/109 E. sayılı dosyasında nitelikli yağma suçlaması ile dava açıldığını, davacı şirketin ve yetkililerin, alacaklılarını zarara sokmak ve alacaklarını almalarını engellemek maksadı ile bu denli kötü niyetli olmalarına rağmen ve icra dosyasında da neredeyse üç senedir bekledikleri ve nihayetinde yaklaşık üç sene sonra 23.06.2022 tarihine de satış günü verilmişken tedbiren paranın ödenmemesi kararı verilmesinin müvekkilini ciddi anlamda mağdur ettiğini, Kanun her ne kadar bu yönde bir tedbir kararı verilebileceğini belirtmişse de olayın özelinde inceleme yapılmak sureti ile davacıların kötü niyetini muhafaza etmemek maksadı ile tedbir kararı verilmemesi de bir seçenek olup, hukuka uygun ve mahkemenin elinde olduğunu, her olayda kanunu aynen uygulamanın hukuka uygun olmayan işbu karar gibi neticelere sebep olduğunu, dosyaya konu evrakta kendi imzası ile ilgili hiçbir sahtelik iddiası bulunmadığını, davacının müvekkili aleyhine yaptığı bu yöndeki asılsız savcılık şikayetinden feragat ettiğini ve taraflarınca da feragat dilekçelerinin evvelce dosyaya sunulduğunu, davacının feragat dilekçelerinde açıkça borcunu kabul ettiğini, tüm bu davacının da kabul ettiği belgelere rağmen hala daha imzaların salahiyetinin, savcılık dosyasının incelenmesi gerektiği yönündeki ara kararın hukuka uygun olmadığını, dava konusu çekin tehdit, baskı ve cebir altında imzalanması gibi bir durumun söz konusu olmadığının davacının kendi ikrarları ile bile sabit olduğunu, imzaların bağımsızlığı ilkesi gereğince müvekkilini kendisinden önce atılan imzaların ilgilendirmediğini, bu hususun hiçbir şekilde davacı keşidecinin sorumluluğunu kaldırmayacağını, Yargıtay yerleşik içtihatlarının da bu yönde olduğunu, davacının tedbir talebi son derece kötü niyetli ve hukuka aykırı olup talebin reddi gerektiğini, ülkemizdeki enflasyon düşünüldüğünde icra dosyasında depoda kalan paranın çekilebilir hale geldiği zaman pula dönüşeceğinin aşikar olduğunu, bu nedenle bile müvekkilinin mağdur olmamasının sağlanması ve ivedilikle tedbir kararının kaldırılarak müvekkiline icra veznesine yatan paranın ödenmesine karar verilmesi gerektiğini belirterek 26.05.2022 tarihli ara kararın kaldırılarak tedbiren icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmemesi kararının kaldırılmasına, her halükarda teminatın güncel borç meblağı üzerinden hesap edilerek davacılardan 48.186,60-TL teminat alınmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır.
Talep, kambiyo senedine dayalı menfi tespit davasında verilen ihtiyati tedbir kararına yapılan itirazın reddi kararının kaldırılması ile ihtiyatı tedbir talebinin reddi istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece, ihtiyati tedbir kararına yapılan itirazın reddine karar verilmiş olup, karar davalı vekilince istinaf edilmiştir.
İhtiyati tedbir; 6100 Sayılı HMK’nın 389 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Davanın açılmasıyla hüküm arasında geçen zaman içinde müddeabihin çeşitli şekillerde istenmeyen değişikliklere maruz kalması veya maruz bırakılması mümkündür. Bu değişiklikler sonucu davanın sonunda elde edilecek hükmün icrası, mümkün olmayabilir veya çok güçleşebilir. İşte ortaya çıkan bu tehlikeyi bertaraf etmek amacıyla ihtiyati tedbir kurumu kabul edilmiştir.
HMK’nın 389. maddesinde, ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, söz konusu maddede; meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkansız hale gelebileceği veya gecikmesinde sakınca bulunması yahut ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunan haller, genel bir ihtiyati tedbir sebebi veya şartı olarak kabul edilmiştir. Bu şartlardan birisinin mevcudiyeti halinde, mahkemece, uyuşmazlık konusu taşınmaz hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilecektir.
İhtiyati tedbirde asıl olan ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve bir ihtiyati tedbir sebebinin ortaya çıkmasıdır. Bunlar ihtiyati tedbirin temel şartlarını oluştururlar. Maddede bu iki hususa yer verilmiş, ihtiyati tedbire ilişkin hak ve özellikle ihtiyati tedbir sebebi genel olarak belirtilmiştir. Tedbir talebinin kabulü veya reddi bir kısım genel ilkeler konularak hakime bırakılmış, ancak ihtiyati tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verileceğini düzenlemiştir.
İİK’nın 72/3. maddesinde; “İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Somut olayda; davacı vekili, icra takibine esas kıymetli evrak üzerindeki lehtar …’ya ait imzanın, bilirkişi raporu ile … eli ürünü olmadığını, İzmir 6. İcra Hukuk Mahkemesinin 2021/178 esas sayılı dosyası ile sabit hale geldiğini, çek üzerinde bulunan bu sahte imzanın, ciro silsilesini koparttığını, ayrıca çeki davalıya ciro etmemesi nedeniyle çekin kıymetli evrak vasfını yitirmesine de sebep olduğunu, davalı tarafın alacaklı olduğunu iddia etse de, ciro silsilesindeki kopukluk, yetkisiz olan bir kişinin ciro etmesi ile oluştuğunu, belirterek dava konusu çek üzerindeki imzaların sahte ve müvekkilin rızası dışında, korku, baskı ve tehditle bir şekilde müvekkilinin elinden çıkan bu evrakların hiçbir hukuki dayanağının olmadığını, davalı tarafın ne müvekkilinden ne de …’dan alacaklı olmadığını belirterek, icra takibinden sonra taraflarınca ikame edilen bu davada, mahkemece gösterilecek teminat miktarı müvekkilince karşılanması koşulu ile icra veznezindeki paranın alacaklıya verilmemesini ve satış işlemlerinin durdurulması adına ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili;davacının müvekkili hakkında bulunduğu suç duyurusundan feragat ederek şikayetini geri çektiğini, davacı tarafından kendilerine yapılan ödemelerin borcu kabul anlamı taşıdığını, müvekkilinin lehtar değil yetkili hamil olduğunu, bedelsizlik iddiasını ispat yükünün davacıda olduğunu, iddiaları soyut anlatımlardan ve duyumlardan ibaret olan ve herhangi bir yazılı delil sunamayan davacının iddialarının dinlenebilirliği bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Dosya kapsamına göre, tarafların iddia ve delilleri de nazara alınarak bu aşamada mahkemece verilen kararın yerinde olduğu, dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesi bakımından yaklaşık ispat koşulunun sağlandığı, zira burada tam bir ispatın aranmayacağı, tedbirin uyuşmazlık konusu hakkında verildiği ve takipten sonraki tedbir niteliğinde olduğundan icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesi yönünde doğru olarak uygulandığı; diğer taraftan, 4. İcra Dairesinin 2019/16153 E. sayılı dosyasında, 12/11/2019 günlü 3168046 Seri No lu 125.000,00 TL bedelli çeke istinaden kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile toplam 139.904,11 TL alacak için davalı tarafından takip başlatıldığı, yine eldeki davada da harca esas dava değerinin 139.904,11 TL olarak belirtilmiş olması nedeniyle, mahkemece icra dosyasındaki takip çıkışı tutarı esas alınarak talep edilen toplam alacak tutarı üzerinden teminat tutarının tespit edilmiş olmasının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla; davalı vekilinin istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/06/2022 ara karar tarihli ve 2020/640 Esas sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcı peşin olarak alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 24/11/2022