Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/1775 E. 2022/1871 K. 07.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1775
KARAR NO : 2022/1871

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/06/2016 (Dava) – 15/04/2022 (Karar)
NUMARASI : 2021/697 Esas – 2022/355 Karar
DAVA : Tazminat (Yöneticilerin Sorumluluğu Kaynaklı)
BAM KARAR TARİHİ : 07/12/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 07/12/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/04/2022 tarihli 2021/697 Esas ve 2022/355 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili, müvekkili şirketin … İli … Vakfı’nın bir kuruluşu olup çevre korumasına dair faaliyetlerde bulunduğunu, Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan şirketin laboratuvarı için alınan yeterlilik belgesi ile faaliyet gösterip bu belge olmadan laboratuvarın faaliyet alanının olmadığını, belgenin geçerliliğinin de süreli olduğunu ve yenilenmesi gerektiğini, dava konusu olayda belgenin yenilenmesi için başvuruda geç kalındığını, 40 gün süre ile yetkisiz kalındığını, bu süre zarfında gelirden yoksun kalınarak taşeron laboratuvarlardan hizmet alındığını, bu nedenle müvekkili şirketin zarara uğradığını, konu hakkında şirket bünyesinde komisyon kurularak 21/07/2011 tarihli raporun alındığını, bu raporda “gecikmeden, koordinatör olan …’in sorumlu olduğunun, somut olarak belirlenen 27.240,30-TL zararın tazmini için bu kişiye rücu edilmesi gerektiğinin, bu kişinin iş sözleşmenin feshi gerektiğinin” bildirildiğini, bu rapor üzerine konunun şirket genel kuruluna taşındığını, “bu kişiye rücu davası açılması” konusunda yönetim kuruluna yetki verildiğini, denetçinin talimatı ile davadışı … hakkında İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas – 2014/90 Karar sayılı dava dosyasında tazminat davası açıldığını, mahkemece “şirket yönetim kurulunun kendisine ait görevleri atanmış müdüre devredemeyeceği, bu nedenle kusurun tamamının atanmış müdüre ait olduğunun kabul edilemeyeceği, sadece koordinasyon eksikliği sebebiyle atanmış müdürün sorumlu tutulabileceği” gerekçesiyle 27.340,30 TL’nin %25’i olan 6.810,07 TL’lik kısmının …’den tahsiline karar verildiğini, bu kararın 15/09/2015 tarihinde kesinleştiğini, karar ile birlikte, zararın oluşumunda kalan %75 kusurun şirket yönetim kurulunda olduğunun ortaya konduğunu belirterek, bakiye zarar olan 20.430,23 TL’nin zararın doğum tarihinden itibaren (taşeron laboratuvarlara ödeme) ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı …; dava konusunun İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas – 2014/90 Karar sayılı dava dosyasında karara bağlandığını, bu dava dosyasında aldırılan bilirkişi raporunda iki seçeneğin ortaya konduğunu, davacının da bu karara göre işbu davada karar verilmesi isteminde bulunduğunu, TTK’nın 342. maddesindeki ‘şirket işlemlerinin icrası safhasına taalluk eden kısmı’ ibaresinin, şirketin sadece iç işleyişine ilişkin işlemler için değil, dışa karşı işlemler için de değerlendirilmesi gerektiğini, doktrine göre de temsile yetkili olan müdürün, şirketin amacı ve konusuna giren her tür işi ve hukuki işlemi şirket adına yapabileceğini, bu bağlamda şirket müdürü …’in İzmir 3.Noterliği’nin 12/11/2010 tarihli, 14928 yevmiye numaralı vekaletname ile şirket işlerinin takibinde, her türlü izin ve ruhsatların alınmasında, kayıt ve tescillerin yaptırılmasında tam yetkili kılındığını, bilirkişi raporuna göre karar verilmesi halinde TTK 342.maddenin ve yapılan temsile ilişkin noterlik işleminin yok hükmünde olacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …; dava konusu zararın belirlendiği 21/07/2011 tarihli inceleme komisyonu raporundan bu yana 5 yıla yakın bir zaman geçtiğini, haksız fiillerde uygulanması gereken 2 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, her ne kadar … hakkındaki İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas-2014/90 Karar sayılı kararı kesinleşmiş ise de, kendisinin bu davada taraf olmadığını ve davanın ihbar da edilmediğini, bu nedenle o kararın kendisini bağlamayacağını, anılan mahkemece yetersiz inceleme yapıldığını ve bilirkişi raporundaki tespitlerin de hatalı olduğunu, kusur oranının neye göre belirlendiğinin açık olmadığını, yönetim kurulunun tüm yetkisinin devrinin sözkonusu olmadığını, davadışı müdür …’in liyakatı ve tecrübesi nedeniyle işe alındığını, akreditasyona ilişkin lisans işlemlerinde özel yetkili müdür olarak ve yine kalite sistem müdürü olarak atandığını, dolayısıyla asıl görevi akreditasyon ve lisanslama işlerini takip etmek olan …’in dava konusu uyuşmazlığın kaynağı olan lisans yenilemede tam yetkili özel temsilci ve görevli olarak 27.240,30-TL tutarındaki zararın tamamından sorumlu olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı …; dava dilekçesinin kendisine usule uygun gönderilmediğini, ayrıca adli tatilin de başladığını, davanın 6267 sayılı TTK’nın 309. maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, davacı şirketin zararının oluşmasına sebebiyet verenin davadışı şirket müdürü olan … olduğunu, ihtiyatlı davranarak 3 ay öncesinden gerekli müracaatı yapmış olsa idi zamanında belgenin yenilenebilecek olduğunu, oysa başvurunun önceki belgenin bitişinden 26 gün önce yapıldığını, laboratuvarın yeniden kullanıma açıldığı 25.03.2011 tarihine göre dahi belirlense 5 yıllık zamanaşımının dolduğunu, TTK 346.maddeye göre müdürlerin sebep olduğu zararlardan yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olmayacağını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN KALDIRMA KARARI:
Mahkemece daha önce verilen kısmen kabul kararının Dairemizin 2020/538 E.-2021/872 K. sayılı kararı ile eksik incelemeden dolayı kaldırılmış olduğu, kaldırma kararımızda özetle, “….Dava tarihi 6102 Sayılı TTK’ dan sonra ise de, mahkemece zararın doğduğu tarih olarak kabul edilen 25.03.2011 tarihine göre eski 6762 Sayılı TTK yürürlükte olduğu halde, mahkeme gerekçesinde “6102 Sayılı TTK’ nın 560.maddesi gereğince olayda 2 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerekir” şeklindeki kabulü doğru olmamıştır (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2018/5090 E.- 2020/6033 K.). Bilindiği üzere, Yönetim kurulu üyeleri 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için ispat yükü ters çevrilmiş kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir. 6762 sayılı TTK’nın 340. maddesine göre 336. ve 337. madde hükümleri gereğince şirket yöneticilerine yükletilen sorumluluk hakkında 309. madde hükmü uygulanır. 336. ve 337. maddelere yapılan atıf dolayısıyla şirket yönetim ve denetleme kurulu başkan ve üyeleri aleyhine açılan sorumluluk davasında, özel hüküm niteliği taşıyan 309. maddenin son fıkrasında yazılı zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Buna göre, sorumlu olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumlu olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Somut uyuşmazlıkta, mahkemece zararın meydana geldiği tarihin tespitinin de hatalı yapıldığı görülmüştür. Davacı şirketin zarara uğradığı tarih bakımından yerel mahkemece her ne kadar yeni yeterlilik belgesinin alındığı tarih olan 25.03.2011 kabul edilmişse de, zararın doğduğu tarih, davacı şirketin başka laboratuvarlara ödeme yaptığı tarih olup, dosya içerisindeki İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 E.sayılı dosyasından alındığı anlaşılan 15.01.2014 tarihli bilirkişi ek raporundaki davadışı laboratuvarlar tarafından davacıya kesilmiş faturalar dikkate alındığında, davacı şirketin bu faturaları ödediği tarih zararın doğduğu tarih olacağından, mahkemece faturaların davacı şirketçe ödeme tarihlerinin tespiti ile (dava konusu edilen her bir zararlandırıcı eylem niteliğindeki ödeme yönünden) zamanaşımı def’inin buna göre değerlendirilmesi gerekmektedir (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2019/3747 E.- 2019/7229 K.). Bu nedenle, İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 E.-2014/90 K. sayılı dosyasının Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından onanıp, karar düzeltme isteminin de reddedilmesine göre, sözkonusu kararın kesinleşmesiyle, eski yönetim kurulunun da zarardan sorumlu olduğunun, davacı şirketin dava açmaya yetkili organı tarafından öğrenildiğinin kabulüyle birlikte, zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçip geçmediği dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anlaşılamamaktadır. Zira, bahse konu ek raporda bilirkişilerin liste halinde davacıya kesilen fatura bilgilerini belirtmiş olduğu, ancak davacı şirketin bu faturaları ne zaman ödediğine dair bilgi ve belgenin ise dosyada olmadığı görülmektedir. Mahkemece öncelikle işbu dosya ile bağlantılı bulunan İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas – 2014/90 Karar sayılı dava dosyasının dosya arasına alınması, akabinde sözkonusu zarara neden olan faturalar ve ödeme belgeleri anılan dosyada yok ise taraflardan temini ile dosya kapsamına alınması ve ödeme tarihlerine göre zamanaşımının değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan husus eksik inceleme niteliğinde olduğundan, davacı vekilinin istinaf itirazları bu yönüyle yerinde görülmüştür. Davacı vekilinin, davalı …’ nın cevap dilekçesinin süresinde verilmediği ve dolayısıyla zamanaşımı def’inin de süresinde olmadığına ilişkin itirazı ise, dosyada mevcut tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine aykırı olduğunun görülmesinin yanı sıra adli tatil süresine ve davanın adli tatilde görülecek işlerden olmamasına göre de yerinde görülmemiştir. Davalı …’ nun istinaf itirazlarına gelince; anılan davalının ileri sürdüğü 2 ve 5 yıllık sürelerin kendisine de uygulanması gerektiğine ilişkin itirazı bakımından yapılan değerlendirmede; 6762 sayılı TTK 309.maddedeki sürelerin zamanaşımı süreleri olup, zamanaşımının niteliği itibariyle def’i mahiyetinde olmasına ve bunu ileri sürmeyen davalılara sirayet etmesinin mümkün olmamasına göre yerinde görülmemiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2016/2543 E.- 2016/6986 K). Davalı …’ nun karar duruşması olan 04.05.2018 tarihli duruşmaya mazeret sunduğu halde kabul edilmediğine yönelik itirazı ise, mazeret dilekçesinde aynı tarihteki diğer mahkemenin dosya numarasının da belirtilmiş olmasına göre savunma hakkının kısıtlanmasına sebebiyet verilmemesi gerekliliği de dikkate alınarak yerinde görülmüştür….Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekili ve davalı …’nun istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. MADDE UYARINCA KALDIRILARAK….” şeklinde karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda; “…Olayda 6762 sayılı sayılı TTK’nın 309/son maddesi gereğince 2 ve 5 yıllık zaman aşımı sürelerinin uygulanması gerektiği; davacı zararının doğduğu tarihin, davacı şirketin başka laboratuvarlara ödeme yaptığı tarih olduğu, İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas sayılı dava dosyasında aldırılan 15/01/2014 tarihli ek bilirkişi raporunda dava dışı laboratuvarlar tarafından davacıya kesilmiş faturaların belirtildiği, nitekim bu faturaların davacı vekilinin 04/02/2022 tarihli dilekçesi ekinde dosyaya sunulduğu, ayrıca 20/02/2022 tarihli dilekçesi ekinde de ödeme belgelerinin sunulduğu, bunlar üzerinde yapılan incelemede; 10/03/2011 tarihli 571165 numaralı KDV dahil toplam 1.663,80 TL bedelli faturanın 25/03/2011 tarihinde; 18/03/2011 tarihli 571171 numaralı KDV dahil 2.424,90 TL bedelli faturanın 01/04/2011 tarihinde; 01/04/2011 tarihli 16371 numaralı KDV dahil 6.495,90 TL bedelli faturanın 01/04/2011 tarihinde; 10/06/2011 tarihli 16678 numaralı KDV dahil 13.410,70 TL bedelli faturanın 10/06/2011 tarihinde; 04/04/2011 tarihli 16375 numaralı 16.396,10 TL bedelli faturanın 3.245,00 TL’sinin 04/04/2011 tarihinde ödendiğinin belirlendiği, dava tarihinin 28/06/2016 olduğu dikkate alındığında, bu ödemelerin gerçekleştiği tarih ile dava tarihi arasında 5 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu, dava konusu eylem cezayı gerektiren bir eylem olmadığından olayda uzamış ceza zaman aşımı süresinin uygulanmayacağı, davalılardan … ve …’ın zaman aşımı itirazlarının haklı olduğu; davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından ve davalılardan … tarafından zaman aşımı itirazı ileri sürülmediğinden, bu davalı yönünden ise esastan değerlendirme yapıldığı, buradan hareketle toplanan ve sunulan deliller ile tüm dosya içeriği göz önüne alındığında; İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas-2014/90 Karar sayılı dava dosyasında ve kararın gerekçesinde dava konusu olay eylemle ilgili sorumluluğun açıkça tartışılarak belirlendiği, bu mahkemece dava dışı …’e verilen vekaletname ile içeriği de değerlendirilerek ‘TTK’nın 340. maddesi gereğince yönetim kurulu tarafından icra işleri ile sınırlı olarak yetkilendirildiği, 3 ay önce başvurmayarak ihtiyatlı davranmadığı, sadece koordinasyon eksikliği nedeniyle sorumlu tutulabileceği ve %25 oranında kusurlu olduğu’ görüş ve kanaatine varıldığı, kesinleşen bu kararın eldeki bu dava yönünden güçlü bir delil oluşturduğu, çevre korumasına dair faaliyetlerde bulunan davacı şirketin süreli olan çevre laboratuvarı yeterlilik belgesinin süresi dolmasına rağmen yenilenmeyerek geçersiz kaldığı, 40 gün süre ile dışarıdan laboratuvar hizmeti alındığı ve bu şekilde toplam 27.240,30 TL tutarında davacı zararının oluştuğu, bu zararın oluşmasında dava …’in müdür sıfatı nedeniyle %25 oranında kusurlu olduğu, nitekim; bu kişi hakkında görülen davada sorumluluğunun kusur oranı üzerinden 6.810,07 TL olarak belirlendiği, kalan dava konusu miktardan ise davacı şirketin o dönem yönetim kurulu üyelerinin sorumlu oldukları, eldeki davanın tarafları arasında davacı şirketin uğradığı zarar miktarı konusunda uyuşmazlığın bulunmadığı, davacı zararının belgesiz kalınan ve taşerondan hizmet alınan 40 günlük sürenin sonunda 25/03/2011 tarihinde oluştuğu, yani haksız fiil tarihinin bu tarih olduğu anlaşılmakla; DAVALILAR … VE … HAKKINDAKİ DAVANIN ZAMAN AŞIMI NEDENİYLE REDDİNE, DAVALI … HAKKINDAKİ DAVANIN KABULÜ İLE, 20.430,23 TL’NİN 25/03/2011 TARİHİNDEN İTİBAREN YASAL FAİZİ İLE BİRLİKTE BU DAVALIDAN ALINARAK, DAVACIYA VERİLMESİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili ve davalı … tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN; “….Kararın davalılar … ve … aleyhindeki davanın zamanaşımından dolayı reddine dair kısmı bakımından istinafa geldikleri, davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği, olayın gerçekleşme şekli, davadışı müdür hakkında evvelce açılan davanın yargı ve kesinleşme süreci, her iki davalının da kesintisiz şekilde ve halen yönetimde olması bir bütün olarak değerlendirildiğinde, fiil ve failin saptanmasını takiben, süresinde işbu davanın açıldığının kabulü gerektiği, yönetim kurulunun görevi sona ermeden zamanaşımının başlamayacağı, davalıların sorumlulukları bulunduğunun davacı şirket tarafından öğrenilme tarihinin 09.01.2016 olduğunu (diğer dosyanın karar düzeltme isteminin reddi kararının tebliğ tarihi), davalıların YK üyelikleri devam ettiği sürece kendileri hakkında yasal süreç başlatmayacaklarının dikkate alınmamasının adil olmadığını” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI … TARAFINDAN; “…İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/654 E. sayılı davasının açılış tarihinin 26.09.2012 olduğunu, İzmir Vali Yardımcılığı ve buna bağlı olarak … yönetiminden ayrılış tarihinin ise 17.09.2012 olduğunu, açılan bu davanın tarafı da olmadığını, kararın, müdür … hakkında olduğunu, HMK 303. maddesine göre bu dava ve kararın, şahsı açısından kesin hüküm olmadığını, halbuki, mahkemenin, bu davayı esas ve delil kabul ederek kararını verdiğini, şirketin uğradığı zarar ve sebeplerinin incelemeye alınıp hazırlanan raporun 05.10.2011 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurulda görüşüldüğünü ve şirket müdürünün zarardan sorumlu görüldüğünü, yönetim kurulu üyelerinin ise ibra edildiğini, genel kurul üyesi bir ortağın karara (YK üyelerinin de sorumlu olması gerektiği şeklinde) şerh koyduğunu, ancak 3 ay içinde TTK hükümlerine göre iptal davası açmadığını, anonim şirketlerde ibra ile şirketin yönetim kurulu üyelerine karşı dava açma hakkının düştüğünü, ibra edilmiş yönetim kurulu üyelerine karşı, sonradan dava açılmasının 6102 sayılı Kanun ve yargı içtihatlarına açıkça aykırılık teşkil ettiğini, 08.11.2021 tarihli dilekçede de bu hususu belirtmesine karşın, usul ve yasaya aykırı olarak karar alındığını, şirketin yönetim kurulu üyelerinin ibra haricinde sonradan öğrenilen ve genel kurulda görüşülmeyen zararla ilgili olarak sorumlulukları hakkında ise 6762 sayılı Kanunun 309 ve devamındaki 336. 337. ve 340. madde hükümlerinin uygulanacağını, halbuki, sonradan öğrenilen bir zarar olmadığını, şirketin uğradığı zararın, anında ve derhal tespit edilerek genel kurula sunulduğunu, genel kurulun, özel gündemle toplandığını ve müdür …’in sorumlu tutulduğunu, bu kararla genel kurulun yönetim kurulu üyelerini ibra ettiğini, mahkemenin bu ibra kararını yok saydığını ve yanlış karar verdiğini, ibranın, kamu düzeni ile ilgili olduğunu, mahkemenin takdir yetkisinde olmadığını, 6102 sayılı kanunun 558/1. maddesi gereğince de ibranın, genel kurul kararı ile kaldırılamayacağını, …’in 25.05.2016 tarihli genel kurul kararının bu sebeple açıkça yasaya aykırı olup geçerliliğinin olmadığını, 2011 ve 2012 yılları yönetim kurulunun faaliyet ve finansal raporlarının genel kurullarda aynen kabul edildiğini, neticede 05.10.2011 tarihli genel kurul kararı ile alınan ibranın kesinleştiğini, bilirkişi raporunun da şahsı açısından kesin delil olmasının HMK md. 303’e açıkça aykırılık teşkil ettiğini, tarafı olmadığı bir davanın, hakkında kesin delil olarak kabul edilmesinin hukukun genel prensiplerine ve HMK’ya aykırı olduğunu, mahkemenin diğer hususları irdelemeden ve savunmada ortaya koyduğu itirazların red gerekçelerini açıklamadan karar verildiğini, 08.11.2021 tarihli ıslah talebini de dikkate almadığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, şirket eski yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davacı vekili ve davalı … tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dava konusu zarara konu analiz faturaları ve ödemelerin 2011 yılında gerçekleşmesine göre, eski 6762 S.TTK yürürlükte olup, yönetim kurulu üyeleri 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için ispat yükü ters çevrilmiş kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir.
6762 sayılı TTK’nın 340. maddesine göre 336. ve 337. madde hükümleri gereğince şirket yöneticilerine yükletilen sorumluluk hakkında 309. madde hükmü uygulanır. 336. ve 337. maddelere yapılan atıf dolayısıyla şirket yönetim ve denetleme kurulu başkan ve üyeleri aleyhine açılan sorumluluk davasında, özel hüküm niteliği taşıyan 309. maddenin son fıkrasında yazılı zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Buna göre, sorumlu olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumlu olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu durumda, mahkemece dava konusu edilen her bir zararlandırıcı eylem yönünden zamanaşımı süresinin bu hükümler çerçevesinde tespiti ile zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda değerlendirme yapılırken zararlandırıcı işlem tarihlerinden itibaren beş yıllık zamanaşımı süresinin işleyecek olmasına göre her bir zararlandırıcı işlem tarihinden itibaren zamanaşımı defilerinin incelenip değerlendirilmesi gerekmekle; davacı şirkete laboratuvarlarca düzenlenen faturaların (5 adet) ve davacı şirket tarafından yapılan ödeme bilgi ve belgelerinin yeniden yapılan yargılamada dosyaya eklendiği ve mahkemece de gerekçeli kararında bu bilgi ve belgelerin değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Zamanaşımı, zarar doğurucu fiilin meydana gelmesinden, yani somut olayda davacı şirketçe davadışı laboratuvarlara yapılan ödemelerden itibaren başlayarak hesaplanmakla, 5 yıllık zamanaşımının dava tarihi olan 28.06.2016 itibariyle dolmuş olduğu, bu konuda davalılar … ve …’ın süresinde zamanaşımı def’inde bulunmuş olduğu, mahkemece de bu davalılar bakımından, karar kaldırmadan sonra getirtilip incelenen belgelere göre bir değişiklik görülmediğinden önceki hüküm gibi davanın zamanaşımından reddine karar verildiği anlaşılmakta olup, getirtilen bilgi ve belgelere ve özellikle, dava dilekçesi (fazlaya dair haklar saklı tutulmadan yalnızca 20.430,23-TL üzerinden dava açılmış olduğu) içeriğinde yalnızca 5 fatura ve belirtilen meblağla sınırlı olarak talepte bulunulmuş olmasına göre, taleple bağlılık kuralı gözetilerek, son ödeme tarihi itibariyle (10.06.2011) mahkemece zamanaşımına dair verilen hükümde bir isabetsizlik bulunmaması nedeniyle davacı vekilinin istinaf itirazının reddi gerekmiştir.
Davalı …’nun istinaf itirazlarının değerlendirilmesinde; dava konusu uyuşmazlıkla bağlantılı olan İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 E. sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu uyarınca mahkemece, “….davalının TTK’nın 340. maddesi uyarınca icra işleri ile sınırlı olarak görev yapmak üzere yönetim kurulunca görevlendirildiği, TTK’nın 319. maddesi anlamında yönetim kurulunun yetkilerini devrettiği murahhas müdürlerden farklı olduğu, yeterlilik belgesinin zamanında yenilenmesinin şirket için önemli olup, yönetim kurulunun gerekli önlemleri almaması ve talimatlar vermemesinin ihtiyatsız bir davranış şekli olduğu, bu kapsamda davalının sadece koordinasyon eksikliği nedeni ile sorumlu tutulabileceği ve %25 oranında kusurlu olduğu” gerekçesiyle kısmen kabulüne dair karar verilmiş olduğu ve bu kararın Yargıtay 11. HD tarafından da onandığı (2014/9927 E.-2014/19319 K. tarihli ilam ile), bahse konu mahkeme dosyasının eldeki dava bakımından, yerel mahkemece de belirtildiği üzere güçlü bir delil niteliğinde olduğu, bununla birlikte işbu mahkemece de zarara neden olan fatura ve ödeme belgeleri getirtilerek incelenmiş olmakla, mahkemece YK tarafından gerekli önlemlerin alınmaması, talimatların zamanında verilmemesi ve denetlenmemesi nedenleriyle hakkaniyet çerçevesinde kusurun ağırlığı ve durumun gerekleri gözetilerek, tazminat miktarının belirlenmiş olduğu anlaşılmakla, varılan sonuç bakımından bir isabetsizlik görülmemiştir. Yine, davalının istinafında bahsettiği 05.10.2011 tarihli olağanüstü GK’da, YK’nın ibra edilmesine dair bir hüküm bulunmadığı gibi, dosya içerisinde mevcut davacı şirketin 25.05.2016 tarihli olağan GK toplantı tutanağında, davalılar aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde karar alınmış olduğu da açık olmakla bu yöndeki itirazların da reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin ve davalı …’nun istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin ve davalı …’nun İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/697 Esas – 2022/355 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davacıdan alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcı peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
b-Davalı …’dan alınması gereken 1.395,59-TL istinaf karar harcından peşin alınan 348,89-TL’nin mahsubu ile bakiye 1.046,70-TL harcın davalı …’dan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı ve davalı … tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/12/2022