Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/717 E. 2023/2014 K. 20.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/717
KARAR NO : 2023/2014

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/05/2018 (Dava) – 05/03/2021 (Karar)
NUMARASI : 2018/619 Esas – 2021/214 Karar

DAVA : Hissenin Aidiyetinin Tespiti ve Tescili, Hisse Bedelinin ve
Kar Payının Tahsili

BAM KARAR TARİHİ : 20/12/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 20/12/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/619 Esas-2021/214 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili ile davalı … ’in yıllardır arkadaş olduklarını ve doktorluk mesleği ile iştigal ettiklerini, davalının müvekkiline kendisinin mesul müdür ve ortağı olduğu … Merkezi ’nin ileride … Merkezi ile birleşerek bir hastane kurulacağını ve bu hastaneye 2 tıp merkezinin yarı yarıya ortak olacağını, hastane kuruluş ve inşa masraflarının temel olarak tıp merkezlerinin satışından elde edilecek meblağ ve alınacak krediler ile sağlanacağını, bu nedenle de … Merkezi’nden %20 oranında hisse almasını önerdiğini, müvekkilinin de inanarak … Merkezi’nden hisse almaya karar verdiğini, … Merkezi’ni … Şti’nin işlettiğini, şirketin temsile yetkili ortağının davalı … olduğunu, davalının şirketi temsili yetkili olması nedeniyle müvekkilinin bu durumdan hiç şüphe duymadığını, davalının müvekkiline … isimli şahsın hisselerini satacağını ve bunu onun alması için telkin ve tavsiyede bulunduğunu, bunun üzerine müvekkilinin tıp merkezinin %17′ lik hissesi için 204.000,00 TL geri kalan %3′ lük hissesi içinse 42.000,00 TL bedelle satış konusunda anlaşmaya vardıklarını, ancak davalının bu aşamada müvekkiline evrak işleri ile uğraşmaması için zaten kendisinin de ortağı olduğu tıp merkezinin … ’a ait hisselerini önce kendisinin devralabileceğini daha sonra tıp merkezinin hastaneye dönüştürülmesinden sonra oluşacak yeni şekle göre kendisine iade edeceğini bu nedenle de müvekkilinin ileride hastaneye dönüştükten sonraki aşamadaki hisse devri için ödemeleri kendi hesabına yapabileceğini söylediğini, müvekkilinin güven ilişkisine dayanarak bu inançlı işleme onay verdiğini ve davalının ileride müvekkiline devretmek üzere … ’den hisse alması için davalı hesabına açıkça %20’lik hisse bedelini 204.000,00 TL ve 42.000,00 TL olarak yatırdığını (buna ilişkin ödeme dekont fotokopilerinin ekte sunulduğunu), 2 tıp merkezinin birleşmesi sonucu kurulan özel hastanenin %10’luk hissesinin müvekkiline verileceği ve bu şekilde ortak olunacağı hususunda anlaşmaya vardıklarını, bu hususların tüm hastane çalışanları, şirket ortakları ve doktorlar tarafından gayet iyi bilindiğini, müvekkilinin bu inançlı işleme davalının … Merkezi’nin ve … Hastanesi’nin kurucu ortağı oluşu nedeniyle derin bir güven ilişkisi içerisinde kalkıştığını, daha sonra … Hastanesi’nin kurulduğunu, davalının 2 tıp merkezinin kaça satıldığına, hastane kuruluşuna ne harcandığına ilişkin bilgilendirme yapmadığını, hastane resmi olarak kurulduktan sonra inşaatı için kredi bulunamadığını ve zor durumda olduklarını belirterek müvekkiline verilecek hisse bedeline sayılmak üzere müvekkilinden para vermesini talep ettiğini, müvekkilinin de aralarındaki güven ilişkisi ve kurulmakta olan … Hastanesi’nin mevcudiyetini görerek davalıya dekontlardan da anlaşılacağı üzere parça parça toplamda 340.000,00 TL civarında parayı hisse bedeli karşılığı olarak … Bankası aracılığı ile gönderdiğini, inançlı işlem nedeniyle müvekkilinin, hastane kurulur kurulmaz davalının müvekkiline düşen hisselerini vereceğini düşündüğünü, tanık sıfatı ile dinlenmeleri için bildirecekleri hastane ortaklarının; müvekkilinin davalının hesabına hastane hisseleri için para gönderdiğini, davalının müvekkilinin hisselerini uhdesinde bulundurduğunu ve müvekkilinin talebi halinde A.Ş nezdinde %10 pay sahibi olacağını gayet yakınen bildiklerini, ayrıca müvekkili ile davalı arasında geçen mail yazışmalarının da davalının hastane hisselerini uhdesinde bulundurduğunu kabul ettiğini gösterdiğini, bu arada davalının kendi hisselerinin %5’ini inşaat devam ederken … isimli şahsa sattığını, sonra ise ilerleyen dönemde %10 hissesini de inşaatı yapan firmaya sattığının haricen öğrenildiğini, bunların davalının kötü niyetini açıkça ortaya koyan işlemler olup aslında müvekkiline devrini yapması gereken hisseleri 3. kişilere kötü niyetli olarak devrettiğini, bu nedenle davalının her an hisselerini 3. kişilere devretmesi kuvvetle muhtemel olup, bu konuda tedbir kararı verilmesini talep ettiklerini, müvekkilinin … Hastanesi’nin %10’luk hissesine karşılık 04.06.2010 tarihinden başlayarak … ve başka bankalar aracılığıyla … hesabına EFT yapılmak sureti ile verilecek hisseye karşılık olmak üzere 579.956,00 TL para gönderdiğini, ayrıca ilerleyen süreçte müvekkilinin davalıya kendisinin de ortağı olduğu hastanede çalışmaya başlamak istediğini bildirdiğini, ancak davalının müvekkilini sürekli oyaladığını, adeta uzak tutmaya çalıştığını, müvekkilinin daha sonra hastanenin dâhiliye uzmanı aradığını haricen öğrendiğini ve aslında ortağı olduğu hastaneye iş görüşmesine gittiğini, hastanenin büyük ortağı … ile görüşen müvekkilinin işe alınmasının yanında … Hanımın şaşkın tavrıyla karşılaştığını, … Hanımın müvekkiline zaten kendisinin bu hastaneye ortak olduğunu bildiğini ve neden iş görüşmesine geldiğini, kendisinin istediği zaman gelip hissedarı olduğu hastanede çalışabileceğini bunun en doğal hakkı olduğunu beyan ettiğini, tanık sıfatı ile ifadesine başvurulduğunda davalarının daha da aydınlanacağını, diğer dahiliye uzmanları 10.000,00-15.000,00 TL maaşlarla işe başlamışken müvekkiline davalının sadece 3.500,00 TL maaş ödenmesini öngördüğünü, geri kalan kısmın hisse artırımına yönlendirileceğini beyan etmesi nedeniyle uzun süre düşük ücret ile çalıştığını, müvekkilinin ne diğer ortaklar gibi kar payı alabildiğini ne de diğer doktorlar gibi yüksek maaş alabildiğini, çünkü davalının hisse oranının artması için kendisine düşük ücret ödeneceğini o nedenle şimdilik bir ses çıkarmamasını söylediğini, ancak müvekkilinin kar payı da alamadığını, bu hususun defter kayıtları ile sabit olduğunu, bir süre sonra müvekkilinin ısrarla davalıyla artık hisse devrini gerçekleştirmesi için görüşme yapmak istemesi sonucu davalının öncelikle kabul ettiğini, ancak müvekkilini oyaladığını, bunun kendisi ile müvekkili arasında olduğunu beyan ederek diğer ortaklarla toplantıdan kaçtığını, son görüşmesinde de müvekkiline hiç bir şey devretmeyeceğini bildirdiğini, müvekkilinin davalıya 05.03.2018 tarihli ihtarnamesini keşide ederek %10’luk hissesinin kendisine devredilmesini, aksi halde yasal yollara başvuracağını bildirdiğini, ancak bütün bunlara rağmen davalıdan bugüne kadar hiçbir dönüş olmadığını, bu durumun hastaneyi işleten şirkete de ihtarname ile iletildiğini, davada da ihbar olunan olarak yer almasının talep edildiğini, ücretler yönünden ödenmeyen ay ve yıllara ilişkin tarihler baz alınarak ve dağıtılan kar paylarının diğer ortaklara ödendiği tarihler baz alınarak ve bu tarihlerden başlamak üzere reeskont faizi ile şimdilik 579.956,00 TL’sinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 26.12.2018 tarihli talep açıklama dilekçesi ile toplamda 579.956-TL’lik davalıya hisse için yapılan ödemelerin evraklarının sunulduğunu, bunun yanısıra 24 ay boyunca eksik ödenip şirket sermayesine katılan 168.000-TL maaş ile miktarını bu aşamada bilemedikleri ödenmeyen kar payı için de şimdilik 10.000-TL talep ettiklerini beyanla, eksik harcı da ikmal ettiklerine dair makbuzu sundukları görülmüştür.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davanın haksız ve kötü niyetli olup reddi gerektiğini, nispi harca tabi olduğunu, dava dilekçesinde hastanenin değeri olarak 50.000.000,00 TL dendiğini, tespiti ve tescili talep edilen %10 hisse bedeline tekabül eden 5.000.000,00 TL üzerinden harcın tamamlanması gerektiğini, tarafların tacir olmadığını, talebin, her iki tarafın da ticari işletmesi ile de ilgili olmadığını, davaya bakmakla görevli ve yetkili mahkemenin Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, bu sebeple görevsizlik ve yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, zaman aşımı itirazlarının bulunduğunu, sebepsiz zenginleşme hukuki sebebine dayalı alacak talebinin kabul anlamına gelmemek kaydıyla zaman aşımına uğradığını, davacının inançlı işlem hukuki sebebine dayandığını, inançlı işlemin yazılı delillerle ispatı gerektiğini, herhangi bir yazılı delil ise sunulmadığını, müvekkili ile davacı arasında ortaklığa ilişkin hiçbir konunun geçmediğini, davacı tarafından müvekkiline gönderilen paraların ortaklık ilişkisine istinaden yatırıldığı iddiasının hayal ürünü olduğunu, yazılı bir sözleşme olmaksızın müvekkili ile ortak olduğunu iddia eden kişinin uzman doktor olduğunu, bir kişinin yaklaşık 10 yıldır şirketi ortağı olmasına rağmen bunu sözde inançlı işlem ile üçüncü bir kişi üzerinde bırakmasının hayatın olağan akışına ve Medeni Kanun’un 2.maddesine aykırı olduğunu, arkadaşlık ilişkisi sebebiyle davacının müvekkilinin ticari hayatını iyi bildiğini, aralarında bir dönem olan para alışverişini, şu aşamada fırsata çevirmeye çalıştığını ve şirkete ortak olmaya çabaladığını, tanık dinletilmesine muvafakat etmediklerini, davacının hisse tescil talebinin haksız olmakla birlikte aynı zamanda imkansız olduğunu, hissedar olması için şirketin yönetim kurulunun bir kararının gerektiğini, çok ortaklı kurumsal bir şirketin mevcut olduğunu, tescil talebi ifasısının mümkün olmayan yok hükmünde bir talep olduğunu, yönetim kurulu kararı olmaksızın hisse devri yapılması veya yeni ortak alınmasının mümkün olmadığını, mahkeme kararı ile ortaklığın tesisi halinde yönetim kurulu iradesine uygun bir durumun oluşmayacağını, yönetim kurulunun iradesinin hiçe sayılarak mahkeme kararı ile ortaklık hissesi tescili durumunun anonim şirketlerin oluşum amacına ve ruhuna ters bir durum olacağını, taraflar arasında bir inanç sözleşmesi ilişkisi bulunmadığını, zira taraflar arasında sözleşme bulunmadığını, davacının aşamalı talebi olan alacak talebinin sebepsiz zenginleşme hukuki sebebine dayalı olmakla birlikte somut olayda sebepsiz zenginleşme şartlarının mevcut olmadığını, davacı tarafından gönderilen paraların müvekkilinden alınan borç paranın iadesi olduğunu, davacının müvekkili ile aralarında bir dönem olan para alışverişini fırsata çevirmeye çalıştığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla 2 yıl olan zaman aşımı süresinin dolduğunu, davacının iddialarının birbiri ile kopuk ve mantık dışı olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar olunan … AŞ vekili ilk beyan dilekçesinde özetle; davacının iddia etmiş olduğu hususları kabul etmediklerini, müvekkili şirketin tüm kayıtlarının kesin ve doğru kayıtlar olduğunu, davacının kayıtlarının aksine olan iddia ve taleplerini kesin ve yazılı belge ve deliller ile ispat etmesi gerektiğini, tanık dinletme talebini kabul etmediklerini, kaldı ki anonim şirketlerinde yönetim kurulu kararı olmaksızın hisse devri yapılmasının veya ortak alınmasının mümkün olmadığını, aksine hareket edilmesi halinde, yani mahkeme kararı ile ortaklığın tesisi halinde yönetim kurulu iradesine uygun bir durumun oluşmayacağını, yönetim kurulunun iradesi alınmaksızın mahkeme kararı ile ortaklık hissesi tescili durumunun anonim şirketlerin oluşum amacına ve ruhuna ters olacağını, müvekkili şirketin yönetim kurulunun, şirkete davacı gibi yeni bir ortak alınması hususunda bir iradesinin olmadığını beyan etmiş, 18.12.2020 tarihli son beyan dilekçesinde özetle; davalı … ‘in müvekkili şirketteki tüm paylarını 16.11.2020 tarihinde … ‘e ve … ‘e devrettiğini, buna ilişkin belgeleri ibraz ettiklerini, bu devir işlemi ve hisse bedellerinin ödenmesi konusunun müvekkili şirketin muhatap olduğu bir konu olmayıp devreden ile devir alanlar arasındaki bir konu olduğunu, müvekkili şirketin defter ve kayıtlarında davalı … adına herhangi bir ortaklık hissesi (payı) bulunmadığı gibi, aynı zamanda hisse devri bedelinin de bulunmadığını beyan etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI;
Mahkemece, “… AŞ’nin 10/06/2011 tarihinde sicile tescil edildiği, şirket hisselerinin nama yazılı olduğu, ana sözleşmede hisse devirlerinin şirkete karşı hüküm ifade edebilmesi için devrin şirkete bildirilmesi, pay defterine kaydedilmesi zorunluluğunun bulunduğu gibi, ana sözleşmedeki ‘yönetim kurulu sebep göstermeksizin hisse devirlerini pay defterine kayıttan imtina etme hakkına sahiptir’ hükmü karşısında, devrin yönetim kurulunun kabul kararına bağlı olduğunun anlaşıldığı, TTK’nın ‘nama yazılı payların ve pay senetlerinin devrinde ilke’ başlıklı 490.maddesinde; ‘(1)Kanunda veya esas sözleşmede aksi öngörülmedikçe, nama yazılı paylar, herhangi bir sınırlandırmaya bağlı olmaksızın devredilebilirler. (2) Hukuki işlemle devir, ciro edilmiş nama yazılı pay senedinin zilyetliğinin devralana geçirilmesiyle yapılabilir.’ hükmüne yer verildiği, TTK 492/1 maddesinde ise; ‘esas sözleşmeyle nama yazılı payların ancak şirketin onayıyla devredilebileceği öngörülebilir.’ hükmünün yer aldığı, anonim şirketlerde nama yazılı payların geçerli bir şekilde devri için TTK 490/2 maddesi gereğince nama yazılı pay senedinin ciro edilerek devir alana zilliyetinin teslim edilmesi gerekmekle birlikte esas sözleşmedeki kısıtlama karşısında TTK 492/1. maddesi gereğince şirketin devre onay vermesinin gerekmekte olduğu, davacının tespit ve tescile konu ettiği %10’luk pay ile ilgili olarak açıklanan yasal düzenlemelere uygun nama yazılı hisse senetlerinin ciro yoluyla devri ve teslimi söz konusu olmadığı gibi bu devir sonrasında ana sözleşme gereğince alınması gereken şirket onayının da alınmış olmadığı, dolayısıyla geçerli bir pay devrinden, payın davacıya geçtiğinden bahsetme olanağı bulunmadığı, bu durum karşısında davacının ihbar olunan şirketin davalıya ait %10 payının adına tespiti ve tescili talebi, kabulü mümkün bir talep olmadığından davacının terditli taleplerinden bu yöndeki birincil talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, davacının, devri geçerli kabul edilmeyen pay karşılığında davalıya 04/06/2010 tarihinden 08/10/2013 tarihine kadar havale ve eft ile parça parça gönderdiğini bildirdiği paranın iadesi talebinin ise haklı olduğu kanaatine varıldığı, davacı 04/06/2010 tarihinden 24/01/2013 tarihine kadar … AŞ aracılığıyla davalıya gönderdiği 463.506,00-TL’nin büyük çoğunluğunun açıklama kısmında; ‘hastane hisse bedeli, tıp merkezi %3 hisse arsa sahibinin par, üroloji dal ödeme, Hast. gider, hastane’ gibi açıklamalar yer aldığı, bir kısmında ise ‘kolay gelsin, 4-5 gün sonra 6.000 daha göndereceğim, … -int, … -int 2-3 güne kadar 5 daha yatıracağım’ gibi açıklamaların bulunduğu, bu banka aracılığıyla gönderilen paralardan ‘hastane hisse bedeli, tıp merkezi %3 hisse arsa sahibinin par, üroloji dal ödeme, Hast. gider, hastane’ açıklamalı olanların davacının iddiasında bildirdiği üzere şirket hisse bedeline ilişkin olduğu kanaatine varıldığı, aynı banka ile gönderilen diğer havalelerin de aynı amaçla gönderildiği ve davalı tarafından kabul edildiği sonucuna ulaşıldığı, dolayısıyla davacının … Bankası AŞ aracılığıyla gönderdiği toplam 463.500,00-TL’nin hisse devir bedeli veya hisse ile ilgili gönderildiği ve davacının bu tutarı iade talebinde haklı olduğu kanaatine varıldığı, davacı tarafından her bir ödemenin tarihinden itibaren faiz uygulanması talep edilmiş ise de, davacının davalıyı İzmir 21. Noterliği’nin 05/03/2018 tarihli ihtarname ile temerrüde düşürdüğü, bu ihtarın 08/03/2018 tarihinde davalıya tebliğ olunduğu, ihtarname içeriğindeki 10 günlük süre dikkate alındığında davalının 18/03/2018 tarihinde temerrüde düştüğü, belirtilen 463.506,00-TL’nin 18/03/2018 tarihinden itibaren talep gibi reeskont faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği, davacının davalıya hisse devir bedeli olarak elden ödediğini ileri sürdüğü 8.000,00-TL’nin sübuta ermediği, … TAŞ aracılığıyla havale-eft yoluyla 28/11/2011, 08/10/2013 tarihleri arasında parça parça gönderdiği 108.450,00TL’nin hangi amaçla gönderildiğine dair açıklama bulunmadığı, dolayısıyla bu ödemelerin hisse bedeli olarak gönderildiğinin sübuta ermediği kanaatine varılmakla bu konudaki alacak talebinin reddine karar verildiği, davacının kendisine kar payı ödenmediğinden bahisle 10.000-TL alacak talebinin değerlendirilmesinde; davacının iddia ettiği hisse devrinin geçerli bir hisse devri olmadığı, dolayısıyla bu hisseye bağlı kar payı talebinin yerinde olmadığı, davacının ancak geçersiz hisse devri nedeniyle yaptığı ödemeyi geri isteyebileceği değerlendirilmekle, bu yöndeki talebin reddine karar verildiği, davacının … AŞ’nin hastanesinde diğer doktorlardan daha düşük ücretle çalıştığı ve aradaki farkın davalı tarafından sermaye artırımına aktarıldığı yönündeki iddiasına dayalı alacak talebinin değerlendirilmesinde; davalının işvereninin … AŞ olduğu, bu şirket tarafından davacı adına davalıya ödenip de davacıya ödenmemiş bir ücret varlığının ileri sürülmediği, dolayısıyla eksik ücret ödendiği yönündeki talebin muhatabının … AŞ olduğu, bu talep yönünden davalıya husumet yöneltilemeyeceğinden pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekmekle, SONUÇ OLARAK; DAVACININ … AŞ’NİN %10 PAYININ KENDİSİNE AİT OLDUĞUNUN TESPİTİ VE ADINA TESCİLİ TALEBİNİN REDDİNE, DAVACININ HİSSE BEDELİ OLARAK DAVALIYA GÖNDERDİĞİ 463.506,00-TL’NİN 18/03/2018 TARİHİNDEN İTİBAREN REESKONT FAİZİYLE DAVALIDAN ALINARAK DAVACIYA VERİLMESİNE, DAVACININ HİSSE BEDELİ KONUSUNDAKİ FAZLAYA DAİR TALEBİ İLE KAR PAYI KONUSUNDAKİ TALEBİNİN REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN; “…Kararın eksik incelemeyle verildiğini, delillerinin toplanmadığını ve itirazlarının dikkate alınmadığını, müvekkilinin inançlı işleme davalının … Merkezi’nin ve … Hastanesi’nin kurucu ortağı oluşu, temsile yetkili yönetim kurulu üyesi ve meslektaşı olması nedeniyle derin bir güven ilişkisi içerisinde kalkıştığını, bütün bu anlatılanlardan hastanenin hemen hemen tüm ortaklarının haberdar olduğunu, tanık sıfatı ile dinlenmeleri için bildirecekleri hastane ortaklarının müvekkilinin davalının hesabına hastane hisseleri için para gönderdiğini, davalının müvekkilinin hisselerini uhdesinde bulundurduğunu ve müvekkilinin talebi halinde AŞ nezdinde %10 pay sahibi olacağını yakınen bildiklerini, ayrıca müvekkili ile davalı arasında geçen mail yazışmalarının da davalının hastane hisselerini uhdesinde bulundurduğunu kabul ettiğini gösterdiğini, müvekkilinin, davalıya … Hastanesi’nin %10’luk hissesine karşılık 04.06.2010 tarihinden başlayarak bankalar aracılığıyla 571.956,00 TL para gönderdiğini ve 8.000,00 TL de elden ödeme yaparak toplamda 579.956,00 TL verdiğini, bu hususun bilirkişi raporlarında da tespit edildiğini, ancak mahkemece hüküm kurulurken 108.450,00 TL’lik kısım için açıklama kısmında sadece … yazılması gerekçe gösterilerek bu tutarın hisse devri ile ilgili olamayacağının belirtildiğini, bu tespitin oldukça hatalı ve müvekkilinin hak kaybına yol açacak nitelikte olduğunu, davalı ile müvekkili arasında hastane kuruluşu ve buna ilişkin hisse devri dışında başkaca ticari ya da ekonomik bir ilişkinin olmadığı açık olup, yapılan ödemelerin tarihleri ve devam eden silsile dikkate alındığında tüm bu ödemelerin hisse senedi bedeli olduğunun açık olduğunu, tamamının sistematik şekilde belirli aralıklarla gönderildiğini, 463.500,00 TL gönderildikten 1-2 yıl sonra 108.450,00 TL gönderilmiş olsaydı acaba sorusunun sorulmasının mümkün olabileceğini, ancak 579.956,00 TL’nin tamamının aynı zaman diliminde ve aynı gerekçeyle davalının hesabına gönderildiğini, hal böyle iken bu hususun karine kabul edilerek değerlendirilmesi gerektiğini, bu nedenle yerel mahkemenin bu hususta hatalı, hakkaniyete, matematiksel verilere ve karinelere aykırı hüküm kurduğunu, müvekkilinin bu hastanenin ortağı olması dışında hastanede dahiliye uzmanı olarak da çalıştığını, ancak müvekkiline ödenmesi gereken maaşın sadece 3.500,00 TL’lik kısmının ödendiğini, geri kalan kısmının ise davalı tarafından müvekkiline verilmediğini ve hisse artırımı için kullanıldığını, bilirkişi raporunda da ilgili hastanenin sermayesinin yükseldiğinin tespit edildiğini, bu husus irdelenmeden, müvekkilinin aldığı ücret ve hisse artırımına aktarılan miktar tespit edilmeden sadece banka ödemelerinin dikkate alınmasının da eksik inceleme olduğunu, taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, Tabipler Odası’ndan özel hastanelerde çalışan dahiliye uzmanlarının aylık ortalama ne kadar ücret aldığının sorulmasından sonra dahiliye doktorunun da bilirkişi heyetine eklenmesi suretiyle müvekkilinin eline geçmeyen ücretin hesaplanmasını talep etmişler ise de, bu delilleri de toplanmadan karar verildiğini, mahkemenin tanıklarını da dinlemeden karar verdiğini, maddi bir vakıanın ispatı için tanık deliline başvurulabileceğini, bu hususta davanın niteliği ya da dava değerinin bir öneminin bulunmadığını, bunun yanı sıra Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/5203 Sor. sayılı dosyasında KYOK kararı verildiğini, adı geçen KYOK kararına itiraz ettiklerini, itirazın reddi üzerine Anayasa Mahkemesi’ne başvurduklarını ve bunun da reddi üzerine bu kere AİHM’e başvuruda bulunduklarını, henüz bir karar verilmeyip incelemede olduğunu, davalının tamamen müvekkilini zarara uğratmak maksadıyla hisselerini yakın bir zamanda ihbar olunan … A.Ş.’ne devrettiğini, ihbar olunan … Şirketi’nin de tüm bu yargılama sürecinden haberdar olmasına ve müvekkilinin hak sahipliğine ilişkin davaya konu olayları bilmesine rağmen kötü niyetli olarak ilgili hisseleri devraldığını, ihbar olunan şirkete açacakları her türlü dava haklarını saklı tuttuklarını, dava dilekçelerinde de değindikleri üzere müvekkili tarafından …’in hesabına gönderilen bedellerin ilgili hastanenin ortağı olmak amacıyla hisse alımına ilişkin olduğunun tüm ortaklarca bilindiğini, TTK 490.maddesinin nama yazılı senetlerin zilyetliğinin devralana geçirilmesiyle hisse devrinin gerçekleştirileceğini düzenlediğini, işbu zilyetliğin devralana geçmesinden sonra ancak TTK 492.maddesinin uygulama alanı bulabileceğini, zilyetliği devralan ortağın, şirkete karşı bu hususu öne sürdükten sonra yönetim kurulunun toplanacağını ve onay verip vermeme hususunu tartışacağını, ancak huzurdaki davada davalı … ’in salt kötü niyetli ve müvekkilinin zararına sebep olacak şekilde hareket ettiğini ve söz konusu hisseleri müvekkiline vermediğini, müvekkili tarafından işbu davalıya ve ihbar olunan … Hastanesine ihtarlar çekildiğini, her iki tarafın da fikir birliği içinde hareket ederek müvekkilinin hakkına erişmesini engellediklerini, davalının ise sürekli müvekkilini oyalayıp hisseleri devretmeye yanaşmadığını, davalı … hisselerin devrine yanaşmadığı için bu hususun hiçbir zaman yönetim kurulunun onayına sunulmadığını, yani yönetim kurulunun müvekkilinin ilgili hisseleri devralmasını reddetmediğini, tüm bu gerçekler karşısında müvekkilinin payının adına tespit ve tescili talebinin reddinin hukuka aykırı olduğunu, … müvekkilinin hakkı olan hisselerin devrini gerçekleştirmiş olsaydı yönetim kurulunun da buna ilişkin onayı vereceğini, tüm bu gelişmeler ışığında müvekkilinin asıl zararının tespit edilebilmesi için mahkemece müvekkili tarafından ödenen tutarın, alamadığı ücretlerin, kar kayıplarının, … Hastanesi’nin yıllar içindeki sermaye artışları da dikkate alınarak sermaye artışından sonra ne kadara tekabül ettiğinin bilirkişi marifetiyle hesaplattırılması ve bu değer üzerinden karar verilmesi gerektiğini, mahkemeden tedbir talep edilmesine karşın her talebin reddi sonucu hedefe ulaşmanın zorlaştığını ve engellendiğini, yargılamanın eksik delillerle tamamlandığını, davanın kabulüne karar verilmesini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI VEKİLİ TARAFINDAN; “…Kararın aleyhlerine tesis edilen kısmının haksız ve hatalı olduğunu, mahkemece görev ve yetki itirazlarının kabul edilmediğini, tarafların tacir olmadığını, görevli ve yetkili mahkemenin Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, mahkemece hüküm altına alınan alacağın sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayandığını, zaman aşımı sebebi ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı tarafın alacak iddiasının sözleşme hükümlerine dayanmadığını ve taraflar arasında bir sözleşme bulunmadığını, hal böyle iken mahkemece taraflar arasında bir sözleşme varmış gibi değerlendirme yapıldığını, davacı tarafından yapılan havalelerin borç doğurucu bir işlem tesis edildiği anlamını taşımadığını, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre havalenin, hukuksal niteliği itibari ile bir borç ödeme aracı olduğunu, havale belgelerinde bedelin başka bir hukuki ilişki için gönderildiği belirtilmemiş ise, bu belgenin bir borcun ödendiğine dair kanıt olduğunun kabul edildiğini, mahkemenin gerekçeli kararında havale açıklamaları konusundaki tespit ve değerlendirmelerin de bu kapsamda hukuken hatalı olduğunu, bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere havale açıklamalarında davacı tarafından müvekkiline borç verildiği anlamı çıkmadığını, yapılan ödemelerin borcun ödenmesi anlamını taşıdığını, bazı havalelerin bilgilerinde; 28.12.2011 tarihli 10.000TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT’ ibaresi, 02.02.2012 tarihli 4.800 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT’ ibaresi, 04.10.2011 tarihli 7.000 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT’ ibaresi, 10.10.2011 tarihli 10.000TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT’ ibaresi, 29.06.2012 tarihli 5.000 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT’ ibaresi, 10.08.2012 tarihli 20.000 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT’ ibaresi, 30.10.2012 tarihli 20.000 TL tarihli dekontlarda açıklama kısmında ‘İNT’ ibaresi, 26.10.2011 tarihli 5.000 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘.’ ibaresi, 23.09.2011 tarihli 9.000 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT. 4-5 gün sonra 6000 daha göndericem inş’ ibaresi, 01.08.2011 tarihli 23.456 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘kolay gelsin’ ibaresi, 27.06.2012 tarihli 15.000 TL bedelli dekontta açıklama kısmında ‘İNT. 2-3 güne kadar 5 daha yatıracağım’ ibaresi mevcut olduğunu, bu itibarla yerel mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesinin hukuka uygun olmadığını, somut olayda sebepsiz zenginleşme şartlarının mevcut olmadığını, davacı tarafından gönderilen paraların müvekkilinden alınan borç paranın iadesi olduğunu, davacının müvekkili ile aralarında bir dönem olan para alışverişini fırsata çevirmeye çalıştığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla 2 yıl olan zaman aşımı süresinin de dolduğunu…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, anonim ortaklıktaki hissesinin tespiti ve adına tescili, mümkün olmadığı takdirde bedelinin iadesi ve ödenmeyen kar payı ile ücret farklarının tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Mahkemenin hisse devir ve tescile dair terditli taleplerden ilkinin reddine, kar payı isteminin aynı nedenle reddine ve işçilik ücreti alacağına yönelik işbu mahkemenin görevi kapsamına girmeyen, işverenin de davada taraf olmadığı istem bakımından davanın pasif husumetten reddine dair kararı bakımından usul ve esas yönünden bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davalı vekilinin, mahkemenin görev ve yetkisine, zamanaşımına dair itirazlarının yerel mahkeme kararında gerekçeli ve ayrıntılı olarak karşılandığı, usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla ayrı ayrı reddi gerekmiştir.
Bilindiği üzere, kural olarak banka havalesi mevcut bir borcun tediyesi anlamına gelmektedir. Nitekim, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 102. maddesinde; “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır….” denilmiştir. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacı, davalı ile aralarındaki yazılı olmayan anlaşma uyarınca kurulacak hastanede hisse verilmesi karşılığında davalıya birtakım ödemeler yaptığını, çoğunluğunu banka aracılığıyla ve 8.000-TL’sini elden olmak üzere yaptığı toplam 579.956-TL ödeme yapmasına rağmen, arkadaşı ve doktor olması nedeniyle güvendiği davalı tarafından yeni kurulan hastanedeki bedeli ödenen hisselerin kendisine devredilmediğini ileri sürmüş, davalı taraf ise, gönderilen paraların davacının davalıdan aldığı borç paraların iadesi olduğunu, davacının hiçbir sözleşme ve yazılı delil sunmaksızın ileri sürdüğü iddialarının gerçek olmadığını, hisse devrinin sözkonusu olmadığını beyan ederek davanın reddini istemiştir. Bununla birlikte, davalı tarafın ikinci cevap dilekçesinde ise; tarafların birbirlerinden borç para alıp verdiklerini, “davalının” davacı yandan aldığı borç para nedeniyle borcun geri ödenme tarihi olarak hastane inşaatının bitim tarihi bildirildiğinden, zaman zaman hastane inşaatının süreci ile ilgili davacıya bilgiler verildiğini, buna dair sunulan e-posta kayıtlarının delil niteliği bulunmadığını beyan etmiştir. Yine, davalının savcılık soruşturması için vermiş olduğu 18.06.2018 tarihli ifadesinde de, o dönem yatırım yaptığı için paraya ihtiyaç duyduğunu, davacıyla karşılıklı borç alış verişleri olduğunu, kendisinin davacı … ‘dan aldığı borç paraları, hastane inşaatının tamamlanmasından sonra ödeyeceğini beyan ettiği görülmüştür. Bununla birlikte, davalı tarafça, bu beyanlarını ispatlayacak şekilde, davacıya yaptığı borç geri ödemelerine dair hiçbir belgenin ise sunulmadığı da görülmektedir. Bahse konu -hastane işletecek olan- ihbar olunan şirketin 10.06.2011 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği de dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Mahkemece, davalının bu beyanlarını ispat yükü üzerinde durulmadan karar verilmesi eksik inceleme niteliğinde olup, davacı tarafın istinaf itirazlarının bu kapsamda yerinde görülmesi nedeniyle mahkeme kararının kaldırılması gerekmiştir.
Ayrıca, davacı tarafça istinaf aşamasında yeni bulunduğu belirtilerek sunulan, “hard disk içeriğindeki belgeler” olarak açıklanan belgelerin dava dilekçesi ekinde de zaten yer aldığı, davalının, davacıya gönderdiği “e-mailler” başlığı ile dosyaya sunulmuş olduğu ve dava dilekçesinde de bahsedildiği görülmüş olup, bu aşamada inanç sözleşmesi üzerinde durulması gerektiği anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, inanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, inanca ilişkin bir beyan içeren, karşı tarafın elinden çıkmış, “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir. Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (6100 sayılı Kanun’un 188 inci maddesi ile 225 inci maddesi v.d) ve yemin gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Nitekim, HMK’nın 202 nci maddesinde; “(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. (2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir” şeklinde düzenlenmiştir. Maddede sözü edilen belge ise HMK’nın 199/1 inci maddesindeki tanıma göre belirlenmelidir. “Belge” başlıklı bu maddede; uyuşmazlık konusu vakıaları (md.187) ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılarının bu Kanuna göre belge olduğu açıkça belirtilmiştir (Bu hususlarda bknz. Yargıtay HGK 2021/1-223 E. – 2023/893 K ). Buna göre somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davacı tarafça, davalı ile aralarındaki hastane hisse alımına dair inanç sözleşmesi yapıldığı ileri sürülmüş ve e-mail yazışmalarına da delil olarak dayanılmıştır. Davalı tarafın da e-mail yazışmalarını inkar etmeyip, zaman zaman davacıya hastanenin inşaatı hakkında bilgi verildiği, zira davacıdan aldığı borcun ödeme tarihinin hastane inşaatının bitim tarihi olarak karalaştırıldığı ileri sürülmekle, bu e-maillerin varlığı doğrulanmıştır. Ancak mahkemece bu e-mail yazışmalarının hiçbir aşamada tartılışıp değerlendirilmediği görülmektedir. Bu durumda mahkemece, davalı tarafın beyan, savunma ve bağlantısız bileşik ikrar içeriklerine göre ispat yükü de gözetilerek davacının belgeye dayalı ödemelerindeki miktarların yeniden değerlendirilmesi (benzer yönde bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2020/2460 E.-2020/4146 K), yine kabule göre de, davalı tarafça zaman zaman davacı tarafa hastanenin inşaat süreci hakkında bilgi verme amaçlı olduğu (davacıdan aldığı borcun geri ödemesinin hastane inşaatı bitiminde olması nedeniyle denilmek suretiyle) belirtilen (davalının 2.cevap dilekçesinde ve 19.03.2019 tarihli dilekçesi ile ayrıca savcılık soruşturma dosyası içeriğindeki beyanlarında) e-mailler bakımından, bahse konu “e-mail” yazışmalarının mail formatında ilgililerin mail adreslerindeki içerikleriyle tespit edilip açıklanan hususlar gözetilerek değerlendirilmesi, yazılı delil başlangıcı niteliğindeki dosya kapsamındaki tüm belgeler dikkate alınarak tarafların tanıklarının dinlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden, mahkeme kararının eksik inceleme nedeniyle kaldırılması gerekmiştir (Benzer yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2021/2427 E. – 2022/7925 K).
Mahkemece bilirkişi heyetinden kök ve ek rapor alınmış olup, davalı vekilinin kök rapora yönelik olarak, yalnızca “faiz başlangıç tarihi ve havalenin bir ödeme vasıtası olup 11 adet olarak dilekçe içeriğinde belirtitiği havalelerde açıklama olmadığından, bu havaleler toplamı olan 129.256-TL’lik tutardan davalının sorumlu tutulamayacağı” yönleri itibariyle itiraz ettiği görülmekte olup, itiraz edilmeyen kısımlar bakımından davacı taraf yararına usuli müktesep hak oluştuğu da gözetilerek, mahkemece, yukarıda açıklanan hususlardaki eksik inceleme tamamlandıktan sonra alınacak rapora göre yeniden bir karar verileceğinden, davalı tarafın sair istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının kısmen reddi ve sair itirazlarının ise şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davacı vekilinin istinaf itirazlarının ise kısmen kabulü ile yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜ ile, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/619 Esas – 2021/214 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davalı vekilinin, esasa dair yukarıda açıklanan istinaf itirazlarının ŞİMDİLİK İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-Davacı vekilinin ve davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
5- İSTİNAF AŞAMASINDA;
Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının ve davalı tarafından yatırılan 7.915,52 TL istinaf karar harcının istek halinde ilgili olduğu tarafa iadesine,
6-İstinaf aşamasında davacı tarafça ve davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
8-Kararın taraflara tebliği, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 20/12/2023