Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/704 E. 2023/1846 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/704
KARAR NO : 2023/1846

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/03/2019 (Dava) – 11/03/2021 (Karar)
NUMARASI : 2019/459 Esas – 2021/164 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 29/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/11/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/459 Esas-2021/164 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili … TAŞ. ile … Sanayi Ticaret Limited Şirketi arasındaki 29.05.2017 tarih ve 5.000.000,00 TL bedelli Genel Kredi Taahhütnamesinde diğer davalıların müşterek borçlu/müteselsil kefil olup, ticari kredi kullandırıldığını, kredi geri ödemelerinin kesilmesi ve alacaklarının riske girmesi üzerine 24.09.2018 tarihli ihtarnameyle hesabın kat edildiğini, alacağın süresi içinde ödenmemesi üzerine icra takibine geçildiğini ve borçluların haksız ve kötü niyetli olarak takibe itiraz ettiklerini, arabuluculuk görüşmesi sonucu anlaşmazlık son tutanağının imza altına alındığını, davalı taraftan alacaklı olduklarını, alacak meblağının banka kayıtları üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapor ile ispat edileceğini belirterek, davalı/borçluların itirazlarının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından müvekkili … San. Tic. Ltd. Şti’ye 29.05.2017 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ile kredi kullandırıldığını, diğer müvekkillerinin müşterek ve müteselsil kefil olduklarını, banka tarafından hesap kat ihtarnamesi keşide edildiğini, alacağın tahsili için İzmir 26.İcra Müdürlüğü’nde 2018/17852 sayılı takip başlatıldığını, ancak dava maddi ve hukuki temelden yoksun olduğundan reddini talep ettiklerini, zira konkordato geçici mehil süresi içerisinde genel kredi sözleşmesinin feshedilmesinin ve hesabın kat edilmesinin usulsüz olduğunu, kredi sözleşmesinin İİK m.296’daki konkordato nedeniyle sözleşmenin feshedilemeyeceğine dair düzenlemeye aykırı biçimde konkordato geçici mehil süresi içinde ve henüz vadesi gelip de ödenmemiş bir kredi borcu bulunmadığı halde sona erdirildiğini, nitekim somut durumda kredi borçlarını vadesi geldiğinde ödeyememe tehlikesiyle karşı karşıya kalan müvekkillerinin 20.09.2018 tarihinde İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2018/1096 Esas sayıda ve müvekkilleri diğer davalı şahısların da aynı mahkemede 2018/1119 Esas sayıda konkordato talepli davalar açtığını, bu durumu öğrenen davacı bankanın hemen kredi sözleşmesini sona erdirme ve acele bir şekilde müvekkillerinin mallarını haczetme telaşına düşerek genel kredi sözleşmesini -henüz vadesi gelip de ödenmeyen taksit bulunmadığı halde- sona erdirerek 24.09.2018 tarihli hesap kat ihtarını düzenlediğini, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 2018/1096 ve 2018/1119 Esas sayılı dava dosyalarından, 20.09.2018 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde müvekkilleri hakkında konkordato “geçici mehil” kararı verildiğini, bu durumda davacı bankanın 24.09.2018 tarihli ihtarname ile kredi sözleşmesinin müvekkillerinin konkordato talep etmiş olmaları sebebiyle feshedildiğinin şüphesiz olduğunu, oysa İİK m.296/1 hükmünün; “Sözleşmenin karşı tarafının konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi sayılacağına, yahut muaccel hale getireceğine ilişkin hükümler borçlunun konkordatoya başvurmasında uygulanmaz. Sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunmasa dahi sözleşme, borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemez” şeklinde olduğunu, davacı banka tarafından İİK m.296’da düzenlenen fesih yasağına ve borçların muaccel hale getirilemeyeceğine ilişkin düzenlemelere rağmen hesapların kat edilmesinin söz konusu düzenlemeye, usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğunu, sonuçta ortada usulüne uygun olarak bir hesap kattı ve muaccel hale gelmiş bir alacak bulunmadığını, müvekkillerinin İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2018/1096 Esas ve 2018/1119 Esas sayıyla açtıkları davaların 21.12.2018 tarihinde reddedilmekle birlikte, bu red kararlarının istinafı sonucu İzmir 17. Hukuk Dairesi tarafından bozularak ortadan kaldırılmış olduğunu, yeniden düzenlenecek tensip kararı ile konkordato geçici mehil kararı alarak tüm takiplerin durdurulmasına dair tedbir kararı verileceğinden işbu davanın söz konusu konkordato davalarını beklemesi gerekeceğini, söz konusu davada müvekkillerinin konkordato ön projesi onaylandığında işbu dava konusu takibin de konusuz kalacağını, dava konusu takibin iptali için İzmir 8. İcra Hukuk Mahkemesi’nde 2019/5 Esas sayıda ikame edilen davanın da henüz kesinleşmediğini, bu nedenle beklenmesi gerektiğini, talep olunan asıl alacak miktarına dair davacı banka tarafından kredi ile ilgili ödeme belgesi vesair delil sunulmadığını, ihtarnamede beyan olunan alacak tutarı ile takip dosyasında talep olunan alacak tutarlarının birbirinden farklı olup çelişkinin giderilmesi gerektiğini, kredi borçları bulunsa dahi, konkordato dava dosyaları sonuçlanmadan müvekkillerinin kredi borçlarının tespit olunamayacağını, kabul ettikleri anlamına gelmemek kaydıyla, kefillerin her biri yönünden hangi GKS’ye imza attıkları, hangilerinden sorumlu tutulabilecekleri ve borç tutarlarının herbir kredi borçlusu için ayrı bir şekilde tespiti gerektiğini, kefilin kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ve sözleşmedeki kefalet limiti ile sorumlu olduğunu, takip tarihine kadar nasıl ve hangi usulde hesaplandığı belli olmayan faiz oranının ve hesaplanan faiz tutarının usule, yasa ve sözleşme hükümlerine uygun olmadığını, İİK m.294/III uyarınca; kesin mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi duracağından, yine İİK m.288/I uyarınca geçici mühlet kesin mühletin sonuçlarını doğuracağından, geçici mühlete denk gelen döneme faiz işletilmesinin kanunun emredici hükümlerine aykırı olduğunu, somut olayda 20.09.2018 tarihinden itibaren 3 ay geçici mehil verilmiş olduğundan, takip talebinde 25.09.2018 tarihinden konkordatonun reddine ve tedbirlerin kaldırılmasına dair karar verilen 21.12.2018 tarihine kadar faiz işletilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu takipte bu yön ve hususların aksine işletilen faizin yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki halen istinaf aşamasında bulunan konkordato ret kararları bozulduğunda ve 1 yıl konkordato kesin mühleti verildiğinde bu mühlet içinde vadesi gelen alacaklar için faiz işletilmesinin de mümkün olmadığını, bir an için konkordato geçici mühleti içinde akdi faiz ve temerrüt faizi talep olunabileceği düşünülse dahi işletilen faiz oranını ve faiz tutarını kabul etmediklerini, faiz oranının %45 olarak talep olunmasının yasal mesnedinin bulunmadığını, kefillerin TBK 584.maddesi uyarınca geçerli bir kefaleti söz konusu olmadığına dair beyanlarına itibar olunmazsa bile kefillerin sorumlu olabileceği kredi tutarları tespit edilmeden sözde kredi borcunun tamamına işletilen faizden kefillerin de sorumlu tutulmak istenmesinin usule ve yasaya aykırı olduğunu, icra inkar tazminatı talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacı banka ihtiyati haciz kararı almış olup hacizler konulduğunu, bu nedenle müvekkillerinin ticari faaliyette bulunamaz hale geldiklerini, tüm çalışanlarının iş akdini sona erdirmek zorunda kaldıklarını, halen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi’nde bulunan konkordato dava dosyalarının 1 yıllık kesin mühlet verilerek dönmüş olsa bile konkordato ön projesinin uygulamasının imkansız olacağını, bu nedenle ihtiyati haciz kararının kaldırılması gerektiğini, aksi halde müvekkillerinin tazmini imkansız zararlara uğrayacaklarını, diğer yandan İİK m.296’ya aykırı olarak hesap kat edildiğinden alınan ihtiyati haciz kararının açıkça usul ve yasaya da aykırı olduğunu beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…..Somut olayda, davacı tarafça davalılar aleyhine İzmir 26 İcra Müdürlüğü’nün 2018/17852 sayılı dosyasıyla yapılan icra takibine davalıların itirazlarının iptaline yönelik işbu davanın açıldığı, İzmir 26 İcra Müdürlüğünün 2018/17852 sayılı dosyasındaki takip dayanağının 29.05.2017 tarihli 5.000.000,00 TL bedelli kredi sözleşmesi ve Bornova 5. Noterliğinin 24459 yevmiye nolu ihtarnamesi olduğu, kredi sözleşmesinin davacı banka ile davalı … San Tic Ltd Şti arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesi mevcut olup diğer davalıların sözleşmede müteselsil kefil oldukları; davalı …’ın İzmir 2 ATM nin 2018/1119 Esas sayılı, davalı şirketlerin ise aynı mahkemenin 2018/1096 Esas sayılı dosyalarında 20/09/2018 tarihinde konkordato talepli davalar açtıkları ve mahkemece ilgili dosyalarda 25/09/2018 tarihli tensip tutanağı ile konkordato talep edilen taraflara 20/09/2018 tarihinden itibaren başlamak üzere geçici mühlet kararı verildiği; davacı tarafından konkordato davasından sonra 24.09.2018 tarihli ihtarname ile taraflar arasındaki kredi ilişkisinin sonlandırılarak kullandırılan krediler nedeniyle banka alacağının ödenmesinin ihtar edildiği, ihtara rağmen ödeme yapılmadığından işbu davaya konu icra takibinin başlatıldığı, işlek kredinin herhangi bir taksit vadesi olmadan kullandırıldığı, kredi ilişkisinin sonlandırıldığı tarihte davalıların takip konusu kredi sözleşmesi nedeniyle vadesi gelip de ödenmemiş herhangi bir taksidinin bulunmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 28/02/2018 tarihinde 7101 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değişik İİK 296. maddenin yürürlüğe girmesinden önce yapıldığı, davacı tarafın cevaba cevap dilekçesinde belirttiği araç ve tapu kayıtlarındaki hacizlerin konkordato talep tarihinden sonraya ilişkin olduğu, İİK 296. maddesi kapsamında borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetine devamı için önem arz eden sözleşmelerin borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemeyeceğinden davacı tarafça takip dayanağı sözleşme ilişkisinin sona erdirilmesinin İİK 296 madde kapsamına aykırılık teşkil ettiği, İİK 67. madde gereğince açılan itirazın iptali davasının takip dosyasına bağlı bir dava türü olduğu ve takibin taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdirilmesine dayalı olarak gönderilen hesap kat ihtarına dayalı olarak yapıldığı, hesabın kat edildiği tarihte davalı tarafın vadesi gelip de ödenmemiş muaccel borcunun bulunmadığı nazara alındığında davanın İİK 296 kapsamında reddi gerektiği sonucuna ulaşılarak DAVANIN REDDİNE, davacı tarafın kötü niyeti dosya kapsamıyla sübut bulmadığından davalı tarafın kötü niyet tazminat talebinin reddine, davanın İİK 296. madde kapsamında reddedilmiş oluşuna göre davalılar lehine maktu vekalet ücreti tayinine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN; “…Müvekkili bankanın basiretli tacir olarak davranma yükümlülüğü çerçevesinde hareket etmek zorunda olduğunu, yargılama aşamalarının tamamında, müvekkili banka tarafından gerçekleştirilen hesap kat işleminin, davalı/borçlunun konkordatoya müracaat edip etmemesi ya da ödenmemiş kredi taksit borcunun olup olmaması ile ilgili olmadığının defaatle beyan edilmesine ve hesap kat gerekçe dayanaklarını dosyaya sunmuş olmalarına rağmen, mahkemenin bu hususlara ilişkin inceleme ve değerlendirme yapmadığını, kredi hesabının fesih sebebinin davalıların konkordato talep etmiş olmaları olmadığını, kredi sözleşmesinin ‘temerrüt ve muacceliyet halleri’ başlıklı 4. maddesinde belirtilen hallerde herhangi bir yazılı ihtarda bulunulmasına ve başkaca bir bildirimde bulunulmasına gerek kalmaksızın, kredinin muaccel hale geleceğini, buna göre sözleşmenin feshi ile kredinin kat edilmesine bankanın yetkili olduğunu müşterinin kabul edeceğini, müşterinin, bankanın muacceliyet hallerinden birinin varlığını öğrendiği anda, borcun hemen ifa ve icrasını isteme hak ve yetkisinin bulunduğunu kabul ve beyan ettiğine dair açık düzenleme olduğunu, müvekkili bankanın hesabı kat etme gerekçesinin, davalı/borçlular hakkında diğer alacaklılar tarafından takip işlemlerine başlanmış olduğunun öğrenilmesi ile yukarıda yer alan ve taraflar arasındaki ‘güven ilişkisini sona erdiren’ sözleşmede yer alan muacceliyet durumlarının gerçekleşmiş olması olduğunu, tüm alacaklılar hukuki süreci işletmeye başlamışken kendilerinin hareketsiz kalmasının düşünülemeyeceğini, gerçekleşen güven sarsıcı durumların resmi belgelerinin dava dosyasında mevcut olup dilekçelerinin 2. maddesinde detaylandırıldığını, bankanın ihtarname keşide etmesinin sözleşmeye, usul ve yasaya uygun olduğunu, kendilerince icra takibi başlatılmadan önce davalı borçluların tüm malvarlıklarına çok sayıda haciz konulduğunu, bu durumun, alacağın muacceliyeti sebebi olduğunu, takip başlatılmasında yasaya ve sözleşmeye aykırılık olmadığını, icra takip tarihi itibari ile davalı/borçlular hakkında banka kayıtlarına geçen 20 kadar haciz kaydının bulunduğunu, nitekim borçlular hakkındaki tedbir kararının kaldırılması sonrası muaccel hale gelen alacak hakkında müvekkili banka tarafından icra takibi yapılmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığını, takip tarihi itibariyle gerek davalı şirket ile müşterek borçlu müteselsil kefiller ve gerekse davalı şirket ile organik bağı olan/birbirlerine çapraz kefaleti olan 3 adet şirket hakkında alacaklıları tarafından, haklarında yasal takip süreci başlatıldığını, keşide ettikleri çekler hakkında karşılıksız işlemi uygulandığını, borçlu/şirket ve kefillerin maliki oldukları taşınmazlar ve mallar üzerine hacizler konulmaya başlandığını, haklarında çok sayıda icra takibi açıldığını, iş ve ev adreslerinde menkul hacizleri yapıldığını, icra takip dosyası incelendiğinde, müvekkili bankanın dava konusu takip ile konulan ihtiyati hacizlerinin 12. sırada olduğunun açıkça görüleceğini, durum bu merkezdeyken ve borçluların tüm alacaklıları tarafından icra takipleri başlatılmışken, ‘yasa gereği basiretli davranma yükümlülüğü olan’ müvekkili bankanın duruma kayıtsız kalması ve sözleşmeden doğan haklarını kullanmaya yönelik hiçbir işlem yapmamasının hayatın olağan akışına aykırılık teşkil edeceğini, mahkeme tarafından karara dayanak yapılan konkordato davasının 2 defa reddedildiğini, yasal şartları oluşmadığı için hem ilk derece mahkemesi hem de istinaf mahkemesi tarafından reddedilen konkordato talebinin, varlığı ve haklılığı dava dosyasındaki bilirkişi raporu ile sabit hale gelmiş banka alacağının tahsiline engel oluşturmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALILAR VEKİLİ TARAFINDAN; “…Yasal şartların oluşmadığı gerekçesiyle kötüniyet tazminatı talebinin reddi ile davalı taraf lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi yönleriyle karar hakkında istinaf talebinde bulunduklarını, kredi ilişkisinin davacı banka tarafından ivedilikle kat edildiği 25.09.2018 tarihine kadar vadesi gelip de ödenmemiş olan hiçbir kredi taksidi bulunmadığının bilirkişi raporu ile sabit olduğunu, davacı bankanın, geçici konkordato mühleti verilir verilmez kredi sözleşmesini kat edip ödeme talebinde bulunmasının müvekkillerinin faaliyetinin devamını olumsuz etkilediğini, konkordatoya başvurma gerekçesiyle işletmenin devamı için arz eden sözleşmelerin sona erdirilemeyeceği İİK 296.maddesinde gösterilmişken davacının bu yola başvurmasının kötü niyetini de açıkça ortaya koyduğunu (Yargıtay 19.HD’nin 2016/1466 Esas-2016/10553 Karar), davacının dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, davacı bankanın, müvekkili şirketi zor durumda bırakmak, geçici mühlet sürecinde yararlanabileceği hukuki korumayı ortadan kaldırmak gayesiyle bu yola başvurmuş olması ve nihayetinde de icra takibi açmış olması karşısında kötü niyet tazminatının yasal şartlarının oluştuğunu, ayrıca, mahkemenin taraf delillerini topladığını, bilirkişi incelemesine başvurduğunu ve nihayetinde davayı esastan reddettiğini, yargılama masraflarını ve dava harçlarını dahi nispi olarak hesapladığı halde müvekkilleri lehine maktu vekalet ücretine hükmettiğini, konusu para ve para ile ölçülebilen değerlerin olduğu davalarda nispi vekalet ücretine hükmedileceğinin açık olduğunu, AAÜT Genel Hükümlerin 13.maddesinin ilk fıkrasında da; ‘Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12nci maddenin birinci fıkrası, 16ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir’ düzenlemesinin yer aldığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı alacak için yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davacı banka ile davalılar arasında genel kredi sözleşmesi bulunmakta olup, davacı banka, davalıların ekonomik durumlarının bozulması üzerine diğer alacaklılarının harekete geçtiğini, davalıların malvarlıklarına hacizler ve takyidatlar konulduğunu öğrenmeleriyle genel kredi sözleşmesini sonlandırarak hesabı kat ettiklerini, hesap kat gerekçelerinin davalıların konkordato talep etmiş olmaları ile ilgili olmadığını ileri sürmüş, davalılar ise İİK 296. maddeye aykırı şekilde, geçici mühlet kararı verilmesinin hemen akabinde hesabın kat edilip takibe geçilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kat tarihi itibariyle vadesi gelip de ödenmeyen borçları bulunmadığını savunmuş, mahkemece davanın İİK 296. madde hükmü uyarınca yukarıda yazılı gerekçe ile reddine karar verildiği görülmüştür.
Davacı bankanın 24.09.2018 tarihli hesap kat ihtarı incelendiğinde, içeriğinde konkordatoya başvuru sebebiyle genel kredi sözleşmesinin feshedildiğine dair bir gerekçe bulunmadığı görülmektedir. Yine banka, genel kredi sözleşmesi hükümlerine göre kendisine tanınan hak ve yetkiye istinaden kullandırmış olduğu ticari kredilerin her zaman geri tahsilini talep edebilir. Nitekim taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinde de bu hususlar açıkça düzenlenmiş ve davalılar tarafından imzalanıp kabul edilmiş bulunmaktadır.
Davalıların savunmalarına dayanak olan geçici mühlet kararı, davalı şirketler bakımından İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1096 Esas sayılı dosyasında ve diğer davalı şahıslar bakımından da aynı mahkemenin 2018/1119 Esas sayılı dosyasında, 20.09.2018’den itibaren geçerli olmak üzere verilmiş olmakla, geçici mühlet süresince davalılara yönelik takip başlatılamayacak ise de, somut uyuşmazlıkta İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin anılan dosyalarında konkordato davalarının red tarihinin 21.12.2018 olup, bu kararlar ile geçici mühletin kalkmış olduğu, banka tarafından 21.12.2018 tarihinde ihtiyati haciz kararı talep edilip, alınan ihtiyati haciz kararına dayalı olarak başlatılan davaya konu icra takibinin tarihinin ise 25.12.2018 olduğu anlaşılmakla, geçerli bir takip bulunduğu görüldüğünden mahkemece davanın esasına girilerek inceleme yapılması gerekirken, davanın belirtilen nedenle reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı banka vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile kararın eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiştir.
Karar kaldırma nedenine göre esasa girilip mahkemece yeniden değerlendirme yapılacağından, davalılar vekilinin istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine, davalılar vekilinin istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/459 Esas – 2021/164 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davalılar vekilinin istinaf itirazlarının kararın kaldırılması sebep ve şekline göre İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Temlik eden davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının istek halinde temlik eden davacı tarafa iadesine,
b-Davalı … Sanayi Limited Şirketi adına yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının istek halinde bu davalıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında taraflarca yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/11/2023