Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2022/141 E. 2022/155 K. 27.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/141
KARAR NO : 2022/155

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/03/2019 (Dava) – 08/07/2020 (Karar)
NUMARASI : 2019/618 Esas- 2020/353 Karar
DAVA : İtirazın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 27/01/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ: 27/01/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/07/2020 tarihli, 2019/618 Esas ve 2020/353 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket tarafından konut sigortası poliçesi ile sigorta edilmiş bulunan sigortalı …’a ait meskende voltaj yükselmesi sonucu klima sisteminde oluşan arıza ile yangın çıktığını, tespit edilen 12.423,46 TL tazminatın 22.12.2017 tarihinde sigortalıya ödendiğini, ödenen tazminat bedelinin tahsili için rücu edilmesine rağmen ödeme yapılmaması nedeniyle davalı hakkında İzmir 2. İcra Dairesinin 2018/3654 sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, davalının takibe itiraz etmesi üzerine takibin durdurulmasına karar verildiğini bildirerek, itirazın iptali ile takibin devamına ve % 20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; yapılan icra takibi ve açılan davanın haksız olduğunu, davalının davacı şirkete borcu bulunmadığını, husumet, zaman aşımı, görev ve hakdüşürücü süre itirazlarının bulunduğunu, sigortalının öncelikle davalı kuruma başvurması gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
İlk derece mahkemesince; “… davalı …’in davacının evinde çıkan yangından kusurlu olduğu, zarar gören elektronik cihazlardan meydana gelen zararın 12.423,46 TL olduğu ve davalı … AŞ nin, davacı sigorta şirketinin dava dışı üçüncü kişi konumundaki aboneye ödemiş olduğu hasar bedelinden sorumlu olduğu, bu bedelin 12.720,60 TL olduğu gerekçesiyle davacı tarafından açılan itirazın iptali davasının kabulüne, İzmir 2. İcra Müdürlüğünün 2018/3654 sayılı dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, davalı tarafından hüküm altına alınan alacağın %20 si oranında 2.538,11 TL icra inkar tazminatının davacıya ödenmesine,…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı sigortalısı … adına abonelik bulunmadığı hususunun değerlendirilmediğini, davacı sigortalısının dağıtım sistemi kullanıcısı olmayıp, müvekkili şirketin sözleşmesel sorumluluğu bulunmadığını, dava konusu tesisata ait abonelik … adına olup davacının iş bu davayı açmada hukuki yararının bulunmadığını, olay tarihinde başkaca abonelerden arıza kaydı alınmadığı hususu değerlendirilmediğini, 10.12.2017 tarihinde l-296 nolu trafoda kademe ayarı yapıldığını, söz konusu adres, enerji aldığı l-296 nolu trafoya çok uzak olup yüksek voltajdan dolayı hasar görmesi için diğer meskenlerde de hasar şikayeti olması gerektiğini, ayrıca ilgili şikayetçi haricinde, söz konusu meskenin enerji aldığı trafodan (l-296) enerji alan başka abonelerden benzer şikayet de gelmediğini, servis raporunda iddia edildiği gibi 425 volt gelmesi halinde klima haricindeki diğer cihazlarda da arıza meydana gelmesi gerektiğini, davacı sigortalısının ikamet ettiği alanı da kapsayan programlı bir çalışma yahut müvekkil şirket adına müteahhit çalışmasının bulunmamış olması, arızanın, zarar gördüğü iddia edilen teçhizatın iç aksamından kaynaklanmış olduğunu gösterdiğini, teçhizatın mekanik bağlantısın doğru yapılmadığını, arızanın branşman hattından kaynaklandığını, davalı yanın ikamet ettiği meskenin elektrik bağlantısının elektrik iç tesisat yönetmeliğine uygun yapılmadığı, kaçak akım rölesi ve termik manyetik şalter bulunmadığı hususları göz önüne alındığında söz konusu hasarın meydana gelmesinde müvekkili şirketin kusuru bulunmadığını, davaya konu alacak likit bir alacak olmayıp yargılama sonrası müvekkili şirketin sorumlu olup olmayacağının verilecek kesin hükümle birlikte ortaya çıkacağını, bu çerçevede icra inkar tazminatının şartları oluşmamasına rağmen icra inkar tazminatına hükmedilmesi bakımından da kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldırılması gerektiğini bildirerek, istinaf isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; konut sigorta poliçesinden kaynaklanan alacağın rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Somut olayda; davacının sigortalısı bulunan dava dışı …’ın … Mahallesi … sokak no …/…. … … adresinde voltaj yükselmesi sonucu dava dışı sigortalıya ait klimanın arızalandığı, davacının dava dışı sigortalısına hasar bedeli olarak 22/12/2017 tarihinde 12.423,46 TL ödediği, rizikonun meydana geldiği evdeki elektrik aboneliğinin mesken vasıflı abonelik olduğu, aboneliğin … adına kayıtlı bulunduğu ve anılan abonenin dava dışı sigortalının eşi olup, sigortalının aynı zamanda fiili kullanıcı konumunda bulunduğu, bilirkişi raporundan davaya konu zararın voltaj yükselmesinden kaynaklandığının bildirildiği anlaşılmaktadır.
Davacı sigorta şirketi, bu davayı sigortalısının halefi olarak açtığına göre, görevli mahkemenin tayininde sigortalı ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının 22.3.1944 Tarih E. 37, K. 9, RG. 3.7.1944 sayılı kararında bu husus “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur.” şeklinde vurgulanmaktadır.
28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 2. maddesinde kanunun kapsamı “bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır.
6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak sözkonusu olmaz.
Buna göre; somut olayda (mesken) abonelik sözleşmesi bulunduğundan ve dava dışı sigortalı (fiili kullanıcı) tüketici tanımına uyduğundan, ayrıca abone sahibinin de somut olay bakımından tacir olmaması dikkate alındığında olaya 6502 Sayılı Kanunun uygulanması gerekmektedir.
Bu itibarla; davaya bakmaya Tüketici Mahkemesi’nin görevli olması nedeniyle göreve dair dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 05/05/2014 tarihli 2014/498 esas – 2014/6824 karar sayılı ve 19/03/2015 tarihli 2014/11644 esas – 2015/4535 karar sayılı ilamları da aynı doğrultudadır).
Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK nın 353/1-a/3. maddesi uyarınca münhasıran göreve dair dava şartı yokluğundan kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmasını gerektiren bir husus bulunmadığından 6100 sayılı HMK’ nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca esasa ilişkin yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/07/2020 tarihli 2019/618 Esas ve 2020/353 Karar sayılı kararının, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin münhasıran görevsizlik nedeniyle KALDIRILMASINA,
YENİDEN YARGILAMA YAPILMASI GEREKMEDİĞİNDEN AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDE HÜKÜM KURULMASINA,
a-Göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE,
b-Görevli mahkemenin İzmir Tüketici Mahkemesi olduğuna,
c-6100 sayılı HMK’nın 20. maddesi kapsamında talepte bulunulması şartıyla kayıtların kapatılarak, dosyanın görevli İzmir Tüketici Mahkemesi’ne gönderilmek üzere gerekli işlemlerin tamamlanması için (Tevzi Bürosuna iletilmek) yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
d-Yargılama harç ve giderlerinin görevli mahkemece hüküm altına alınmasına,
2-İstinaf incelemesi yönünden harç ve yargılama masrafları;
a-İstinaf eden davalı tarafça yatırılan istinaf karar harcının davalıya İADESİNE,
b-İstinaf başvuru harcının hazineye irat kaydına,
c-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
d-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
e-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(3) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı HMK’nın 362/1-c bendi gereğince kesin olmak üzere 27/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.