Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/900 E. 2023/1951 K. 07.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/900
KARAR NO : 2023/1951

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/08/2017 (Dava) – 06/04/2021 (Karar)
NUMARASI : 2017/989 Esas – 2021/377 Karar
DAVA : Tazminat (Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
BAM KARAR TARİHİ : 07/12/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 07/12/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/04/2021 tarihli 2017/989 Esas ve 2021/377 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 21/02/2014 tarihinde sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı aracı ile Gediz Üniversitesi Hazırlık okulu kavşağından Seyrek Mah. 9 Eylül Caddesi istikametine dönüş yaparak sağlık ocağı önüne geldiğinde sağlık ocağı bahçesine geri manevra yapmak için karşı yönden gelen trafik yol bölümüne girdiği, aracın sol ön ve arka kısmından aynı istikamette seyreden sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı motosikletin sağ ön kısımlarına çarpması sonucu yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen trafik kazasında sürücü olarak bulunan davacının ağır derecede yaralandığını, söz konusu kazanın Menemen Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2014/981 Soruşturma 2014/485 Karar sayılı soruşturmasının yürütüldüğünü, kaza sonrasında düzenlenen kaza tespit tutanağında kazaya karışan araçlarla birlikte park halindeki … plakalı araca da kusur verildiğini, davacıya ise ehliyetsiz araç kullanmaktan dolayı kusur verildiğini, ancak ehliyetsiz araç kullanmanın cezayı gerektirecek bir fiil olup, meydana gelen kazada ehliyetsiz sürücüye kusurunun bulunmamasına rağmen sırf ehliyetsiz araç kullanmasından dolayı kusur verilmesinin yerinde olmadığını, … plaka sayılı aracın davalı sigorta şirketi nezdinde kaza tarihini kapsar ZMMS poliçesi bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin haklar ve alacaklar saklı kalmak kaydı ile 100,00-TL kalıcı iş göremezlik tazminatı, 100,00-TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 200,00-TL maddi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden kusuru oranında tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava şartı yokluğu sebebi ile davanın usulden reddi gerektiğini, kazaya karışan tarafların kusur oranının tespit edilmesi bakımından Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınması gerektiğini, sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalısının kusurlu olması halinde kusur oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacının söz konusu trafik kazası sebebi ile meydana gelmiş bir maluliyetinin olup olmadığının kaza ile ilgisinin ve varsa oranının belirlenmesi gerektiğini, geçici iş göremezlik tazminatının poliçe kapsamında olmadığını, davacının bu yöndeki taleplerinin reddi gerektiğini, davacı tarafa SGK tarafından rücuya tabi herhangi bir ödeme veya gelir bağlama işleminin yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece, ”….İspatlanamayan davanın REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hükmün “miktar itibariyle kesin” olarak verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, dava kısmi dava olmayıp, belirsiz alacak davası olarak açıldığını, 6100 Sayılı HMK’nun 107.maddesi (1) no’lu bendine göre belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde açılabileceğini, somut olayda davacının davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceğini, böyle bir durumda tazminat miktarı belirlenmeden dava dilekçesinde gösterilen miktar yönünden davanın reddine karar verildiğinde başlangıçta gösterilen miktar baz alınarak istinaf dilekçesi kararın kesin olduğu gerekçesiyle reddedilmemesi gerektiğini, yine kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgili olup, temyiz veya istinaf kesinlik sınırı belirlenirken dava konusu edilen alacağın değerinin dikkate alınacağını, geçici işgöremezlik tazminatının ZMMS poliçesi teminatı kapsamında olduğunu, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli rapor biriminden alınan 07.11.20219 tarihli raporda davacının iyileşme süresinin 10 gün olduğu belirlendiği halde geçici iş göremezlik tazminat alacağı miktarının tespiti için dosyanın aktüer bilirkişiye tevdi edilmediğini, halbuki geçici iş göremezlik tazminatı alacağı yönünden, 6111 sy. Kanunun 59. Md. İle değişik 2918 sy. KTK’nın 98.maddesinde; SGK’nın sorumluluğu, üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırıldığını, maddenin daha geniş yorumlanmasını gerektiren herhangi bir ifadesi bulunmadığını, geçici iş göremezlik ödemelerinin 6111 sayılı yasa kapsamında bulunmadığını, dolayısıyla geçici iş göremezlik tazminat alacakları bakımından Sigorta şirketlerinin sorumluluğunun devam ettiğini, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli rapor biriminden alınan 07.11.20219 tarihli rapora karşı itirazları üzerine İlk derece mahkemesinin davacının sürekli iş göremezlik oranının tespiti için dosyayı İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kuruluna gönderdiğini, 3. İhtisas Kurulunca yazılan 04/04/2019 tarih 30698 sayılı yazı ile bir takım eksiklikler bildirdiğini, Mahkemenin yazı gereğini yerine getirilmek için davacı müvekkiline bizzat tebligat çıkarılarak celb edilmesi ve geldiğinde hastaneye sevkinin sağlanarak eksikliğin giderilmesi ve akabinde en yetkili kurum olan İstanbul Adli Tıp Kurumundan davacının maluliyetinin belirlenmesini istemesi gerektiğini, bunun yerine Yerel Mahkemenin davacıyı mahkeme kaleminde hazır etmek üzere tarafına kesin süre vererek ara karar oluşturduğunu ve davanın reddini ise usulüne uygun verilmeyen bu ara kararına dayandırmış olup bunun usul ve yasaya uygun olmayıp bozmayı gerektirdiğini belirterek kararın müvekkili lehine ortadan kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yana yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasından kaynaklı bedeni zarar nedeni ile kalıcı iş göremezlik ve geçici iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece, ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olup, karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
1-)Mahkemece her ne kadar 06/04/2021 tarihli karar ile mahkemece verilen kararın miktar itibarı ile kesin olarak verildiği belirtilmiş ise de; davacının davasını belirsiz alacak davası olarak ikame ettiği, dosya kapsamında henüz rapor alınmadığından dava değerinin belirli hale gelmediği, alacak belirli hale gelmediği sürece belirsiz alacak davasına ilişkin verilen kararlara karşı istinaf kanun yolunun açık olduğu anlaşılmıştır. Miktar olarak kesin nitelikteki olmayan karar ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince, karara karşı kanun yolunun kapalı olduğunun, kararın kesin olduğunun belirtilmesi sonuca etkili değildir. Belirtilen nedenle, mahkemece verilen kararın kesin olmadığı anlaşılmakla işin esasına ilişkin itirazların incelemesine geçilmiştir.
2-) Ege Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan alınan 07/11/2018 tarih 2427 sayılı raporda; olay tarihinde 25/08/1991 doğumlu …’nın 21/02/2014 tarihli motosiklet kazasına bağlı yaralanmaları nedeni ile oluşan Meslekte Kazanma Gücünde Meydana Gelen Azalma Oranı, olay tarihinde yürürlükte “Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine” göre incelendiğinde …’nın olaya bağlı kalıcı fonksiyon kaybının bulunmadığı, dolayısı ile ilgili yönetmelikte sakatlık oranına neden olabilecek bir arızasının bulunmadığı, tıbbi iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 10 gün olarak kabulünün uygun olacağı bildirilmiştir.
Haksız fiil sonucu çalışma gücünde kayıp olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde,zararın kapsamının tespiti açısından maluliyetin varlığı ve oranının doğru bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlarının çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden kaza tarihi 11.10.2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11.10.2008 tarihi ile 01.09.2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01.09.2013-01.06.2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01.06.2015-20.02.2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20.02.2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
Eldeki dosyada; davacının maluliyetlerinin tespiti için alınan sağlık raporunun Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan alınmış olması sebebi ile yeterli olduğu, kaza sonrası düzenlenen ve hükme esas alınan Ege Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nın 07/11/2018 tarih tarihli raporunun 21/02/2014 tarihli kaza tarihinde yürürlükte olan “Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine” göre usulüne uygun olarak yukarıda belirtilen ilkeler esas alınarak düzenlendiği anlaşılmıştır. Ancak, usulüne uygun olarak maluliyet raporu düzenlenmiş olduğu halde, davacı vekilinin alınan maluliyet raporuna itirazları doğrultusunda İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu Başkanlığı’na yazı yazılarak davacının maluliyeti konusunda rapor tanzimi istenilmiş, ATK 2. İhtisas Kurulu’nun 29/03/2019 tarih 6568 sayılı yazı cevabında; “Kişinin kaza tarihi ve sonrasında görmüş olduğu tedavileri içerir tüm tıbbi evrakının ve kaza tarihli tüm grafilerinin temini, Kişinin kendisinde mevcut dava konusu yaralanma ile ilgili sağlık şikâyetleri ve son sağlık durumu hakkında bir tıp fakültesi ya da eğitim araştırma hastanesine sevki sağlanarak yaptırılacak muayene ve gerekli tetkikleri sonucu düzenlenecek raporlar ve tetkiklerin gönderilmesi, Geri çevrilen evrakın aynen iadesi” istenmiş; mahkemece istenen tetkikleri yaptırması için davacının hastaneye sevki hususunda ara karar kurulmuş olmasına rağmen davacının gerekli tetkikleri yaptırmadığı anlaşılmıştır.
26/11/2019 tarihli duruşmada”…1-Ege Üniversitesinin rapor işlemlerinin davacı vekili tarafından takip edildiği bildirildiğinden neticesinin beklenmesine, rapor dosyaya sunulduğunda ATK ön raporu gereğince işlem yapılmak üzere dosyanın İstanbul ATK 3. İhtisas Dairesine gönderilmesine, masrafın davacı tarafından yatırılan gider avansından karşılanmasına, rapor geldiğinde taraflara tebliğine, eksik avans var ise davacı tarafından tamamlanmasına,… ” şeklinde ara karar verildiği;
30/06/2020 tarihli duruşmada”1-Davacı vekiline talebi doğrultusunda geçen celse 1 nolu ara kararı gereğince işlemleri tamamlamak üzere iki hafta kesin süre verilmesine,
2-Ege Üniversitesinden ön rapor gereğince istenen muayene ve tetkik sonuçları geldiğinde maluliyet raporunun tanzimi için dosyanın İstanbul ATK 2. İhtisas Dairesine gönderilmesine, rapor geldiğinde taraflara tebliğine, masrafın davacı tarafından yatırılan gider avansından karşılanmasına, eksik avans var ise davacı tarafından iki hafta içerisinde tamamlanmasına, bu hususta da verilen sürenin kesin süre olduğunun, süresinde masraf yatırılmaması ve ön rapor gereği işlem yapılmaması halinde mevcut duruma göre işlem yapılacağı hususunun ihtarına (ihtarat yapıldı).” şeklinde ara karar verildiği;
02/12/2020 tarihli duruşmada “1-Davacının ATK raporunda belirtilen eksikliklerin giderilmesi için 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevkinin sağlanmasına,
2-1 nolu ara karar icra edildikten sonra dosyanın önceki ara karar gereğince dosyanın İstanbul ATK 2. İhtisas Dairesine gönderilerek maluliyet durumunun tespiti için rapor tanziminin istenilmesine, bilirkişi raporu geldiğinde duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğine, taraflara bilirkişi raporuna karşı beyanda bulunmaları için raporun kendilerine tebliğ tarihinden başlamak üzere HMK’ nın 281/1 maddesi uyarınca iki hafta kesin süre verilmesine, bilirkişi raporuna karşı beyanda bulunma süresi HMK 281. maddesinin yasa ile düzenlenmiş olup HMK’ nın 94/1 maddesi uyarınca kanunun belirlediği süreler kesin olduğundan verilen süre içerisinde beyanda bulunulmadığı takdirde rapora karşı beyanda bulunmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına, masrafların gider avansından karşılanmasına” şeklinde ara karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece, 06/04/2021 tarihli duruşmada, davacı vekilinin müvekkili ile iletişim sağlayamadığını belirterek davacı asile ihtar tebligatı çıkarılmasını talep etmesi üzerine “26/11/2019 tarihli 6 nolu celsede ve ayrıca 30/06/2020 tarih 8 nolu celsede ve 02/12/2020 tarih 10 nolu celsede davacının hastaneye sevki için ara kararda kurulmasına rağmen hastaneye müracat etmediği anlaşıldığından, davacı vekilinin müvekkili ile iletişim kuramadığından bahis ile davacı asile tebligat çıkarılması yönündeki talebinin vekil ile takip edilen dosyada mümkün görülmemesi sebebi ile ve aynı zamanda 6100 sayılı HMK gereğince 2. Kez verilen sürenin kesin süre mahiyetinde olduğunun kanunda açıkça belirtilmesi karşısında reddine karar verildi ” şeklinde arar karar ile talebin reddine karar verildikten sonra davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Hakim tarafından belirlenen sürenin kesin süre olarak nitelendirilebilmesi için bir takım unsurların bir arada yer alması gerekmektedir. HMK’nın 94. maddesi “Hakim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hakim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiç bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının, hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder…” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre hakim tarafından verilen sürenin kesin süre olarak nitelendirilebilmesi ve kesin sürenin sonuçlarını doğurabilmesi için;
-Süreye ilişkin kararın açık ve anlaşılır olması gerekmektedir. Hakimin verdiği kesin süreye ilişkin kararın, ilgilisi tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek derecede açık ve anlaşılır olması gerekir.
-Kararda yapılacak işlerin belirtilmiş olması ve belirtilen işlemin gerekli olması gerekmektedir. Hangi işlemin yapılması için kesin süre verildiğinin açıkca yazılmış olması gereklidir. Usul ekonomisi ilkesinin ve adil yargılama hakkının ihlal edilmemesi için yapılması istenen işlemin yargılamanın seyri için tamamlanması zorunlu bir usul işlemi olması gerekmektedir.
-Kesin sürede yapılması istenen işlemin, ilgilisi tarafından bizzat yapılabilir olması ve verilen sürenin bu işlemin yapılması için yeterli olması gerekmektedir. Belirtilen işlemin yapılması için ilgilinin o işlemi yapma yetkisi olmalıdır.
-Son ve en önemli husus ise, kararda kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının açıklanması gerekmektedir. Bu sonuçlar detaylıca açıklanmalı ve tutanağa geçirilerek ihtarat yapılmış olmalıdır. Duruşma tutanaklarında yazılan “kesin süre verildi (ihtarat yapıldı)” ibaresi HMK 94. madde ile aranan ihtarat şartını taşımadığından kesin sürenin sonuçlarını doğurmayacaktır.
Somut olayda, davacı vekiline 30/06/2020 tarihli duruşmada yapılan ihtaratın incelenmesinde, davacıya ihtara esas işlemin veya işlemlerin yapılmaması halinde sonuçları hakkında yeterli bilgi verilmediği, ihtarın gereklerini yerine getirmemesi halinde yasal sonuçlarının açıklıkla hatırlatılmadığı, 02/12/2020 tarihli duruşmada da davacı vekiline davacının muayene edilmesi hususunda ihtarda bulunulmadığı sadece muayenenin yapılmış olması halinde, düzenlenecek raporun tebliği üzerine süresinde beyanda bulunmamanın hukuki sonuçlarının hatırlatıldığı, bu nedenle yapılan ihtarın HMK 94. maddesine uygun olarak yapılmadığı anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin müvekkilini muayene için hazır etme yükümlülüğü ve imkanı bulunmadığından; davacı asil adına usulüne uygun ihtara ilişkin ara karar oluşturularak, duruşma tutanağı eklenerek tebligat çıkartılması gerektiği halde, Mahkemece 02/12/2020 tarihli 10 nolu celse nolu duruşma sonrası davacı vekili duruşmada hazır bulunduğu halde, “Müvekkiliniz …’yı ATK ön yazısı ve mahkememizin 02/12/2020 tarihli ara kararı doğrultusunda hastaneye sevk etmek üzere mesai saati içinde mahkememizde hazır etmeniz hususu ihtaren tebliğ olunur” şeklinde meşruhat içeren e-tebliğatın davacı vekili adına çıkartılarak yine 20/12/2020 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, kaldı ki duruşma tutanağında ve davetiyede yer alan meşruhatta davacının muayene için hazır bulunmaması halinde bunun yasal sonuçları hakkında usulüne uygun geçerli bir ihtar metninin de yer almadığı anlaşılmıştır. Bu durumda davacı vekilinin 06/04/2021 tarihli duruşmada davacı asile tebligat yapılması yönündeki talebinin yerinde olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, ihtarın davacı vekili yerine usulüne uygun olarak davacı asile yapılarak, ihtarda belirtilen hususların yerine getirilmemesi halinde, açıkça dosyasında mevcut Ege Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nın 07/11/2018 tarihli maluliyet raporunun tazminat hesabında esas alınacağı hususunun ihtarının da tutanağa geçirilerek davacı asile tebliği ile sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği halde; davacı asile usulüne uygun ihtar yapılmaksızın, ihtara uymamanın sonuçları hakkında yeterli bilgi verilmeksizin usule ve yasaya uygun olarak yapılmayan ihtar uyarınca, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, davacı vekilinin bu yöne itirazının kabulü ile kararın kaldırılması gerekmiştir.
**Kabule göre de; davacının maluliyetlerinin tespiti için alınan sağlık raporunun Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan alınmış olması sebebi ile yeterli olduğu, kaza sonrası düzenlenen ve hükme esas alınan Ege Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nın 07/11/2018 tarih ve 2427 sayılı raporunun 21/02/2014 tarihli kaza tarihinde yürürlükte olan “Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine” göre usulüne uygun olarak yukarıda belirtilen ilkeler esas alınarak düzenlendiği anlaşılmıştır. Usulüne uygun olarak hükme esas alınmaya yeterli ve elverişli maluliyet raporu alınmış olduğu halde, Ege Üniversitesinden alınan maluliyet raporu esas alınarak tüm deliller toplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği halde davanın tümden reddi hatalı olmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/04/2021 tarihli 2017/989 Esas ve 2021/377 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Kararın kaldırılması sebep ve şekline göre davacı vekilinin sair istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(3) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 07/12/2023