Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/72 E. 2023/994 K. 14.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/72
KARAR NO : 2023/994

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/09/2019 (Dava) – 28/10/2020 (Karar)
NUMARASI : 2019/128 Esas – 2020/34 Karar
DAVA : Markanın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 14/06/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 14/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28/10/2020 tarihli 2019/128 Esas ve 2020/34 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’nin, hem dünyada hem de ülkemizde oldukça bilinen maruf ve araba sektöründe devleşmiş dünyanın en büyük şirketlerinden biri haline gelmiş markaların sahibi olduğunu, birçok sektörde reklam ve satış amaçlı promosyon ürünleri ile de bilindiğini ve bu amaçla araba sektörü ve bu mal ile ilişkili sair ürün grupları harici de marka tescilleri yaptığını, müvekkilinin … markasının Türk Patent nezdinde tanınmış markası olduğunu, müvekkilinin farklı pek çok sınıfta tescilli ve başvuru aşamasında işlemleri devam eden … markasının da sahibi olup, bu markalardan 18, 21 25 ve 39. sınıflardaki mal ve hizmetlerde tescili istenen 2019/26475 kod numaralı … markasının, Türk Patent tarafından ilk inceleme aşamasında dava konusu 25. sınıf için davalı taraf markası sebebi ile 6769 sayılı SMK’nın 5/ç bendi dolayısıyla re’sen iptal edildiğini, davalı tarafça aslında hiç kullanılmadığı yönünde ciddi şüpheler bulunan bu marka dolayısıyla, müvekkilinin ilanına izin verilmediğini, … marka başvurusunun iptaline sebep davalı taraf markasının kullanılmadığı için iptalini talep etmekte müvekkilinin hukuki menfaatinin bulunduğunu, müvekkiline ait … … ailesinin, … tarafından 2009’dan itibaren gösterilen bir dizi elektrikli ve hibrit konsept otomobil olduğunu, müvekkilinin söz konusu markayı tüm dünya çapında 2009 yılından beri kullandığını ve tanıtımını yaptığını, otomotiv sektörü dışında markanın tanıtımına konu olacak şekilde başta giyim ürünleri olmak üzere, farklı pek çok sektörde, markanın tanıtımına yönelik ürünlerin de ticaretini yaptığını, dolayısıyla müvekkilinin … markası ile tescilini istediği 25. sınıf, davalı tarafın … markasının tescilinin varlığı sebebi ile edinilemediğini, davalı tarafın markasını kullanmadığı bir çok mal için elinde tuttuğunu ve bu anlamda bilerek ya da bilmeyerek başkalarının ticaretine engel olduğunu, 6769 sayılı SMK, 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe girdiğini, somut ihtilaf açısından uygulanacak hukukun, bu kanuna göre belirleneceğini, ilgili kanunun 9. maddesinde; ”Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye‘de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir.” denildiğini, aynı kanunun 26. maddesine göre de, 9. maddenin birinci fıkrasında belirtilen hallerin iptal sebebi olarak sayıldığını, yürürlükten kalkan 556 sayılı KHK döneminde var olan 14. madde ve 42/1-c maddelerine istinaden açılan iptal ve hükümsüzlük davalarına ilişkin düzenlemelerin, her ne kadar hem Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, hem de bu kanun hükümleri yürürlükten kalkmış olsalar, yani hukuken var olmasalar da, yeni kanun ile düzenlenen ve boşluk dolduran yeni maddelerin hukuki içerik ve hukuki yorumlarının benzer olması sebebiyle, eski düzenlemelerin var olduğu dönemde edinilen emsal kararların, somut dava için de geçerli olduğunu, somut ihtilaflarında, kullanma olgusunu, bu külfet kendisine isnat edilmiş davalının, her bir marka için ve yine tescil kapsamlarında bulunan her bir mal ve hizmet için tek tek ispatlayacak olduğunu, ispat külfetinin ters döndüğünün kabul edilmesi gerektiğini, yine davalı tarafça ispat edilecek bu kullanımların etkin ve ciddi olması gereğinin de ortada olduğunu, markanın kullanımının ciddi olup olmadığı hususunun değerlendirilmesinde, özellikle markanın koruduğu mal ve hizmetler bakımından pazar payı yaratılması yahut mevcut pazar payının korunması bakımından doğrulanan bir kullanımın varlığına ilişkin tüm olgular ile hal ve şartların bütününün dikkate alınması gerektiğini, dava konusu edilen markanın dava tarihinden itibaren geriye dönük 5 yıllık süreç içinde kullanılmamasına dayalı olarak iptalini talep etme zarureti doğduğunu belirterek, her türlü talep ve dava hakları saklı kalmak üzere davalı adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde, 12.07.2000 başvuru ve 24.08.2001 tescil tarihli 2000/14201 sayı ile tescilli “…” markasının tescil kapsamında yer alan tüm mallar için (25. sınıf) kullanılmadığının tespiti ile, kullanılmadığı tespit edilen tüm mallar yönünden (25. sınıf) iptaline ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; bir markanın SMK m.26/1 uyarınca iptal edilebilmesi için hem tescilinden itibaren beş yıl içinde, hem de beş yıllık sürenin dolması ile iptal talep tarihi arasındaki sürede kullanılmamış olması gerektiğini, müvekkili … Ltd. Şti.’nin 1988 yılında İzmir’de kurulduğunu, tekstil ve hazır giyim sektöründe Türkiye’nin hemen hemen tüm bölgelerinde müşterileri bulunduğunu, şirketin bu sektörde (erkek üst giyim) haklı üne sahip lider bir şirket olduğunu, 25. sınıf (her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler) olarak hizmet verdiğini, talep konusu “…” markasının ise müvekkili şirket tarafından ilk kez 12/07/2000 tarihinde tescil edildiğini ve daha sonra 12/07/2010 tarihinden itibaren on yıllık süre ile yenilendiğini, … ve başka birtakım markalar da müvekkili şirket adına tescilli olup şirket tarafından, zaman zaman bu markalar kullanılarak üretim yapıldığını, … markasının da … Limited Şirketi tarafından tescil edildiği 2000 yılından beri aktif olarak kullanıldığını, markanın kullanıldığının ispat edilmesinin, iptal talebinin reddi için yeterli olduğunu, dolayısıyla karşı tarafın dilekçesinde detaylı şekilde açıklamış olduğu hukuki yararın, müvekkili şirketin bu markayı kullanmaktaki hukuki yararından hiçbir şekilde üstün tutulamayacağını, ayrıca davacı şirket ile sektörel bir benzerlikleri olmadığından haksız rekabet ya da markanın yersiz kullanımından bahsedilemeyeceğini, davacı firmanın listede faaliyet göstereceği sınıfın; 12. sınıf motorlu kara taşıtları olduğunu, müvekkili şirket ile davacı şirketin faaliyet konusunun birbirinden tamamen farklı olduğunu, … marka bir montu alacak olan tüketiciyle … marka … model lüks bir araç alacak tüketici açısından tüketiciyi yanıltacak bir mukayesenin hayatın olağan akışına uygun bir tercih olamayacağının herkesin malumu olduğunu, müvekkili şirketin, … markasını 20 yıla yakın bir zamandır fiilen kullandığını ve piyasada bu marka ile anıldığını, … markasının firmanın ana geçim kaynaklarından olan ürün ile özdeş hale geldiğini, hatta bu markayla üretmiş oldukları mont ve ceketlerin, tüketiciler tarafından ikinci el olarak satıldığına dahi sık sık rastlandığını (Ek 4 – satış ilanı), müvekkili şirketin, markaya uzun yıllar önemli ölçüde masraf yaptığını, davacı şirketin sektörel olarak “…” markasını dilediği gibi kullanma ve bu marka ile üretim yapıp piyasaya sunma serbestisine zaten sahip olduğunu, müvekkili şirketin, … markasını 20 yıl önce tescil ettiğinde davacı firmanın bu marka ile Türkiye pazarında olmadığının bilindiğini, müvekkili firmanın markanın haksız kullanımını en baştan beri tasarlamış olsaydı, TPE’nin listesinde yer alan diğer tüm sınıflardaki ürün gruplarının da marka hakkını elde etmek isteyeceğini, böylece davacının da içerisinde yer aldığı 12. sınıfın marka hakkını elinde bulunduracağını, müvekkili firmanın salt kendi iş kolunu ilgilendiren (itiraza konu edilen 25. sınıf) marka hakkını talep etmiş olmasının son derece basiretli bir ticari davranışın neticesi olduğunu, tam tersine … firmasının kendi ürün gamının dışında müvekkili firmaya isnat ettiği suçlamaya bilhassa kendisinin düştüğünü, konusunu teşkil etmeyen marka sınıflarının da tescil hakkını elinde bulundurmak istediğini, ayrıca araç üretimi yapan şirketlerin, bu araçlara ait olarak giyim sektöründe üretim yaptıklarının da bilinen bir gerçek olduğunu, …’nin de, üretimini ve satışını gerçekleştirdiği … ibareli ceket ve montlarının bulunduğunu, müvekkili şirket adına olan … markasının tescilinin iptal edilmesi hâlinde davacı şirketin, bu markayı kendi adına tescil ettirerek ülkemizde bu markayla giyim ürünleri üretimi yapmasının mümkün hâle geleceğini, davacı şirketin … markası ile bu şekilde ceket ve mont üretimi yapmasının ise, yirmi yıldır bu markayla yine ceket, mont ve yağmurluk üretimi yapan müvekkili şirketle haksız rekabet etmesi sonucunu doğuracağını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Davacının dayandığı hukuki sebebin; markanın kullanmama sebebiyle tescillendiği 25. sınıf emtianın iptaline yönelik olduğu, bu çerçevede ispat yükünün davalıya düşmekte olduğu, muhasip bilirkişinin, dosya kapsamı kanıtları, davalının dayandığı ve sunduğu delilleri inceleyerek, markanın 25. sınıf emtiada pazar yaratıcı manada kullanılmadığını tespit ettiği, buna göre, davacının 25. sınıf emtia bakımından markanın iptalini istemekte haklı olduğu, dava konusu 2000/14201 nolu ‘…’ markasının, davalı adına kayıtlı olup, geçerliliğinin sürdüğü, bu marka tescil tarihlerinden davanın açıldığı 30/09/2019 tarihine kadar, kullanmamayı hoşgörü süresi geçmiş bulunduğundan, markanın emtiasında kullanım keyfiyetlerinin dava edilebilir nitelikte olduğu, bununla birlikte davanın, SMK’nın yürürlüğünden sonra 30/09/2019’da açıldığı, gerek mülga MarkKHK’da gerekse yürürlükteki SMK’nın kapsamında markanın tescillendiği emtiada kullanımının şart koşulmuş olup, kullanmama halinin 5 yıllığına hoş görülmekte olduğu, diğer deyimle bir marka için başvuran tarafın, tescilden itibaren kullanma yükümlülüğü altına girdiği, ancak, objektif haklı sebeplerin varlığı halinde, bu kuralın ihlali nedeniyle iptal koşulu oluşsa bile, göz ardı edilebildiği, burada kastedilen kullanmamaya ilişkin haklı sebebin; marka sahibinin iradesi dışındaki ekonomik buhran ve çöküntü, savaş, doğal afet gibi objektif haller olup, bunların marka sahibinin iradesi dışında olduğu, bu davada davacının iptal sebebine bağlı olarak uygulanacak hükümlerin; SMK’nın 9, 26 ve geçici 4. maddesinde yer aldığı, markanın, mülga MarkKHK’nın yürürlükte olduğu sırada başvurulmakla, o şartlara göre dahi 14. madde gereğince iptale tabi olduğu, ancak AYM’nin SMK yürürlük tarihi olan 19.01.2017’den 4 günce bu hükmü iptal etmiş olmasınun konuyu bulanık kıldığı, buna rağmen dört gün sonra aynı ilkenin yeniden canlandığı, markanın, gerek KHK’nın 14. maddesine göre gerekse SMK’nın 9 ve 26. maddesine göre kullanmama halinde iptale tabi olduğu, bu ilkenin, aynı zamanda, TRIPS 19/1. maddesi kapsamında yer almakta olup, ülkemizin, bu anlaşmaların üyesi olarak ticarette fikri mülkiyet haklarının evrensel çapta korunması ve uygulanabilmesi yönünde tedbirler almakla yükümlü olduğu, Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Haklarının Korunması konusundaki anlaşma kapsamında üye ülkelerin, en az 3 yıl kullanılmayan markanın iptali konusunda yasa düzenlemesi yapmayı üstlendiği, 3 yıllık sürenin minimum standart süre olup her üye ülkenin yaptığı gibi ülkemizin de, bu süre konusunda belli bir düzenleme yapmış olduğu, bu anlaşmanın üye devletlere kullanılmayan markaların sicilden elimine edilmesi için düzenleme yapma yükümlülüğü öngördüğü, aksi takdirde, şeklen geçerli tescile dayalı markalar kullanıma konulmadıkları halde, 3. kişilerin ticari girişimlerine engel oluşturacak, yerli veya yabancı yeni yatırımları caydıracak olduğu, oysa, yasa koyucunun amacının; tescillenen markanın en geç 5 yıl içerisinde ekonomiye aktif olarak dahil edilmesi olduğu, MarkKHK’nın 42/1-c maddesinin AYM’nin 09/04/2014 tarih 2013/147-2014/75 sayılı kararı ile iptal edildiği, bununla birlikte MarkKHK’nın 14. maddesinin, kullanma yükümlülüğünü ve aksi halde markanın iptalini öngörme içeriği ile yürürlükte kalmaya devam ettiği, bu hükme göre mahkemelerce kullanılmadığı anlaşılan markaların SMK’nın yürürlüğüne kadar iptali yolunda kararlar elde edilip uygulandığı, ancak MarkKHK’nın 14. maddesinin dahi 14/12/2017 tarih 2016/148-2017/189 sayılı karar ile iptal edilmiş olup, bu iptalin ise, 06/01/2017’de yayınlanarak yürürlüğe girdiği, yasa koyucuya süre verilmediği, bununla birlikte, aynı yükümlülüğü ve yaptırımı öngören SMK’nın 9. maddesinin 10/01/2017’de yürürlüğe girmiş olduğu, aradaki 4 günlük boşluğun, SMK’nın yürürlüğünden önce açılmış derdest dosyalarda, AYM’nin iptali nedeniyle, davaların reddi sonucunu doğurduğu, zira bu derdest davalar bakımından kazanılmış bir hak söz konusu olmadığından, AYM iptal kararının yol açtığı yasal dayanıksızlığın etkili olduğu, bununla birlikte, iş bu dava, SMK’nın yürürlüğünden sonra açılmış olup, 4 günlük kesintiye rağmen süreklilik arz eden kuralın geçerli bulunduğu, bu bakımdan, dava tarihinden geriye doğru 5 yıl 4 günlük süre boyunca kullanımın araştırılması gerektiği, davalının ise markayı 25. sınıf mallarda kullandığını kanıtlayamadığı, davalı adına kayıtlı 2000/14201 nolu ‘…’ markasının kullanılmama nedeniyle iptali koşullarının oluştuğu anlaşılmakla; DAVANIN KABULÜNE, davalı adına kayıtlı, 24/08/2001 tarih ve 2000/14201 nolu ‘…’ markasının 25. sınıfa giren mal ve hizmetler yönünden iptaline, sicilden terkinine, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına, karar kesinleştiğinde kendiliğinden kalkacağına…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davalı vekili tarafından, “…Kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, istinaf kanun yoluna başvurduklarını, müvekkili şirketin … markasını 20 yıla yakın bir zamandır fiilen kullandığını ve piyasada bu marka ile anılan ürünlerinin bulunduğunu, bu hususun kendileri tarafından yeterli delillerle ispatlandığını, … markasının müvekkili şirket tarafından ilk kez 12/07/2000 tarihinde tescil edildiğini ve daha sonra 12/07/2010 tarihinden itibaren on yıllık süre ile yenilendiğini, … ve başka birtakım markaların da müvekkili şirket adına tescilli olduğunu ve zaman zaman bu markalar kullanılarak üretim yapıldığını, … markasının da 2000 yılından beri aktif olarak kullanıldığını, 6769 sayılı Kanunun 9. maddesinde gösterilen tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde kullanılmayan markaların iptalinin markaları açısından haksız ve yersiz bir suçlama olduğunu, bir marka kullanımının sadece fuar katılımı ile tespit edilemeyeceğini, marka kullanımının o marka ile ürün yapılması ile alakalı olduğunu, müvekkili şirketin, marka bilinirliliği ve markanın müşteri nezdinde talep görmesi için, yerel bayii satış ağı kanalıyla sürekli olarak piyasa dinamizmi içinde yıllara sari masraf ve harcama yaptığını, müvekkili şirketin bu markayla üretmiş oldukları mont ve ceketlerin, tüketiciler tarafından ikinci el olarak satıldığına da sıklıkla rastlandığını (dava dilekçesinde Ek 4 olarak sunulu olup, satış ilanını tekrar ekte sunduklarını), müvekkili şirketin markayı kullandığına dair dosyaya sunmuş oldukları delillerin bilirkişi tarafından yeteri kadar incelenmediğini ve yalnızca faturalar üzerinden eksik inceleme sonucunda müvekkili açısından haksız sonuçlara sebebiyet veren bir rapor oluşturulduğunu, bilirkişinin yapmış olduğu incelemede, ‘…faturaların, sadece muhasebe nizamına göre düzenlendiği, içeriklerinde satılan malın genel anlamda cinsinin yer aldığı…tespit edilmiştir. Anlatım bağlamında incelemeye sunulan ticari belgelerde markanın öne çıkarılarak kullanılmadığından bahsetmek mümkündür.’ sonucuna varıldığını, faturaların içeriğinde üretilen malın markasına yer verilmemesinin, bu markanın kullanılmadığı şeklinde yorumlanamayacağını, zira böyle bir çıkarım yapılmasının, 25 yıldır tekstil sektöründe faaliyet gösteren müvekkili şirketin hiçbir markayı ciddi şekilde kullanmadığı anlamına geleceğini, ki bu durumun imkânsız olduğunun çok açık olduğunu, kaldı ki üretimin kod ile yapıldığını, faturalarda da bu kodların yer aldığını, bilirkişi raporunun yeterli olmadığının buradan anlaşıldığını, üretimin nasıl yapıldığının bile bilinmediğini, ayrıca raporda, incelemenin yalnızca ticari defterler üzerinden yapıldığı ve dosya kapsamında başka bir delil bulunmadığının da belirtildiğini, kendileri tarafından dava konusu marka için üretilen etiketler ve bu ürünün ikinci el satışına dair dosyaya sunulan delillerin bilirkişi tarafından eksik incelendiğini, firmanın teksitl firması olduğu, iptali istenen sınıfın tekstile ait bir sınıf olduğu, iptali isteyen firmanın ise tekstil sektöründe faaliyet göstermediğinin dahi incelenmediğini, tekstil sektöründe ürünlerde etiket bulundurulmasının, müşterilerin ürünün özelliklerini, fiyatını ve her şeyden önemlisi markasını ayırt edebilmesini sağladığını, dolayısıyla sunmuş oldukları etiketlerin, bu ürünün müvekkili şirket tarafından kullanıldığının en büyük göstergelerinden birisi olduğunu, dosyanın, dosya kapsamındaki tüm delilleri gözden geçirecek ve şirket belgeleri üzerinde daha detaylı bir inceleme yapabilecek yeni bir bilirkişiye tevdiini talep etmiş iseler de itirazları dikkate alınmadan raporun hükme esas alındığını, müvekkili şirket ile davacı şirket arasında sektörel bir benzerliğin bulunmadığının ortada olduğunu, ancak ilk derece mahkemesi tarafından müvekkili şirket ile davacı şirket markaları arasındaki ayniyetin, iltibas ve sunulan mal/hizmet benzerliği karşılaştırmasının gereği gibi yapılmadığını, müvekkili şirketin faaliyet alanı erkek giyim sektörü iken, davacı şirketin faaliyet alanının ise motorlu kara taşıtları olduğunu, ortalama ve makul bir tüketicinin mal ve hizmet satın alırken ‘…’ markalı bir giysi ile ‘…’ markalı bir aracı karıştırmasının, hayatın olağan akışına aykırı bir durum olduğunu, davacı şirketin, sektörel olarak … markasını dilediği gibi kullanma ve bu marka ile üretim yapıp piyasaya sunma serbestisine zaten sahip olduğunu, dolayısıyla davacı şirketin faaliyet alanıyla hiçbir şekilde ilgisi olmayan bir markanın salt marka bilinirliğini öne sürerek katı bir kapsayıcılık ve elinde bulundurma refleksi ile hareket ettiğinin ortada olduğunu, daha tanınır olmak veya dünyaca ünlü olmak hususlarının, müvekkili şirketin markasının iptalini gerektirmediğini veya davacı tarafın bu markayı kullanmakta daha üstün bir yararının olduğunu kanıtlamadığını, zira müvekkili şirket tarafından … markasının, davacı taraf henüz Türkiye piyasasına dahil olmamışken tescil edildiğini ve yıllarca aktif olarak kullanıldığını, müvekkili firmanın salt kendi iş kolunu ilgilendiren (itiraza konu edilen 25. sınıf) marka hakkını talep etmesinin, son derece basiretli bir ticari davranışın neticesi olduğunu, … firmasının kendi ürün gamının dışında müvekkili firmaya isnat ettiği suçlamaya bilhassa kendisinin düştüğünü, konusunu teşkil etmeyen marka sınıflarının da tescil hakkını elinde bulundurmak istediğini, ayrıca araç üretimi yapan şirketlerin, bu araçlara ait olarak giyim sektöründe üretim yaptıklarının da bilinen bir gerçek olduğunu, …’nin de, … ibareli ceket ve montlarının bulunduğunu, müvekkili şirket adına olan … markasının tescilinin iptal edilmesi ile birlikte davacı şirketin, bu markayı kendi adına tescil ettirerek ülkemizde bu markayla giyim ürünleri üretimi yapmasının mümkün hâle geleceğini, davacı şirketin ‘…’ markası ile bu şekilde ceket ve mont üretimi yapmasının ise, yirmi yıldır bu markayla yine ceket, mont ve yağmurluk üretimi yapan müvekkili şirketle haksız rekabet etmesi sonucunu doğuracağını, … markası ile … markası arasında ilk bakışta bir benzerlik var gibi görünse de, davacı şirketin markasındaki ‘…’ ifadesinin, aracın elektrikli olduğuna işaret ettiğini, ‘…’ ifadesinin, günümüzde ortalama bir tüketicide hemen sunulan malın elektrikli/elektronik olduğu izlenimini uyandıracağını, ortalama bir tüketici nezdinde iki marka arasında benzerlikten söz edilemeyeceğini, davacı tarafın, talep sonucunu dava dilekçesinde net bir şekilde ortaya koymadığını, dava dilekçesine baktıklarında davacının ‘…. markasının tescil kapsamında yer alan tüm mallar için (25. sınıf) kullanılıp kullanılmadığının tespiti ile, kullanılmadığı tespit edilen tüm mallar yönünden…’ denilerek talep sonucu net bir şekilde ortaya konulmadığını, gerekçeli karara baktıklarında ise ‘…. markasının 25. sınıfa giren mal ve hizmetler yönünden iptaline…’ şeklinde hüküm kurulmakla işbu hükmün hukuka aykırı olduğu kanaatinde olduklarını, davacının, markanın kullanılmadığını iddia ettiği ürünlerin neler olduğunu ve gerekçelerini tek tek dilekçesinde belirtmesi gerekirken bunu yapmadığını, davacının açıklama yapması sağlanmadan hüküm kurulmuş olmasının Hukuk Muhakemeleri Kanunu 31. maddesine aykırılık teşkil ettiğini, dosyaya sunulu emsal kararda bahsi geçen AB Adalet Divanı içtihadı uyarınca; markanın ciddi kullanımının tespitinde bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini, ancak ilk derece mahkemesi kararına esas alınan bilirkişi raporuna baktıklarında ise, markanın müvekkili şirket tarafından kullanımının derinlemesine araştırılmadığının çok açık olduğunu, SMK madde 9 bakımından ciddi kullanımdan ne anlaşılması gerektiği hususunda, AB Adalet Divanı’nın Minimax kararının yol gösterici nitelikte olduğunu, karar uyarınca ciddi kullanımın, markanın ‘fiili’ kullanımını gerektirdiğini, yani tek amacının markadan kaynaklanan hakları sürdürmek olan simgesel kullanımın, ciddi kullanım olarak kabul edilemeyeceğini, kararda belirtilen kriterler somut olaya uygulanacak olursa; daha önce de belirtildiği üzere, müvekkilinin markayı kullanımının fiili olduğundan söz edilemeyeceğini, yine müvekkilinin markasının giyim sektöründe pazar oluşturma ve pazar payı yaratma etkisine sahip lduğunun aşikar olduğunu, müvekkili firmanın, tanınırlığı yüksek seviyede olan bir marka olduğunu, bu nedenle müşteri portföyünün oldukça geniş olduğunu, sonuç olarak müvekkiline ait tescilli … markasının, anılan kriterleri karşıladığının aşikar olduğunu, değinilmesinde yarar gördükleri bir diğer hususun; sundukları örnek karardaki somut olayda, dava konusu markanın tescilli olduğu 33. sınıfta şarap emtiasında yoğun ve ciddi biçimde kullanıldığının, dava konusu markaya yönelik ürün satışlarının yıllık ciro üzerinde önemli bir paya sahip olduğunun tespit edilmiş olması ve bu emtialar yönünden iptal isteminin reddedilmiş olması olduğunu, somut uyuşmazlıkta ise, bilirkişi tarafından salt faturalarda markanın belirtilmemiş olması sebebiyle markanın kendileri tarafından kullanılmadığının belirtildiğini, halbuki kararda belirtilen AB Adalet Divanı içtihadı uyarınca, ‘ciddi kullanım’ın tespitinde bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini, raporda ise markaya yönelik ürün satışlarının ciroları içerisindeki yerinin tespit edilmediğini, fiili kullanımın mevcudiyeti hususunun derinlemesine araştırılmadığını, markanın kullanımının ilgili ticari sektörde mallar ve hizmetler için pazar oluşturma veya pazar payı yaratma etkileri yaratabilecek kullanım olarak görülüp görülemeyeceğine ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmediğini, satışlarının göstermelik satışlar olmadığı ve kendileri tarafından yıllardır üretimi yapılan ürünler olduğu hususunun belirtilmediğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, markanın kullanmama hukuki nedenine dayalı olarak iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacının talebini, davalının … markasını kullanmama gerekçesine dayandırdığı, davalı tarafça anılan markanın 20 yıldır kendilerince aktif olarak kullanılmakta olduğu ileri sürülerek davanın reddinin istendiği anlaşılmaktadır. Davalının bahse konu markayı ilk tescilinin 12.07.2000 tarihinde olduğu, davacı tarafça ise 2009’dan beri markanın “…” şekliyle farklı emtia gruplarında kullanılmakta olduğu taraflar arasında çekişmeli değildir.
Uyuşmazlık, davalı tarafça bu markanın 25.sınıfta son 5 yıldır ciddi şekilde kullanılıp kullanılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı tarafın delil listesine ve davalının sunduğu kullanıma dair delillere göre mahkemece davanın reddedildiği anlaşılmakta olup, somut uyuşmazlıkta davalı tarafça “kullanma” hususunun ispatlanması gerektiği açıktır. Davalının kullanımına dair delil olarak sunduğu 6 adet etiket ve bir adet … adlı 2.el satış sitesinden alınan yağmurluk (… markalı) ilanı (tarihi belirsiz) değerlendirildiğinde, davalının ciddi şekilde markayı kullanımına dair elverişli ve yeterli delil olarak kabul edilemeyeceğinin açık olduğu, zira bahse konu etiketlerin her zaman üretilmesinin mümkün bulunmasının yanısıra, etiketlerin ürünlere basılı halde davalı tarafça satış veya üretiminin yapıldığına dair hiçbir delil sunulmamış olduğu, yine 2.el satış sitesine bir tüketici tarafından konulmuş bulunan ilanda “…” markasının bulunmasının, bu ürünün davalı ürünü olduğuna ya da, dava öncesinden itibaren 5 yıllık süreçte davalı tarafça bu markanın kullanıldığına delil de teşkil etmeyeceği, kaldı ki, 2.el satışa konu olmasına göre davalının bu markalı ürünü ne zaman üretip satışını yaptığına dair açıklık bulunmayan bu görselin bir delil niteliği de bulunmadığı, davalı delillerinde ticari defterlerinin yer alması nedeniyle mahkemece mali müşavir bilirkişiden ayrıntılı rapor alınmış olduğu, denetime ve hüküm kurmaya elverişli bu raporda davalı tarafın dava konusu markayı kullandığına dair fatura, belge, defter kaydı vs.hiçbir veri bulunmadığı, davalının fuar vs.bir organizayona bu marka ile katılımı da dahil olmak üzere bu yönde bir kullanımına dair kayıt da bulunmadığının belirlendiği, davalı tarafça rapora süresinde itiraz edilmişse de, dayanaksız ve soyut beyana dayalı bu itirazın kabulünün mümkün görülmediği anlaşılmakla, usul ve yasaya uygun bulunan mahkeme kararına yönelik tüm istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davalı vekilinin İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/128 Esas – 2020/34 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 125,50-TL’nin davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 14/06/2023