Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/1855 E. 2022/1750 K. 23.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1855
KARAR NO : 2022/1750

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : AYDIN ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/07/2022 (Dava) – 08/07/2022 (Karar)
NUMARASI : 2022/567 Esas – 2022/487 Karar
DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı)
BAM KARAR TARİHİ : 23/11/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 23/11/2022
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/07/2022 tarih ve 2022/567 Esas – 2022/487 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan … A.Ş tarafından sigortalı bulunan, … Müdürlüğünün … plakalı aracının, diğer davalı…’un sevk ve idaresinde iken 16/11/2020 tarihinde Nazilli’de sebebiyet verdiği kaza sonucunda ruhsat sahibi müvekkilinin olduğu … plakalı özel aracının maddi olarak zarar görmesine neden olduğunu, kaza tespit tutanağında, kazanın oluşumunda sürücü…’un kusurlu olduğu, diğer park halinde olan aracın kusurunun bulunmadığının tespit edildiğini, kazanın oluşumunda müvekkilinin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin aracını sigorta şirketi olan … güvencesi ile kendi sigorta şirketine … adlı yetkili serviste 6.170,10 TL bedelle yaptırdığını, bu bedeli sigorta şirketinin ödediğini, müvekkilinin aracının özel lüks bir araç olduğunu, kaza nedeniyle sahibi olduğu aracın maddi değer kaybettiğini, müvekkilinin aracının sıfır olarak yetkili bayiden alındığını, aracın ilk sahibinin müvekkili olduğunu ve aracın ilk kazası olduğunu, müvekkilinin aracında meydana gelen değer kaybı nedeniyle aracın satışının yapıldığı hallerde benzerlerine oranla çok daha düşük bir fiyata satılmak zorunda kalındığını, müvekkilinin aracındaki bu zararının karşılanması amacıyla … plakalı aracın sigorta şirketi olan diğer davalı … A.Ş.’ne yaptıkları başvuru neticesinde davalı … Şirketi tarafından kendilerine 619,80 TL değer kaybı niteliğinde maddi zarar bedeli ödendiğini, davalı tarafında ödenen bu bedelin oldukça düşük olduğunu ileri sürülerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davanın kabulüne, davacı müvekkilinin lehine olmak üzere kaza tarihi olan 16/11/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte fazlaya ilişkin hakları ve ıslah hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL tutarındaki maddi zarar niteliğindeki araçta meydana gelen değer kaybının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak müvekkiline verilmesine, yargılama giderleri vekalet ücretinin davalılara müştereken ve müteselsilen yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı olarak gösterilen … Müdürlüğü’nün, … ndan ayrı bir tüzel kişiliği olmadığından davada taraf ehliyetinin bulunmadığını, tüzel kişiliği bulunmadığından taraf ehliyeti ve temsilci sıfatının da olmadığını, yapılacak tebligatların tebligat kanununa aykırı düştüğünü, davada zaman aşımının mevcut olduğunu, dava konusu edilen taleplerin zaman aşımına uğradığını, davacı tarafından kısmi alacak talepli açıldığını, ancak dosyada yapılan açıklamalardan ve davacı tarafın hasar başvuru dilekçesinden de anlaşılacağı üzere talep miktarının açıkça belirtildiğini, bu nedenle HMK’nın 109 maddesine dayanarak kısmi alacak davası açmasında hukuki yararının olmadığını, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası altında sigortacının, kaza esnasında hatalı olan araç sahibinin sorumluluklarına müteselsilen, yani zincirleme olarak ortak olduğunu, Türk Ticaret Kanununun 1409. maddesine göre kusurlu olan tarafın trafik sigortası hasarı ve değer kaybını telafi etmekle yükümlü olduğunu, davaya konu olaya karışan araçta zorunlu mali sorumluluk sigortası bulunduğunu, kaza tespit tutanağının ve tutanakta belirlenen kusur oranının kabul edilmesi mümkün olmadığını, tutanaktaki tespitlerin uzman bilirkişilerce yapılmadığını, davacı tarafından istenilen maddi tazminat talebini kabul etmediklerini, davacı tarafın iyi niyet kurallarını aşar taleplerde bulunarak iş bu davayı açtığını, davacı tarafın kazanın boyutunu aşan talepleri karşısında müvekkil İdareye ait ambulansın sürücüsüne izafe edilebilecek bir kusur ve müvekkili kuruma da yüklenecek bir sorumluluk bulunmadığını, savunarak hukuki dayanaktan yoksun olarak açılan davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretlerinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, dosyanın yetkili mahkemenin İstanbul Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, kısmi başvuruda bulunulmasında hukuki yarar bulunmadığını, zorunlu dava şartı olan sigorta şirketine usulüne uygun başvurunun davacı tarafça yerine getirilip getirilmediğinin ispat edilmesi gerektiğini, davayı kabulü anlamına gelmemekle birlikte, müvekkili sigorta şirketi tarafından ödeme yapıldığını, şirketin herhangi bir sorumluluğu kalmadığını, aracın kaza tarihi itibariyle serbest piyasa koşullarına göre hasarsız haldeki ikinci el değerinin belirlenerek tamirden sonra aracın değeri ile kaza anındaki piyasa değeri karşılaştırılmak suretiyle hakkaniyete uygun sonuca gidilmesi gerektiğini, kusur oranlarının tespiti için dosyanın ilgili adli tıp kurumu trafik ihtisas dairesine sevk edilmesi gerektiğini, kusur oranının tespitinden sonra davaya konu tazminat taleplerinin uzman bilirkişilerce hesaplanması gerektiğini, kaza tarihinden itibaren faiz talebinin hatalı olduğunu savunarak, öncelikle müvekkil aleyhine ikame edilen davanın belirtilen nedenlerle usulden reddine karar verilmesini, Mahkeme aksi kanaatte ise davanın esastan reddine karar verilmesini, temerrüde düşmemiş ve dava açılmasına sebebiyet vermemiş müvekkili şirket aleyhine yargılama giderleri, faiz ve vekalet ücretine karar verilmemesini, karar verilmesi halinde müvekkil şirketin sorumlu olduğu azami poliçe teminat limiti ve sigortalı araç sürücüsünün kusur oranı dikkate alınarak ilgili alacak kalemlerinin hükmolunmasını, reddedilen kısım için yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “… ticari dava niteliğindeki davanın Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı kapsamında kaldığı uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte ilke kararının yürürlüğü tarihinden önce açılmış olan iş bu Ticari davada Anayasal Hak olan Doğal hakimlik gereğince uygulanabilmesi için bu belirlemenin kanunla yapılmış olması tek başına yeterli olmadığı; ayrıca sözü edilen belirlemenin, yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yapılmış olması da gerektiği; bu nedenle, doğal hâkim ilkesinin bünyesinde, “kanuniliğin” yanı sıra “önceden belirlenmiş” olmaya da yer verildiği, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararının taraflar arasındaki uyuşmazlığın gerçekleşmesi tarihinden önce açılmış olan bu ticari davada doğal hakimlik ilkesi gereğince uygulama yeri olmadığı, yine Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ilgili kararında da açıkça iş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış ticari davaların bu belirleme kapsamı dışında tutulduğu ve ilgili kararda doğal hakimlik ilkesinin gözetildiği de açık olduğu, dava açmanın yargılama hukukuna ilişkin en önemli sonuçlarından biri davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hale gelmesi olduğu, bu ilkeye göre sonradan ortaya çıkan değişiklikler görevi ve yetkiyi etkilemeyeceği, bu çerçevede ortaya çıkan ikinci önemli sonuç da mahkemenin davayı inceleme zorunluluğunun doğması olduğu, nitekim yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemeler görevsizlik kararı vererek ellerinde derdest bulunan dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderilemeyeceği, yerel mahkemenin kararına dayanak Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında yargı çevresinin belirlenmesine ilişkin kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verildiği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu genel kurul kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceğinden gönderme kararı ile Ticaret Mahkemesine gönderilemeyeceği (İzmir BAM14.Hukuk Dairesinin 16/12/2021 tarih, 2021/1750 Esas, 2021/1641 Karar, Ankara BAM 23.HD’nin 22/11/2021 tarih, 2021/1939 Esas, 2021/1732 Karar, Samsun BAM 3.HD’nin 02/11/2021 tarih, 2021/1511 Esas, 2021/1353 Karar, Adana BAM 9.HD’nin 15/12/2021 tarih, 2021/2039 Esas, 2021/1482 Karar, Antalya BAM 5.HD’nin 07/12/2021 tarih, 2021/1922 Esas, 2021/1562 Karar ve Konya BAM 3.HD’nin 06/12/2021 tarih, 2021/2115 Esas, 2021/1979 Karar sayılı kararlarının da bu yönde olduğu) anlaşılmakla mahkememizce görevsizlik kararı vermek gerektiği, Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı ile mahkememiz arasında görev hususunda çekişme çıktığı, mahkememiz ile Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi arasında meydana gelen olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dava dosyasının İstinaf ilgili hukuk dairesi başkanlığına gönderilmesi gerektiği… ” gerekçesiyle “Açılan davada Nazilli 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu, mahkememizin görevsiz olduğu anlaşılmakla HMK ‘nun 114/1-c maddesinde düzenlenen göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK’nun 115/2. maddesi gereğince DAVANIN USULDEN REDDİNE, Kararın istinaf edilmeksizin kesinleşmesi halinde; Nazilli 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararı nedeniyle, mahkememiz ile Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi arasında meydana gelen olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dava dosyasının İstinaf ilgili hukuk dairesi başkanlığına gönderilmesine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; açılan trafik kazasından kaynaklı tazminat davasında Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2021/470 esas, 2021/493 karar sayılı görevsizlik kararı nedeniyle Aydın Mahkemelerinin görevli ve yetkili olduğu düşüncesiyle Aydın’a gönderildiğini, Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/567 Esas, 2022/487 Karar sayılı ilamı ile Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nce görevsiz olduğu, Nazilli Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiğini, Aydın ve Nazilli Mahkemeleri arasında olumsuz görev uyuşmazlığı ortaya çıktığından, müvekkilinin hakkına kavuşmada maddi anlamda telafisi imkanı olmayan zararlar gördüğünü, mahkemeler arasındaki olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi görevli mahkemenin belirlenmesi talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazasından kaynaklanan araç değer kaybı zararının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebebleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
1-6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1483/1. maddesinde ise sigortacıların diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak üzere faaliyet gösterdikleri dalların kapsamında bulunan zorunlu sigortaları yapmaktan kaçınamayacakları belirtilmiş, aynı Kanunun 4/1-a. maddesinde de her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu Kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı açıkça düzenlenmiştir. Kanunun lafzı ve amacı nazara alındığında zorunlu mali mesuliyet sigortalarından doğan uyuşmazlıklarda Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davanın konusunun, trafik kazasından kaynaklanan araçta değer kaybı zararının tahsili istemine ilişkin olduğu, davalılar arasında ZMM sigortacısı da olduğu, davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun TTK’nın 1483/1. maddesinden kaynaklanmasına ve aynı Kanunun 4. maddesine göre TTK’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların ticari dava sayılacağının açıkça belirtilmesine göre, uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin görevsizlik kararını veren Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi mi, yoksa Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
2-Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; kurulmasına karar verilen Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin ” mülki sınırlarını ” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde yeni kurulan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 19/08/2021 tarihi olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Nazilli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın görülmesi ve sonuçlandırılması mümkün olmadığından, istinafa konu görevsizlik kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır. (. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak davacı vekilinin istinaf sebebleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin Aydın Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2022/567 Esas – 2022/487 Karar kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcı peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 23/11/2022