Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/696 E. 2023/1844 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/696
KARAR NO : 2023/1844

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/03/2019 (Dava) – 11/03/2021 (Karar)
NUMARASI : 2019/456 Esas – 2021/163 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 29/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/11/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/456 Esas-2021/163 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … T.A.Ş. ile … Ltd. Şti.’nin asıl borçlu, diğer davalıların ise müşterek borçlu/müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığı 23.01.2013 tarih 10.000.000 TL bedelli, Genel Kredi Taahhütnamesine istinaden ticari kredi kullandırıldığını, kredi geri ödemelerinin riske girmesi üzerine 24.09.2018 tarihli ihtarnamenin keşide edilerek hesabın kat edildiğini, alacağın süresi içinde ödenmemesi üzerine borçlular hakkında icra takibine geçildiğini ve ardından başlatılan icra takibine borçluların haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, arabuluculuk görüşmesi sonucunda da anlaşma sağlanamadığını belirterek, davalı/ borçluların itirazlarının iptali ile takibin devamına, alacaklarının %20’sinden aşağı olmamak üzere icra-inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; kredi sözleşmesinin İİK m.296’daki konkordato nedeniyle sözleşmenin feshedilemeyeceğine dair düzenlemeye aykırı biçimde, konkordato geçici mehil süresi içinde ve henüz vadesi gelip de ödenmemiş kredi borcu bulunmadığı halde sona erdirildiğini, nitekim somut durumda kredi borçlarını vadesi geldiğinde ödeyememe tehlikesiyle karşı karşıya kalan müvekkilleri davalı şirketlerin 20 Eylül 2018 tarihinde İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1096 Esas sayılı dosyasında ve diğer şahıs müvekkillerinin de aynı mahkemede 2018/1119 Esas sayılı dosyada konkordato talepli dava açtığını, bu durumu öğrenen davacının hemen kredi sözleşmesini sona erdirme ve acele bir şekilde müvekkillerinin mallarını haczetme telaşına düşerek konkordato sebebiyle genel kredi sözleşmesini henüz vadesi gelip de ödenmeyen taksit bulunmadığı halde sona erdirdiğini, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 2018/1096 ve 2018/1119 Esas sayılı dava dosyalarından, 20 Eylül 2018 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde müvekkilleri hakkında konkordato “geçici mehil” kararı verildiğini, bu durumda davacı bankanın kredi sözleşmesinin müvekkilleri konkordato talep etmiş olmaları sebebiyle feshedildiğinin şüphesiz olduğunu, nitekim müvekkillerinin konkordato talepli davayı ikame ettikleri tarih 20 Eylül 2018 olduğu halde davacı banka ile birlikte müvekkillerinin borçlu olduğu bankaların bu tarihten sonra hep birlikte genel kredi sözleşmelerini feshettiklerini ve hesapları kat ettiklerini, oysa İİK m.296/1 hükmü uyarınca “Sözleşmenin karşı tarafının konkordato projesinden etkilenip etkilenmediğine bakılmaksızın, borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetinin devamı için önem arz eden sözleşmelerde yer alıp da borçlunun konkordato talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğine, haklı fesih sebebi sayılacağına, yahut muaccel hale getireceğine ilişkin hükümler borçlunun konkordatoya başvurmasında uygulanmaz. Sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunmasa dahi sözleşme, borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemez” hükmünün yer aldığını, yasada açıkça konkordato sebebiyle sözleşmenin feshedilemeyeceği, ayrıca geçici mühlet içinde borçların muaccel olamayacağı ve temerrüt oluşmayacağı düzenlendiği halde davacı banka tarafından konkordato geçici mehil süresi içinde İİK m.296’da düzenlenen fesih yasağına ve borçların muaccel hale getirilemeyeceğine ilişkin düzenlemelere rağmen hesapların kat edilmesinin söz konusu düzenlemeye, usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğunu, davacı bankanın usulüne uygun olarak bir hesap kattı ve muaccel hale gelmiş bir alacağının bulunmadığını, işbu davanın konkordato davalarını beklemesinin gerekeceğini, İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2018/1096 ve 218/1119 Esas sayıda görülen ve 21/12/2018 tarihinde reddedilmiş olan konkordato talepli davalarının ret kararlarının İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi tarafından bozularak ortadan kaldırıldığını, konkordato davaları sonuçlandığında ve söz konusu davada müvekkillerinin konkordato ön projesi onaylandığında işbu dava konusunun takipte konusuz kalacağının, bu nedenle işbu davanın konkordato davalarının sonucunu beklemesi ve konkordato projesinin onaylanması halinde reddedilmesinin gerektiğini, dava konusu takibin iptali için İzmir 8.İcra Hukuk Mahkemesi’nde 2019/9 Esas sayıda ikame ettikleri davanın da henüz kesinleşmediğini, davacı banka tarafından iddia olunan kredi ile ilgili olarak ne takip dosyasında ne de dava dosyasında belge ve delil sunulmadığını, ihtarnamede beyan olunan alacak tutarı ile takip dosyasında talep olunan alacak tutarlarının birbirinden farklı olup çelişkinin ve farklılığın sebebinin giderilmesinin gerektiğini, konkordato dava dosyaları sonuçlanmadan müvekkili şirketlerin kredi borçlarının tespit olunamayacağını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, kefillerin her biri yönünden hangi GKS’ye imza attıklarının, hangilerinden sorumlu tutulabileceklerinin ve borç tutarının kredi borçlusundan ayrı bir şekilde tespitinin gerektiğini, takip tarihine kadar nasıl ve hangi usulde hesaplandığı belli olmayan faiz oranını ve hesaplanan faiz tutarının usul ve yasa ile sözleşme hükümlerine uygun olmadığını, öncelikle İİK m.294/III uyarınca; tasdik edilen konkordato projesi aksine hüküm içermediği takdirde kesin mühlet tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi duracağından, yine İİK m.288/I uyarınca geçici mühlet kesin mühletin sonuçlarını doğuracağından, geçici mühlete denk gelen döneme faiz işletilmesinin kanunun emredici hükümlerine aykırı olduğunu, takip talebinde 25/9/2018 tarihinden konkordatonun reddine ve tedbirlerin kaldırılmasına dair karar verilen 21/12/2018 tarihine kadar faiz işletilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu takipte bu yön ve hususların aksine işletilen faizin yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki halen istinaf aşamasında bulunan konkordato red kararları bozulduğunda ve 1 yıl konkordato kesin mühleti verildiğinde bu mühlet içinde vadesi gelen alacaklar için faiz işletilmesinin mümkün olmadığını, bir an için konkordato geçici mühleti içinde akdi faiz ve temerrüt faizi talep olunabileceği düşünülse dahi işletilen faiz oranını ve faiz tutarını kabul etmediklerini, usulüne uygun şekilde kredi sözleşmesinin sona erdirilerek hesap kat edilmediğinden temerrüt faizi talep olunamayacağını, kefillerin TBK 584.maddesi uyarınca geçerli bir kefaleti söz konusu olmadığına dair beyanlarına şayet itibar olunmazsa bile kefillerin sorumlu olabileceği kredi tutarları tespit edilmeden sözde kredi borcunun tamamına işletilen faizden kefillerin de sorumlu tutulmak istenmesi usule ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilleri …’ın, …’ın ve …’ın kefil olarak teminat verdiklerini, oysa eşlerinden yazılı rıza alınmadan kefil yapılmak istenmesinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa aykırı olduğunu, şöyle ki, bu yasal zorunluluğun 11 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan değişiklik ile yürürlükten kaldırılmış olsa da dava konusu kredi sözleşmesinin imza edildiği 23/01/2013 tarihinde yürürlükte bulunan Borçlar Kanunun, 01/07/2012 tarihinde değiştirilen 584.maddesi uyarınca; eşin rızası ile kefil olunabildiğinden ve eşlerinden yazılı rızaları alınmadığından dava konusu genel kredi sözleşmelerindeki kefalete ilişkin düzenlemelerin geçersiz olduğunu, bu sebeple müvekkilleri …, … ve … yönünden davanın esasına girilmeksizin işbu davanın reddinin gerektiğini, icra inkar tazminatı talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, ihtiyati haciz kararının kaldırılmasının gerektiğini beyanla, davanın reddine, kötü niyetli olarak başlatılan takip sebebiyle davacı aleyhine %15’ten az olmayacak şekilde kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…..Somut olayda davacı tarafça davalılar aleyhine İzmir 26 İcra Müdürlüğünün 2018/17849 sayılı dosyasıyla yapılan icra takibine davalıların itirazı üzerine itirazlarının iptaline yönelik iş bu davanın açıldığı, İzmir 26 İcra Müdürlüğünün 2018/17849 sayılı dosyasındaki icra takip dayanağının 29.03.2017 tarihli kredi sözleşmesi, Bornova 5. Noterliği’nin 24456 yevmiye nolu ihtarnamesi ve hesap özeti olduğu, takibe konu sözleşmenin davacı banka ile davalı … San ve Tic Ltd Şti arasında düzenlendiği diğer davalıların sözleşmede müteselsil kefil oldukları, davalılardan …, … ve …’ın İzmir 2 ATM nin 2018/1119 Esas sayılı, davalı şirketlerin ise aynı mahkemenin 2018/1096 Esas sayılı dosyalarında 20/09/2018 tarihinde konkordato talepli davalar açtıkları ve mahkemece ilgili dosyalarda 25/09/2018 tarihli tensip tutanağı ile konkordato talep edilen taraflara 20/09/2018 tarihinden itibaren başlamak üzere geçici mühlet kararı verildiği; davacı tarafın geçici mühlet kararından sonra Bornova 5. Noterliğine ait 24/09/2018 tarih 24450 yevmiye nolu ihtarnamesi ile kredi ilişkisinin kesildiği bildirilerek kredinin kesildiği tarihe kadar hesap edilen banka alacağının ödenmesinin ihtar edildiği ve ödeme yapılmadığından dolayı iş bu davaya konu icra takibinin başlatıldığı, kredi ilişkisinin sonlandırıldığı tarihte takip ve dava dayanağı kredi sözleşmesi nedeniyle vadesi gelip de ödenmemiş bir kredi borcunun bulunmadığının bilirkişi raporuyla tespit edildiği, taraflar arasındaki sözleşmenin 28/02/2018 tarihinde 7101 sayılı Kanunun 24. Maddesi ile değişik İİK 296. Maddenin yürürlüğe girmesinden önce yapıldığı ve İİK 296. Maddesinin borçlunun taraf olduğu ve işletmesinin faaliyetine devamı için önem arz eden sözleşmelerin borçlunun konkordatoya başvurduğu gerekçesiyle sona erdirilemeyeceği düzenlemesi karşısında, davacı tarafın takip dayanağı sözleşme ilişkisini sona erdirmesinin İİK 296 madde kapsamına aykırılık teşkil ettiği, itirazın iptali davasının takip dosyasına bağlı bir dava türü olduğu ve takibin taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdirilmesine yönelik olarak gönderilen hesap kat ihtarına dayalı olarak yapıldığı, hesabın kat edildiği tarihte davalı tarafın vadesi gelip de ödenmemiş borcunun bulunmadığı nazara alındığında davanın İİK 296. Madde kapsamında reddi gerektiği sonucuna ulaşılmakla, DAVANIN REDDİNE, davacı tarafın kötü niyeti dosya kapsamıyla sübut bulmadığından davalı tarafın kötü niyet tazminat talebinin reddine, dava İİK 296. madde kapsamında reddedilmiş olduğundan davalılar lehine maktu vekalet ücreti tayinine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN, “…Müvekkili bankanın basiretli tacir olarak davranma yükümlülüğü çerçevesinde hareket etmek zorunda olduğunu, yargılama aşamalarının tamamında müvekkili banka tarafından gerçekleştirilen hesap kat işleminin, davalı/borçlunun konkordatoya müracat edip etmemesi ya da ödenmemiş kredi taksit borcunun olup olmaması ile ilgili olmadığı defaatle beyan edilmesine, hesap kat gerekçelerinin, dayanaklarının dosyaya sunmuş olmalarına rağmen, yerel mahkemenin, bu hususlara ilişkin inceleme ve değerlendirme yapmadığını, kredi hesabının fesih sebebinin davalıların konkordato talep etmiş olmaları olmadığını, davalılar ve müvekkili banka arasında imzalanan 23.01.2013 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinin temerrüt ve muacceliyet halleri başlıklı 4. maddesinde belirtilen hallerde herhangi bir yazılı ihtarda bulunulmasına ve başkaca bir bildirimde bulunulmasına gerek kalmaksızın, kredinin muaccel hale geleceğini, buna göre müşterinin sözleşmenin feshi ile kredinin kat edilmesine bankanın yetkili olduğunu kabul ettiği, müşterinin, bankanın muacceliyet hallerinden birinin varlığını öğrendiği anda, borcun hemen ifa ve icrasını isteme hak ve yetkisinin bulunduğunu kabul ettiğine dair açık düzenleme olduğunu, müvekkili bankanın hesabı kat etme gerekçesinin, davalı/borçlular hakkında diğer alacaklılar tarafından takip işlemlerinin başlamış olduğunun öğrenilmesi ile durumların gerçekleşmiş olmasından kaynaklandığını, müvekkilinin basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olduğunu, tüm alacaklıların hukuki süreci işletmeye başlamış iken kendisinin hareketsiz kalmasının düşünülemeyeceğini, güven sarsıcı durumların resmi belgeleri dava dosyasında mevcut olup dilekçelerinin 2. maddesinde detaylandırıldığını, bu şartlar altında bankanın kredi ilişkisini sona erdirmesine ilişkin ihtarname keşide etmesinin sözleşmeye, usul ve yasaya uygun olduğunu, icra takibi başlatılmadan önce davalı borçluların tüm malvarlıklarına çok sayıda haciz konulduğunu, bu durumun alacağın muacceliyeti sebebi olduğunu, dava borçlular hakkında banka kayıtlarına geçen 20 kadar haciz kaydının bulunduğunu, nitekim borçlular hakkındaki tedbir kararının kaldırılması sonrası sözleşme gereği muaccel hale gelen alacak hakkında müvekkili banka tarafından icra takibi yapılmasında usul ve yasaya aykırı olmadığını, takip tarihi itibariyle gerek davalı şirket ile müşterek borçlu müteselsil kefiller ve gerekse davalı şirket ile organik bağı olan/ birbirlerine çapraz kefaleti olan 3 adet şirket hakkında alacaklıları tarafından, haklarında yasal takip sürecinin başlatıldığını, keşide ettikleri çekler hakkında karşılıksız işleminin uygulandığını, borçlu/şirket ve kefillerin maliki oldukları taşınmazlar mallar üzerine hacizler konulmaya başlandığını, haklarında çok sayıda icra takibi açıldığını ve borçluların sair mal varlıklarına da çok sayıda haciz işlemi tatbik edildiğini, iş ve ev adreslerinde menkul hacizlerinin yapıldığını, müvekkili bankanın dava konusu takip ile konulan ihtiyati hacizlerin “12. sırada” olduğunun açıkça görüleceğini, durum bu merkezdeyken ve borçluların tüm alacaklıları tarafından icra takipleri başlatılmışken, müvekkili bankanın duruma kayıtsız kalmasının ve sözleşmeden doğan haklarını kullanmaya yönelik hiçbir işlem yapmamasının hayatın olağan akışına aykırılık teşkil edeceğini, mahkeme tarafından karar dayanak yapılan konkordato davasının 2 defa reddedildiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALILAR VEKİLİ TARAFINDAN; “…Yasal şartların oluşmadığı gerekçesiyle kötü niyet tazminatı talebinin reddi ile davalı taraf lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi şeklindeki karar yönünden istinaf talebinde bulunma zorunluluklarının doğduğunu, müvekkili davalıların konkordato talepli davalar açmaları neticesinde davacı banka aynı gün hiç vakit kaybetmeksizin kredi ilişkisini kat ettiğini ihbar ile kullandırılan krediler nedeniyle bakiyenin ödenmesini ihtar ettiğini, kredi ilişkisinin kat edildiği 25/09/2018 tarihine kadar vadesi gelip de ödenmemiş olan hiçbir kredi taksidinin bulunmadığının dosyada tanzim olunan bilirkişi raporu ile sabit olduğunu, müvekkili davalılar hakkında geçici konkordato mühleti verilir verilmez kredi sözleşmesini kat edip ödeme talebinde bulunmasınnı müvekkillerin faaliyetinin devamını olumsuz etkilediğini, konkordatoya başvurma gerekçesiyle işletmenin devamı için arz eden sözleşmelerin sona erdirilemeyeceği İİK 296.maddesinde gösterilmişken davacı bankanın bu yola başvurmasının kötü niyetini de açıkça ortaya koyduğunu (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi 2016/1466 Esas-2016/10553 Karar), dolayısıyla işbu davaya konu somut olayda da davacının dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, müvekkillerince konkordato talebinde bulunulduğu 20/09/2018 tarihinden hemen sonra davacı bankanın, geçici mühlet kararının verildiği 25/09/2018 tarihinde bu yola başvurmasının kötü niyetini açıkça gösterdiğini, kötü niyet tazminatının yasal şartlarının oluşmuş bulunduğundan kararın bu yönden bozulmasının gerektiğini, işbu itirazın iptali davasına ilişkin olarak esasa girilmiş, taraf delillerinin toplanmış, bilirkişi incelemesine başvurulmuş ve nihayetinde davanın esastan reddedilmiş olup yargılama masraflarının ve dava harçlarının dahi nispi olarak hesapladığı halde müvekkilleri lehine maktu vekalet ücretine hükmedildiğini, her ne kadar karar gerekçesinde müvekkilleri lehine maktu vekalet ücretine hükmedilme sebebi açıklanmamışsa da gerek mevzuat hükümleri gerekse de Yargıtay içtihatları doğrultusunda konusu para ve para ile ölçülebilen değerlerin olduğu davalarda nispi vekalet ücretine hükmedileceğini, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Genel Hükümlerin 13.maddesinin ilk fıkrasında belirtildiği üzere “Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 9 uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.” konusu para veya para ile ölçülebilen değerler olan tüm davalarda nispi vekalet ücretine hükmedilmesinin gerektiğini, işbu davanın da konusu para olduğuna göre müvekkilleri lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle kararın bozulmasının gerektiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, genel kredi sözleşmesine dayalı alacak için yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili ve davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davacı banka ile davalılar arasında genel kredi sözleşmesi bulunmakta olup, davacı banka, davalıların ekonomik durumlarının bozulması üzerine diğer alacaklılarının harekete geçtiğini, davalıların malvarlıklarına hacizler ve takyidatlar konulduğunu öğrenmeleriyle genel kredi sözleşmesini sonlandırarak hesabı kat ettiklerini, hesap kat gerekçelerinin davalıların konkordato talep etmiş olmaları ile ilgili olmadığını ileri sürmüş, davalılar ise İİK 296. maddeye aykırı şekilde, geçici mühlet kararı verilmesinin hemen akabinde hesabın kat edilip takibe geçilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kat tarihi itibariyle vadesi gelip de ödenmeyen borçları bulunmadığını savunmuş, mahkemece davanın İİK 296. madde hükmü uyarınca yukarıda yazılı gerekçe ile reddine karar verildiği görülmüştür.
Davacı bankanın 24.09.2018 tarihli hesap kat ihtarı incelendiğinde, içeriğinde konkordatoya başvuru sebebiyle genel kredi sözleşmesinin feshedildiğine dair bir gerekçe bulunmadığı görülmektedir. Yine banka, genel kredi sözleşmesi hükümlerine göre kendisine tanınan hak ve yetkiye istinaden kullandırmış olduğu ticari kredilerin her zaman geri tahsilini talep edebilir. Nitekim taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinde de bu hususlar açıkça düzenlenmiş ve davalılar tarafından imzalanıp kabul edilmiş bulunmaktadır.
Davalıların savunmalarına dayanak olan geçici mühlet kararı, davalı şirketler bakımından İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1096 Esas sayılı dosyasında ve diğer davalı şahıslar bakımından da aynı mahkemenin 2018/1119 Esas sayılı dosyasında, 20.09.2018’den itibaren geçerli olmak üzere verilmiş olmakla, geçici mühlet süresince davalılara yönelik takip başlatılamayacak ise de, somut uyuşmazlıkta İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin anılan dosyalarında konkordato davalarının red tarihinin 21.12.2018 olup, bu kararlar ile geçici mühletin kalkmış olduğu, banka tarafından 21.12.2018 tarihinde ihtiyati haciz kararı talep edilip, alınan ihtiyati haciz kararına dayalı olarak başlatılan davaya konu icra takibinin tarihinin ise 25.12.2018 olduğu anlaşılmakla, geçerli bir takip bulunduğu görüldüğünden mahkemece davanın esasına girilerek inceleme yapılması gerekirken, davanın belirtilen nedenle reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı banka vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile kararın eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiştir.
Karar kaldırma nedenine göre esasa girilip mahkemece yeniden değerlendirme yapılacağından, davalılar vekilinin istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine, davalılar vekilinin istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/456 Esas – 2021/163 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,

3-Davalılar vekilinin istinaf itirazlarının kararın kaldırılması sebep ve şekline göre İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Temlik eden davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının istek halinde temlik eden davacıya iadesine,
b-Davalı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının istek halinde bu davalıya iadesine,
5-İstinaf aşamasında taraflarca yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/11/2023